Geçen yıl, bir Amerikan hastanesinin acil servisindeki doktorlar, korkunç ağrı, "gök gürültüsü" gibi yoğun bir baş ağrısı, boyun ağrısı ve öğürme şikayetiyle gelen hastanın sorununu bulmaya çalışıyordu.
Tomografi, idar testi, tansiyon kontrolü ve fiziksel muayene sonucu, doktorlar hastanın zehirlenmediği ya da gizemli bir hastalığı olmadığı sonucuna vardılar.
Hasta, dünyanın en acı biberlerinden birini yemişti. 34 yaşındaki hastanın bir yarışmada yemeye karar verdiği "Carolina Reaper" adlı biber, jalapeno biberinden 275 kat daha acı.
Neyse ki, beyindeki damarların daralması sonucu yaşadıklarının hepsinin tedavisi vardı. Hasta tamamen iyileşti.
Bu, biraz aşırı bir örnek olabilir, ancak milyonlarca, belki de milyarlarca insan, dilde bir yanma hissine neden olan, çaresizce içeceğe uzanmamıza yol açan ve midemizi alt üst eden veya daha da beterine yol açan acı yemekleri düzenli olarak oturup, yiyoruz.
Neden?
Binlerce yıldır devam eden bir aşk ilişkisi bu ve giderek büyüyor. 2007-2018 arasında dünyadaki yeşil acı biber üretimi 27 milyon tondan 37 milyon tona yükseldi.
Evrimsel içgüdü
Pazar analiz şirketi IndexBox'un verilerine göre her birimiz son bir yılda yaklaşık 5 kilo acı biber yedik.
Bazı ülkelerin acıya düşkünlüğü çok daha büyük. Türkiye'de günde ortalama 86,5 gram biber tüketiliyor. Türkiye bu alanda, acı yiyecekleriyle meşhur Meksika'nın (günde 50,95 gram) açık ara önünde dünya lideri.
Peki, acıyı neden bu kadar çok seviyoruz?
Macera arayan psikolojimiz ve evrimsel içgüdülerimize karşı mücadelemizle ilgili karmaşık bir hikaye bu.
Doğanın sırrı
Acı biberlerin, kapsaisini, acıdan sorumlu maddeyi geliştirdikleri evrim süreci bile hala tartışmalı.
Uzmanlar, bitkilerin zamanla acı olduğunu ve memeliler ile böceklerin kendilerini yemesini önlemek için acı tadı ortaya çıkarttıklarını biliyor.
Ancak bu acı tat kuşları korkutmuyor.
Arizona Üniversitesi'nden araştırmacılar, bunun neden acı biber bitkilerinin çok işine yaradığını keşfetti.
Memelilerin sindirim sistemi, biber tohumların parçalıyor ve filizlenmelerini önlüyor.
Ancak, kuşlarda durum bu değil. Tohumlar sindirim sistemlerinden zarar görmeden geçiyor ve dışkıyla, filizlenmeye hazır halde etrafa dağılıyorlar.
Peki, biber bitkileri acıyı memelileri kendilerini yemekten caydırmak için geliştirdiyse, neden insanlarda işe yaramıyor?
İnsanların normalde acı tatları zehirle ilişkilendirdiği düşünülürse, bu durum özellikle şaşırtıcı. Çünkü bu, evrimsel hayatta kalma mekanizmamızın bir parçası.
Neden Çinli sivri fareyle birlikte, acı yiyen tek memeli olduğumuza dair ipuçları var.
Yanma hissi
Bir teori, mantar ve bakterilerle mücadeleye yardımcı olduğu için acı yiyecekleri sevdiğimizi söylüyor.
İnsanların, acılı gıdaların çürümüş olma ihtimalinin daha düşük olduğunu fark ettikçe, acıyı yiyeceğin bozulmadığına yönelik bir işaret olarak gördüğü vurgulanıyor.
Bu tez, 1998'de Cornell Üniversitesi'nden biyologlar Jennifer Billing ve Paul W. Sherman tarafından dile getirilmişti.
Uzmanlar, 36 ülkenin etli yiyeceklerine ait geleneksel tarifleri aldı ve yiyeceklerin bozulmasının daha büyük bir risk olduğu sıcak iklimlerde, acı baharatların daha sık kullanıldığını tespit etti.
Tayland, Filipinler, Hindistan ve Malezya'da baharat kullanmada zirveyi alan ülkeler olurken, İsveç, Finlandiya ve Norveç listenin sonundaydı.
Paul W. Sherman, "Ben yemek tariflerinin, biz ve parazitlerimiz arasındaki evrim yarışı tarihinin kaydı olduklarını düşünüyorum. Mikropla aynı yiyecekler için bizimle yarışıyor" diyor ve ekliyor:
"Yiyeceklerle yaptığımız her şey, kurutmak, pişirmek, islemek, tuzlamak ya da baharatlar koymak. Hepsi mikroskobik rakiplerimiz tarafından zehirlenmeyi önlemek için."
Yavanlığın panzehiri
Yiyecek antropoloğu Kaori O'Connor ise bir başka ipucuna dikkat çekiyor.
O'Connor, şeker kamışı ve patates gibi, acı biberin de Avrup'da yüzyıllar boyunca bilinmeyen yiyecekler olduğuna dikkat çekiyor.
Ancak Avrupalı kaşifler Amerika kıtasına ulaşıp, ticaret yolları kurdukça dünyaya yayıldılar.
Kaori O'Connor, "Acı biberleri, Avrupalı kaşifler yaydı. şaşırtıcı tatları hızla mutfaklara girdi, bunlara Hint, Çin ve Tayland dahil. O zamanlar Avrupa'daki yiyeceklerin gerçekten yavan olduğunu unutmayalım. Ama acı biber aynı şekerde olduğu gibi tatları zenginleştirdi" diyor.
Macera arayışı
Ancak rakip teoriye göre, acı sevgimiz "kısıtlı risk" diye bilinen bir sürecin sonucu da olabilir.
Bu teoriye göre, lunaparktaki çarpışan arabalara binmeyi ya da paraşütle atlamayı sevdiren, heyacan arama içgüdüsü nedeniyle acı yemeye başladık.
Korku filmi izlemek gibi
Bu fikir de, ABD'de Pennsylvania Üniversitesi'nde psikoloji profesörü Paul Rozin tarafından geliştirildi.
Rozin, deneklerine aşama aşama, artık dayanamayacakları seviyeye gelene kadar, acılık seviyesi giderek artan biberler verdi.
Denekler, daha sonra görüşmelerde en çok hangi biberi sevdikleri sorulduğunda, dayanabildikleri en acı biberi seçtiler.
Rozin, "Negatif olaylardan bile keyif alan tek hayvan, insanoğlu. Aklımız, vücudumuz aksi yönde tepki verse de, başının belada olmadığını fark etmeyi öğrendi." diyor.
Acı biber yemeyi, korku filmi izlemeyi neden seviyorsak, aynı nedenle seviyoruz gibi görünüyor.
Huylar ve cinsiyet
Bilim insanları, bazı insanları acıyı neden diğerlerinden daha çok sevdiğini de anlamaya çalışıyor.
Gıda uzmanı Nadia Byrnes, cinsiyetin acılı yiyecek tüketiminde bir rol oynayıp oynamadığını araştırdı.
Nadia Byrnes, erkeklerin daha acı biberler seçerek etrafa verdikleri izlenim gibi dış etmenlerle motive olduklarını, kadınların ise acı hissiyle daha çok ilgilendiklerini tespit etti.
Byres, "Örneğin Meksika'da, acı biber yemek, güç, cesaret ve erkeksi huylarla bağlantılandırılıyor." diyor.