Günümüzün hiper-küreselleşme çağında, Amerika kendisini sık sık uluslararası ticaret kaprislerinin insafına kalmış buluyor. Bunun bir kısmı, politika yapıcıların uzun süredir naif bir hayalin -Amerika'nın düşük ücretli ve yoksul tüketicilerin olduğu ülkelere mal ihraç ederek refaha ulaşması- peşinde koşmasından kaynaklanıyor. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Bunun yerine ABD, sömürgeci Avrupa'nın bir zamanlar kullandığı ve ülkelerin diğerlerinin zararına küresel ticarete hakim olmaya çalıştığı aynı merkantilist taktiklerle sömürülmeye devam ediyor.
Gerçekçi olmak gerekirse, karşılıklı açık ticaret hayali hiçbir zaman gerçekleşmedi. Şimdi Washington geçmişten, Kongre üyesi Henry Clay'in 1820'lerdeki "Amerikan Sistemi"nden ders almalıdır. Clay 200 yıl önce yurtiçi büyümeye ve kendi kendine yeterliliğe öncelik vermenin ve Amerika'nın iç pazarını ön planda tutmanın ulusal sanayileri güçlendireceğini ve işçi maaşlarını artıracağını anlamıştı. Bu, Washington'un on yıllar boyunca benimsediği bir politikaydı.
Clay, ABD'nin ihracat odaklı bir strateji izlemesi gerektiğine inanmıyordu. Yirminci yüzyıl serbest ticaretinin denizaşırı pazarlara erişim odağı Washington tarafından reddedilmeye başlandığından beri politika yapıcılar bu dersi yeniden öğreniyor. Bunun yerine Washington nihayet en karlı pazarın tam da burada, Amerika'nın varlıklı tüketicileri olduğunu kabul ediyor.
Clay'in Amerikan Sistemi, geniş bir sanayi tabanına ve güçlü tüketici satın alma gücüne yaptığı vurguyla bize bunu öğretiyor. Clay'in 1824'te geliştirdiği yaklaşım, Alexander Hamilton'ın 1791 tarihli, gümrük tarifeleri, sübvansiyonlar ve altyapının geliştirilmesinden oluşan bir ekonomi politikasının ana hatlarını çizen İmalat Konulu Raporu üzerine inşa edilmiştir. Clay, kararsız ve çoğu zaman düşmanca davranan Avrupa ülkelerine ihracat yapmanın Amerika'nın gelecekteki büyümesini sürdüremeyeceğini fark etti. Haklıydı da. Onun sistemi altında Amerika Birleşik Devletleri güçlü bir üretim üssü inşa etti. Bunu iyi ücretler ve yurt içinde üretilen malların güçlü tüketimi takip etti. Esasen Amerika Birleşik Devletleri, Amerika'nın gelişen fabrikalarında üretilen mallar için güçlü bir taleple kendi pazarını inşa etti.
Özellikle Clay ve Hamilton, Amerikan endüstrilerini dış rekabetten korumak için gümrük tarifelerini vurguladılar. Bu da yerli üreticilerin yabancı üreticiler tarafından baltalanmak yerine kendi ülkelerinde gelişmelerine yardımcı oldu. Sonuç, 1800'lerin sonunda dünyanın en büyük orta sınıfına sahip olan bir Amerika oldu.
Clay ve Hamilton ayrıca istikrarlı bir para birimi ve sağlam bir kredi sisteminin ekonomik büyüme için gerekli olduğunu düşünüyorlardı. Ticareti kolaylaştırmak ve finansal istikrar sağlamak için ulusal bir banka kurdular. Bu, federal hükümetin yollara, kanallara ve demiryollarına yatırım yapmasına yardımcı oldu. Bu istihdamı genişletirken iç pazarı birbirine bağladı.
Clay'in dersleri açıktı. Clay, Amerika'nın büyüyen orta sınıfına satış yaparak ülkeyi zenginleştirmeye odaklanmıştı. Ancak bu, Çin'in son otuz yılda izlediği ihracat odaklı merkantilizmden çok farklı.
Pekin, Amerika'nın tüketicilerine satış yaparak dünya lideri bir üretim üssü kurma yolunu seçti. Amerika Birleşik Devletleri'nin aksine, Çin'in merkezi hükümeti çalışan nüfusunu ulusal sanayinin ihtiyaçları için sadece bir dişli olarak görüyor. Sonuç olarak Çin, diğer büyük ekonomilere kıyasla nispeten düşük bir hane halkı tüketim oranına sahip. Pekin, vatandaşlarının ücretlerini artırmak yerine ulusal kaynakları aşırı üretim için öncelikli hale getiriyor.
Çin, sömürgeci merkantilist reçeteyi oldukça yakından takip ediyor. Amerika'nın yerli üreticileri ise kaybeden taraf oldu. Otuz yıldır onlara "Merak etmeyin, yakında diğer ülkelere tonlarca ürün satacaksınız." deniyor. Ancak bu gerçekleşmedi. Bunun yerine, iç büyümeyi teşvik etmeyi amaçlayan ticaret anlaşmaları Çin ve diğer ülkelerin ABD pazarında daha fazla satış yapmasına yardımcı oldu. Aslında, Müreffeh Amerika Koalisyonu'nun "İç Pazar Payı Endeksi" ABD'nin iç pazarının giderek daha fazlasını kaybettiğini gösteriyor. Ve bu kaybın hacmi şaşırtıcı. Amerika'nın Çin, Almanya, Meksika ve Kanada'ya yaptığı ihracatın toplamına eşit.
Bu politika hatası, Amerika'yı ilaçtan askeri donanıma kadar her şey için özellikle Çin'den yapılan ithalata aşırı bağımlı hale getirdi. Amerika Birleşik Devletleri'nin ekonomisini denizaşırı tüketicilere yaptığı satışları artırarak büyütemediği açık.
Yine de işler değişiyor. Son yıllarda Trump ve Biden yönetimleri Clay'in Amerikan Sistemi'nin bazı kısımlarını uyguladılar. Başkan Trump'ın gümrük vergileri ve Başkan Biden'ın yasama teşvikleri, denizaşırı satışları vurgulamak yerine yerli üreticiler için ABD pazarını korumayı amaçladı.
Ancak Washington'un gerçekten ilerleyebilmesi için Clay'in çok önem verdiği para birimi meselesini ele alması gerekiyor. Dolar hala çok pahalı ve bu da ABD ihracatını küresel arenada çok pahalı hale getiriyor. Bu aşırı değerli dolar aynı zamanda ithalatı da ABD pazarında çok daha ucuz hale getiriyor. Böylesine dengesiz bir döviz kuru, tarifelerin ve teşviklerin amaçlanan faydalarını kolayca ortadan kaldırabilir. Henry Clay, ithalatın Amerikan yapımı malları ve iş gücünü daha fazla yerinden etmemesini sağlamak için doların döviz kurunu aktif bir şekilde yönetmemizi isterdi.
Ülkemizi kalkındırmaktan utanmayı bırakmanın zamanı geldi. ABD tüketici pazarı artık diğer ulusların Amerikan ekonomi politikasını taklit edeceği gibi beyhude bir umutla takas edilmemeli. Bunun yerine sanayi tabanımızı korumalı, altyapıya yatırım yapmalı ve zengin iç pazarımızda daha fazla satış yapmalıyız. Amerikan Sistemi'nin yirmi birinci yüzyıl versiyonu sadece arzu edilen bir şey değil, aynı zamanda elzem.
National Interest'te yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.