Afganistan'ın başkenti Kabil'de 12 Mayıs tarihinde bir kadın doğum hastanesine saldırı düzenlendi.
Hazara nüfusun yaşadığı Deşti Barçi bölgesinde, Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) tarafından da desteklenen hastaneye düzenlenen saldırıda, aralarında bebeklerin ve hamile kadınların da olduğu 24 sivil hayatını kaybetti.
Saldırı sonrası uluslararası kamuoyunun odağı Afganistan üzerine çevrildi. Birçok sivil toplum kuruluşunun yanı sıra, başta Avrupalı devletlerin büyükelçileri olmak üzere çok sayıda kişi saldırıyı kınayan açıklamalar yaptı. Açıklamaların odağında, "Afganistan'da terörün bitirilmesi gerektiği" bulunuyordu.
Saldırının faili kim?
Sabah saatlerinde düzenlenen saldırıdan çok kısa bir süre sonra, Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid bir açıklama yayınladı.
Yayınlanan açıklamada Mücahid, Taliban'ın Kabil'de düzenlenen saldırıyla bir ilgisinin bulunmadığını belirtti.
Aynı gün Taliban tarafından bir makale yayınlanarak, sivilleri hedef alan söz konusu saldırıların Afganistan'da barış sürecini baltalamak için Kabil hükümetince gerçekleştirildiği öne sürüldü.
Taliban açıklamasından sonra gözler IŞİD'e çevrilse de, IŞİD saldırıyı üstlenen herhangi bir açıklama yapmadı. Örgüt daha önce de ülkedeki Hazara nüfusa yönelik saldırılar düzenlemiş ve bu saldırıları üstlenmişti.
Oklar Kabil yönetimine çevrildi
Saldırıyı kimsenin üstlenmemiş olmasına ek olarak, Kabil yönetiminin saldırı sonrasındaki hamleleri de dikkat çekti.
Devlet Başkanı Eşref Gani saldırı sonrasında, saldırıyı Taliban üstlenmemiş olsa da, Taliban'a karşı saldırılara başladıklarını ilan etti.
Bunun yanında, başkent Kabil'de düzenlenen diğer saldırılarda, saldırganların cesetlerini basın önünde teşhir eden hükümet güçleri, hastaneye saldıran ve polis üniformaları giydikleri ifade edilen 3 saldırganın ölü ele geçirildiğini ilan etse de cesetlere ait herhangi bir görüntü paylaşmadı.
Bunun ardından oklar Kabil hükümetinin, özellikle Kabil hükümetine bağlı istihbarat teşkilatı olan Ulusal Güvenlik Direktörlüğü'nün üzerine çevrildi.
"Kabil hükümeti savaşı uzatmak istiyor"
Konuya dair bölge uzmanları tarafından yapılan analizlerde, Kabil hükümeti istihbaratının ülkede savaşı uzatmak ve iktidarını "sağlamlaştırmak" için benzeri saldırılar gerçekleştirdiği vurgulandı.
ABD'nin Taliban ile 29 Şubat'ta imzaladığı anlaşma uyarınca ülkeyi terk etme kararı aldığı, hükümetin ise ABD ülkeden çekildiği takdirde çökeceği endişesiyle savaşı uzatma, böylece kendisine yönelik uluslararası desteği ve maddi yardımları sürdürme niyetinde olduğu belirtildi.
Eşref Gani, 2018 yılı başında CBSNews'den Lara Logan ile yaptığı söyleşide, "ABD desteği ve imkanları olmadan ordumuzu altı ay destekleyemeyiz." ifadelerini kullanmıştı. Bu doğrultuda Kabil hükümetinin ABD'nin ülkeden çekilme sürecini geciktirmek, bu dönemde de kendisine başka dış destekler bulmak için çabaladığı dillendiriliyor.
Saldırı sonrası özellikle Avrupalı büyükelçilerin yorumları bu doğrultuda dikkat çekti. Özellikle ülkede Kabil hükümetinin en büyük destekçilerinden olan Almanya'nın Afganistan Büyükelçisi Peter Prügel, saldırının ardından sosyal medyada Taliban'a yüklendi.
Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid ise kendilerinin barış konusunda ellerinden geleni yaptıklarını ve bir anlaşmaya imza atıldığını vurguladı.
"Hayatta kalma refleksi"
Kabil hükümetinin olayın ardından yaptığı açıklamalar ve attığı adımlar, ABD ile Taliban arasındaki anlaşmayla birlikte bir varlık krizine giren Kabil hükümetinin "hayatta kalma refleksi" olarak yorumlanıyor.
Anlaşmanın uygulanması halinde ABD'nin ülkeden çekilmesiyle Kabil hükümetinin Taliban karşısında tutunamayacağı ifade ediliyor.
Hükümet buna karşın, ülkede IŞİD tehdidini olduğundan fazla göstermek ve istihbarat örgütü eliyle barış sürecine engel olacak saldırılar düzenlemekle suçlanıyor.
Bölge kaynakları, bu yolla Kabil hükümetinin kendisine yönelik maddi ve siyasi desteğin sürmesini sağlamaya çalıştığını belirtiyor.
Kaynak: Mepa News