Analiz | Filistin ve Ukrayna: Batı'nın işgal karşısındaki çifte standardı

"Batı dünyası Ukrayna meselesini muamelesi nedeniyle çifte standart uygulama suçlaması ile ilk kez karşı karşıya kalmıyor."

Hamas'ın 1000'den fazla militan ile İsrail'e sızarak gerçekleştirdiği eşi benzeri görülmemiş saldırının üstünden geçen beş gün içinde çoğu sivil olmak üzere en az 1400 Filistinli ve 1200 İsrailli öldü.

İsrail'in sürekli hava saldırılarının devam ettiği Gazze Şeridi'nde aileler tüm fertleriyle yok oldu. İsrailliler ise hala bir yandan ölülerini sayarken bir yandan da esir alınan yakınları ile alakalı cevap bulmaya çalışıyor.

Bu saldırı hem ölçek hem de ardından doğurduğu sonuçlar açısından bir ilk oldu. Muhasara altındaki Gazze Şeridi ile İsrail topraklarını ayıran telleri aşan Hamas üyeleri İsrail ordusuna ait iletişim kulelerini etkisiz hale getirdikten sonra komşu bölgelerdeki kentlere saldırdı. Yüzlerce İsrailli evlerinde, otobüs duraklarında ve cumartesi gününün ilk ışıklarına kadar devam eden bir müzik festivalinde öldürüldü. Aralarında yaşlı kadınlar ve çocukların da bulunduğu İsraillilerin esir alınma görüntüleri sosyal medya platformlarında büyük yankı uyandırdı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu, vuku bulan hadise ile alakalı ilk açıklamayı ancak üç saat sonra yapabildi. Gazze bu açıklamanın hemen ardından acımasızca ateş altına alınmaya başlandı. İsraillilerin daha önce yıktığı binaların enkazlarına yeni enkazlar eklendi. Sivillerin yaşadığı binalar, hastaneler ve camiler bombardımana tutulup yerle bir edildi. Bu yazının kaleme alındığı saatler itibariyle Guardian'ın verilerine göre Gazze'de en az 400 çocuk katledildi. İsrail'in hava saldırılarının neticesinde ikamet ettikleri evde tüm ailesiyle birlikte yaşamını yitiren bir gazeteciye ilaveten en az altı diğer gazeteci de öldürüldü.

Gazze'de tüm bunlar yaşanırken Batı Şeria da kendi savaşı ile meşguldü. Filistin Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre şu ana kadar birisi bıçaklanarak olmak üzere en az 27 Filistinli İsrail kuvvetleri tarafından öldürülürken beş Filistinli de İsrail kolluk kuvvetleri ile koordinasyonlu hareket eden Yahudi yerleşimciler tarafından vurularak öldürüldü. Yahudi yerleşimcilerin Ramallah'tan Hebron'a birçok farklı bölgede yaşayan Filistinlilere yönelik saldırılarında inanılmaz oranda artış yaşandı. Giderek artmasından endişe edilen hadiselerde Filistinlilere ait evler ve arabalar ateşe verildi.

Tüm Batı Şeria'da iki gün boyunca resmen hayat durdu. İş yerleri kepenk kapatırken okullarda uzaktan eğitime geçildi. Sokaklarda, yakınlardaki Yahudi yerleşimcilerin yaşadığı yerlerden ve hatta Kudüs'ten yükselen roket sirenleri ve Gazze'den gelen bu roketleri yakalayan Demir Kubbe füzelerinin sesleri haricinde ürkütücü bir sessizlik hâkimdi.

Mahmud Abbas yönetiminde Filistin Otoritesi şu ana kadar saldırıyla alakalı sadece formalite icabı açıklamalarda bulunarak uluslararası toplumu İsrail'in saldırılarını durdurmaya çağırdı. İki arada bir derede kalan Abbas, doğrudan Hamas'ı kınayamadığı gibi İsrail'i eleştirmesi halinde koltuğundan olacağını bildiği için ne yapacağını bilemiyor. İsrail ordusu ile Filistinli silahlı gruplar arasında ister Gazze ister Batı Şeria olsun cereyan eden çatışmalarda Filistin Otoritesi bugüne kadar zaten hep denklem dışında kalıyordu fakat bu sefer normalden de fazla önemsiz görünüyorlar.

Filistin İslami Cihadı ve Hamas benzeri grupların popülaritesi her geçen gün artarken tek varoluş amacı İsrail'e yönelik tüm silahlı direniş hareketlerini bastırmak olan Filistin Otoritesinin varlığı bir hafta öncesine göre artık çok daha saçma bir hal aldı. Filistin Otoritesinin yaptığı gibi güvenlik önlemlerinin İsrail ile koordineli bir şekilde yürütülmesini şeref ve haysiyetlerine halel getiren bir durum olarak halk, mesajını bu duyguların yeniden kazanılması üzerine kuran bu gruplara yöneliyor.

Bir yandan Gazze'deki dava arkadaşlarının üzerine yağan ölüm ve yıkımı izleyen Batı Şeria'daki Filistinliler bir yandan alışık oldukları üzere uluslararası toplumun bağımsızlık isteklerine empatiden yoksun bir şekilde yaklaşmasını bu sefer artık bu kadar da alçalamazlar diyerek takip ediyor.

Ukrayna ve çifte standart

Dünyanın dört bir yanından İsrail'e destek mesajları yağarken Avrupa'daki başkentler, yapılan açıklamalarla cumartesi günü gerçekleştirilen saldırıyı kınamak için sıraya girdi. Bu açıklamalardan bir tanesi ise Filistinlileri canını özellikle yaktı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky, sosyal medyada bir paylaşımda bulunarak “İsrail'in kendini savunma hakkı sorgulanamaz” dedi.

Zelensky, devlet liderlerine Ukrayna'ya sahip çıktıkları gibi İsrail'e de sahip çıkma çağrısı yaptı. Axios'un İsrailli ve Ukraynalı devlet yetkililerine dayandırdığı habere göre Zelensky'nin ofisinden Netenyahu'nun ofisine İsrail'i ziyaret etmek için resmi bir izin talebi dahi gönderildi.

Zelensky'nin bu mesele üzerinde siyasi açıdan pek bir nüfuza sahip olduğu söylenemez ancak yine de kendisinin yorumları birçok nedenden dolayı, yarısından fazlası Ukrayna'nın işgale karşı direnişini haklı gören Filistinlilerin ağzında acı bir tat bıraktı. Filistinlilere göre Ukrayna halkının Ruslara karşı savaşarak kendilerini müdafaa etme hakkını Filistinlilere layık görmeyen Zelensky ikiyüzlülüğünü itiraf etti.

Filistin merkezli Politika Araştırmaları ve Stratejik Çalışmalar Merkezi'nin (Masarat) direktörlüğü görevini yürüten Hani el-Masri konu ile alakalı şunları söyledi: “Filistin'in kendisi de işgal altında olduğu için bir başka milletin işgal edilmesini savunamaz. Bu bir prensip meselesidir. Zelensky her ne kadar açıkça İsrail yanlısı olduğunu her fırsatta dile getirse de işgal altındaki Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşkelerde savaştan kaçan birçok Ukraynalı yaşasa da bizim duruşumuz budur.”

Tüm Filistinliler mesele Ukrayna olduğunda uygulanan çifte standardın açık olduğunu görmektedir. Ukrayna'nın kendini savunma hakkı uluslararası birçok lider tarafından kabul edilmesine ve hatta desteklenmesine rağmen aynı hak İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki işgali söz konusu olduğunda nedense yokmuş gibi davranılmaktadır.

Filistin Otoritesi'nin eski sözcülerinden siyaset uzmanı Nur Odeh konu ile alakalı olarak şunları söyledi: “Filistinliler iki yıl boyunca Avrupa, ABD ve tüm dünyanın harekete geçerek Ukrayna'yı savunmasını, desteklemesini, Rus işgalini reddetmesini ve Rusya'nın güç zoruyla toprak işgal etmesini izledi. Tüm bunları dünyanın İsrail'e yönelik tavrı ile karşılaştırdığınızda ortaya çıkan ikiyüzlülükten insanın midesi bulanıyor. Bir işgale farklı diğerine tamamen farklı muamele ediyorsun. İşgalci İsrail olunca savunuyorsun ama Rusya olunca karşı çıkıyorsun.”

Ukrayna halkı ve onları destekleyenler Rus işgaline karşı koyma araçlarından birisi olarak boykot ve yaptırımları ellerinden geldikçe kullanmasına rağmen Filistinlilerin başlattığı boykot, tecrit ve yaptırımlar hareketi ‘Yahudi karşıtı' damgası vurularak bu hareket Avrupa ve ABD'den çok ciddi hukuki ve siyasi itiraz ile karşı karşıya kaldı.

20 ay önce başlayan Rus işgalinin ardından Ukraynalılar ve müttefikleri birçok koldan Moskova yönetimini sararak yalnızlaştırmayı başardı. Ukraynalı futbol takımları Rus takımlarının iştirak ettiği organizasyonları boykot ederken bazıları belki de biraz ileriye giderek müteveffa besteci Pyotr Ilyich Çaykovski'nin eserlerini dahi Rusya'ya karşı kültürel boykot çerçevesinde protesto etti.

Filistinliler benzer şekilde Filistin toprakları üzerindeki işgalini sona erdirene kadar İsrail'in kültürel ve akademik olarak boykot edilmesi çağrısı yaptıklarında ise destek yerine uluslararası toplumdan azar işitti.

Odeh sözlerine şunları ekledi: “Ukraynalılar ve onların destekçileri Filistinlilerin taktiklerinin aynısını kopyaladı. Boykot ettiler, tecrit ettiler ve yaptırımlar uyguladılar. Ben yanlış yaptılar demiyorum. İzlenmesi gereken yol kesinlikle budur.”

Ana akım medyada ekrana çıkan diğer bazı Filistinliler de bu çifte standart uygulamasına dikkat çekti. Filistinli bir bağımsız siyasetçi olan Mustafa Barghouti pazar günü CNN'de Fareed Zakaria'ya şu soruyu yöneltti: “ABD nasıl oluyor da bir yandan kendi ifadeleri ile işgal adını verdikleri bir şeye karşı Ukrayna'nın direnişini desteklerken diğer yandan bizi hala işgal altında tutan işgalciyi destekleyebiliyor?”

Zakaria'nın Ukrayna'nın görünürde sivilleri hedef almadığını ancak Hamas'ın bunu yaptığını söyleyerek Barghouti'nin karşılaştırmasına muhalefet etmesi üzerine Barghouti, İsrail'in de sivilleri hedef aldığını, uluslararası insan hakları örgütleri tarafından sabıkasına sayısız kez savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suç faili olarak şerh düşüldüğünü hatırlattı.

Batılı medya kanallarının üzerine ittifak ettiği şekilde Hamas'ın dünya görüşünün sıkıntılı olduğu ve bu yüzden askerler yerine sivilleri öldürüp esir aldığına dair algı bir noktaya kadar doğru olabilir. Ancak Hamas'ı değerlendirirken grubun geçmişte icra ettiği operasyonlarda İsrailli askerlere odaklanıp esir aldığı zaman da (mesela yıllarca Gazze'de esir tutulan Gilad Şalit vakasında olduğu gibi) uluslararası toplum tarafından benzer şekillerde kınandığı görmezden gelinmemelidir.

Hamas sadece İsrail askerlerine yönelik eylemler gerçekleştirseydi bugün şahit olunan ağır kınamaların tonu biraz daha düşük olabilirdi fakat bu grup, Ukraynalıların Rus ordusunu hedef alırken ve Rus esirleri kaçırırken gördüğü desteği yine de görmezdi.

Şu da bir gerçek ki Hamas'ın Batı medyasında iyi bir imaj sağlamak gibi bir derdi yoktur. Hamas'ın dünyanın en gelişmiş askeri teknolojilerinin arkasına saklanma gibi bir lüksü yok ancak İsrail yıllardır güdümlü füzelerle Gazze'deki sivilleri hedef alarak en ağır cürümleri işlemektedir. Yaptıkları ile arasındaki fiziki bağın zayıf olması, sivil ölümlerini “sivil zayiat” olarak sınıflandırma şansı olan İsrail'e belirli bir “inkâr” kalkanı sağlamaktadır.

Batı dünyası Ukrayna meselesini muamelesi nedeniyle çifte standart uygulama suçlaması ile ilk kez karşı karşıya kalmıyor. Uluslararası Af Örgütü geçtiğimiz aylarda yayımladığı bir raporda Batının küresel insan hakları hususunda “çifte standart” uyguladığı vakaları derledi.

Söz konusu raporda şu ifadeler yer aldı: “Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısına Batının vermiş olduğu sağlam cevap ile aralarında Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır'ın da bulunduğu Batının bazı müttefikleri tarafından gerçekleştirilen ağır ihlallere karşı anlamlı bir şekilde hareket edilmesi hususunda gösterilen zafiyet birbiri ile taban tabana zıttır.”

Uluslararası Suç Mahkemesi savcılarından Karim Khan geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklama ile Ukrayna'da işlenen sözde savaş suçları ile alakalı bir soruşturma başlattığını ilan etmiş, mahkeme bu soruşturma kapsamında Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin adına bir tutuklama emri çıkarmıştı. Filistin'de aktif olan birçok insan hakları örgütü bu adıma desteklerini açıklamıştı.

Batı Şeria merkezli bir insan hakları örgütü olan Al-Haq'ın direktörü Shawan Jabarin bu konu ile alakalı şunları söyledi: “Filistin meselesini canlı tutabilmek için destek verdiğim tüm davalara aynı prensiplerle yaklaşmak zorundayım zira benim davam haklı bir davadır.”

“Uluslararası Ceza Mahkemesinin Ukrayna hususunda attığı adım haklı bir hamledir ancak bu hamleyi destekleyen devletlerden bazıları aynı mahkeme tarafından İsrail'e yönelik bir soruşturma açılmasını ise desteklemedi. İşte tam burada bir ikilik ve uluslararası meseleleri ele alırken bir çifte standart uygulaması yatmaktadır.”

Filistin 2015 yılının ocak ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi üyeliği almasına rağmen İsrail hakkında soruşturma açılmasından çekindiği için yıllardır bu mahkemeyi tanımamakta ısrar etmektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü geçtiğimiz dönemde yayımladığı bir bilgilendirme raporunda uluslararası hukuka göre neyin doğru neyin yanlış olduğunun temel başlıklarını bir kez daha ilgilileri ile paylaştı. Uluslararası hukuka göre “savaşan tüm tarafların sürekli bir şekilde muharip ve sivil ayrımı yapması” gerekmekte olup “bir devletin silahlı kuvvetler mensupları ve komutanları ile devlet olmayan silahlı gruplar bünyesinde tam zamanlı savaşçı olan her birey … çatışma sürecinde herhangi bir zamanda hedef alınabilir.” Ancak hem Hamas hem de İsrail ordusunun yaptığı şekilde sivillerin hedef alınması “savaş kanunları hedef ayırt etmeksizin gerçekleştirilen saldırıları yasaklar” ilkesine binaen hukuk dışıdır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi bir ihtimal gelecek bir tarihte yaşananların hesabının bir nebze de olsa sorulması için başvurulacak bir makam rolü üstlenebilir ancak hâlihazırdaki vaziyet göz önüne alındığında ne Hamas'ın ne de İsrail'in olası bir soruşturma kapsamında işbirliği yapmasını beklemek pek gerçekçi olmaz.


Dalia Hatuqa tarafından kaleme alınan ve Foreign Policy'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.

Analiz Haberleri