Son yıllarda etkin bir dış politika izleme arayışında olan Çin'in aktif olduğu bölgelerden biri de Ortadoğu.
Ancak Çin'in Ortadoğu politikasının geleceği sıklıkla tartışma konusu oluyor.
Dr. Julian Spencer-Churchill ve Behrouz Ayaz, National Interest'te yayınlanan analizlerinde, Çin'in bölgedeki politikalarının girdiği çıkmazı değerlendirdi.
Analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirildi. Analizde yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği'nin yarım yüzyıl önce keşfettiği gibi, Çin de Ortadoğu ile derinleşen ilişkisinin ödüllendirici olmaktan çok sinir bozucu olduğunu görüyor. Enerji, ekonomik çıkarlar ve güvenlik, Çin diplomasisinin Ortadoğu'daki ana hedefleri. Pekin'in dış politikası, Washington'un 1950'lerdeki politikasını taklit ediyor. Bu politika iki şeyi amaçlıyor: Enerjide tek bir ülkeye ya da koalisyona bağımlılığı en aza indirmek için mümkün olduğunca geniş bir kitleye hitap etmeyi. Ve de istikrarsız rejimler ve bölgesel gruplaşmalarla uğraşmanın doğasında var olan riskleri dengelemeyi. Çin'in riski azaltma stratejisi, Suudi Arabistan ve İran gibi iki tarihi rakiple dengeli ilişkiler kurmak anlamına geliyor ki bu da onu İsrail ile karşı karşıya getiriyor. Pekin'in hasımlara kur yapmanın görünürdeki çelişkisine bulduğu çözüm, bölgesel gerilimler konusunda samimiyetsiz bir şekilde ara buluculuk teklif ederken yüksek dozda ticaret ve yatırım yapmak.
İran ve Suudi Arabistan
Pekin 2023 Nisan'ında İran-Suudi yakınlaşmasına katkıda bulunacağını açıklasa da, bu gelişme daha çok Yemen'deki çatışmanın sona ermesiyle kolaylaştırılan bir ateşkes olarak nitelendirilebilir. Diplomatik karşılaşmalar ve görüş alışverişleri dışında Tahran ya da Riyad'ın politika beyanlarında ya da duruşlarında önemli bir değişiklik olmadı. Temmuz 2023'te Tahran'daki büyükelçiliğinin açılışı sırasında Suudi Arabistan, İran'ın Kudüs Gücü'nün eski komutanı General Kasım Süleymani'nin fotoğrafının bulunduğu bir salonda konferans düzenlemeyi reddetti ve konferans başka bir yere taşındı. İran'ın "Şii Hilali" stratejisi hala devam ediyor, ancak artık askeri bir çabadan ziyade diplomatik bir çaba olarak.
Pekin, büyük olasılıkla Çin-Suudi ilişkilerine vereceği zarar nedeniyle İran'la yaptığı yirmi beş yıllık anlaşmanın içeriğinin yayınlanmamasını talep etse de New York Times bir taslak elde etmeyi başardı. Anlaşma, Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında Çin yatırımlarının güvenli petrol ihracatı karşılığında takas edilmesine odaklanıyor. Değişmeyen şey ise Çin'in İran'ın nükleer silahlara yönelmesini engelleme konusundaki ısrarı ki bu ısrarı öncelikle Körfez'deki Arap ortaklarını yatıştırmak için sürdürüyor. Çin'in stratejik boru hatlarını ve demir yolu bağlantılarını Pakistan ya da Orta Asya üzerinden Karadeniz bölgesine ya da Doğu Akdeniz'e uzatması durumunda İran değerli bir jeopolitik köprü olacak. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin Pekin ziyareti sırasında The China Daily gazetesi İran'ı "Kuşak ve Yol projesini ilerletmek için Ortadoğu'da ideal bir ülke olarak" tanımladı ve "bunun karşılığında Çin ile iş birliğinin İran'ın ekonomik kalkınmasında kilit rol oynayacağını" belirtti.
Ancak İran'daki yayınlar ve kamuoyu bu anlaşmaya olumsuz yaklaştı ve bazıları Çin'in yatırım projeleri üzerinde tam kontrol talep etme eğilimi göz önüne alındığında anlaşmanın adilliğini sorguladı. Anlaşma bugüne kadar İran için gözlemlenebilir bir ekonomik fayda sağlamadı. Bunun nedeni kısmen İran'ın imalat ve enerji dışı sektörlerinin Çin'e ihracat fırsatlarından faydalanmak için yeterince gelişmemiş olması. Çin henüz İran'da önemli bir altyapı yatırımı yapmadı. Aslında Batı'nın yaptırımları ve Çin'in Suudi Arabistan ve Irak gibi Arap müttefikleriyle ilgili endişeler nedeniyle Pekin şu ana kadar İran'ın petrol sahalarına ve tesislerine yatırım yapmayı reddetti. Bazı tahminler Sinopec'in "Yadavaran Meydanı"nın ilk aşamasını altı yıl geciktirmesinin İran ekonomisine 3 milyar dolardan fazla zarar verdiğini gösteriyor. Dahası, Çin'in İran'ın Orta Asya'daki nüfuzunu yerinden etmesi, bölgesel etkileşimlerini bütünleştirmesinden çok daha muhtemel.
Irak ile ticaret
Çin'in Irak ile ticaretinin değeri İran'ın iki katı. Çin, Irak ile ilişkilerini enerjinin ötesine taşımış durumda ve doları yuan ile ikame etmeye çalışıyor. Tahran ticari ilişkilerin sıfır toplamlı bir yönü olduğunun farkında: Irak'ın Çin'e ihracatındaki herhangi bir artış İran'ın enerji gelirlerini azaltabilir. Ancak Pekin'in Irak'ın ABD destekli Kürdistan bölgesi hükümetiyle iyi ilişkiler geliştirmesi ve Erbil bölgesinin petrol üretimine erişim sağlaması Bağdat'la ilişkilerini daha da tehlikeye atıyor. Kürdistan bölgesi de Çin'den, Tahran karşıtı muhaliflere ve Kürt ayrılıkçılara ait olduğu iddia edilen üslere zaman zaman düzenlediği füze saldırıları konusunda Tahran'a baskı yapmasını bekliyor. Türkiye, Suriye, Irak ve İran, bağımsız Kürt yönetimlerini merkezkaç etnik toplumsal hareketler için tehlikeli odak noktaları ve terörist gruplar için güvenli limanlar olarak görüyor.
Pekin'in hem İran hem de Arap güvenlik çıkarlarını tam anlamıyla tatmin etmesi neredeyse imkansız. Aralık 2022'de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Riyad'a gitti ve Körfez İş Birliği Konseyi temsilcileriyle ortak bir bildiri yayınladı. Çin'in geniş diplomatik yaklaşımına rağmen, BAE ile İran arasındaki toprak anlaşmazlığını görmezden gelmesi Tahran'ın eleştirilerine yol açtı. Öfkeli İranlı internet kullanıcıları tarafından Çin'in Tayvan üzerindeki hak iddiasını tanımaktan karşılıklı olarak geri çekilmesi yönünde çağrılar yapıldı.
Körfez bölgesi
Paradoksal bir şekilde, Katar ve Umman hem Çin hem de İran ile en dostane ilişkilere sahip Körfez Arap ülkeleri. Bununla birlikte, bu ülkeler aynı zamanda ABD'nin güçlü ortakları ve Avrupa'daki NATO ülkeleriyle de dostane ilişkiler içindeler. Sonuç olarak Çin'in Katar'la ilişkileri öncelikle enerji ve yatırımla sınırlı kaldı. Çinli maden çıkarma şirketleri, en azından önümüzdeki yirmi yıl boyunca Çin'e sıvı doğal gaz ihraç edecek olan Katar'ın Kuzey Sahası'na defalarca yatırım yaptı. Öte yandan Doha, Çin'in Uygur etnik azınlığına karşı soykırıma varan muamelesi konusunda Batılı demokrasilerin yanında yer alan tek Basra Körfezi hükümeti.
Doha'nın diplomasisi en hafif tabirle karmaşık ve Doha El Cezire medya kuruluşu aracılığıyla bölge kamuoyu üzerinde önemli bir etkiye sahip. Ayrıca İran ile ortak olarak dünyanın en büyük gaz sahasını (Güney Pars) paylaşıyor. Katar aynı zamanda Basra Körfezi'ndeki en büyük ABD hava üssüne ev sahipliği yapıyor ve S-400 füze savunma sistemi gibi Rus silah alımlarını reddediyor. Ayrıca Türkiye'nin Suriye ve Irak'ta İran'ın çıkarlarına ters düşen girişimlerini sürekli olarak destekliyor. Yine de Doha, ABD ile İran'ın yanı sıra ABD-Taliban ve ABD-Yemenli Husiler arasında ara buluculuk yapıyor. Benzer şekilde, Doha İsrail'i tanımayı Filistinlilerin statüsü konusunda ilerleme kaydedilmesi şartına bağlarken, El Cezire İsrail ile herhangi bir anlaşmayı kınayan yorumcuların çoğunluğuna ev sahipliği yapıyor. Diğer Körfez ülkelerinin aksine, dış yardımlarının Gazze'ye yalnızca İsrail kontrol noktalarından geçtiği göz önüne alındığında, Katar İsrail'in güvenlik kurumlarıyla bilgi alışverişinde bulunuyor olabilir.
Filistin-İsrail
Son olarak, Çin'in ABD'nin önemli bir müttefiki olan İsrail ile artan ticaretine rağmen Pekin, Filistin meselesinin çözümüne ilgi duyduğunu belirtiyor. İranlı yetkililer Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ın Pekin ziyaretini Çin'in çabalarının bir kanıtı olarak görüyor. Bu ziyaret Çin'in Filistinlileri bugüne kadar tanıdığı en üst seviyeyi temsil ediyor. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin gazetecilere yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı: "Abbas, Çin halkının eski ve sadık bir dostu ve bu yıl Çin'i ziyaret eden ilk Arap devlet başkanıdır. Çin her zaman Filistin halkının meşru ulusal haklarının iadesi için haklı davasını desteklemiştir." Bu yılın başında Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang, hem İsrailli hem de Filistinli yetkililere Pekin'in Filistinlilerin statüsüne ilişkin müzakerelerde yapıcı bir rol oynamak istediğini açıkladı. Ayrıca Temmuz 2023'te Çin medyası Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang'ın İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki ile yaptığı telefon görüşmesinde Pekin'in iki taraf arasında ara buluculuk yapmaya hazır olduğunu yinelediğini duyurdu. Tel Aviv, Çin'in teklifini kabul etmedi ve Çin-İsrail ticaretinde herhangi bir değişiklik olmadı.
Enerjide kendi kendine yeten ve Batı demokrasilerine karşı ideolojik bir dış politika izlemekte özgür olan Sovyetler Birliği'nin aksine, Çin'in hareket özgürlüğü, birçok farklı siyasal ayrışmanın olduğu bir bölgeden ithalata olan bağımlılığı nedeniyle ciddi şekilde kısıtlanmış durumda. Dahası, rejim ve iç karışıklıkların tarihi, Çin'i ithalatını Ortadoğu'nun petrol ve gaz zengini devletleri arasında mümkün olduğunca geniş bir alana yaymaya zorluyor ve herhangi bir güvenlik diplomasisi arayışını daha da hareketsiz hale getiriyor. Pekin, İsrail ile Arap devletleri arasındaki 1973 Ekim Savaşı'nın ardından uygulanan 1973 petrol ambargosu sırasında Batı'nın yaşadığı gibi misilleme amaçlı enerji arzı kesintilerinden kaçınmak için siyasi tartışmalardan kaçınmaya öncelik verdi. Çin'in ABD'nin yakın müttefikleriyle yaptığı ticaret göz önüne alındığında "Savaşçı Kurt" diplomasisine de yer yok. Basra Körfezi ve Ortadoğu'yu Pekin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne entegre etmek, en azından mühendislik firmalarını ve mega projeleri yönetme konusundaki uzun deneyimleri göz önüne alındığında, bölge ülkeleri için özellikle tartışmalı değil. Tayvan meselesi üzerine bir savaş çıkması halinde, Pekin, diplomasisinin ciddi bir sınavdan geçtiğini görebilir zira bölgedeki ticari ortaklarının birçoğu ABD Donanması'nın yakın varlığı nedeniyle taraf seçmeye zorlanacaktır. Başta ABD ve Hindistan olmak üzere Batı bloğundaki devletler için tüm bunların anlamı, Çin'in Ortadoğu'ya daha derinlemesine nüfuz etmesinin güvenlik sonuçlarını abartmamak olacaktır.