Ahrar'uş Şam Hareketi, sadece kendisini değil Suriye'deki çatışmayı temelden etkileyecek bir iç varoluşsal kriz yaşıyor.
Grup liderleri arasındaki anlaşmazlık 10 Aralık tarihinde zirve yaptı ve yapı bünyesindeki 16 yerel grup eski lider Haşim el Şeyh liderliğinde Ceyş'ul Ahrar adı altında birleşti.
Bu hamle ideolojik bir rekabetin tezahürü olarak yorumlandı.
Hareket içindeki pragmatist kadro, Ahrar'uş Şam'ı Selefi-Cihadi çizgiden uzaklaştırarak, politik olarak daha çok kabul gören İslamcı bir gruba dönüştürmek istiyor. Fakat Ahrar'uş Şam'ın içindeki diğer bir akım, Selefi-Cihadi çizgiyi benimsemek ve Şam'ın Fethi Cephesi gibi diğer gruplarla birleşmek gerektiği görüşünde. Bu kadro ayrıca, Türkiye'den ve Batı ülkelerinden uzak bir strateji izlenmesini istiyor.
Gruba yakın isimler var olan durumu, bir güç mücadelesi ve stratejilerin çatışması olarak görüyor.
Organize ve güçlü
Tam adıyla Ahrar'uş Şam İslami Hareketi, Suriye rejimine karşı savaşmak için İslamcı ve Selefi tugayların birleşmesi ile oluştu.
Hareket, Hasan Abbud liderliğinde Sednaya Hapishanesi'nin eski siyasi mahkumları tarafından kuruldu ve Idlib merkezli olsa da Suriye genelinde genişlemeye devam etti.
Ahrar'uş Şam tahmini 20 bin savaşçısı ile Suriye'deki en organize muhalif grup olarak dikkat çekiyor. Hareket, Türkiye ile olan bazı sınır geçiş noktalarını kontrol ediyor ve buradan gelir elde ediyor. Ayrıca grubun Türkiye ve Katar'dan dış yardım aldığı ifade ediliyor.
9 Eylül 2014 tarihinde bombalı saldırı sonucu 40'dan fazla liderini kaybeden grup, bugün itibariyle bölünmeye benzer varoluşsal tehdit ile karşı karşıya.
İki temel sorun
Ahrar'uş Şam'ın TSK liderliğindeki Fırat Kalkanı Operasyonu'nda yer alması ve El Kaide ile bağlarını koparan Şam'ın Fethi Cephesi ile birleşme görüşmeleri, son zamanlarda grup içinde anlaşmazlıklara neden olan iki ana sorun.
20 Eylül'de Ahrar'uş Şam Şura Konseyi, TSK güçleri ile birlikte IŞİD'e karşı savaşılabileceğine dair fetva yayınladı. Fetva, grup içindeki bölünmenin başlangıcı oldu. Ahrar'uş Şam'da çoğunluğu temsil eden grup, Türkiye'nin laik ve demokratik bir devlet olduğunu ve İslam ile taban tabana zıt bir sistemle yönetildiğini ve bundan dolayı haricilere (IŞİD) karşı böyle bir devletle iş birliği yapılamayacağını savundu.
Söz konusu fetvanın, Şura Konseyi adına yayımlansa da konsey üyelerine danışılmadan alıntığı ortaya çıktı. Sonuç olarak, birkaç grup lideri ve iki Şura Konseyi üyesi gruptan ayrıldı. Kurucu lider düzeyinde olan çoğu Şura Konseyi üyesi ise sorunun grup içinde çözülmesine yönelik girişimlerde bulundu.
Buna ek olarak, yayımlanan bu fetva Şam'ın Fethi Cephesi, Ahrar'uş Şam ve diğer gruplar arasında devam eden birleşme görüşmelerine de büyük darbe vurdu.
Grup içindeki şahin kanat birleşmenin muhaliflerin gücünü arttıracağını savunurken, pragmatistler desteğin kaybedilmesi ve terörist grup olarak etiketlenme korkusu nedeniyle bunu reddetti.
Son birkaç yıldır benzer birleşme görüşmeleri gerçekleştirilmişti. Ancak önceki görüşmelerde Nusra Cephesi'nin El Kaide ile bağı bir sorun olarak ortaya çıkmıştı. Sonrasında Nusra Cephesi, El Kaide ile tüm bağlarını kopardığını açıklamış ve adını Şam'ın Fethi Cephesi olarak değiştirmişti.
Eşi benzeri görülmemiş gelişmeler
Kasım ayında Ahrar'uş Şam'ın yeni lideri olarak Ali el Ömer'in seçilmesi iç kutuplaşmayı derinleştiren ve bardağı taşıran son damla oldu.
Genellikle grup lideri 22 üyelik Şura Konseyi'nden çıkan çoğunluk tarafından seçilir ve bir yıl kadar görev yapardı.
Grubun şu anki lideri Ali el Ömer de Kasım ayında oyların çoğunu alarak seçildi. Ancak şahin kanattan bir çok kişi onun seçilişini protesto etti. 8 Şura üyesi üyeliklerini askıya aldı ve kararlarının grup içinde çıkmaza giren ve çözülmeyi bekleyen sorunların bir sonucu olduğunu açıkladılar.
Şahin kanat, önerdikleri iki aday dışında kimseyi kabul etmeyeceklerini açıkladı. Bu iki kişi grubun eski lideri Haşim el Şeyh ve askeri komutan Ebu Salih Tahhan idi.
Pragmatistler, Ahrar'uş Şam'ın kimliğinin değiştirmek, uluslararası arenada kabul görmek adına grup içindeki bazı kesimleri dışlamakla suçlandı.
Bu ay içinde Ceyş'ul Ahrar (Ahrar Ordusu)'nun kurulduğunun açıklanması ile birlikte tansiyon arttı. Ceyş'ul Ahrar, bir alt grup olarak kurgulanmıştı ve adeta bir bölünme tehdidiydi.
Şahin kanat, Ceyş'ul Ahrar'ın bölünme için bir ön hazırlık olduğu iddiasını reddetti. Aksine grubun, Ahrar'uş Şam'dan ayrılmayı düşünenlerin biraraya getirildiği ve hareketin parçalanmasını önlemeye yönelik bir hamle olduğunu savundular.
Suriye devrimine önemli etkisi olacak
Grubun iç çatışmasının nasıl ve ne zaman çözüleceğinden bağımsız olarak, var olan krizin sadece hareketi değil Suriye'deki genel durumu etkileyeceği yorumunda bulunulabilir.
Şura Konseyi'nde azınlık olarak bulunan şahin kanat, grup içindeki varlığının daha güçlü olduğunu ortaya koyarak çoğunluğun seçimini geçersiz kılmaya çalışıyor gibi gözüküyor.
Eğer bu kırılma görüşmeler sayesinde çözülür ve şahin kanat daha fazla nüfuz gücüne sahip olur ve grup içinde daha iyi koşullara erişirse, grup stratejik bir karar alma sırasında tekrar felç olabilir.
Eğer hareket, sorunlarını çözmeyi başaramazsa, muhtemelen daha fazla kişi ve grup ayrışacaktır.
Muhaliflerin bölünmesi
Geniş ölçekte bakıldığında, Ahrar'uş Şam içinde yaşanan bu kriz muhalif gruplar arasındaki bölünmüşlüğü daha da derinleştirmektedir. Muhaliflerin, Doğu Halep'te yaşadığı yenilgi, güçlerini ve kontrol bölgelerini daha da kısıtladı.
Bu kriz, muhtemelen tansiyonu arttıracak ve muhalif gruplar arasındaki çatışmaları tetikleyecek ve muhalefete verilen desteği azaltacaktır. Ayrıca, muhaliflerin koalisyonunu olumsuz etkileyecek gelişmeler, Halep'te yaşanan senaryonun başka bölgelerde tekrar etmesine neden olabilir.
Öte yandan Ceyşul Ahrar yapılanmasının Şeri konseyi üyesi Ebul Feth el Fergali'nin muhaliflerin birleşmesini istemeyenlere karşı yayınladığı manifesto niteliğindeki yazı, sosyal medyada tercüme edilerek paylaşıldı.
Ebul Feth el Fergali, "Bu Suriye halkıdır ey Muaz!" başlığı ile yayımladığı yazıda, muhtemel birleşme kararına yönelik eleştiriler ve endişelere şöyle cevap verdi:
"Sosyal medyada Ebu Muaz adında birisinin yayınladığı bir mektup çokça paylaşıldı. Sonra mektup dünya çapında medya kuruluşları tarafından servis edildi. Mektup, bazı devletlerin, grupları ve Suriye halkını tehdit içermektedir. Fethuş-Şam ile birleşmeleri durumunda grupların yardımının kesileceği, Babul-heva’nın kapatılacağı ve Suriye halkına gönderilen yardımların kesileceğini belirtmektedir.
Yaklaşık olarak üç senedir Suriye halkına karışmış bulunmaktayım. Ancak bu süre Ebu Muaz Suri’nin yüzüne şunları haykırmam için yeterlidir:
Sen Suriye halkını mürekkep bir cehaletle bilmemektesin. Belki uzun süre Türkiye’de kalman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuştur. Belki sıkıntı döneminde onlarla yaşamadın; uçakların bombardımanı altında, yıllarca açlık ve hastalıklarında, ribat noktalarında ve çatışma sahalarında onlarla birlikte değildin. Tüm bu olaylardan uzak olman sana Suriye halkının kim olduğunu unutturmuş!
Bu Suriye halkıdır Ebu Muaz!
Ayaklanmasına hiçbir şeyi yokken ve hiçbir yerden yardım almıyorken başlayan Suriye halkının şiarları: “Allah için, Allah için!” “Ölmek var alçalmak yok!” idi.
Özgürlüğünü elde etmek, dinini ve rabbinin şeriatını hâkim kılmak için topraklarını kanlarla suladılar. Toprağını evlatlarından bir şehidin kanıyla suladığında, yerine dinini ve namusunu savunan on mücahid çıkmıştır.
Bombardıman, açlık, korku ve karanlıklar gören Suriye halkı süper güçler karşısındaki duruşuyla, sabır, metanet, cesaret ve atılganlığını göstermiştir.
Yıllarca açlık, bombardıman, korkunç varil bombaları, sığınak delici bombalar altında muhasarada kalıp da bir kelimeyle bile alçalmayı kabul etmemiştir.
Halep’te gerçekleşenler seni aldatmasın. Halep üç sene boyunca yeryüzündeki en tehlikeli şehir olarak kalmıştır. Bu, güvenilir uluslararası kurumların tanıklığıdır. Her gün onlarca insan katlediliyor, bombardıman durmaksızın devam ediyor ve yıkım her tarafı kuşatmış durumda. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki, son muhasaradan önce orada bulunan insanların yüzlerine baktığımda, şaşırarak ‘tüm bunlara nasıl dayanabiliyorlar?’ diye sordum. Bunlar bir insanın güç yetirebileceği şeyler değildir.
Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin olsun ki, Halep’in erkekleri ve halkının şahitliğiyle, içeriden bazıları tarafından ihanet ve uşaklık olmasaydı, Halep düşmezdi!
Şimdi verilen tüm bu kan ve yıkımlardan sonra birisinin gelip de, bu izzetli yüce halka minnette bulunup, diğer her şeyden önce dinine zarar verecek şüpheli projelere teslim olmasını talep etmesi, sonra daha da cüretlenerek bunu yapmadığında desteği kesmekle tehdit etmesi, ondan dininin ve direnişinin maslahatı olarak gördüğü birleşmekten vazgeçmesini istemesi, ne kadar uzak taleplerdir! Senin tehditlerin sadece onun ısrarını ve sebatını artırır! Suriye halkı –dünyada gördüğüm ve okuduğum birçok halklar arasında- en sabırlı, sabaatkar ve izzetli halktır.
Bu halk için Nebi (s.a.v.)’in şu şahitliği yeterlidir: “Ümmetim arasında Allah’ın emrini yerine getiren bir grup kıyamete kadar var olacaktır. Onları yalanlayanlar ya da onlara muhalefet edenler onlara bir zarar veremez. Allah’ın emri gelene kadar onlar bu hal üzere olurlar.” Malik b. Yuhamir şöyle dedi: “Muaz’ın şöyle dediğini duydum: “Onlar Şam’dadır.” (Buhari)
Yine Nebi (s.a.v.)’in şu şahitliği: “Şam ehli fesada uğradığında sizde bir hayır kalmamıştır. Ümmetimden bir taife kıyamete kadar yardım olunur. Onları yüzüstü bırakanlar onlara bir zarar veremezler.” (Elbani Sahih olduğunu belirtmiştir.)
Seni, hoşlanmayacağın bir şeyle müjdeliyorum: Bu kahraman halk tüm insanlar onlara karşı birleşse de, -ki birleşmiştir de- dininde hak olandan başkasına tabi olmaz. Senin tehditlerin ya da seni tebliğci yapanların tehditleri, onların sadece sebatlarını artırır. Bunu daha önce haykırdıkları gibi haykırırlar: “Allah için, Allah için!” “Ölmek var alçalmak yok!”
Nitelikleri bu olanlar, güçlü olan Allahu Teâlâ’dan yardımdan başkasını görmeyecektir. Rızık verenlerin en yücesi olan Allahu Teâlâ’dan bol rızıktan başkasını görmeyecektir.
Suriye halkı Allahu Teâlâ’nın şu buyruğuna iman etmektedir: “Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır.”
Yine şu buyruğuna: “Sizin rızkınız ve size vaat olunan semadadır.”
Yine şu buyruğuna: “Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır.”
Yine Nebi (s.a.v.)’in şu buyruğuna iman etmektedirler: “Bil ki, ümmet sana yarar vermek için bir araya gelse, Allah’ın senin için yazmış olduğundan başka bir yarar sağlayamaz. Sana bir zarar vermek için bir araya gelseler, Allah’ın senin hakkında yazdığının dışında sana bir zarar veremezler.”
Suriye halkı çok iyi bilmektedir ki, devletler ilişkilerinde çıkarlara dayanmaktadır ve bizler güçlünün dışında saygınlığı olmayan vahşi bir dünyadayız. Grupların Fethuş-Şam ve diğerleriyle birleşmesi, bu devletlere, Suriye halkını temsil eden bu güçlü yeni yapıyla muameleye girme ve aynı şekilde bu yapıya saygı gösterme dışında bir yol bırakmayacaktır.
Senin mektubunu duymalarından sonra Şam komutanlarıyla görüştüğümde şunu haykırdıklarını gördüm: “Ölmek var alçalmak yok!” “Allah için, Allah için!” Tüm bu yıkım, ölüm ve sürgünlere rağmen ayaklanmanın ateşinin hala gönüllerinde olduğunu kesin olarak gördüm. Ve o vakit Allah’ın yardımının kesin olarak geleceğine inandım. Bu, Allah’ın vaadidir, Allah vaadine muhalefet etmez. “Eğer Allah’a yardım ederseniz Allah’ta size yardım eder ve ayaklarınıza sebat verir.”
Evet, direniş zor bir dönemden geçmektedir. -Amel eden ilim ehli, komutanlar, mücahidler ve yüce Suriye halkının tartışmasız kabulüyle- bunun asıl nedeni, grupların birleşmemesidir. Mücahidleri birleşmeden çevirmek için art arda risaleler gelmekte, ya da sahada bulunan en güçlü grupların birleşmelerinin önüne geçilmeye çalışılmakta. Bu sadece bu kimselerin Şam cihadını ve mübarek direnişini saptırmaya ve sonra başarısız kılmaya istekli olduklarını göstermektedir. Neticede, sizin ağırlaştıran fikirlerinizin bu yüce halk tarafından reddedildiğini göreceksiniz.
Bu Suriye halkıdır ey Ebu Muaz"
Kaynak: Mepa News