Afganistan'da yaklaşık 50 yıl aradan sonra merkezi otoritenin yeniden tesis edilmesi, ülkenin komşularıyla yaşadığı problemleri bir kez daha gün yüzüne çıkarmış durumda.
Uzun süredir savaşlarla mücadele eden ve merkezi bir otoriteye sahip olmayan Afganistan'da bu sebeple devlet büyük altyapı projeleri de yürütemedi. Devlet eliyle yürütülen büyük projelerin olmayışı ve ülkenin sorunlarla uğraşıyor olması, Afganistan'ın komşularını özellikle su gibi kaynakların paylaşımı konusunda daha rahat adımlar atmaya itti.
Ancak 2021 yılında Taliban'ın tekrar iktidara gelmesiyle kurulan merkezi otorite ile beraber, devlet eliyle yürütülen altyapı projeleri de tekrar başladı. Bu projelerin başlamasıyla Afganistan ile sınır komşuları arasındaki problemler de arttı. Afganistan, özellikle İran, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ile su konusunda problemler yaşamaya başladı.
Lynne O'Donnell, Foreign Policy'de yayınlanan yazısında, taraflar arasındaki su problemini değerlendirdi. O'Donnell'in yazısı Mepa News editörlerince derlenerek Türkçeleştirildi.
Türkmenistan'da evlerdeki musluklar akmıyor ve çekirgeler ekinleri yiyip bitiriyor. Kazakistan'da Hazar Denizi bir su birikintisine dönüşürken olağanüstü hal ilan ediliyor. Özbekistan'da uluslararası köle-işçi boykotunun sona ermesi, Aral Denizi'ni kurutan bir ürün olan pamuğa olan talebi artırıyor. Taliban, beş kurak Orta Asya ülkesi ile sınırını oluşturan Amu Derya (Ceyhun) nehrinden su çekmek için bir kanal kazıyor. Afganistan ve İran sınır ötesi su paylaşımı konusunda ölümcül çatışmalara giriyorlar. Bazı uzmanlar uzun zamandır öngörülen "su savaşlarının" ilk atışlarının çoktan yapılmış olabileceğinden korkuyor.
Aralarında Orta Asya'nın eski Sovyet cumhuriyetlerinin halklarının da olduğu yaklaşık 2 milyar insan Tibet Platosu ve Hindukuş'tan doğan nehirlere bağımlı. Su kaynaklarının uzun süreli ihmali, kötü yönetimi ve aşırı kullanımı, bozkırları kavuran ve yıllarca süren kuraklıkla birleşince, nihayet iklim değişikliği gerçeğiyle yüzleşen hükümetleri sarstı. Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan cumhurbaşkanları Ağustos ayında Türkmenistan'ın Aşkabat kentinde yıllık buluşmaları için bir araya gelecekler ve gündemlerinde su olacak. Siyasi gücün genellikle kaynakların kontrolüne bağlı olduğu bir bölgede, giderek daha fazla talep gören bir kaynak var: Su.
Su uzmanlarının hemfikir olduğu az sayıdaki konudan biri, tehdidin varoluşsal olduğu ve çözümün de kolektif olması gerektiği. İyimser kişiler Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın birlikte çalışabileceğinin kanıtı olarak Sovyetler Birliği'nin sona ermesiyle bağımsızlıklarını kazanan devletler arasında 30 yılı aşkın süredir devam eden barışa işaret ediyor. Himalaya havzasıyla ilgili bilgi platformu Third Pole'un genel yayın yönetmeni Omair Ahmed gibi diğerleri ise su konusundaki endişeleri "diplomatik bir mayın tarlası" olarak tanımlıyor.
Ahmed, Çin'in liderlik yapabilmesi halinde Şanghay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) en verimli çözümü sunabileceğini öne sürüyor. Ancak ŞİÖ'nün itici gücü olan Çin'in kendi su yönetimi sorunları var ve Orta Asya'daki büyük Kuşak ve Yol altyapı girişimi söz konusu olduğunda "yeşil projelere" pek fazla önem vermiyor. Ahmed'e göre Çin'in "büyük bir kazançtan başka bir şey için iştahı yok."
Özbekistan'ın başkenti Taşkent'teki Dünya Ekonomisi ve Diplomasi Üniversitesi'nde doçent olan Akram Umarov, bir zamanlar Özbekistan ve Kazakistan tarafından paylaşılan dünyanın en büyük iç denizi olan Aral Denizi için canlanma umudu olmadığını söylüyor: "Aral Denizi öldü, artık onu kurtaramayız."
Kuzeydeki Sir Derya (Seyhun) ve güneydeki Amu Derya'dan gelen sular Aral'a ulaşmadan önce başta pamuk olmak üzere tarımsal üretimi sulamak için çekiliyor. Bölgede hiçbir yerde su verimliliği sağlayan teknolojiler kullanılmıyor, yönetim sistemleri arasında sınırlı bir koordinasyon var ve daha küçük nehirler ve göller de dahil olmak üzere genel su şebekelerine yönelik sistematik bir yaklaşım uygulanmıyor. Umarov, "Su verimsizliği dramatik ve bölgede su israfı çok büyük" dedi. "Çok fazla laf var ama icraat yok."
Bu durumların hiçbiri tamamen yeni değil, ancak bölgedeki su sorununun ciddiyeti yeni. Ahmed, Orta Asya'nın kötü su yönetimi geçmişinin "Stalin'e kadar uzandığını" söyledi. "Sovyet modernleşmesi hormonluydu ve geleneksel su yönetimi tarzını dikkate almadılar," bunun yerine "siyasetin doğa üzerindeki gücünü" sergileyen devasa projeleri tercih ettiler. Bağımsızlıktan sonra Orta Asya devletleri, tıpkı Rusya'da olduğu gibi kaynakların kontrolünü ele geçiren kleptokratlar tarafından büyük ölçüde ele geçirildi. Ahmed, bu kişilerin toprağa "iyi su yönetimi açısından değil, kişisel servet ve siyasi güç açısından baktığını" söylüyor.
Sovyetler Birliği, insanın doğa üzerindeki hakimiyetini göstermek için kalkınmayı kullanan tek ülke değildi: Barajlar, 20. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri'nde ve başka yerlerde ekonomik dönüşümün bir parçasıydı. Daha yakın zamanlarda, Çin'in kalkınmaya başlamasından bu yana geçen on yıllar içinde Tibet Platosu'ndan akan nehirleri barajlarla doldurması, şu anda ormansızlaşma, siltasyon, seller, tuzlanma ve kuraklığın sonuçlarıyla uğraşan aşağı havza komşularıyla gerilimi daha da artırdı.
Umarov, "Sorunun anlaşılması, suyun artık her zaman devletler arasındaki tüm müzakerelerin gündeminde olduğu anlamına geliyor" diyor. Ancak arada beklenmedik bir aktör var: Taliban. Taliban halihazırda Afganistan'daki sulama problemine çözüm bulabilmek için Amu Derya sularını kullandığı bir baraj projesinin inşasına devam ediyor.
Orta Asyalı komşuları, Taliban'ın diğer kıyıdaş ülkelere danışmadan yürüttüğü projenin Amu Derya'nın akışını yarı yarıya azaltabileceği görüşünde. Taliban, Kuş Tepe kanalı ile kuzey çölünü tarım arazisine dönüştürmek istiyor. Ancak bazı uzmanlar projenin Orta Asya ülkeleri bakımından yol açacağı sorunlara dair endişeli.
Almanya'nın Giessen kentindeki Justus Liebig Üniversitesi Uluslararası Kalkınma ve Çevre Araştırmaları Merkezi'nde çevre bilimi profesörü olan Özbekistan asıllı Iskandar Abdullaev, düzgün bir planlama ve mühendislik olmadan inşa edildiğini iddia ettiği kanal sebebiyle "suyun ancak yarısının verimli bir şekilde dağıtılacağını ve yarısının çöle gideceğini" ifade ediyor ve ekliyor: "Çok fazla endişe var. Bu kanalın nasıl işletileceğini ya da verimli bir şekilde kullanılacağını anlamıyorum."
Abdullaev, Taliban'ın hamlesinin Orta Asya'nın kurak ülkelerini ellerindeki suyu kurtarmak için harekete geçmeye zorlayabileceğini söylüyor: "Taliban'dan durmalarını istemenin bir yolu yok, durmayacaklar. Burası onların bölgesi. Amu Derya Afganistan'dan doğuyor ve Afganistan'ın içinden akıyor."
Bu durum, halihazırda birbirlerinden çekinen komşuları bir hesaplaşma gününe zorlayacak. Abdullaev şu ifadeleri kullanıyor: "Taliban'la başa çıkmak kolay değil ama henüz bunun için çok geç değil. Bu durum, Orta Asya ve Afganistan arasında su konusunda ciddi bir etkileşimin sadece başlangıcı."