Foreign Policy | Tercüme: Mepa News
Bu ayın başlarında Wall Street Journal gazetesi, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi'nin CIA Direktörü William Burns ile görüştüğünü ve Hamas'ın yenilgisinin ardından Filistin Yönetimi (FY) yönetimi devralana kadar Mısır'ın Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlaması teklifini reddettiğini bildirdi.
Mısır'ın Hamas sonrası Gazze'de güvenlik yönetiminde herhangi bir rol oynamayı reddetmesi sürpriz olmamalı. Gazze sınırını güvence altına almak ve Hamas savaşçılarının sızmasını engellemek Mısır'ın yüksek çıkarlarına olsa da, iç dinamikler Mısır'ın seçeneklerini kısıtlıyor ve gelecekteki herhangi bir düzenlemeye katılımını sınırlıyor.
ABD Başkanı Joe Biden'ın Kasım ayı ortasında yazdığı bir yazıda da belirttiği gibi, ABD'nin mevcut politikası Gazze ve Batı Şeria'nın Filistin Yönetimi'nin reforme edilmiş bir versiyonu altında nihai olarak birleşmesini hedefliyor. Ancak bu gerçekleşene kadar Gazze'de yönetimi devralacak geçici bir idari organa ihtiyaç duyulacaktır.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ABD'nin onaylamamasına rağmen Gazze'nin güvenliğinden İsrail'in sorumlu olmasını istemesi ise bölgeyi uzun süreli bir savaşa sürükleme riski taşıyor.
Öte yandan bir Arap koalisyonunun Gazze'de geçici olarak yönetimi üstlenmesinin uygulanabilirliği Mısır'ın iç istikrarına bağlı. Kahire'yi yardım paketleri ve hatta borç hafifletme önererek böylesine zor bir göreve katılmaya ikna etmeye çalışanlar, Mısır'ın karar verme sürecini yönlendiren temel faktörleri yanlış anlıyorlar.
İlk faktör ülke ordusunun pozisyonudur. Mısır ordusunun en önemli önceliği kendi kurumsal bütünlüğüdür. Ocak 2011'deki isyanın ardından eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'ten desteğini çektiğinde olduğu gibi, bu birliği korumak için her şeyi ve herkesi feda edebilir. Sonuç olarak, askeri kurum kendi bütünlüğünü istikrar ve gücünün temel bir özelliği olarak görmektedir ve popüler olmayan bir gündeme girişerek bunu tehlikeye atma riskine girmeyecektir. Bu durum, Mısır'ın bölgedeki en yakın müttefikleri olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin ordusuna en çok ihtiyaç duyduğu Yemen ve Libya'daki savaşlara katılmama kararında açıkça görülüyor.
Foreign Policy köşe yazarı Steven A. Cook'un da ifade ettiği gibi Mısır ordusu Suriye'deki muadiline benzemiyor. Suriye'de, üyeleri nüfusun küçük bir bölümünü oluşturan tek bir mezhep (Aleviler) yönetici eliti oluşturuyor ve ülke ordusundaki tüm hassas pozisyonları kontrol ediyor. Bu nedenle ordu, Devlet Başkanı Beşar Esed rejimini savunmak için Suriye halkına karşı silahlanmaktan çekinmedi. Öte yandan Mısır'ın ordusu mezhepçi değildir ve büyük ölçüde farklı bir toplumsal dokuyu yansıtır. Dolayısıyla kamuoyundaki uzlaşıdan çok fazla uzaklaşamaz, aksi takdirde parçalanma riski taşır.
Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yönelik saldırısının ardından, Arap ve Müslüman dünyasındaki pek çok ülkenin yanı sıra Mısır'da da Filistin davasının popülaritesi hızla arttı. Filistinlilerin artan ölü sayısı ve İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonundan kaynaklanan yıkım görüntüleri, bu ülkelerdeki İsrail ve destekçilerine karşı ve Filistinlileri ve işgale karşı direnme mücadelelerini destekleyen popüler duyguları daha da alevlendirdi.
Mısır da dahil olmak üzere bu ülkeleri kasıp kavuran protestoların da gösterdiği gibi, bu yaygın algı yakın zamanda ortadan kalkmayacaktır. Mısır'da iki İsrailli turistin bir polis memuru tarafından öldürülmesi, bu hissiyatın halkın birçok katmanına nasıl nüfuz ettiğinin bir başka göstergesidir.
Kamuoyu İsrail'e bu kadar düşmanca yaklaşırken Mısır ordusunun Gazze'de Hamas'ın direnişini kırmak için İsrail'le doğrudan işbirliği yapmayı içeren bir güvenlik misyonuna katılmaya pek hevesi olmayacaktır. Mısır ordusunun Mısır ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısını sıkı bir şekilde kontrol etmedeki mevcut işbirliği ve perişan haldeki Gazze halkına yetersiz insani yardım akışı karşısında kamuoyunun eleştirileri zaten artmaktaydı.
Sisi rejiminin böyle bir işbirliğini reddetmesi öfkeli kamuoyunda pek hoş karşılanmadı. Kahire şu anda kendi kamuoyunu sınır kapısındaki güvenlik önlemleri konusunda ikna edemediği için, Gazze'de İsrail'in polisi olarak algılanmanın yansımalarını ancak hayal edebiliriz.
Mısır'da halkın kızgınlığı 7 Ekim'den önce de vardı ve Gazze çatışması bu kızgınlığı daha da arttırdı. Aralık ayında bir başka sahte cumhurbaşkanlığı seçimiyle karşı karşıya kalmanın yarattığı hayal kırıklığı ve halkın Sisi'nin saltanatını 2030'a kadar uzatmasını engelleyememesi, Mısır'ın yakın geleceğinde daha da fazla öngörülemezlik ve belirsizlik yaratacak gibi görünüyor.
Ekonomi de değişime uğrayacaktır, seçimden kısa bir süre sonra, Uluslararası Para Fonu'nun zorunlu kıldığı koşullar altında bir başka önemli devalüasyon halkın tahammülünü test edecek.
Vahim ekonomik tabloya rağmen, çok taraflı finans kuruluşlarından gelecek herhangi bir yardımın halka fayda sağlaması için uzun bir zaman dilimi gerekecektir. Dolayısıyla Kahire bu aşamada borç ertelemesinin protestocuları yatıştırmak ve kamuoyunu yönlendirmek için bir araç olduğu kanaatine varmayabilir.
Tekrarlanan devalüasyon ve korkunç mali durum öncelikle Sisi rejiminin başarısız politikalarına ve yeterince koruyucu bir sosyal güvenlik ağı kurmadan altyapı ve mega projelere odaklanmasına bağlanıyor.
Bu durum halk arasında derin bir kızgınlık yarattı ve bu nedenle, yönetim organında yapısal bir değişiklik olmadan yurtdışından gelen hiçbir kaynak Kahire'nin verimli bir şekilde yönetme, bütçesini dengeleme ve vatandaşları için daha iyi sonuçlar sunma becerisine olan güveni yeniden tesis edemez.
Kahire, Gazze krizinin ardından kendi güvenlik ihtiyaçlarına nasıl yanıt vereceğini değerlendirirken, bir yandan da gözünü Mısır rejiminin ezeli rakibi olan ve siyaset sahnesindeki yerini yeniden kazanmak için sabırsızlıkla bekleyen Müslüman Kardeşler'e dikmiş durumda. İslamcı siyasi oluşum 2013'ten bu yana popülaritesini ve sokaktaki varlığını etkileyen önemli darbeler aldı. Ancak Müslüman Kardeşler'in bir kolu olan Hamas'ın 7 Ekim'de elde ettiği şok edici askeri başarı teşkilatın yeniden canlanmasını sağladı.
Mısır kamuoyunda Hamas'a verilen destek İslami eğilimli kitlelerle sınırlı olmasa da Müslüman Kardeşler'in varlığı ve önemi son gelişmelerle daha da arttı. Grup, farklı TV kanalları ve sosyal medya kuruluşları aracılığıyla güçlü bir medya varlığı sürdürüyor ve bu da devletin diğer tüm medyayı kontrol ettiği gerçeğiyle destekleniyor.
Grubun kamuoyunu etkileme kabiliyeti, zaten ezici bir çoğunluğa sahip olan Filistin yanlısı halk hissiyatıyla aynı hizaya geldiğinde çok daha kolay hale geliyor. Eğer Sisi rejimi orduyu Hamas'la çatışmayla sonuçlanacak bir güvenlik düzenlemesine katılmaya ikna ederse, Müslüman Kardeşler zaten kırılgan olan rejimi istikrarsızlaştırma fırsatını kaçırmayacaktır.
Mübarek döneminde Mısır, Mübarek'in Müslüman Kardeşler ile gergin ilişkilerine rağmen Hamas ve İsrail arasında anlaşmalar yaparak Gazze'nin yönetiminde önemli bir rol oynadı. Mübarek rejimi iki tarafla da anlaşırken kaldıraç noktaları bulmayı başardı. Hamas'ın 2006'da Gazze Şeridi'ni ele geçirmesinin ardından Mısır'ın Gazze'yle olan sınır kontrollerini aşan geniş tünel ağını güçlü bir koz olarak kullandı. Yer üstü sınır geçişini bloke ederken tünellere baskı uygulamak Hamas'ı sıkıştırmanın bir yoluydu, kaçakçılığa zaman zaman göz yummak ise İsraillileri çileden çıkardı. Mübarek'in Ramallah'taki Filistin Yönetimi ile de mükemmel ilişkileri vardı.
Buna karşılık, 2014 ve 2021'de şiddetin durmasında rol oynamasına rağmen, Sisi rejiminin 2015'te Gazze'ye açılan tünellere yönelik büyük baskısından sonra İsrail'in Ramallah ve Gazze üzerinde güçlü bir baskı kurmak için sunabileceği çok az şey vardı. Dolayısıyla çatışmanın sonuçlarını anlamlı bir şekilde şekillendirebilecek etkili bir oyuncu olmak yerine savaşan taraflar arasında bir iletişim kanalı olarak küçük bir role razı oldu.
Son ateşkes ve rehine takası anlaşmasının da gösterdiği gibi, Mısır'ın anlaşmalara aracılık etmede azalan rolü, 2011'de İsrailli asker Gilad Shalit'in serbest bırakılmasını sağlayan esir takası anlaşmasında oynadığı büyük rolün aksine, Katar'ın genişleyen etkisiyle dolduruluyor.
Öte yandan, Sisi rejiminin art arda aldığı darbeler nedeniyle dağılan ve dışlanan Müslüman Kardeşler'in Hamas'ın siyasi kanadı üzerindeki etkisi azaldı ve bu da İran'ın seve seve devreye girdiği bir boşluk yarattı.
İran'ın Hamas üzerindeki bu artan etkisi, Gazze'deki herhangi bir geçici düzenlemenin istikrarı için bir başka önemli engel teşkil edecek ve Mısır'ın buna karşı koyma kabiliyeti çok az olacaktır.
Tüm bu siyasi, ekonomik ve bölgesel faktörler Mısır'ın bu çatışmadaki aktörleri etkilemek için etkili bir güç merkezi olma kabiliyetini önemli ölçüde azalttı; bunun yerine, toprak bütünlüğüne ve güvenlik ihlallerini önlemeye öncelik verecektir. Uluslararası politika yapıcılar bu faktörleri dikkate almazlarsa, Mısır savaştan sonra barışı koruma düzenlemesinde kalıcı bir ortak olmayacaktır.
Mısır'ın ekonomik durumunu yardım paketleri veya borç hafifletme yoluyla geçici olarak rahatlatmak, diğer tüm faktörler göz önüne alındığında yeterince iyi bir teşvik olmayacaktır.
Ülkenin doğasında var olan siyasi istikrarsızlık, düzgün bir yönetimin eksikliği ve öngörülebilir gelecekte değişim umuduyla birleşince, ekonomik yardımdan beklenen faydaları da ortadan kaldıracaktır.
Bu, iç istikrarı ya da ordunun yetki alanını sınırlarının dışına genişletme kabiliyetini güvence altına almayacaktır.
Ordu ve dolayısıyla bölgedeki diğer tüm oyuncular için riskler çok yüksek olacaktır. Kırılgan bir Mısır, Orta Doğu'da büyük bir istikrar sağlayıcı güç olarak rolünü yerine getiremeyecektir. Bu sadece daha güçlü bölgesel güçlerin doldurmaya çalışacağı bir boşluk bırakacaktır.
Shady ElGhazaly Harb tarafından Foreign Policy için kaleme alınan bu analiz Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Analizde yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.