Rus rublesi, Türk lirası ve İran riyalinin değeri düşüyor. Bunların ortak noktası nedir? ABD’nin bu paraların değer kaybında bir şekilde payı olması. Bu, Amerikan gücünün bir işareti aslında: ABD, -askerî gücü giderek daha sınırlı hale gelse ve Ortadoğu ile dünyanın diğer bölgelerinden geri çekilmekle tehdit etse de- hala daha kendi menfaati aleyhine çalışan ülkelerin ekonomilerine baskı yapabilir ve askerî kuvvete başvurmaksızın küresel çatışmaları etkileyebilir durumda.
Rusya’da yaptırımların baskısı
Rusya’ya karşı geçtiğimiz günlerde yürürlüğe konan yaptırımların ve yeni yaptırım tehdidinin Rus ekonomisini ve para birimi rubleyi tüketmekte olduğu ortaya çıktı. Geçen hafta ABD, Rus oligarkları ve onların yaptıkları işleri hedef alan yeni bir yaptırımlar paketini ilan etti. Bilhassa dünyanın en büyük alüminyum üreticilerinden olan Rusal maden holdingi, hisselerinin iki gün içinde yaklaşık %35 değer kaybetmesiyle fena darbe aldı. (…) Keza iki büyük Rus bankası Sberbank ve VTB hisseleri de yaklaşık %20 ve %10 oranında bir düşüş yaşadı. Bazı uzmanların tahminlerine göre, Rus oligarkların sahip olduğu 16 milyar dolar değerinde bir servet sadece birkaç saat içinde uçup gitti.
Tali/dolaylı yaptırım aracının kullanımı, Rus şirketler ve bireylerle ticaret yapan Amerikan firmalarını ve diğer yabancı şirketleri de hedef almasına rağmen, ABD Rusya’nın dolara erişimini kısıtlıyor. Bu da Rus şirketlerin küresel çapta dolarla işlem yapma ve dış yatırıma erişim imkânını sınırlıyor. (…) Ayrıca rublenin değer kaybı, Rusya’nın en baş ithalat kalemi arasında yer alan ve ekonomisini modernleştirmek için ihtiyaç duyduğu dış makine ve teçhizat alımını daha maliyetli kılıyor.
Petrole ve diğer doğal kaynaklara bağımlılığını azaltmak amacıyla ekonomisini ıslah etmeye çalışan Moskova için dışarıdan yatırım çekmek son derece önemli. Ancak Rusya’dan sermaye kaçışı 2017’de -2016’ya kıyasla- %60 oranında artarak 2018’in ilk çeyreğinde 13,4 milyar dolara ulaştı. Bu kaçışı durdurmak öyle kolay bir şey değil.
ABD, -yaptırım uygulamak suretiyle- Rusya’nın iç meselelerini daha da artırıp Moskova yönetimini içeriye odaklandırmak ve dış maceralarını sınırlandırmak istiyor. Yeni yeni yaptırımlar yolda olabilir. Geçen hafta Amerikan Kongresine sunulan bir kanun tasarısı, Rusya’nın devlet borçlarına yatırımı sınırlayarak ruble üzerindeki baskıyı daha da artıracak türden. Böylelikle Washington, elinde hala daha [hasımlarına karşı kullanabileceği] silahları olduğunun işaretini veriyor.
Amerikan Hazine Bakanı Steven Mnuchin, bu ay içinde yürürlüğe konan yaptırımların Rusya’nın Kırım’ı işgaline ve Suriye’de Esed rejimine verdiği desteğe bir cevap mahiyetinde olduğunu söyledi. Eski Rus casusunun İngiltere’de zehirlenmesi vakası hiç şüphesiz bu yaptırımların yürürlüğe konmasında etkili oldu. Ancak yaptırımlar salt bu olaylara bir tepki olarak görülmemeli. ABD Rusya’ya çok daha kapsamlı bir mesaj vermekte: Eğer ki Moskova Ukrayna, Suriye ve Gürcistan gibi yerlerde kendi otoritesini kabul ettirme çabasını sürdürürse bunun sonuçlarına katlanacaktır. Bir bakıma bu, Rusları kontrol altında tutmaya ve başka yerleri istilasını önlemeye dönük proaktif bir hamle.
İran’da belirsizlik
ABD’nin karşı karşıya olduğu diğer bir düşman ise İran. ABD Beşşar Esed ve İslam Devleti’yle savaşmak üzere ılımlı isyancılardan zayıf bir koalisyonu bir araya getirmekle meşgulken İran bölgedeki konumunu güçlendiriyor. Şu an ABD, Tahran’ın yayılmasını sınırlandırmak ve İran riyalinin değerini düşürmek için bir yol arıyor ve bu bağlamda İran nükleer anlaşmasını yırtıp atma tehdidini kullanıyor. Anlaşmanın geleceğiyle ilgili belirsizlik, yabancı şirketlerin İran’la iş yapmasını zorlaştırarak dış yatırım potansiyelini sınırlandırıyor. Büyük/kalıcı bir etki bırakmak için ABD’nin anlaşmadan fiilen çekilmesi gerekmiyor; böyle bir tehdit dahi başlı başına yeterli.
Sözkonusu belirsizlik yüzünden riyalin keskin bir değer kaybı yaşaması, Suriye’de ve Irak’ta artan nüfuzuna rağmen, İran ekonomisinin hassas ve kolayca darbe alabilir olduğunun bir işareti. Tıpkı Rusya gibi İran da dışarıda yayılmaya çalışmak yerine kendi iç meselelerine odaklanmak zorunda. (…) Ocak ayındaki geniş çaplı protestolar ve bu hafta Huzistan ve İsfahan’da meydana gelen daha yerel gösteriler, rejimden yaygın ve sürekli bir memnuniyetsizlik olduğunun göstergesi. Bu memnuniyetsizlik sadece öğrenciler veya şehirlerde yaşayanlarla da sınırlı değil. İsfahan’daki çiftçiler, ülke çapında bir kuraklık yaşanırken rejimin su sıkıntısına ciddi bir şekilde eğilmemesini protesto ediyorlar; nitekim bu sıkıntı çiftçilerin geçimini imkânsızlaştırmasa da zorlaştırıyor. Sonuçta içeride daha az ürün hasadı İran’ın gıda ithalatına olan ihtiyacını artırıyor. Ama riyalin değer kaybı yüzünden gıda ithal etmek artık daha pahalı hale geliyor.
Ocak ayındaki gösterileri tetikleyen gelişmelerden biri temel gıda ürünlerindeki fiyat artışıydı. Protestoların akabinde -savaşları sürdürmek için askeriyeye daha fazla para ayırması yüzünden bütçe baskısı altındaki- İran yönetimi, halkı memnun etmek için planladığı sübvansiyon kesintisinden geri adım atmak zorunda kaldı. (…) Ancak zayıf bir riyal, hiç şüphesiz İranlıları askerî bütçe üzerinde yeniden düşünmeye sevk edecek ve son birkaç yıldır yürüttüğü ölçekte bir savaşı sürdürme kapasitesini etkileyebilecektir. Eğer ki yüksek gıda fiyatları bir kez daha büyük çaplı isyanları tetiklerse bu durumda İran, toplumsal istikrarı sağlamak adına kaynaklarını iç ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirmek zorunda kalacaktır.
Türkiye’de borçla sağlanan büyüme
Rusya ve İran’ın aksine, Türkiye ABD’nin doğrudan hedefi değil. Ancak ABD’nin para politikası yüzünden ciddi risklerle karşı karşıya. ABD’de sıkı istihdam piyasası ve sürekli iktisadi büyümeye karşılık Amerikan Merkez Bankası 2015’ten bu yana faiz oranlarını artırıyor ve 2018 yılı boyunca bu politikasını sürdüreceği neredeyse kesin. Bu da ABD’ye dışarıdan sermaye akışını teşvik ediyor; nihayetinde yatırımcılar yüksek kazanç peşindedirler. Ayrıca bu, dolara olan talebi ve dolayısıyla lira da dahil diğer para birimleri karşısında doların değerini artırıyor.
Zayıf bir lira da bir problem; zira her ne kadar Türk ekonomisi yüksek büyüme oranlarını görse de bu daha ziyade dış borçlarla destekleniyor (yani borçlanma döviz cinsinden). Borçla sağlanan büyümeye bir de enflasyon oranlarındaki artış eşlik ediyor ki bu da liranın değerini düşürüyor. Zayıf bir lira, Türk işadamlarının dış borçlarını ödemelerini zorlaştırıyor. (…)
Dolayısıyla Amerikan faiz oranlarının daha da yükselmesi, Türkiye’nin büyüyen ekonomisine ve böylelikle Ankara’nın Amerikan menfaatlerine meydan okunabileceği alanlara yayılma kapasitesine yönelik bir tehdit. Daha fazla kaynağını borçları çevirmeye tahsis eden zayıf bir ekonomi, savaşın maliyetlerini karşılamakta gittikçe daha çok zorlanacaktır. Ve Türkiye, Suriye’den fethettiği toprakları yönetmenin meydan okumalarıyla yüzleştikçe ve daha da doğuya doğru yöneldikçe bu maliyetler artacaktır.
Daha açık olmak gerekirse, ABD kendi para politikası üzerinden Türk ekonomisini kasten zayıflatıyor değil. Amerikan ekonomisi o denli büyük ve yayılmış durumda ki ister istemez dünyadaki ülkeler üzerinde kapsamlı etkilerde bulunuyor. Gerçi ABD ile Türkiye’nin kuzey Suriye yüzünden araları bozuk ve dolayısıyla Washington, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt güçlere karşı operasyonlarını genişletme kapasitesini dolaylı şekilde sınırlandırmaktan çekinmeyecektir.
Küresel meseleler tartışılırken Amerikan gücünün zayıflaması tekrar eden bir temadır. Ancak hasımlarının -ve giderek arasının açıldığı bir müttefikinin- iç problemlerinde payı olma becerisi, ABD’nin -ordusu fazlaca yükümlülük altına girmiş ve yeni alanlara kuvvet konuşlandırma kapasitesi sınırlı olmakla birlikte- hala daha yumuşak gücünü önemli ölçüde uygulayabildiğinin bir işareti.
Çeviri: Ortadoğu Günlüğü
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.