Arash Reisinezhad | Foreign Policy | Tercüme: Mepa News
Başlangıcından bu yana Gazze'deki savaşın İran ile İsrail arasında doğrudan bir çatışmanın habercisi olabileceği düşünülüyor. Hizbullah savaşta yeni bir cephe açma tehdidini sürdürürken İranlı sertlik yanlıları da ülkelerinin sürece doğrudan müdahalesini memnuniyetle karşıladı. Geçtiğimiz ay İran'ın eski Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, sertlik yanlısı yetkililer tarafından İran'ın dini liderine yazılan ve onu Hamas adına İsrail'le çatışmaya girmeye ikna etmeye çalışan bir mektuptan bahsetti.
Ancak geniş çaplı bir bölgesel savaş olasılığı düşük. İranlı sertlik yanlıları tarafından yinelenen sloganlara rağmen, Tahran'ın stratejik düşüncesinin gerçekliği daha ihtiyatlıdır. İran'ın Hamas adına İsrail ile bir savaş başlatmaktan kaçınmasının en az yedi nedeni var.
Birincisi, İran İslam Cumhuriyeti 1980'lerde Irak'la savaş sırasında yaptığı gibi toplumu yeni bir savaşa girmek için bir araya getiremez. Irak ordusuna direnen ve Bağdat'ı İran topraklarından çekilmeye zorlayan, diğer faktörlerin yanı sıra insan kitlelerinin durmaksızın harekete geçirilmesiydi. Ancak onlarca yıl sonra toplumun siyasi sisteme verdiği destek önemli ölçüde azaldı. Geçen yılki protestoların ardından, kısmen ABD öncülüğündeki yaptırımların neden olduğu ekonomik krizle birlikte, gençler ve kentli orta sınıf arasındaki hoşnutsuzluk arttı.
İkinci olarak, İran hükümetindeki ılımlı grup İran'ın savaşa doğrudan müdahalesine karşı uyarılarda bulundu. Gerçekten de Gazze'deki savaş Tahran'daki siyasi ayrılıkları derinleştirdi. İranlı sertlik yanlılarının tehdit değerlendirmesinde Hamas'ın yok edilmesi otomatik olarak Hizbullah'ın çöküşü ve nihayetinde İran'a yönelik bir askeri saldırı ile ilişkilendiriliyor. Bu nedenle İran'ın Şii vekil güçlerinin Irak ve Suriye'deki Amerikan üslerini hedef almasını destekliyorlar. Bu görüş, İran'ın ABD ile olası bir savaşa girmesinin yıkıcı sonuçları konusunda sürekli uyarılarda bulunan Zarif başta olmak üzere ılımlı yetkililerin görüşleriyle tam bir tezat oluşturuyor. Zarif'e göre İran Gazze konusunda daha radikal bir tutum takınırsa ABD ile ölümcül bir çatışmayı tetikleyebilir ve bu da İsrail'in hoşuna gider. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümeti tarafından marjinalize edilmesine rağmen Zarif, İslam Cumhuriyeti'nin siyasi elitleri ve hatta toplumu arasında hala önemli bir etkiye sahip.
Üçüncüsü, İsrail'in Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını engellemedeki bariz başarısızlığı Tahran'ın İsrail'e yönelik stratejik hesaplarını değiştirmiyor. İsrail'in Demir Kubbe füze savunma sistemi gibi yüksek teknolojili savunma sistemlerine güvenmesine rağmen Hamas İsrail'e karşı önemli bir askeri ve istihbarat darbesi indirerek caydırıcılık politikasını yerle bir etti. Ancak bu durum İran'ın İsrail'e bakış açısını ya da bölgedeki güç dinamiklerini değiştirmedi. Hamas operasyonu İsrail'in uzun süredir devam eden inandırıcı caydırıcılık stratejisini sarsmış olsa da İran'a füze gücünü kullanarak İsrail'e meydan okuma fırsatı vermedi. Tersine İran, İsrail'in caydırıcılığı yeniden tesis etmenin olağanüstü askeri veya siyasi riskler almaya değecek varoluşsal bir öncelik olduğunu düşündüğüne inanıyor olabilir.
Dördüncü olarak, genel kanının aksine, ne Hamas ne de Hizbullah İran'ın vekil gücü değildir. Onları İran'ın devlet dışı müttefikleri olarak düşünmek daha doğru olur. Tahran ile Hamas arasında tepeden tırnağa bir ilişki yok. Hamas eylemlerini İran'la uyumlu hale getirse bile yaklaşımları farklılaşabilir, tıpkı Suriye iç savaşında Hamas'ın Sünni Esed rejimi karşıtı muhalifleri desteklediği dönemde olduğu gibi. Amerikan ve İsrail istihbaratı İran'ın üst düzey yetkililerinin Hamas operasyonundan haberdar olmadığını öne sürdü. Kasım ayı ortasında Reuters, İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in Hamas lideri İsmail Haniye'ye İran hükümetinin İsrail'e yönelik saldırı konusunda önceden haberdar edilmediği için Filistinli grup adına savaşa girmeyeceğini söylediğini iddia etti.
Beşinci olarak, İran'ın Moskova ve Pekin gibi iki stratejik ortağı Hamas'a tam destek verdiklerini açıklamadılar. İran, Doğu'ya bakış politikası çerçevesinde Çin ve Rusya ile yakınlaşmaya çalışmaktadır ve bu ülkelerle ilişkilerini bozmak istemeyecektir. Aslında Tahran, iki yıl önce Kabil'in Taliban tarafından ele geçirilmesinde Çin ve Rusya'nın bekle ve gör yaklaşımını gözlemledikten sonra benimsediği politikanın bir benzerini Gazze'de de izliyor. İran'ın amacı büyük uluslararası krizlerde izole edilmekten kaçınmaktır.
Altıncı olarak, İran'daki etkili karar alıcılar arasında Körfez'deki Arap ülkelerinin İran ve İsrail arasında büyük çaplı bir savaşı memnuniyetle karşılayacağına dair derin bir inanç var. İran, geniş çaplı bir savaş sonucunda Arap ülkelerinin İsrail'le bağlarını koparacağını umabilir ama bu pek olası değil. Arap halkları kendi ülkelerinin dış politikaları üzerinde çok az etkiye sahip. Arap liderler de Hamas'ı uzun zamandır İran'ın vekili olarak görüyor ve İsrail'in tamamen ortadan kaldırıldığını görmekten mutlu olacaklarını düşünüyorlar.
İran'ın savaşa girme konusundaki görünürdeki isteksizliğini etkileyen son ve en önemli faktör ise Hamaney'in bölgesel çatışmalara yönelik özel bakış açısıdır.
Batı'daki ana akım görüşün aksine, İran'ın dini lideri bölgesel çatışmalara ideolojik bir bakış açısından ziyade realist bir bakış açısıyla yaklaşmaktadır. Irak'la yaşanan yıkıcı savaş sırasında İslam Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olarak görev yapmış olan Hamaney, savaşın, özellikle de ABD ile yaşanan savaşın sonuçlarının son derece farkında. Bu farkındalık, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü'nün eski lideri General Kasım Süleymani'nin ABD tarafından öldürülmesinin ardından İran'ın nispeten ölçülü bir tepki vermesine yol açtı.
Bu tür bir davranış, bölgesel krizleri ele alma konusundaki genel stratejisiyle uyumludur. Yirmi yıldan daha uzun bir süre önce, Afganistan'ın kuzeyindeki İranlı diplomatlar Taliban'ın ilk iktidarında öldürüldüğünde ve İran'da kamuoyu büyük bir müdahaleye meylettiğinde, Hamaney ve dönemin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Başkanı Hasan Ruhani gerilimin tırmanmasını önlemeye yardımcı oldular.
Birbiriyle bağlantılı bu yedi neden, İslam Cumhuriyeti'nin Hamas adına savaşa müdahil olma konusundaki isteksizliğini açıklıyor.
Ancak Gazze'deki savaş İran'ın nükleer programını hızlandırabilir. İran'da, ağırlıklı olarak sertlik yanlısı kampta yer alan güçlü sesler, ülkenin Hamas'ın yok edilmesini önleyecek en önemli aracının nükleer yeteneklerini tam olarak geliştirme kararına bağlı olduğunu savunuyor.
İran'ın elindeki kozun nükleer silah geliştirme tehdidinde yattığına ve bu sayede müttefiklerine hayati bir destek sunabileceğine inanıyorlar. -Tıpkı geçmişte Suriye'deki Esed rejimine verdiği desteğe benzer şekilde.- Bu mantık, İsrailli aşırı milliyetçi Miras Bakanı Amichai Eliyahu'nun Gazze Şeridi'ne "herkesi öldürmek için bir tür atom bombası" atılmasını "bir seçenek" olarak savunmasıyla büyük bir ivme kazandı.
Bunların hiçbiri İran'ın Gazze'deki stratejik varlığı olan Hamas'ı terk etmeye istekli olduğu anlamına gelmiyor. Tahran boş durmaktansa, çatışmayı tam ölçekli bir bölgesel savaşa dönüştürmeden, Lübnan, Irak ve Suriye'deki Şii vekilleri aracılığıyla hem İsrail hem de ABD üzerinde baskı uygulamaya devam edecektir.
Arash Reisinezhad tarafından Foreign Policy için kaleme alınan bu analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Analizde yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.