Akademi, medya ve ötesi: İran ile Batı arasında 'girift ilişkiler'

Jay Solomon

İran Dışişleri Bakanlığı çalışanı bir dizi üst düzey yetkili 2014’ün bahar aylarında, başta İran’ın nükleer programı olmak üzere Tahran’ın küresel güvenlik meseleleri karşısında ortaya koyduğu tavrı şirinleştirmek ve imajını güçlendirmek amacıyla sessizce yeni bir girişim başlattı. İran Uzmanları İnisiyatifi (İUİ) isimli bu girişim çerçevesinde dünya çapında tanınmış akademisyenler ve araştırmacılardan müteşekkil bir ağ inşa edildi.

İUİ projesinin kollarının nerelere ve kimlere kadar ulaştığı, ilk kez Semafor ve Iran International tarafından hazırlanan haberin temelini oluşturan İran rejimine ait çok sayıda yazışma ve elektronik postalarla ortaya çıktı. Görev yaptığı dönemde ılımlı bir isim olarak lanse edilen eski İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani’nin emrinde çalışan yetkililer bu yazışmalarda programın bıraktığı etkiden dolayı birbirlerini tebrik etti. İranlıların nüfuz ettiği kişilerin listesindeki en az üç kişi ya o dönemde ya da daha sonraki yıllarda Robert Malley’nin ekibinin en yetkili isimleri arasındaydı.  Geçtiğimiz haziran ayında istihbarat yetkileri elinden alınarak “izine çıkarılan” Robert Malley herkesin yakından tanıdığı bir isim olup Biden hükümetinin İran özel temsilcisi görevini yürütmüş bir diplomattır.

İUİ bünyesinde faaliyet gösteren ünlü isimler her ne kadar Tahran’ın yaşananları aktarırken çarpıttığını iddia etse de ifşa edilen belgeler, nükleer diplomasinin en yoğun olduğu dönemlerden birisi gibi kritik bir süreç boyunca İran Dışişleri Bakanlığının nasıl işlediğini ve nasıl düşündüğünü ortaya koymaları açısından daha önce hiç görülmemiş derin ve yeni bakış açıları sunmaktadır. Bu belgeler, İran’ın bölgede genellikle ABD ve müttefikleri tarafından icra edilen türden bir nüfuz operasyonunu nasıl başarıyla yürüttüğünü de ortaya koymaktadır.

Söz konusu belgeler, (İran hükümetinin tehditleri nedeniyle bir süre Washington’da faaliyet gösterdikten sonra) merkezi Londra’da bulunan ve Farsça yayın yapan televizyon kanalı Iran International tarafından ifşa ve tercüme edildikten sonra Semafor ile paylaşıldı.

Söz konusu belgeler, özellikle Obama hükümetinin son döneminde daha yoğun olmak üzere yıllarca Washington ve Avrupa’daki siyaset çevrelerine Ruhani’nin diplomatlarının bu ağ üzerinden nasıl erişim sağladığını göstermektedir. Elektronik postalardan birinin içeriğine göre İUİ bünyesinde çalışan bir Alman akademisyen Tahran’daki yetkililerin altına imzasını atıp piyasaya servis etmesi için makale hazırlamayı teklif etti. Birçok önemli isim ise İsrail ve ABD’de düzenlenen toplantı ve konferanslara katılıp katılmayacaklarına karar verirken İran Dışişleri Bakanlığında görevli personelin fikrine başvurdu.

İUİ bünyesinde çalışan, alanında uzman bu yorumcu ve yazarlar gerek sosyal medya üzerinden gerek de televizyonlara çıkarak nükleer meselesinde Tahran’a bazı imtiyazlar verilmesi gerektiğini savundular ki o dönemde hem Obama hükümeti hem de Ruhani bu hususta hemfikirdi. Elektronik postaların içeriğinden İUİ’nin, Batı dünyası ile nükleer meselesi üzerinde bir anlaşma yapmayı arzulayan Ruhani’nin İran’daki 2013 seçimlerinde başkanlık koltuğuna oturmasının hemen ardından başladığı anlaşılmaktadır. Bu yazışmalara göre İran Dışişleri Bakanlığı bünyesinde çalışan ‘Siyasi ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü (SUÇE)’ isimli düşünce kuruluşu üzerinden İUİ’nin “çekirdek” kadrosunu oluşturacak on isimle irtibata geçildi. Oluşturulan eylem planı çerçevesinde 18 ay boyunca bu isimler üzerinden Tahran ile Washington arasında bir nükleer anlaşma imzalanması nosyonu agresif bir şekilde desteklendi ve 2015’in temmuz ayı itibariyle bu hedefe ulaşıldı (nükleer anlaşması imzalandı).

O dönemde Berlin’de faaliyet gösteren bir diplomat olan ve daha sonra İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü görevine getirilen Said Hatipzade’nin Tahran’daki SUÇE’nin başındaki isim olan Mustafa Zehrani’ye 5 Mart 2014 tarihinde gönderdiği elektronik postada şunlar yazıyordu: “İran Uzmanları İnisiyatifi (İUİ) adını verdiğimiz bu girişim, her biri Avrupa ve ABD’nin önde gelen uluslararası düşünce kuruluşları ve akademik kurumları ile sağlam ilişkileri bulunan ikinci nesil İranlı 6-10 kişiden müteşekkil bir çekirdek gruptan oluşmaktadır.” (Bazen İngilizce bazen de Farsça yazışan bu ikilinin görüşmeleri Iran International tarafından tercüme edilmiş ve Semafor tarafından bağımsız bir şekilde onaylanmıştır.)

Hatipzade 11 Mart tarihinde gönderdiği elektronik postada, Prag’da gerçekleştirilen bir görüşmenin ardından iki yeni genç akademisyenin (Ariane Tabatabi ile Dina Esfandiary) desteğini elde ettiğini bildirdi. “Üçümüz İUİ’nin çekirdek grubu olmaya karar verdik.”

Tabatabai bu yazının hazırlandığı gün itibariyle hala Savunma Bakanlığı Yardımcılığı Özel Operasyon biriminin özel kalem müdürü olarak hala Pentagon’da aktif görev yapmakta olup pozisyonu gereği ABD hükümeti tarafından kendisine istihbarat güvenlik yetkisi tanımlanmıştır. Bu hanımefendi, 2021 yılında Biden hükümetinin başa gelmesinin ardından İran ile yürütülen müzakereleri yöneten Malley’nin ekibinde bir diplomat olarak ta görev yapmıştı. Esfandiary ise Malley’nin 2018-2021 arasında direktörlüğünü yaptığı Uluslararası Kriz Grubu bünyesindeki Orta Doğu ve Kuzey Afrika kürsüsünde üst düzey danışman olarak görev yapmaktadır.

Tabatabai da Esfendiary de İUİ hakkında yorum taleplerimize herhangi bir şekilde dönüş yapmadı. Esfendiary’nin çalıştığı kurum olan Uluslararası Kriz Grubu, bu isimde bir şahısın söz konusu girişimin bir parçası olduğunu teyit etti. Bununla birlikte, kurumdan yapılan açıklamada İUİ programının gayriresmi bir ağ olduğu, İran Dışişleri Bakanlığı tarafından idare edilmediği ve Avrupalı bazı devlet ve kurumlar tarafından fonlandığı iddia edildi ancak bu devletler ve kurumların kimler olduğunu söylemeyi reddettiler.

İUİ ile alakalı elektronik postalar Iran International tarafından ifşa edilen Zahrani’nin imzasını taşıyan binlerce belgeden sadece bir kısmı olup bu belgeler arasında pasaport kopyaları, özgeçmişler, konferans davetiyeleri, uçak biletleri ve vize başvuruları bulunmaktadır. İUİ ile alakalı dokümanların ne derece kapsamlı olduğu henüz bilinmemektedir.

İran Dışişleri Bakanlığının yazışmalarına göre İUİ projesi bu iki isim ile varılan anlaşma sonrasında şahlandı. Bu çerçevedeki ilk konferans 14 Mayıs 2014 tarihinde (uluslararası nükleer müzakerelerinin de gerçekleştirildiği) Viyana’daki Palais Coburg otelinde gerçekleştirildi. Davetliler arasında İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ile kendisine bağlı müzakere ekibinin yanı sıra Batı dünyasının önde gelen düşünce kuruluşlarında göre sekiz temsilci vardı. Yazışmalardan anlaşıldığı üzere alt düzey İranlı diplomatlar ilk başlarda bu konferansın Tahran’da yapılmasını istemesine rağmen bizzat bakan beyin yardımcısının talimatı ile yabancıların İran topraklarını ziyaret etmesinin rahatsızlık yaratabileceği endişesi nedeniyle toplantı Avrupa’da yapıldı.

Elektronik postaların içeriğine göre Zarif, Viyana’daki toplantılar boyunca her şeyden çok uluslararası arenada İran’ın nükleer ile alakalı bakış açısını dünyaya pazarlayabilecek bir figür yaratılması, bu figürün şişirilmesi ve desteklenmesi üzerine odaklandı. İranlı bakan bizzat Robert Einhorn’un İranlı bir versiyonu istediğini dahi söyledi. (Nükleer enerjinin yayılması hususunda bir uzman olan Robert Einhorn, Obama hükümeti bünyesinde bir diplomat olarak aldığı dönemde İran’ın nükleer programı ile alakalı akademik yazılar kaleme alıp Avrupalı ve Amerikalı düşünce kuruluşlarının etkinliklerde sürekli boy gösteren bir isimdi.)

Viyana’daki konferanstan beş gün sonra Zarif’e gönderdiği İngilizce elektronik postada Almanya’da faaliyet gösteren Adnan Tabatabai isimli akademisyen şunları söyledi: “Einhorn’un ABD ve diğer BMGK daimi üyesi devletlerin çıkarları için çalıştığı gibi İran’ın davasına dikkat çekip savunacak birisinin olmamasının büyük bir eksiklik olduğu konusunda haklıydınız.” (Adnan Tabatabai ile Ariane Tabatabai arasında herhangi bir akrabalık bağı bulunmamaktadır.)

Adnan Bey aynı mesajın devamında İran Dışişleri Bakanlığı tarafından kullanılmak üzere makaleler yazma teklifi de yaptı. “Önerimiz şu ki biz bir grup olarak devam eden müzakereler ile alakalı bir makale yazalım (2000 kelime). Bu makale, tabi önce siz ve ekibiniz inceledikten sonra mesela CSR veya IPIS üzerinden eski bir devlet görevlisinin imzası ile yayımlanabilir.”

Dört gün sonra bu mesaja cevap veren İran Dışişleri Bakanı, yapılan öneriyi kabul etti ve “bu makalelerin” yurt dışında yaşayan İranlı veya yabancı uyruklu kişiler ve hatta eski devlet görevlilerinin imzasıyla yayımlanması gerektiğini ekledi. Bu süreç içinde bahsedilen formatta kaç tane makalenin ısmarlandığı henüz açığa çıkarılamadı.

İUİ hakkında yorum yapmayı reddeden Adnan Tabaata, Iran International ve Semafor tarafından hazırlanan haberlerin “yalanlar ve gerçekleri yansıtmayan varsayımlar üzerine kurulu” olduğunu söyledi. Adnan Bey buna ilaveten Zarif ile aralarında geçen söz konusu yazışmaların sahte olabileceğini de ekledi fakat Iran International tarafından üçüncü bir partiye yaptırılan incelemeler sonucunda yazışmaların meta datasında herhangi bir anormallik görülmedi.

Bu oluşumun en ana amaçlarından birisi, özellikle Avrupa ve ABD’deki siyasi isimler hedef alınarak buralardaki en saygın medya kanalları üzerinden servis edilecek makale ve köşe yazıları hazırlamaktı. Viyana’daki konferansın üzerinden bir ay bile geçmeden Uluslararası Kriz Grubu bünyesinde görev yapan ve Robert Malley’nin en iyi öğrencilerinden birisi olarak tanınan Ali Vaez, nükleer krizin nasıl aşılacağına dair hazırladığı bir makaleyi Tahran’daki SUÇE’nin başındaki isim olan Zahrani’ye incelemesi için gönderdi. “İran ile Nükleer Diplomasi Yürütmenin Kavramsal Tehlikeleri” başlıklı yazının ekte olduğu 4 Haziran 2014 tarihli elektronik postada Farsça şu cümle yazıyordu; “Yorum ve önerilerinizi dört gözle bekliyorum.”

Elektronik posta içeriklerine göre Ali Vaez tarafından gönderilen bu yazı aynı gün Zahrani tarafından İran Dışişleri Bakanı Zarif’e takdim edildi. 12 gün sonra da “İran Müzakerelerindeki Yanlış İkilimler” başlığı ile bazı ufak editör dokunuşlarının ardından National Interest isimli platformdan yayımlandı. Zarif’in bizzat makalenin içeriğine müdahale edip etmediği ise bilinmemektedir zira kendisine gelen mesaja cevap vermemiş. Birçok düşünce kuruluşu ve medya platformu, yayımlayacakları makaleleri önceden incelenmesi için dışarıya vermemeyi bir düstur kabul eder ancak Uluslararası Kriz Grubu yetkilileri Semafor’a yaptıkları açıklamada meselelerin ana aktörlerinin görüşlerine düzenli ve aktif olarak başvurduklarını ve yazılarını gerekli siyasi isimler ile önceden paylaştıklarını ifade etti.

Daha önce zikredildiği üzere hala Pentagon’da aktif olarak görev yapmaya devam eden Ariane Tabatabai en az iki kez İran Dışişleri Bakanlığı ile iletişime geçerek siyasi etkinliklere katılıp katılmaması hususunda izin istedi. Ariane Hanım 27 Haziran 2014 tarihinde Zehrani’ye gönderdiği mesajda Suudi Arabistan’ın eski Amerika elçilerinden Prens Turki el Faysal’ın kendisi ile çalışmak istediğini ve Suudi Arabistan’a davet edildiğini rapor etti. Buna ilaveten İsrail’deki Ben-Gurion Üniversitesi bünyesinde İran’ın nükleer programı üzerine araştırma yapan bir “çalışma grubuna” katılmak üzere davet edildiğini de yine aynı şekilde Tahran’a iletti.

“Gitmek gibi bir niyetim yoktu ama sonra düşündüm ve dedim ki belki bir gidip konuşmam daha iyi olur. Sonuçta çıkıp etrafa yalan bilgi yayan Emily Landau gibi bir İsraillinin yerine benim gitmem daha hayırlıdır. Bu meseleyle alakalı sizin fikrinizi de almak ve bu davetleri kabul edip etmemem konusunda ne düşündüğünü bilmek istedim.”

Zahrani aynı gün içinde Ariane Hanıma şöyle cevap verdi: “Bakıldığında Suudi Arabistan iyi olur ama ikinci meselenin (İsrail) peşini bırakmak daha hayırlı olacaktır. Teşekkürler.” Tabatabai birkaç saat sonra yeni bir mesajda şunları söyledi: “Tavsiyeleriniz için çok teşekkür ederim. Suudi Arabistan hususunda harekete geçeceğim ve olanlardan sizi de haberdar edeceğim.” Tabatabai’nin İsrail’deki o konferansa iştirak edip etmediği kesin olmamakla birlikte kendisi tarafından kaleme alınan araştırma raporları ve kitaplardan anlaşıldığı üzere Ariane Hanım kariyeri boyunca birçok üst düzey İsrailli devlet yetkilisi ile buluştu ve görüştü.

Ariane Tabatabai, Amerikan Kongresinin İran ile yürütülen nükleer müzakerelerin nasıl gittiğine dair sorularını cevaplamak üzere çağrıldığını da Zahrani’ye haber verdi. 10 Temmuz 2014 tarihli elektronik postada Ariane Hanım birkaç kongre üyesinden müteşekkil bir komite ve İran hususunda şahin görüşlere sahip olan Harvard’lı iki akademisyenin (Gary Samore ile William Tobey) sorularına yanıt vermesi için kendisine celp gönderildiğini anlatıp “ilerleyen günlerde sizi rahatsız etmek durumundayım. Hem Will hem Gary İran hususunda müspet görüşlere sahip olmadığı için bu süreç biraz zor geçecek” dedi.

Zahrani ile Tabatabai arasında geçen başka bir yazışmada ise Ariane Hanımın Boston Globe tarafından yayımlanan bir makalesinin linki vardı. Bu makalenin içeriği daha önce zikrettiğimiz “İran’ın Nükleer Programı ile Alakalı Beş Uydurma” isimli makalenin işlediği başlıkları desteklemek üzerine inşa edilmişti. Ariane Hanımın imzasını taşıyan bu makalede İran’ın neden bu anlaşmaya ihtiyacı olduğu ve İranlı lider Ayetullah Hamaney tarafından hazırlanan sözde fetvada nükleer silah üretmenin İslam’a aykırı olduğu ve bu işi yasakladığı işlendi. Batılı bazı devlet yetkililer söz konusu bu fetvanın meşru olmadığını savunmaktadır.

GİRİŞİMİN FAALİYETLERİ TAHRAN’A NASIL RAPOR EDİLDİ?

İUİ’nin arkasındaki İranlı yetkililer (Zahrani ve Hatipzade) ile üstleri arasında gerçekleşen yazışmalarda bu ikilinin başını çektiği girişimin son derece başarılı olduğu ve bu başarıyla övündükleri ifadeler yer almaktadır. Tahran ile dünyanın ileri gelen devletleri arasında 2 Nisan 2015 tarihinde İsveç’in Lozan kentinde imza edilen nükleer ön anlaşmanın üzerinden geçen bir hafta içerisinde İUİ bünyesindeki isimlerin kalemlerinden çıkan çalışmaların dünya basınında kaç kez alıntılandığını dahi takip edildi. Bu veriler İran Dışişleri Bakanlığında görevli birçok isimle de paylaşıldı.

Hatipzade 14 Nisan 2015 tarihinde Zahrani’ye Farsça gönderdiği mesajında durumu şu ifadelerle açıkladı: “Telefon görüşmemizden ardından Lozan’daki anlaşmanın ardından geçen bir haftalık süre içinde arkadaşlarımızdan bazıları tarafından yayımlanan çalışmaların en göze çarpanlarından birkaçını incelemeniz için size gönderiyorum. Tüm arkadaşlarla sürekli iletişim halinde dur durak bilmeden gece gündüz çalıştık. Arkadaşlardan bazıları tek başlarına bütün bir medya kanalı kadar iş yaptı.”

Zahrani, Hatipzade’den gelen bu mesajı İran Dışişleri Bakanı ve sayın bakanın nükleer müzakere ekibinin üyelerinden Mecid Takht-Ravanchi’ye de iletti. Elektronik postada bu mesaja ilaveten İUİ bünyesinde faaliyet gösteren tüm isimlerin hazırladığı çalışmaların yer aldığı 10 ayrı doküman da yer aldı. Bu isimler arasında Ariane Tabatabai, Ali Vaez ve Dina Esfandiary’nin yanında son on yıl içinde Malley ile birlikte çalışan herkes vardı.

İlerleyen dönemde İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü görevine getirilecek olan Hatipzade mesajını kendini överek şu ifadelerle bitirdi; “Bu çalışmalara ilaveten her biri otantik ve gündem yaratan yüzlerce sosyal medya mesajı ile paylaşım da internet üzerinden servis edildi. Şunu da ilave etmek isterim ki bu paylaşımlar sadece İngilizce olarak değil birçok diğer dilde de yapıldı.”

Hatipzade tarafından gönderilen listeye göre sadece Ariane Hanım tarafından birisi Foreign Affairs’te olmak üzere dört ayrı makale yayımlandı, Huffington Post’a bir röportaj verildi ve buna ilaveten İslam Devrimi Muhafızlarının haber ajansı olan Fars News’e de bir çalışma takdim edildi. Ariane Tabatabai ve Dina Esfendiary tarafından birlikte kaleme alınan ve National Interest tarafından yayımlanan bir diğer makalede ise İran’ın “kontrol edilemeyecek kadar güçlü” olduğu ve Tahran’ın yakın çevresinde kurduğu egemenliğini sağlamlaştırmak için “anlaşmaya falan ihtiyacı olmadığı” gibi fikirler işlendi.

Ali Vaez de tıpkı diğer arkadaşları gibi medya üzerinde geniş bir iz bıraktı. Uluslararası Kriz Grubu bünyesinde görev yapan Vaez, İUİ’ye dâhil olduğu 2014’ün mart ayından ön anlaşmanın imzalandığı 2015’in temmuz ayı arasındaki dönemde New York Times, Wall Street Journal, Washington Post ve Los Angeles Times gibi köklü kurumlar da dâhil olmak üzere Amerika’daki neredeyse tüm medya kanallarında alıntılandı.

İran Dışişleri Bakanlığı, Tahran merkezli SUÇE düşünce kuruluşu, Sayın Zarif, Zahrani ve Hatipzade bu yazışmalar ve İUİ girişimi ile alakalı yorum taleplerimize geri dönüş yapmadı.

JAY’İN YORUMU

İran üzerine çalışmak, ister bir akademisyen ister de bir gazeteci için mayın tarlasında yürümek gibidir. Tahran’a ve İranlı devlet yetkililerine erişim sıkı şekilde kontrol altında olduğu için bu sahada çalışırken karşınıza çıkan fırsatlar da haliyle tehlikeli olmaktadır. Bir gazeteci olarak İran’ı ziyaret ettiğim zaman her seferinde benden sorularımı ve haber fikirlerimi Dışişleri Bakanlığına önceden bildirmem gerektiği tembih edildi ve sürekli İranlı yetkililer ile randevularımı ayarlayacak bir aracı ile çalışmak zorunda kaldım. Bu aracı şahıs bir yandan bana tercümanlık hizmeti sağlarken diğer yandan da her hareketimi, gittiğim yerleri ve katıldığım toplantıları kayıt altına aldı. Bu durumdan ötürü İranlı istihbarat servislerinin beni sürekli takip ettiğini varsaydım.

İUİ hamlesi Tahran’ın yurtdışında her fırsatta yürüttüğü, bazen başarılı bazen de başarısız olan agresif bilgi operasyonlarından sadece bir tanesidir. Mesela, benimle sürekli Tahran’ın nükleer programı hakkında fikirlerini paylaşan, İranlı olmasına rağmen ABD’de sürekli ikamet izni bulunan Kaveh Afrasiabi isimli akademisyen yaklaşık iki yıl önce Boston’daki bir kenar mahallesinde İran rejimi için çalışan kayıt dışı bir ajan olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Afrasiabi’ye birkaç hafta önce Biden hükümeti ile İran arasında gerçekleştirilen esir takası anlaşmasının bir parçası olarak Tahran’a dönme izni verilmesine rağmen kendisi ABD’de ikamet etmeye devam edeceğini açıkladı.

Şunu atlamamak gerekir ki İran rejimi içinde belirli klikler vardır ve bu gruplar arasındaki denge ve ilişkileri gözeterek hareket etmek hem diplomatlar hem de gazeteciler için son derece tehlikelidir. İran Uzmanlar İnisiyatifi, sekiz yıl boyunca Yahudi soykırımını inkâr edip İsrail’in yeryüzünden silinmesi gerektiğini her fırsatta dile getiren Ahmedinecad döneminde uluslararası arenada istenmeyen adam ilan edilen ülkesinin bu yalnızlığını sonlandırmak isteyen bir Ruhani hükümeti tarafından başlatılan bir projeydi. Ruhani’nin Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Cevad Zarif, Tahran yönetiminin BM elçisi olarak görev yaptığı yıllar boyunca birçok Batılı siyasetçi ve akademisyen ile derin bağlar tesis etmiş bir isimdi. İUİ’ne dâhil olanlar gibi Batılı devletlerin birçoğu da Ruhani ve Zarif dönemini bir fırsat olarak görüp İran’ın tekrar küresel ekonomi sistemine dâhil edilmesini sağlamak ve nükleer krizi bitirmek istedi. Obama hükümeti bu istikamette hem gizli hem de aleni kanalları seferber etti.

Fakat sorun şuydu ki Ruhani asla başta Devrim Muhafızları olmak üzere İran devleti içindeki görece daha radikal ve şahin kesimi temsil edebilecek birisi değildi. 2021 yılında İran Devlet Başkanı sıfatını alan İbrahim Reisi (kendisi insan hakları ihlallerine bulaştığı gerekçesiyle ABD tarafından yaptırım listesine alınmış bir isimdir) söz konusu bu kanalların neredeyse tümünü tekrar tıkadı. Hatta ilginçtir ki Reisi hükümeti geçtiğimiz haftalarda Robert Malley ve İUİ mensubu bazı isimleri hedef tahtasına koyup, kendi medya kanallarında yaptığı açıklamalarda bu şahısları İran içinde etnik ve ırka dayalı karışıklıklar çıkartmaya çalışmakla itham etti. Bizzat Reisi ile yakın bağları olan ve İngilizce yayım yapan Tehran Times Malley’nin görevden alınması ile dalga bile geçti. Birçok yazar, meşhur diplomatın cezalandırılmasının sebebinin Malley ve ekibinin İran’la sahip olduğu ilişkiler olduğunu iddia etti.

Geçtiğimiz ay Tehran Times’da yayımlanan bir yazıda “Malley’nin gözden düşmesinin sebeplerinden birisi de İran kökenli yardımcıları ile giriştiği şaibeli işlerdi” ifadesine yer verildi. ABD Devlet Bakanlığı Malley’nin görevden uzaklaştırılması kararının ardındaki nedenlerin ne olduğu hususunda yorum yapmayı reddetti. Eski diplomatın FBI tarafından da soruşturmaya alınması ortadaki suçun gizli bilgilerin ihmal sonucu yanlış ellere geçmesine neden olmaktan çok daha ciddi olduğunu göstermektedir.

Malley, İran devletinin entrikalarının dişlileri arasına sıkışan ilk Amerikalı devlet görevlisi değildir. Tahran’ın kullandığı sistem ve bu sistem çerçevesinde İranlı istihbarat kurumlarının giriştiği pahalı işler hükümetlerin gerçek niyetlerini gizleyebilmesi açısından hayati önem taşır. İUİ ile alakalı yazışmalar İranlılar tarafından kullanılan işte bu sisteme eşsiz bir açıdan bakma fırsatı doğurdu.

BAZI ŞEYLER GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ OLMAYABİLİR

İranlı diplomatlar tarafından İUİ bünyesinde faaliyet yürüttüğü söylenen Bay Malley veya ekibinden hiç kimse Semafor ile doğrudan konuşmadı fakat Vaez ve Esfandiary’nin hala görev yaptığı kurum olan Uluslararası Kriz Grubu (UKG) yaptığı açıklamalarla İUİ’nin farklı bir amacı olduğunu ve Tahran’ın bu süreçteki rolünün de yanlış anlaşıldığını iddia etti.

UKG’nin en yetkili avukatı Elissa Jobson’a göre İUİ, Avrupalı bazı kurumlar ve Avrupalı bir devlet tarafından finansal olarak desteklenen ve farklı kurumlarda görev yapan araştırmacılara SUÇE ve İranlı devlet yetkilileri ile tanışma fırsatı sunan “gayri resmî bir platformdan” ibaretti. Jobson bu girişimi destekleyen kurumların ve devletin isimlerini açıklamayı şu ifadelerle reddetti: “Meseleye biraz daha detaylı yaklaşacak olursak İUİ, araştırma konularının tartışılabileceği ve katılımcıların herhangi bir kesim tarafından yönlendirilmesinin imkânsız olduğu bir ortamdı. Katılımcıların farklı farklı düşünce kuruluşlarından olması bu girişimin yalnızca gayri resmî bir platform olduğunun açık bir kanıtıdır.”

UKG tarafından yapılan açıklamada kurum bünyesinde görev yapan tüm personelin çalışmalarının yayımlanmadan önce kontrol edilip uygun görülmeyen yazıların elendiğinin de altı çizildi; kurum İran veya herhangi başka bir devletin UKG’nin resmi görüşü ile uyuşmayan bir yazı yayımlaması için çalışanlarından biri veya birkaçını yönlendirmiş olabileceği olasılığı reddetti.

Avrupa merkezli bir düşünce kuruluşu olan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ADİK) de üst düzey çalışanlarından birisinin (Ellie Geranmayeh) İUİ bünyesinde faaliyet yürüttüğünü teyit etti. ADİK sözcüsü de Avrupalı bir devletin İUİ’ye destek olduğu malumatının doğru olduğunu kabul etmesine rağmen bir adres göstermeyip sadece temsil ettiği kurumun çalışanlarının araştırma seyahatleri için yaptığı “temel maliyetleri” her zaman karşıladığının altını çizerek şunları söyledi: “Avrupa siyasetine bilgi temin etme faaliyetlerinin bir parçası olarak ADİK, araştırma ziyaretleri ve çalışma atölyeleri de dâhil olmak üzere düzenli olarak dünyanın dört bir yanındaki uzmanlar ve düşünce kuruluşları ile çeşitli şekillerde temas kurmaktadır.

Sayın Malley yorum taleplerine geri dönüş yapmadı. ABD Devlet Bakanlığı ve Pentagon da yorum yapmaktan kaçınmasına rağmen her iki kurum da Ariane Tabatabai’i desteklediğini ve Ariane Hanıma istihbarat güvenliği açısından sorunsuzdur statüsü verilmesi sürecinde uygulanan soruşturmaya güvendiklerini iletti. Pentagon tarafından yapılan resmi bir açıklamada konu ile alakalı şu ifadeler yer aldı: “Dr. Tabatabai, Savunma Bakanlığı bünyesinde çalışabilmenin ön şartı olarak temayüllere uygun ve titiz bir şekilde güvenlik soruşturmasından geçirilmiştir. Kendisi bu kurumda hizmet verdiği için onur duyuyoruz.”


Semafor'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.