Amerikan siyasi zihniyeti Avrupalılaşıyor

Joel Kotkin

Avrupa'nın küresel önemi azalıyor olabilir, ancak ABD Demokrat Partisi içindeki etkisi artıyor. Bugün partinin temel inançları, Avrupa Birliği ve İngiliz müesses nizamının büyük bir kısmı tarafından benimsenen inançları yansıtıyor: Sansürün benimsenmesi, iklim değişikliğine karşı şiddetli bir yaklaşım, trans ideolojisine destek, ırk temelli politikaların savunulması ve giderek artan bir şekilde İsrail ve Yahudilere yönelik düşmanlık.

Kamala Harris'in ve onun "beyaz adam" başkan yardımcısı olarak seçtiği Minnesota valisi Tim Walz'ın yükselmesiyle birlikte Demokrat Parti de Avrupa Komisyonu'nun demokratik olmayan yöntemlerini benimsemiş oldu. Parti sıkı bir şekilde kontrol edilen, elitlerin güdümünde bir zümreye dönüştü. Elbette tüm bunlar Demokratlar tarafından Trump güruhuna karşı "demokrasiyi savunmanın" bir yolu olarak meşru kılınıyor.

Bir zamanlar gerçekten ulusal bir varlık olan Demokrat Parti artık neredeyse tamamen kuzeydoğu ve batı yakası gibi daha eski, daha zengin bölgelerin hakimiyetinde. Bu durum, Fransız yazar Christophe Guilluy'un da belirttiği gibi "elitlerin aşırı yoğunlaştığı" Londra, Paris, Brüksel ve Berlin'den güç alan Avrupa'daki yerleşik siyasetle paralellik gösteriyor.

Çok da yakın olmayan bir geçmişte Demokratlar da ulusal ve sosyolojik açıdan çeşitlilik arz eden bir partiydi. Katolikleri, güneylileri, işçi sendikalarını, siyah ve Hispanik politikacıları ve taşra kulübü GOP ile uyumlu olmayan tuhaf girişimcileri içeriyordu. Mizahçı Will Rogers'ın da belirttiği gibi, içsel çatışmalarıyla ünlüydü:

"Bir Oklahoma yerlisi şöyle söyler: 'Ben hiçbir örgütlü siyasi partiye üye değilim' diye şaka yaptı, 'ben bir Demokrat'ım'."

Bugün Rogers'ın kaotik partisi neredeyse Stalinist boyutlarda bir disipline ulaşmış durumda. Parti, başkanlık için bir mücadeleye izin vermek yerine, daha önce hiçbir başkanlık ön seçimini kazanmamış olan Harris'in etrafında toplandı. George Orwell'i hayrete düşürecek bir hızla, Demokratların medya yardakçıları, genel olarak yetersiz görülen bir adayı aldı ve onu efsanevi bir statüye yükseltti.

Amerikan solundaki pek çok kişi için Avrupa, bir akademisyenin tanımladığı gibi, "ABD'nin öğrenebileceği ilerici bir model" sunuyor. Avrupa'nın elitleri, Amerika'yı "daha Avrupalı" yapacağı düşünülen Joe Biden'ın seçilmesini tabii ki destekledi. Bu model büyük ölçüde Avrupa'nın bir zamanlar başarılı olan ancak şimdi son derece sorunlu olan sosyal piyasa ekonomisinden esinlenmiştir.

Olası bir Harris yönetimi şimdikinden daha da Avrupa merkezci olabilir. Harris'in baş dış politika danışmanı Philip Gordon, eski Avrupacılar ekolünden gelmektedir. Gordon, son yönetimlerin daha Asyalı ve Orta Doğulu odaklarından kesin bir değişimi temsil edecektir. İran yanlısı diplomat Robert Malley'in uzun süredir müttefiki olan Gordon'un İsrail'e daha az sempati duyması ve ABD'nin birincil sorunu olarak Çin'e daha az odaklanması da muhtemeldir.

Avrupa siyasetini taklit etme hareketi, ABD tarihinde daha önce görülen temaları tekrarlamaktadır. 19. yüzyılda Amerikan Avrupa hayranları arasında 1812 Savaşı sırasında Birlik'ten ayrılmayı düşünen kuzeyli Federalistler de vardı. Bazıları Amerika'nın o zamanki düşmanları olan İngilizlerle ittifak yapma fikrine kapılmıştı. Aynı zamanda birçok güneyli aristokrat, Avrupa'nın sınıf hiyerarşilerini Yeni Dünya'da yeniden yaratmayı arzuluyordu.

Frederick Jackson Turner'ın yazdığı gibi, Amerikalılar Batı'ya yöneldikçe, çoğu "Avrupa'dan bağımsızlıklarını" ilan etti. Aynı şey Doğu Yakası ve üniversiteleri için de söylenebilir. Amerikalılar, Avrupa'da yaygın olan genişletilmiş devlet ve günlük yaşamın kontrolü konusunda sınırlı bir coşkuya sahipti. Hem Alexis de Tocqueville'in 19. yüzyılda belirttiği hem de tarihçi Arthur Schlesinger'in yüz yıl sonra yeniden vurguladığı gibi, bu duygular Jacksoncu demokrasinin yükselişi için kritik öneme sahipti.

Yine de, Avrupalı modellerin cazibesi üst sınıfları etkilemeye devam etti. Tarihçi Fred Siegel'in belirttiği gibi, Wilson dönemi ilericileri ilhamlarının çoğunu Alman eğitim, bilimsel araştırma ve siyasi düzen modellerinden aldılar. Daha sonra, küçük bir grup faşizmi benimsese de, daha uzun süreli Avrupacılık saplantısı Sovyetler Birliği'ne yönelikti ve bu hayranlık 1950'lere kadar geniş bir destek buldu.

Sovyet vizyonu cazibesini kaybettikçe, ilerici Amerikalılar Moskova'nın yerini Stockholm ve Paris'in aldığı Avrupa sosyal demokrasi modeli olarak gördükleri şeyi benimsediler. Geçen yüzyılın sonlarında Robert Reich ve Ira Magaziner gibi pek çok ilerici, Amerika'nın gerilemesini durdurmak için Avrupa'dan ilham almaya başladı. Görünüşe göre çözüm, ekonomiyi yönlendirmek için AB tarzı bir "uzman" sınıfının inşa edilmesiydi.

Avrupa "modeli"

Bugün, tarihi cazibeleri hariç, Avrupa pek bir model teşkil etmiyor. Düşüşleri dışında tabii. Bir zamanlar övülen Avrupa yaşam kalitesi düşüyor, sanayi tabanı eriyor ve gelecekte iyileşme vaadi pek görünmüyor. Son 15 yılda, Euro bölgesi ekonomisi yaklaşık yüzde 6 büyürken, ABD'nin büyümesi yüzde 82 oldu.

Avrupa aynı zamanda yazılım ve uzaydan arabalara kadar neredeyse her büyük ileri teknoloji endüstrisinde geride kaldı. Bu kısmen yeni teknoloji yatırımlarının eksikliğinden kaynaklanıyor. En büyük 50 teknoloji firması arasında sadece üç tanesi Kıta Avrupası'nda yer alıyor. Listeye büyük ölçüde ABD hakimken, Çin ikinci sırada yer alıyor.

AB'nin önümüzdeki on yıl içinde nüfuzunu artırması kesinlikle mümkün görünmüyor. Avrupa Komisyonu, bloğun potansiyel yıllık büyümesinin yüzde 1.5'in altında olacağını ve 2027'ye kadar yüzde 1.2'ye düşeceğini öngörüyor. Bu, yüzyılın başında yüzde 2.5 civarında olan bir düşüş anlamına geliyor. Bunun başlıca nedeni azalan nüfus ve verimlilikteki zayıf artış.

Aynı durum Demokratların kontrolündeki "Avrupa-Amerika" için de geçerli. Geçtiğimiz yıl aşırı Demokrat Kaliforniya gelir artışında son sırada yer alırken onu Maryland, Massachusetts ve New York takip etti. Bu arada Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Teksas, Nevada, Florida ve Arkansas en yüksek gelir artışını yaşayan bölgeler oldu. Genel olarak, son on yılda, en hızlı büyüyen altı güney eyaleti -Florida, Texas, Georgia, Carolinas ve Tennessee- ulusal GSYİH'ye bir zamanlar ülkenin güç merkezi olan kuzeydoğudan daha fazla katkıda bulundu.

ABD'nin merkez bölgesi ile Avrupa'daki muadili arasındaki farklar politikada da görülebilir. Biden ve Harris genel olarak ekonominin elit olmayan sektörlerini cezalandıran bir düzenleyici rejimi benimsiyor.

Buradaki başlıca itici güç, giderek daha sert çevre yasalarının dayatılması oldu. Bunu, Harris'in başsavcı olarak fosil yakıt karşıtı yasaların şiddetli bir uygulayıcısı olduğu Kaliforniya'da görüyoruz. Bu yasalar ABD kıtasındaki en pahalı enerjinin üretilmesine yol açtı ve bunun sonuçları özellikle eyaletin yoksul ve etnik azınlık nüfusları için çok ağır oldu.

Harris, acımasız iklim yasalarına Biden'dan bile daha fazla bağlı olacağa benziyor. Demokrat adaylık için yaptığı başarısız 2020 teklifinde, hidrolik kırılmaya son verilmesini benimsemişti. Ancak, özellikle Pensilvanya'yı göz önünde bulundurarak, yakın zamanda bu konuda geri adım atmaya çalıştı. Harris'in yönetimi de fosil yakıtlar konusunda, kıta enerji fiyatlarını ABD'dekinden kat kat daha yüksek hale getiren AB yaklaşımlarını taklit edecek gibi görünüyor.

Harris Kasım ayında kazansa bile hala umut olabilir. Avrupa'da tek bir ekonomik model var ve o da Brüksel'den geliyor. Ancak ABD federal sistemi eyaletlerin kendi politikalarını benimsemelerine izin veriyor. Bu da hem ekonomik hem de siyasi olarak gücün kırmızı eyaletlere kaymasına yol açıyor.

Amerikan ekonomisi, kısa bir süre önce Chicago'yu ABD'nin 2 numaralı finans merkezi olmaktan çıkaran Dallas-Fort Worth gibi yerlere doğru kayıyor. Dallas yeni bir borsa inşa etmek için sermaye toplamaya bile başladı. Bir de Hewlett Packard Enterprise, Oracle ve belki de en önemlisi Tesla ve SpaceX gibi önemli teknoloji firmalarının Cumhuriyetçi eyaletlere kitlesel göçü var.

Avrupa hayranları bu seçimi kazansa bile (kendi çekiciliklerinden çok Trump'ın saçmalıkları sayesinde), Amerika'nın demografik geleceği büyük ölçüde Cumhuriyetçi olacaktır. Büyük Demokrat şehirler giderek daha "çocuksuz" hale gelirken, kırmızı eyaletler giderek daha fazla nüfus artışına yöneliyor. Zaman içinde, Demokrat eyaletlerden gelen varlıklı göçmenleri de içeren bu demografik düşüş Florida, Teksas, Tennessee ve Carolina ekonomilerine milyarlarca dolar enjekte etmeye devam edecek. Bu arada, Tim Walz'ın Minnesota'sı, politika gündeminin çok daha az elverişli koşullar altında Kaliforniya'yı taklit ettiği, kaçan sakinler ve daralan iş gücü nedeniyle 5 milyar dolar kaybetti.

Varlıklı genç profesyoneller, azınlıklar, göçmenler ve aileler gibi diğer kritik gruplar da "Avrupa-Amerika"dan kaçıyor. Zaman içinde bu durum, güney ve dağ eyaletlerinin 2030 yılına kadar 14 kongre sandalyesi daha kazanmasını sağlayacaktır.

Ekonomik sicilleri pek de ilham verici olmayan Demokratlar, Avrupa'daki benzerleri gibi, partilerini bir arada tutmak için kimlik politikalarına başvuruyor. UC Berkeley akademisyenlerinin kızı olan Harris, JD Vance gibi yoksulluktan ya da yoksunluktan yükseldiğini iddia edemez. Ancak Doğu Hintli ve Karayipli karışık ebeveynliğinin kendisine bahşettiği varsayılan mağdur kartını oynayabilir.

Kimlik siyaseti

Beyaz olmayanların oranının tüm Avrupa ülkelerinden daha yüksek olduğu ABD'de kimlik siyaseti özellikle güçlü. Harris, 2020 Black Lives Matter olayları sırasında tutuklanan isyancıların kefaletle serbest bırakılması için fon sağlanmasını bile desteklemişti. Walz ise bir zamanlar sakin olan eyaletinin BLM'den ilham alan isyancılar için bir oyun bahçesine dönüşmesine başkanlık etti.

Avrupalı ilericiler gibi Harris ve Walz da mülteciler ve sığınmacılar için esasen açık sınır politikasını benimsiyor. Biden'ın "sınır çarı" olarak Harris, belgesiz göçmenlere ehliyet verilmesi, ücretsiz tıbbi bakım ve vatandaşlığa giden kolay bir yol gibi önerilere sempati duyuyor.

Şimdilik, Harris'in Biden'ın yerine getirilmesi partinin kısa vadeli beklentilerini açıkça iyileştirdi. İngiltere ve Avrupa'daki son seçimlerde görüldüğü gibi, mağdur azınlıklar, hükümet çalışanları ve elit profesyoneller arasında kurulacak olası bir koalisyon, Trump'ın arkasındaki daha az organize ve bazen de tutarsız güçleri alt edebilir.

Eğer kendine zarar veren Trump'a karşı seçimi kazanırlarsa, Avrupalılaşmış Demokratların, hükümet ve kurumsal bürokrasilerdeki, akademideki ve medyadaki hakimiyetleri sayesinde iktidarı pekiştirmelerini bekleyebiliriz. Devletin kontrolü, bu güçlere büyük bir etki sağlar, çünkü bürokratik güç, özel şirketleri disipline etmek için kullanılabilir. Bu durum genellikle daha büyük firmaların lehine olur, çünkü onlar, küçük rakiplerine göre düzenlemelere katlanma konusunda çok daha yeteneklidirler.

Harris yönetiminde, ABD'nin AB ve Birleşik Krallık'ta zaten mevcut olan sansür politikalarını benimsemeye çalışabilir. Demokratların, sosyal medyayı kontrol altına almaya çalıştığını, insanları saldırgan ifadeler nedeniyle henüz bir suç işlememişken bile tutuklama girişimlerini görebiliriz. En azından, First Amendment'ın sınırlarını zorlamayı deneyebilirler.

Biden, Harris-Walz yönetiminde büyümesi muhtemel bir eğilim olan sansür konusunda Avrupa'nın liderliğini takip etmekten yana olduğunu zaten gösterdi. Geçtiğimiz yıl AB, AB düzenleyicileri ile bilgi ekonomisinin hakimi ve Harris'in uzun süredir destekçisi haline gelen Büyük Teknoloji firmaları arasında daha yakın ilişkiler kurmak için Silikon Vadisi'nde yeni bir ofis açtı. AB komisyon üyesi Thierry Breton, kendi sosyal medya platformu X'te Trump'la röportaj yapmaya cesaret ettiği için Elon Musk'ı yasal işlem başlatmakla tehdit edecek kadar ileri gitti.

Yine de bazı faktörler "Avrupa-Amerika"nın zaferini zorlaştırabilir. Haklar Bildirgesi, ülkenin federal yapısı ve hükümetin üç kolu, tepeden emir vermeyi zorlaştırıyor. Biden ve Harris'in uzun süredir yoğunlaşmış, engellenemez düzenleyici güce karşı bir siper görevi gören Yüksek Mahkeme'ye karşı çıkmalarının bir nedeni de bu.

Ancak uzun vadede, anahtar, demografik unsurlar olabilir. Avrupa'da olduğu gibi, en önemli çekişme mağdur azınlıklar, bekar kadınlar ve kamu çalışanları ile devletten çok ailelerine güvenen insanlar arasında yaşanabilir. Bekarların ve çocuksuz çiftlerin çoğunlukta olduğu nüfuslar Demokratları desteklerken, Cumhuriyetçiler istikrarlı aileler, özellikle de çocuklu aileler arasında en başarılı parti olacaktır.

İş piyasasındaki değişiklikler de kritik önem taşıyabilir. Üretimden uzaklaşıp hizmetlere yönelme eğiliminin hızlanması Avrupa hayranı elitlerin işine yarayacaktır. El emeğiyle çalışan insanlar ve iş sahipleri Cumhuriyetçi Parti'ye oy verme eğilimindeyken, öğretmen, psikiyatrist ve avukat olarak çalışanlar Demokrat olma eğilimindedir.

Nihayetinde asıl soru Amerika'nın Avrupa'ya daha çok benzeyip benzemeyeceğidir Yani durgun, kültürel olarak "ilerici" ve giderek tutarlı bir kimlikten yoksun. Şu an itibariyle ABD hala Avrupa normlarından bağımsızlığını ilan etme kapasitesine sahip. Tarih boyunca olduğu gibi, ABD'nin kendisini doğuran kıtadan çok farklı bir şey olduğu konusunda hala ısrar edebilir. Hiçbir şey, ABD'nin kendine özgü gücünü, Güney Afrikalı göçmen Elon Musk'ın öncülük ettiği uzayda hakimiyet kurma çabasından daha iyi gösteremez.

Avrupa fikirleri önümüzdeki birkaç yıl içinde, en azından Trump Demokratları birleştirmek için ortalıkta görünmeyene kadar, bir canlanma yaşayabilir. Ancak Amerika'nın değişen bölgesel güç dengesi ve isyankar ruhu, hem Eski Dünya elitleri hem de onların ABD'deki yol arkadaşları için belirgin bir meydan okumayı temsil ediyor. Tıpkı geçtiğimiz 250 yılda olduğu gibi, Amerikalılar Avrupa'yı, onun hiyerarşilerini ve durgunluğunu tercih ettikleri gelecek olarak benimsememelidir.


Spiked'ta yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.