Ebu Musab es Suri, Afganistan'da 1990'lı yıllarda Taliban'ın iktidar sürecinin önemli tanıkları arasında yer alıyor.
Küresel cihat ideoloğu olarak da tanınan Ebu Musab es Suri, "Afganistan, Taliban ve İslam'ın Bugünkü Savaşı" isimli kitabında, söz konusu süreci şu şekilde anlatıyor:
1- Taliban hareketi, Kandahar'da önceki cihad hiziplerinin yönetim çekişmeleri neticesinde, Afganistan'da yaygın olan fesat hali ve oluşan büyük sıkıntılar üzerine doğal bir sonuç olarak doğmuştur. Özellikle de Rabbani ve müttefikleri ile yönetim için onunla çekişen Hikmetyar arasında yaşanan çekişmeler ve devamında her iki tarafın da Şialarla, İran'la, Özbek Dostum'un temsil ettiği komünist kalıntılarıyla, ardından sosyalist Asya devletleri ve Rusya ile, Halk ve Berşem diye adlandırılan Afgan komünist partilerinin kalıntılarıyla, Sosyalist Afgan İstihbaratı (KHAD) ile ittifaklara gidilmiştir. Musibet, bu savaşta sivil Müslümanlardan yaklaşık olarak kırk bin kişinin öldürülmesine, Kabil ve etrafındaki birçok ilçenin yakılıp yıkılmasına kadar varmıştır. Ziraat ve ticaret durmuş, ülkenin altyapısı yerle bir olmuş, yollar kesilmiş, yol kesicilik, gasp, yağmalama, tecavüz; hesapsız ve sorgusuzca insanların namuslarına, mallarına ve canlarına düzenlenen saldırılar yaygın bir hal almıştır.
"Kandahar'daki ilim talebeleri"
2- Hareket, Kandahar'da bulunan küçük bir grup Afgan şer'i ilim talebesi ve Mevlevilerin, Kandahar civarında yolcu kafilesini soyan ve birkaç kadını kaçıran bazı eşkıyaları takibe almaları ve başlarında Molla Muhammed Ömer'in bulunduğu talebelerin hırsızların silahlarını ele geçirip kadınları ölü bir halde bulmaları üzerine başlamıştır. Sonrasında eşkıyalar Kandahar'dan kaçmışlardır. Bunun üzerine halk, eşkıyalara karşı bir yaptırım uygulayamadığından Rabbani'ye bağlı valiyi azlettiler ve Molla Muhammed Ömer'i emir seçtiler. Bu gelişme üzerine onlar da ele geçirdikleri Kandahar'da şeriatı tatbik edeceklerini ilan ettiler.
3- Kandahar'da meydana gelen emniyet ve rahatlık haberlerinin yayılması üzerine ilim talebeleri ve güneybatı vilayetleri halkları Kandahar'a gelip bu vilayetlerin idaresinin talebelere verilmesini ve şeriatın tatbik edilmesini talep ettiler. Bu vilayetlerin talebelerin yönetimine verilmesi ve şeriatın tatbik edilmesi için onlara yardım ettiler. Böylece Taliban sadece halkın şeriatı ve emniyeti istemesi üzerine savaşsız bir şekilde Afganistan'ın beşte birine hâkim oldu.
"Pakistan'ın konumu"
4- Hikmetyar'ın etraf dağlardan Kabil'i bombalamanın dışında bir şey yapamamasının neticesinde Rabbani hükümeti ile sulh yapıp bir fayda elde edemeden koşullar gereği bakanlığı kabul etmesiyle Pakistan, Afganistan'daki kozlarını kaybetti. Pakistan, Taliban'ı yeni bir kuvvet ve bölgede Rabbani’nin müttefikleri olan Hindistan, İran ve Rusya'nın tarafına ağır basan güç dengelerini eşitleyebileceği bir yapı olarak gördü. Bundan sonra Pakistan, Serhat ve Belucistan bölgelerinde bulunan dini hareketlerin ve içerisinde birçok Afgan talebenin eğitim aldığı medrese şeyhlerinin önünü açtı. Pakistan, Taliban'ı desteklemeye başladı ve Taliban'a katılmaları için talebelerin Afganistan'a hareket olanaklarını kolaylaştırdı. Gıda, yakıt vb. gerekli lojistik ihtiyaçların Taliban'a ulaşması için sınırlarını açtı. Sonra, önce Rabbani hükümeti, sonrasında tüm Taliban hasımları karşısında alenen Taliban'ı destekleyen bir tavır takındı. İnşallah üçüncü bölümde Pakistan'ın Taliban ile ilişkilerinin nedenlerini ve yapısını ele alacağım. Bu, Taliban meselesi ve hasımları karşısında onlarla birlikte durma hakkındaki şüpheler konusudur.
5- Taliban küresi yuvarlandı. Alimlerin, Mevlevilerin ve ilim talebelerinin Afgan toplumu arasındaki konumu nedeniyle Taliban kuzeyde ve doğuda bulunan vilayetlere ilerledi. Kabil'in hâkimi Rabbani, hasmı olan Hikmetyar'ın bölgesinin Taliban'la aralarında kalması nedeniyle zeki davranarak Taliban'a karşı bir tavır sergilemedi. Bilakis hisbe, emri bil-maruf ve nehyi anil-munker işlerini yürüten şer'i bir hareket kabul ederek onlara yardımlarını sundu. Lakin Hikmetyar, kendi güçlerine, Taliban'a teslim olmama doğrultusunda bir emir çıkardı ve Gazni bölgesinde onlara karşı savaşa başladı. Sonra kuzeye ve oradan da Kabil'e kadar bu savaşı sürdürdü. Ancak ya savaşsız ya da basit savaşlarla bölgeleri birer birer düştü. Zira komutanların ve hiziplerin, hatta hırsız ve yol kesicilerin birçoğu şer'i ilim talebelerine karşı savaşmakta tereddüt gösteriyorlardı. Yunus Halis Hizbi ve Hakkani güçleri gibi diğer hizipler de Paktiya ve Host'ta bulunan bölgelerini Taliban'a teslim ettiler. Seyyaf'ın komutanlarının çoğunluğu talebelere karşı savaşmaktan imtina ettiler ve Taliban'ın davranışlarını, şeriatı tatbik ettiklerini, marufu emredip münkerden sakındırdıklarını, emniyeti sağladıklarını, eşkıyaları takip ettiklerini ve yolların güvenliğini sağladıklarını görmeleri üzerine Nangarhar ve Celalabad'ı Taliban'a teslim ettiler.
6- Taliban, Kabil sınırlarına ulaştı ve Rabbani’ye bazı talepler arz etti. Bunların en önemlileri şöyledir:
- Şeriatın tatbiki
- Sosyalistlerin ve yandaşlarının hükümetten çıkarılmaları
- Kadınların devlet dairelerinden uzaklaştırılmaları
- Kabil'de yaygınlaşan fesat, fuhuş, sinema, müzik ve kötü videoların men edilmesi
Görüşme için onlardan bir heyet talep etti. Ancak savunma bakanı Şah Mesud silah teslimi, savaşın durdurulması ve görüşmelerin başlaması sözünü verdikten sonra ertesi günün sabahı ihanet ederek Kurrâ ve Kuran hafızlarından oluşan heyeti katletti. Aktarıldığına göre, ihanetle mescidde katledilenlerin sayısı 250 talebedir. Savunma yapan Şah Mesud ve Hikmetyar cemaatleri arasındaki güvensizlikten ötürü 26 Eylül 1996 gecesi Kabil, beklenenin aksine çok hızlı bir şekilde düştü.
Fecirden önce, Şah Mesud, Rabbani ve Seyyaf'a bağlı bazı güçlerle girilen cılız bazı çatışmalar sonucunda Taliban, Kabil'e girdi. Savaşı Cebel'us-Sirac, Seleng girişi ve kuzey vilayetlerinde durdurmak için hizipler kuzeye kaçtılar. Taliban ortaya çıkalı henüz iki sene olmuştu; Taliban güney vilayetlerinde ve kuzeybatıda Herat'a kadar hakimiyet sağlamış, geriye Afganistan'ın %15'ini oluşturan kuzey bölgelerinin büyük bir kısmı, Bedahşan'dan Tahar'a, Samangan'dan Belh'e, Mezar-ı Şerif, Faryab ve Badğis'e kadar olan bölgeler kalmıştı. Peştun komutanlar ve azınlığın bulunması nedeniyle sadece Kunduz vilayeti Taliban'la birlikte kaldı. Afganistan'da Şii azınlığın yaşadığı ve İran'a bağlı Şii Hizbi Vahdet'in hakim olduğu Bamyan vilayeti Kuzey İttifakı'yla kaldı.
Taliban'ın son hamlesi
7- 1997 senesi ortalarında Taliban kuzeye doğru hareket etti ve hızlı bir hamle ile birçok kuzey vilayetini ele geçirdi. Muhalefetin başkenti Mezar-ı Şerif, Taliban'ın eline geçti. Dünya, Afganistan'da durumların Taliban lehine geliştiğini zannetti. Taliban'la sulha giren ve ilişkilerini geliştirmeyi arzu eden bazı Özbek milisler Taliban'a karşı ihanette bulundular ve bu ihanet kuzeyde bulunan Taliban güçlerinin korkunç bir katliama maruz kalmasıyla sonuçlandı. Aktarıldığına göre, vahşi katliamlarda on bin ila on beş bin arası Taliban üyesi katledildi. Bunların birçokları Mezar-ı Şerif'te komünist Özbek milisleri ve Şii müttefikleri elleriyle diri diri toplu mezarlara gömülerek öldürüldüler. Binlerce ceset, işkence, yaralama, öldürme ve müsle izleriyle birlikte açık alanlarda terk edildi. Sonra durum saldırı öncesine geri döndü.
8- 1997'nin ortalarından itibaren savaş hatları ilerlemeye devam etti. Taliban kuzeye daha temkinli saldırılar düzenlemeye başladı. Kuzey vilayetleri ardı ardına Taliban'ın eline geçmeye başladı. Önce Badğis, sonra Faryab, sonra Mezar-ı Şerif, sonra Samangan. Sonra güneye doğru indiler ve Bamyan'a giden kuzey güzergâhlarını ele geçirdiler. Bedahşan'ın bazı bölgeleri de Taliban'a katıldı. Özbekistan'a kaçan Dostum'un güçleri çöktü. Taliban'ın karşısında askeri güç olarak, Pençşir vadisinden Cebelu's-Sirac'a, oradan Çarikar'a ve Kuzey Kabil girişlerine kadar uzanan Şah Mesud ve onunla birlikte olan Seyyaf'ın güçleri kaldı. Bunların yanında bir de Bamyan'da bulunan “Şii Hizbi Vahdet” güçleri bulunuyordu. Sonra 1998 Eylül ayında Bamyan düştü. Öncesinde ise Ağahan İsmaili güçlerinin bulunduğu Kiyan vadisi düştü. Bunlar Afganistan'da bulunan azınlıklardandır. Bu savaşlarda Taliban, sayılamayacak kadar çok silah ganimet aldı. Geçen 800 sene boyunca Ehli Sünnet'in bu vadiye giremediği söylenilmektedir. Taliban güneyden Gurbent yolu üzerinden Şah Mesud güçlerine saldırıya geçti. Şah Mesud ve Seyyaf'ın önünde, Kabil'e ani bir saldırı düzenleyerek Afganistan'daki güc dengelerini ters yüz etmelerinin dışında başka bir seçenek kalmamıştı.
İçerisinde bulunduğumuz 1998 Eylül ayının başlarında, girişte bahsettiğim Kabil saldırısı gerçekleşti. Şöyle ki, Allahu Teâlâ'nın fazlından sonra durumu, Arap, Özbek, Türkistan, Pakistan ve bazı Taliban mücahit birlikleri kurtardı ve nihayetinde Taliban güçleri durumun önemini fark edip bugün gözüktüğü üzere şehrin savunmasını daha da sağlamlaştırdılar.
Şu anda ben bu raporu sıcak ve gergin hatlardan on beş kilometre uzaklıkta Kabil şehrinde yazıyorum.
İçerikte yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.