Foreign Policy | Christina Lu | Tercüme: Mepa News
İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri harekatına yönelik küresel öfke artarken Çin, Pekin'in kendi dış politika hedeflerini güçlendirmek için Washington ve küresel güneyin savaşa ilişkin yaklaşımları arasındaki genişleyen uçurumdan yararlanmaya odaklandı.
İsrail-Hamas savaşı boyunca Çin, kendisini sarmal bir çatışmanın içine çekmekten ya da bölgesel bağlarını tehlikeye atmaktan sakınarak kenarda kalmaya özen gösterdi. Ancak Washington İsrail'e verdiği destek nedeniyle sert tepkilerle karşılaşırken Pekin de bu fırsatı değerlendirerek küresel güney olarak adlandırılan ve aralarında Brezilya, Hindistan, Güney Afrika ve Pakistan'ın da bulunduğu düzinelerce ülkeden oluşan ve İsrail'in eylemlerini ezici bir çoğunlukla kınayarak ABD'nin tutumundan keskin bir şekilde farklılaşan grupla aynı safta yer aldı.
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Orta Doğu Programı Direktörü Jon Alterman, Çin'in "çoğunlukla geri çekildiğini ve ABD'nin tepkileri üzerine toplamasına izin verdiğini" söyledi. Alterman, "Çin'in Orta Doğu'da peşinde olduğu tek çıkar, ABD ile küresel güneyin büyük bir kısmı arasında daha büyük bir bölünme yaşanırken bunu izlemek" diye ekledi.
Çin'in İsrail-Hamas savaşına yaklaşımı başından beri temkinli oldu. Örneğin Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e yönelik ilk saldırısının ardından devreye girmeden önce yaklaşık iki hafta bekledi ve ilk hükümet açıklamalarında Hamas'ın adını dahi anmaktan kaçındı ki bu İsrailli yetkilileri kızdıran bir tepki oldu. O tarihten bu yana geçen aylarda Çin kendisini bir arabulucu olarak konumlandırdı ve çatışmaya doğrudan müdahil olacak kadar ileri gitmeksizin ateşkes ve bir Filistin devleti kurulması çağrısında bulundu.
Brookings Enstitüsü'nde çalışan Patricia Kim, Foreign Policy'ye gönderdiği e-postada Çin'in "süregelen çatışmada önemli bir rol oynamaktan açıkça kaçındığını" söyledi. Pekin kendisini bölgesel bir güç simsarı olarak göstermek istese de, "bir güvenlik sağlayıcısı olarak hizmet etmek ya da bölgedeki ilişkilerini tehlikeye atabilecek zorlu durumlara doğrudan müdahale etmek konusunda hiçbir çıkarı yok" dedi.
Bu dinamikler, Husilerin Filistinlilerle dayanışma amacıyla ticari gemilere karşı aylardır sürdürdükleri saldırıların küresel ticareti sekteye uğrattığı Kızıldeniz'de açıkça görülüyor. Ancak giderek artan sayıda ülke, koridoru korumak için gemiler gönderirken bile Çin kendi deniz kuvvetleriyle müdahale etmekte ayak diremektedir. Reuters'in haberine göre, İranlı yetkililer haberleri yalanlasa da Pekin'in müdahil olmak için gittiği en ileri nokta Husileri destekleyen İran'a özel olarak baskı yapmak oldu.
Pekin'in yaklaşımı, İsrail'in kuruluşundan bu yana en sadık destekçilerinden biri olmakla kalmayıp ülkeye milyarlarca dolarlık askeri yardımda bulunan ve savaşın başlamasından bu yana ülkenin uluslararası sahnedeki başlıca savunucusu olarak hareket eden Washington'un yaklaşımıyla keskin bir tezat oluşturuyor; ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki vetosunu kullanarak, aralarında Çin'in yanı sıra küresel güneydeki birçok ülkenin de bulunduğu düzinelerce ülkenin desteklediği ateşkes çağrısı yapan kararları engelledi. Biden yönetimi Kızıldeniz'de de harekete geçerek Yemen'deki Husilere karşı saldırılar başlattı ve koridorda seyrüsefer serbestisini sağlamaya yardımcı olmak üzere uluslararası bir görev gücünü harekete geçirdi.
Ancak İsrail'in Gazze'deki askeri harekâtı yıkıcı bir insani bilanço doğururken -Hamas tarafından yönetilen Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail güçleri savaşın başından bu yana Gazze'de 26.000 kadar Filistinliyi öldürdü- dünyanın büyük bir kısmı Washington'un İsrail'e verdiği sarsılmaz destek karşısında giderek daha fazla hayal kırıklığına uğruyor. Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması Aralık ayında Gazze'de yarım milyondan fazla insanın şu anda "felaket boyutlarında akut gıda güvensizliği" ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.
Pekin de bu bölünmüşlükten faydalanmaya çalışıyor. Çin Küresel Güney Projesi'nin kurucularından Eric Olander, "Bunun ABD'yi dünyanın geri kalanının gözünde, önemsedikleri bölgelerde daha da zayıflatacağını düşünüyorlar" dedi.
"Bu tam da Çinlilere yönelik stratejilerine uyuyor; Amerikalıların ne kadar izole olduklarını, dünyanın geri kalanıyla nasıl senkronize olmadıklarını ve Amerikalıların ikiyüzlülüğünü göstermek."
"Bence Çinliler bunu kendi dış politikalarını sürdürmek ve ABD liderliğindeki uluslararası düzenin eksiklikleri hakkında söylemeye çalıştıkları bazı değerleri teşvik etmek açısından oldukça ustaca oynuyorlar."
Bu stratejinin bir parçası olarak Çin, beş maddelik bir barış planı önererek ve İsrail-Filistin barış konferansı çağrısında bulundu. Ekim ayında Pekin, ateşkes çağrısında bulunmak üzere bölgesel elçisini Katar ve Mısır'a gönderdi; o zamandan bu yana Gazze'ye yaklaşık 4 milyon dolarlık insani yardım sözü verdi, Arap ve Müslüman bakanlardan oluşan bir heyeti ağırladı ve BRICS bloğunun (o zamanlar Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşuyordu) çatışmayla ilgili sanal zirvesine katıldı.
Çin'in BM Büyükelçisi Zhang Jun savaşın ilk ayında Güvenlik Konseyi brifinginde "Çin düşmanlıkların durdurulmasını ve barışın yeniden tesis edilmesini teşvik etmek için yorulmadan çalışmaktadır" dedi.
"Çin uluslararası adalet ve hakkaniyetin yanında, uluslararası hukukun yanında ve Arap ve İslam dünyasının meşru taleplerinin yanında durmaya devam edecektir."
Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de Ocak ayındaki geniş Afrika turu sırasında İsrail-Hamas savaşında arabuluculuk yapan Mısır'a yaptığı ziyareti ateşkes ve Filistin devleti çağrılarını yinelemek için kullandı.
Ancak uzmanlar Pekin'in eylemlerinin çoğunlukla göstermelik olduğunu ve çok az somut sonuca yol açtığını söylüyor. Örneğin, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nden Mark Leonard'ın Foreign Affairs'de belirttiği gibi, Kasım ayındaki BRICS zirvesi ortak bir bildiri ya da ileriye dönük pratik bir yol haritası üretemedi. Brookings Enstitüsü'ne göre Çin'in önerdiği barış planı da çatışmayı çözme sorumluluğunu Pekin'e değil BM Güvenlik Konseyi'ne yüklüyordu.
Atlantik Konseyi'nde misafir araştırmacı olarak görev yapan Ahmed Aboudouh Aralık ayında "Çin'in diplomatik dilinin anlaşılmazlığına ve dünyanın ikinci büyük ekonomisinin Gazze'ye sağladığı önemsiz miktardaki paraya" atıfta bulunarak Çin'in İsrail-Hamas savaşında arabuluculuk yapma konusundaki ciddiyetinin sadece "göz boyama" olduğunu yazdı.
Pekin, çatışmaya bulaşmak yerine, Biden yönetiminin küresel inandırıcılığına gölge düşürme çabasının bir parçası olarak Washington'a laf sokmaya ve iki ülkenin tutumlarını karşılaştırmaya odaklandı. Bu çabalar, Çin'in Ekim ayında ateşkes çağrısı yapmadığı için eleştirdiği bir ABD karar taslağını veto ettiği BM Güvenlik Konseyi'nde tam olarak sergilendi; Rusya da kararı veto etti.
Zhang, ABD'nin "üyelerin mutabakatını bir kenara bırakan yeni bir karar tasarısı sunduğunu" söyledi. Pekin de dahil olmak üzere diğer konsey üyeleri değişiklik önerilerinde bulunduktan sonra bile Washington'un onların "önemli kaygılarını" görmezden geldiğini ve "doğru ile yanlışı birbirine karıştıran" bir karar tasarısı sunduğunu söyledi.
Aralık ayının ilerleyen günlerinde, Washington'un acil insani ateşkes için bastıran bir Güvenlik Konseyi karar taslağını veto etmesinin ardından Pekin, kendisini küresel güneyin yanında konumlandırmak ve Washington'un pozisyonunu dışlamak için oylamayı bir kez daha kullandı. Zhang, kararın yaklaşık 100 destekçisinden biri olarak Pekin'in "taslağın ABD tarafından veto edilmesinden büyük hayal kırıklığı ve üzüntü duyduğunu" söyledi.
"Tüm bunlar bir kez daha çifte standardın ne olduğunu gösteriyor."
Çin devlet medyası da bu görüşleri yineleyerek ABD ve Çin'in farklı tutumlarına dikkat çekti. Global Times, ABD'nin vetosuna atıfta bulunarak "Gazze'deki insanların güvenliğini ve insani ihtiyaçlarını önemsediğini iddia ederken çatışmanın devam etmesine göz yummak çelişkili bir tutumdur" dedi.
"Çatışmanın devam etmesine göz yumarken yayılmasını önlemeyi savunmak kendini kandırmaktır."
Yakın zamanda Pekin, İsrail'in eylemlerine yönelik öfkenin en açık örneklerinden birinde küresel güneyin yanında yer aldı: Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail'e karşı açtığı soykırım davası. UAD'nin kararlarını uygulama imkanı olmamasına rağmen, Güney Afrika'nın davası, suçlamaları "yanlış" ve "çirkin" olarak reddeden İsrail'e karşı artan uluslararası baskıyı yansıtıyor.
UAD, İsrail'in Gazze'de soykırım yapıp yapmadığı konusunda henüz bir karar vermemiş ve muhtemelen yıllarca da vermeyecek olsa da, geçtiğimiz Cuma günü Güney Afrika'nın mahkemeden İsrail'in askeri harekatının acil olarak askıya alınması talebine yanıt verdi. UAD kararında İsrail'e Gazze'deki sivillerin zarar görmesini en aza indirmek için "tüm tedbirleri" almasını emretti.
Kararın açıklanmasının ardından Çin devlet medyası kararın "bazı büyük ülkeleri İsrail'in Gazze'deki eylemlerini görmezden gelmeyi bırakmaya" iteceği umudunu dile getirdi. Biden yönetimi ise Pretoria'nın soykırım iddialarının "asılsız" olduğu yönündeki görüşünü yineledi ancak UAD kararının İsrail'e sivillerin güvenliğini sağlaması için yaptığı çağrılarla uyumlu olduğunu da söyledi.
Çin uzun zamandır küresel güneydeki ülkelerle siyasi ve ekonomik bağlar geliştirmeye öncelik veriyor; Dışişleri Bakanı Wang son olarak Mısır, Tunus, Togo ve Fildişi Sahili'ni ziyaret ederek 2024 yılının ilk yurtdışı gezisini tamamladı. Wang'ın gezisi, Çinli bir dışişleri bakanının yılın ilk küresel gezisinin hedefini Afrika olarak belirlediği 34. yıl oldu; Wang daha sonra Brezilya ve Jamaika'ya gitti.
Atlantik Konseyi uzmanı Aboudouh, "Çin, küresel güneydeki 50'den fazla ülkeye kıyasla İsrail'e ikincil hasar muamelesi yapmaya karar verdi" diyor.
"Çin bu ülkelerin kendi vizyonuna -küresel yönetim ve stratejik önceliklerine- destek vermesini istiyor."
Kaynak: Mepa News