7 Ekim'de Filistinli silahlı direniş grubu Hamas, İsrail'i gafil avlayan bir saldırı başlattı. Savaşçıları İsrail askeri tesislerini ve yerleşim yerlerini ele geçirerek 1.400 kadar İsraillinin ölümüne yol açtı.
İsrail buna Gazze'ye karşı yeni bir savaş başlatarak, tam bir abluka uygulayarak ve sivil binaları ve altyapıyı acımasızca bombalayarak karşılık verdi. Aralarında 2.000'den fazla çocuğun da bulunduğu 6,500'den fazla Filistinli İsrail bombardımanında hayatını kaybetti. (29 Ekim itaibarıyla bu rakam 3.324'ü çocuk olmak üzere 8.005 olarak güncellendi. Editör)
Hamas saldırısı sadece Filistin-İsrail çatışmasının seyrini değil, aynı zamanda tüm Ortadoğu'nun dinamiklerini de değiştirmiştir. ABD'nin bölgedeki gerilimi azaltma stratejisini darmadağın etti, Arap hükümetlerini ve İran'ı zor durumda bıraktı ve Çin ile Rusya'nın daha fazla müdahil olmasına kapı açtı.
ABD stratejisi baltalandı
Geçtiğimiz üç yıl boyunca Biden yönetimi, "Asya'ya dönüş" kapsamında Ortadoğu'daki müdahalesini sınırlandırmaya ve Çin'e odaklanmaya çalışıyordu.
Bunu yapmak için ABD, Suudi Arabistan ve İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesini kolaylaştırarak ve İran ile gerilimi azaltarak bölgedeki gerilimleri "soğutmayı" umuyordu. Ayrıca Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa'yı birbirine bağlayacak bir ekonomik koridor kurarak Çin'in bölgedeki etkisine meydan okumayı ve kendi etkisini artırmayı umuyordu.
Önerilen proje iki bölümden oluşuyordu: Hindistan'ı Körfez ülkelerine bağlayacak bir doğu koridoru ve Körfez ülkelerini Ürdün ve İsrail üzerinden Avrupa'ya bağlayacak bir kuzey koridoru. Bu projenin Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne ABD'nin bir yanıtı olması bekleniyordu.
Hamas saldırısı bu planlara aniden son verdi. İlk olarak, İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini fiilen dondurarak bölgesel bir güvenlik düzenlemesinin yapılmasını engelledi.
İkinci olarak, saldırılar ABD'yi IŞİD'le savaştan bu yana en büyük askeri yığınağı yaparak bölgedeki askeri varlığını azaltma politikasını tersine çevirmeye zorladı. Pentagon bir uçak gemisini Doğu Akdeniz'e konuşlandırırken bir diğerini de Körfez'e gönderdi. Bu gemiler birlikte saldırı kabiliyetine sahip 100'den fazla uçağın yanı sıra Tomahawk füzeleriyle donatılmış kruvazör, destroyer ve denizaltılara sahip. Washington bu yığınağın üçüncü bir tarafın İsrail'e karşı yeni bir cephe açmasını engellemek için yapıldığını söylüyor.
Üçüncü olarak, ABD'nin İran ile gerilimi düşürme çabaları da sona erdi. Daha bir ay önce iki ülke mahkum takası ve İran'ın dondurulmuş 6 milyar dolar değerindeki mal varlığının serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varmıştı. Bu anlaşmanın İran'ı Suriye ve Irak'taki milislerini ABD güçlerine karşı daha fazla saldırı düzenlemekten alıkoymaya teşvik edeceği umuluyordu.
Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler bu anlaşmanın tutmadığını gösteriyor. Suriye ve Irak'taki İran yanlısı silahlı gruplar ABD askeri üslerine saldırılar düzenleyerek çok sayıda ABD personelinin yaralanmasına neden oldu. ABD'li yetkililer ayrıca Kızıldeniz'in kuzeyindeki ABD güçlerinin Yemen'deki Husiler tarafından fırlatılan insansız hava araçları ve füzeleri önlediğini iddia ediyor.
Tüm bunlar ABD'nin Ortadoğu'da yeni bir bölgesel savaşa sürüklenme riskiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor.
Arap ve İran ikilemleri
Hamas saldırısı ve İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı bölge hükümetlerini de zor durumda bıraktı. Bir yandan ABD, bir kısmı İsrail ile ilişkilerini normalleştirmiş olan Arap müttefiklerine Hamas'ı kınamaları için baskı yapıyordu ancak sadece Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ABD'nin istediği açıklamaları yaptı.
Öte yandan İsrail'in Filistinli sivilleri ayrım gözetmeksizin öldürmesi Arap kamuoyunu öfkelendirdi ve Arap hükümetleri üzerinde Filistinlilerle dayanışma içinde harekete geçmeleri yönünde baskı yarattı. Kamuoyunun ağırlığının Arap liderleri ABD'nin isteklerine karşı çıkmaya ittiğine dair işaretler şimdiden görülmeye başlandı.
El Ahli Baptist Hastanesi'nde 17 Ekim'de yaşanan katliam, aralarında BAE ve Bahreyn'in de bulunduğu Arap ülkelerinden sert kınamalara yol açtı. Ülkesi 1994 yılında İsrail ile barış anlaşması imzalayan Ürdün Kralı 2. Abdullah, 21 Ekim'deki Kahire Barış Zirvesi'nde İsrail politikalarını kınayan şimdiye kadarki en güçlü konuşmasını yaptı.
Gazze'deki durumun tartışıldığı 24 Ekim tarihli BMGK oturumunda, ABD'nin yakın müttefikleri olan Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan dışişleri bakanları İsrail'i şiddetle kınadı ve derhal ateşkes çağrısında bulundu. Bir gün sonra BAE, Çin ve Rusya ile birlikte çatışmaların durdurulması çağrısında bulunmayan bir ABD kararını veto etti.
ABD yanlısı Arap hükümetleri şimdilik halkın öfkesini bastırmak için sert söylemlere başvuruyor. Ancak İsrail Gazze'ye yönelik ölümcül saldırılarına devam ederse, sözler yeterli olmayacak, İsrail ile normalleşmeyi tersine çevirerek harekete geçmeleri gerekecektir ki bu da ABD'yi kızdırabilir.
Arap liderlerin Filistinlileri korumak için harekete geçmemesi yeni bir bölgesel istikrarsızlık dalgasına yol açabilir. Arap halkı zaten başarısız ekonomik politikalar nedeniyle öfkeli ve Filistinlilerin ayrım gözetmeksizin öldürülmesi onu daha da çileden çıkaracaktır. ABD'nin Gazze'deki İsrail zulmüne verdiği destek bir kez daha desteklediği Arap rejimlerinin altını oyuyor.
Farklı nedenlerle de olsa İran da kendisini zor bir durumda buluyor. Tahran yönetimi Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını överken bu saldırıya karıştığına yönelik iddiaları ise inkar etti.
Tahran bir yandan Hamas'ı desteklerken diğer yandan İsrail ya da müttefiki ABD ile doğrudan bir çatışmaya sürüklenmemeye çalışıyor.
İsrail Gazze'ye karşı yürüttüğü savaşın amacının Filistinli direniş grubunu dağıtmak, yani Gazze Şeridi'nde rejim değişikliği yapmak olduğunu açıkladı. Bu da Tahran'ın bölgedeki önemli bir müttefikini kaybedebileceği anlamına geliyor.
Dolayısıyla Tahran, boş durup Hamas'ın İsrail tarafından zayıflatılmasını ya da ortadan kaldırılmasını izlemek ya da Lübnan merkezli Hizbullah'ı mücadeleye girmeye ve kuzeyde İsrail'e baskı yapmaya teşvik etmek arasında zor bir seçimle karşı karşıyadır ki bu da müttefiki için ciddi sonuçlar doğurabilir.
Hem İsrail hem de ABD, Hizbullah'ın İsrail'e saldırması halinde korkunç sonuçlarla karşılaşacağı uyarısında bulundu. ABD'nin tam desteğini alan İsrail bu fırsatı Lübnanlı gruba saldırmak için de kullanabilir. Bu da Lübnan'ı kesinlikle istikrarsızlaştıracaktır ki bu da İran'ın hiç de çıkarına değildir.
Rusya ve Çin'in hesapları
ABD'nin Ortadoğu'da yeni bir çatışmaya dahil olması ve Arap devletleriyle olan ittifaklarının zayıflaması Moskova ve Pekin için memnuniyet verici bir gelişme olacaktır.
Her iki ülke de son yirmi yılda Washington'un "Büyük Ortadoğu"daki kanlı müdahalelerinden fayda sağladı. ABD liderliğindeki "teröre karşı savaş" ABD'nin bölgedeki itibarını zedeledi ve Müslüman uluslar arasında Rusya ve Çin'e yönelik olumlu algıları teşvik etti. Aynı zamanda ABD'yi Ortadoğu'da meşgul ederek iki büyük güce komşu bölgelerdeki nüfuzlarını sağlamlaştırmaları için alan açtı.
Rusya ve Çin, ABD'nin baskısını ancak ABD'nin "Büyük Ortadoğu"dan çekilerek "Asya'ya dönüş" yapmasına ve NATO ittifakına daha fazla odaklanmasına izin verdikten sonra hissetmeye başladı. ABD'nin çekilmeyi çok istediği bölgeye yeniden sürüklenmesiyle bu durum değişebilir.
ABD'nin Ortadoğu'ya askeri yığınak yapması, İsrail ordusuna daha fazla yardımda bulunması ve İsrail'i desteklemeye odaklanmış bir ABD diplomatik gücü, Ukrayna'daki savaş çabalarına yardım etmek ve Asya'da Çin baskısına karşı durmaya çalışan müttefiklerini desteklemek için daha az askeri, mali ve diplomatik kaynağın mevcut olduğu anlamına geliyor.
Ayrıca ABD'nin İsrail'in Gazze'de Filistinli sivillere yönelik katliamlarına verdiği koşulsuz destek, İslam dünyasındaki konumunu daha da zayıflatarak Rusya ve Çin'in zemin kazanmasına yol açıyor. Bu iki ülke Gazze'deki savaşta derhal ateşkes çağrısında bulunuyor ve 'yıkıcı' çatışmadan ABD'yi sorumlu tutuyor.
Görünen o ki ABD kendi ayağına kurşun sıkıyor: Çin ve Rusya'yı Ortadoğu'da kontrol altına almak yerine, onların konumlarını güçlendirmelerine yardımcı oluyor ve Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridoru da dahil olmak üzere bölgeye yönelik planlarını engelliyor.
Nitekim Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yönelik saldırısı Ortadoğu'daki dinamiklerin değişmesine neden oldu. Bu değişimin boyutunu ABD'nin İsrail'i dizginleme yeteneği ve isteği belirleyecektir. İsrail hükümetine Gazze'ye yönelik savaşı durdurması, kuşatmayı kaldırması ve Filistinlilerle müzakerelere başlaması için baskı yapmazsa, tüm bölge alevler içinde kalabilir.
Çatışmanın Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'ı da içine alacak şekilde genişlemesi ve Arap dünyasının geri kalanında kitlesel ayaklanmaları tetiklemesi gerçek bir olasılık. Bu sadece ABD'nin bölgesel ittifaklarına zarar vermekle kalmayacak, aynı zamanda Rusya ve Çin'in bölgeye çok daha derin bir şekilde müdahil olması için kapıyı ardına kadar açık bırakacaktır.