Yemen'de uzun süredir devam eden istikrarsızlık ve iç kriz içerisinde, ülkenin geleceğine dair projeler üreten ve siyasi adımlar atan taraflardan biri de Müslüman Kardeşler bağlantılı Islah Partisi.
Islah Partisi de son yıllarda Yemenli birçok siyasi oluşum gibi çeşitli krizlerle karşı karşıya.
Fransa merkezli Centre Arabe de Recherches & d'Etudes Politiques'ten Nesmah Mansoor Ali ve Isabel Ruck, Yemenli diplomat ve akademisyen Mustafa Naji Aljabzi ile Islah Partisi'ne ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdi.
Söyleşi Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Söyleşi metninde yer alan ifadeler doğrudan aktarılmıştır.
Sıklıkla El Islah olarak anılan Tecemmu el Yemeni li'l Islah, 13 Eylül 1990 tarihinde Şeyh Abdullah el-Ahmar tarafından eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih ile yapılan bir anlaşma çerçevesinde, Yemen Sosyalist Partisi'ne (aynı yılın Mayıs ayında gerçekleşen Yemen'in birleşmesinde Salih'in ortağı) muhalefet etmek amacıyla kurulan Yemenli İslamcı bir partidir.
Arap dünyasındaki İslamcı siyasi partiler arasında El-Islah hususi bir yere sahiptir. Yemen bağlamına has ve hepsi de açıkça Sünni bir evrenin parçası olmayan aşiret unsurlarını bir araya getirmektedir. Örneğin El-Ahmer, Zeydi kökenlidir. Dahası, en başından beri partinin kendi içinde Müslüman Kardeşler ideolojisini takip edenler ile Selefi hareketin bir parçası olduğunu iddia edenler arasında iç gerilimler vardır ve bu da partinin ulus ötesi Sünni İslamcı hareket içinde asimile olmasıyla sonuçlanmıştır. Dahası, Arap dünyasındaki tüm İslamcı partilerin aksine Islah, Başkan Salih'in müttefiki bir parti olarak hayata başlamıştır. Bu nedenle tam anlamıyla bir muhalefet partisi değildir. Islah 2002'de muhalefet siyasi koalisyonuna (JMP olarak bilinen) katılmış olsa da, partinin 2011 yılında, eski müttefiki Salih'e karşı gençlik devrimine liderlik edecek şekilde etkili bir dönüşüm geçirmesi ancak 2007 sonunda Şeyh el-Ahmer'in ölümüyle mümkün olmuştur.
El-Islah partisi "Yemen Baharı"nın yapılandırılmasında merkezi bir rol oynamıştır. O dönemde Islah üyesi olan ve 2011'de Nobel Barış Ödülü'nü kazanacak olan insan hakları aktivisti Tevekkül Karman'ın 23 Ocak'ta tutuklanması, çeşitli parti ve aktörlerin etrafında seferber olduğu olaylardan biriydi.
O andan itibaren parti, Salih'in düşüşünden fayda sağlayan başlıca aktörlerden biri haline geldi. 2012-2014 yılları arasındaki siyasi geçiş sürecinde Islah temsilcileri çeşitli hükümet görevlerine -Planlama ve Uluslararası İş Birliği Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı gibi- ve aynı zamanda devrim sonrası kurumlara atandı.
İç bölünme ve yerel düzeyde örgütlenme eksikliği nedeniyle 2014 yazında patlak veren savaş Islah'ın düşüşünün başlangıcı oldu. Partiye yakın pek çok kurum Husi militanlar tarafından tehdit altına alındı ve partinin Muhammed Kahtan gibi siyasi figürleri tutuklandı. Kendisi halen kayıp. O zamandan bu yana birçok parti üyesi ve lideri sürgüne gitti. Partinin iki üst düzey lideri Muhammed el-Yedumi ve Abdulvahhab el-Ansi Suudi Arabistan'da bulunurken, üyelerinin çoğunluğu Katar ve Türkiye'de yaşıyor
Yemen devriminde El-Islah
2011'de Yemen'de devrim patlak verdiğinde, Islah kendisini hızla devrimci hareketin kilit oyuncusu olarak konumlandırdı. Röportajımızın ilk bölümünde partinin halkı harekete geçirme, taleplerini formüle etme ve ülke için demokratik bir gelecek arayışında oynadığı merkezi role bakıyoruz.
Soru: Bu partinin tarihini ve El-Islah'ın Yemen'deki siyasi arenaya katılımının nasıl başladığını kısaca anlatabilir misiniz?
M. N. A.: El-Islah siyasi bir örgüt olarak Eylül 1990'da, Yemen'de birliğin ilan edilmesinden ve demokratik bir Yemen için partilerin ve siyasi çoğulculuğun temel alınmasından birkaç ay sonra kuruldu.
Bu parti İslamcı güçler, aşiret reisleri, tüccarlar, sosyal ve akademik şahsiyetler arasındaki bir ittifaktan doğdu. Bu nedenle örgüt, doğasını tam olarak yansıtan "Tecemmu" (toplanma veya cemaat) adını seçti.
El-Islah o dönemde hükümete karşı değildi, zira parti, Genel Halk Kongresi Partisi'nin lideri ve Yemen'in kuzeyi ile güneyi arasında birlik kurulmasının siyasi ortaklarından olan eski cumhurbaşkanı Salih ile anlaşarak, güneyde bulunan Yemen Sosyalist Partisi'ne seçmen, halk kitlesi ve ideoloji olarak karşı koyabilecek siyasi bir cephe oluşturma amacıyla doğmuştu.
Ancak Yemen'deki İslamcı hareketin kökleri çok daha eskilere dayanıyor. Yemen'de İslamcıların ortaya çıkışı genellikle Kuzey Yemen'deki (Zeydi monarşisi) imamlık karşıtları ile Mısır'daki Müslüman Kardeşler arasında ilk temasların kurulduğu 1940'lara kadar götürülebilir. Hareket daha sonra 1970'lerde, monarşistler ve cumhuriyetçiler arasındaki uzlaşmanın ardından Kuzey Yemen'deki cumhuriyet rejiminin istikrara kavuşmasıyla aynı döneme denk gelecek şekilde ivme kazandı. Yemen'deki İslamcılar geleneksel, radikal, Vahhabi, Selefi ve İhvancı akımların bir karışımıydı. İslamlaştırma ve ideolojikleştirme faaliyetlerini eğitim üzerinde yoğunlaştırdılar. Dahası, bir yandan iki Yemen arasındaki sınır çatışmaları, diğer yandan güney Yemen'de uygulanan Marksist ideoloji, İslamcılara bir varlık nedeni sağladı ve 1980 ile 1990'ların sonu arasında Salih rejimi ile stratejik bir ortaklığa yol açtı. İslamcılar o dönemde Soğuk Savaş'ın yerel bir oyuncusuydu.
Birleşmeyi takip eden on yılda seçim cephesinde Islah, örgütsel gücüne, hayır sektörüne katılımına ve aynı zamanda seçim kampanyaları sırasında dayandığı dini ve aşiret temsillerine dayanan önemli mobilizasyon kapasitelerinden faydalandığı için benzersiz bir dinamizm gösterdi. Kurucusu Abdullah el-Ahmer en büyük aşiretler konfederasyonu olan Haşd'in başındaydı.
Ancak Salih rejimi ile stratejik ittifak on yıl sonra erozyona uğradı. İşte bu noktada Islah Partisi muhalefete geçti ve 2002'de şekillenmeye başlayan el-Lika el-Muşterek (Ortak Forum) adlı siyasi oluşumda diğer sol, pan-Arap ve Zeydi İslamcı partilere katıldı. Bu bloğun arkasındaki itici güç olarak El-Islah, Salih için zorlu bir muhalefet partisi haline geldi.
Soru: Islah'ın Yemen devrimindeki rolünü nasıl analiz ediyorsunuz? Partinin aldığı pozisyonu açıklayan faktörler nelerdir?
M. N. A.: 2011 devrimi, Arap Baharı'ndan etkilenen diğer ülkelerde olduğu gibi Yemen'de de barışçıl bir gençlik protesto hareketi olarak başladı. Değişim sloganları atan ve rejimin gitmesini talep eden gösteriler yapıldı. Ancak güçlü seferberliğe rağmen devrimci hareket spontane ve lidersiz kaldı. Bu özellik, gençleri kontrol altına almakta zorlanan rejim için zorluklar yarattı, bilhassa bu gençlerin ait olduğu siyasi partiler barışçıl devrime katılmakta yavaş davrandıkları için. Devrim, özellikle de siyasi oyuna geç entegre oldukları için, muhalefet partilerinin siyasi eylem sözlüğünde yer almıyordu.
Partiler devrimci arenaya girdikten sonra, Yemenli gençler arasında kendini en çabuk kabul ettiren parti Islah Partisi oldu. Bunun nedeni kısmen partinin örgütsel kaynaklarının yanı sıra kitleleri harekete geçirme ve yönetme konusundaki deneyimiydi. Sonuç olarak, özellikle El Cezire gibi televizyon kanallarına erişimi sayesinde genç göstericileri kontrol altına alabildi, arenayı kontrol edebildi ve kendisini devrimin sözcüsü haline getirebildi.
El-Islah partisi ayrıca Ortak Forum'dan kaynaklanan ittifakları aracılığıyla da kendini kabul ettirdi. Aşiret reisleri, askerler ve üst düzey devlet memurlarının yanı sıra rejime muhalif hükümet çalışanları da bu hareketin yanında yer aldı. Devrim artık bir sınıf, nesil, şehir ya da elit meselesi değildi. Tüm ülkeye yayılmıştı.
Yemen'de 2006 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Islah Partisi ile Salih rejimi arasındaki gerilim arttı. Ancak devrimin ileriye taşıdığı ve Salih'in Şubat 2012'de ülkeyi terk etmesinin ardından uygulamaya konan geçiş sürecinde somutlaşan proje, Salih'in siyasi manevraları yüzünden sekteye uğradı. Salih akıllı bir biçimde siyasi oyunun merkezinde kalmayı başardı. Giderek devrimin kazanımlarına karşı çıktı ve (birkaç yıl önce şiddetle savaştığı) Husi isyancılarla kurduğu intikamcı ittifakla ülkesini iç savaşa sürükledi.
Soru: Bu partinin Yemenli gençler arasında bir tür liderlik oluşturabilmiş olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
M. N. A.: Islah'ı devrimi çalmakla suçlayan bazı liberallerin eleştirilerine rağmen, parti gençler tarafından geniş ölçüde desteklendi çünkü onlara yapılandırılmış bir dizi eğitim ve boş zaman aktivitesi sundu. Özellikle Islah, gençleri hedef alan ve onların isteklerine cevap veren eğitim ve eğlence programları ile sosyal programlar oluşturmuştu, her ne kadar bu faaliyetler dini ideolojinin hakimiyetinde olsa da. Eğitim projeleri arasında Sana'da İman Üniversitesi ile Sana, Aden ve Taiz'de Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nin kurulması yer alıyordu.
Parti ayrıca ülke çapında çok sayıda hayır faaliyeti yürüterek hem kentsel hem de kırsal alanlarda bir dayanak noktası oluşturdu. Sosyal Refah için Yardım Derneği (CSSW), El-Islah partisine bağlı olan ve savaştan önce ülke genelinde faaliyet gösteren en büyük hayır kurumuydu.
El-Islah'ın, laiklik fikrinin hiçbir zaman kök salmadığı, büyük ölçüde muhafazakar ve aşiretçi bir toplumda geliştiğini hatırlamak önemlidir. Bu durum, özellikle kriz ve umutsuzluk zamanlarında dini söylemin neden hem gençler hem de yaşlılar arasında yadsınamaz bir çekim gücüne sahip olduğunu açıklıyor.
Partinin dini ideolojisinin vurgulanmasına bu noktadan sonra gerek olmasa da, 2000'li yıllar boyunca diğer muhalefet partileriyle yakınlaşmasının ardından partinin söyleminde ve kamusal meselelere bakışında yaşanan değişimin altını çizmek yine de önemlidir. Islah içinde bile bazı reformistler, partinin Ortak Forum'un diğer partileriyle olan ilişkisinin Islah için bir kazanç olduğuna, çünkü söylemlerini "İslami dava"dan iyi yönetişim, kamu hizmetlerinin kurulması, yolsuzlukla mücadele ve eşitlik konularına odaklanan daha siyasi bir söyleme kaydırdığına inanmaktadır.
Soru: Devrim partiyi nasıl etkiledi?
M. N. A.: Devrim gerçek bir kasırgaydı. Halk neredeyse bir yıl süren ayaklanmalarla sarsıldı ve başta başkent Sana'a olmak üzere şehirleri bölen silahlı çatışmalara yol açtı. Bu durum Kasım 2011'de Körfez girişimi imzalanana kadar sürdü ve ülke bir ay sonra müzakere ve uzlaşma hükümeti kurulması aşamasına girdi.
Islah Partisi daha sonra çeşitli aşamalardan geçti: Muhalif ve devrimci bir yolun ardından Islah, Kasım 2011'de ulusal mutabakat hükümetine katıldı. Partinin Yemen'deki siyasi arena içerisinde yeniden konumlandırılması, söylemlerinde ve eylem biçimlerinde bir değişiklik yapılmasını gerektirdi. Bu çabalara rağmen partinin imajı, tüm Yemenliler için yüksek bir ekonomik maliyetle gelen zorlu geçiş dönemi nedeniyle zedelendi. Diğer tüm partiler gibi Islah da yolsuzluk ve ülkeyi kötü yönetmekle suçlandı ve hatta kamu hizmetlerinin çöküşünün sorumlusu olarak görüldü.
Partinin gençleri olan "Islahi"lerin 2011'deki devrim mitingleri sırasında diğer akımlarla siyasi olarak sosyalleşmesi de partiyi zayıflattı. Devrim, Yemenlilere kendilerini kapalı ve partizanca bir seferberlikten kurtarma fırsatı sundu ve bu da bazılarının partiden uzaklaşmasına neden oldu.
Yemen'deki savaşta El-Islah
2014'te patlak veren savaş, ülkenin ikinci büyük siyasi oluşumu olmasına rağmen Islah Partisi'nin Yemen'deki etkisinin azalma sürecini hızlandırdı. Röportajın ikinci bölümünde bu düşüşü açıklayan faktörleri ve partinin bu yeni siyasi duruma nasıl uyum sağladığını analiz etmeye çalışacağız.
Soru: Husiler ile hükümet güçleri arasında savaşın başlamasından bu yana Islah'ın pozisyonu ne oldu?
M. N. A.: 2014 yazında Husiler askeri olarak Sada'dan Amran'a ilerledi, ardından Sana'a'yı ele geçirdi ve Ali Abdullah Salih'in kendilerine sağladığı inkar edilemez imkanlar sayesinde devletin kurumlarını ele geçirdi. Salih; muhalifleriyle, özellikle de Islah Partisi ve onun askeri müttefiki General Ali Muhsin'le hesaplaşmak istiyordu. Husilerin zaferi aynı zamanda ulusal siyasi güçlerin Yemen devletini savunma ve 2013'te kurulan ulusal diyalogun sonuçlarını uygulama konusundaki başarısızlığının bir sonucudur.
Geçiş dönemi, geçici cumhurbaşkanı Abdurrabbu Mansur Hadi'nin siyasi açıdan kötü yönetim sergilediği ve ülkede ciddi bir bölünme ve kutuplaşmaya yol açtığı bir dönemdi. Husilerin askeri kabiliyetleri artmıştı. El-Islah Partisi ile aşiret ve askeri müttefikleri hedefleriydi. Islahçıların ortadan kaldırılması, karşı devrimin bölgede güç kazandığı ve özellikle Müslüman Kardeşler hareketini hedef aldığı bir dönemde yerel, bölgesel ve hatta uluslararası bir planın parçasıydı.
Başlangıçta Islah, devlet kurumlarının savunmasının ordu ve güvenlik güçleri tarafından sağlanması gerektiği bahanesiyle silahlı çatışmaya girmeyi reddetti. El-Islah liderliği, muhaliflerinin o dönemde suçladığı gibi silahlı bir grup değil siyasi bir güç olduğunu kanıtlamak istiyordu. Ancak Islah liderleri yavaş yavaş Husilerden gelecek tehlikenin farkına vardı. Parti liderlerinin çoğu başkent Sana'a'yı terk ederek Yemen'in diğer şehirlerine gitti ya da -başta Mart 2015'te Yemen hükümetinin sığındığı Suudi Arabistan olmak üzere- yurt dışına kaçtı. Partinin başta Aden, Taiz ve Marib olmak üzere pek çok vilayette silahlı direnişi harekete geçirmesi ancak gecikmeli olarak gerçekleşti.
Suudi Arabistan, Yemen Cumhurbaşkanı Hadi'yi desteklemek üzere "Kararlılık Fırtınası" adı altında bir askeri operasyon başlattığını duyurduğunda (26 Mart 2015'ten itibaren) Islah bu yabancı askeri operasyonu memnuniyetle karşıladı ve destekledi. Ama belki de artık çok geç kalınmıştı.
Soru: Savaşın parti ve örgüt üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
M. N. A.: Savaşın parti üzerinde örgütsel olarak, ayrıca kaynaklar ve hatta varlık nedeni üzerinde büyük bir etkisi oldu, çünkü savaş ülkedeki çok partili sistemin meşruiyetini sorgulattı.
Öncelikle, El-Islah partisinin malları gasp edildi ve parti, Husi isyancılar tarafından fonlarından mahrum bırakıldı. Husiler Temmuz 2014'te Sana'a'nın kuzeyindeki Amran şehrine varır varmaz, parti merkezini ve kurumlarını ele geçirmek için Islah Partisi liderlerini kasıtlı olarak tasfiye ettiler. Aynı şeyi Sana'a'da da yaptılar. Partinin Yüksek Heyet üyesi ve Islah'ın sol partilerle yakınlaşmasının mimarı (ve partinin siyasi bir varlık olarak açılımını ve gelişimini savunan seslerden biri) Muhammed Kahtan halen Husiler tarafından alıkonuluyor ve kendisiyle iletişim kurulamıyor. Kahtan'ın ölmüş olma ihtimali de bulunuyor.
Islah'ın eğitim, sağlık ve hayır kurumları da bu saldırılardan nasibini aldı. Partinin kapasitesini zayıflatan saldırılara maruz kaldılar. 2015 yılında savaş Aden'e sıçradı. Husilerin kontrolünden kurtulan şehir yavaş yavaş Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen ayrılıkçı bir grubun kontrolü altına girdi. Aidrus ez Zubeydi ve Hani ben Brik tarafından 2017 yılında kurulan Güney Geçiş Konseyi, İhvancı/İslamcı avını öncelikli hedef haline getirdi. Örneğin Konsey 2019 yılında Islahçılara yakın bir dernek olan Sosyal Yardımlaşma Derneği'nin ofisini kapattı. El-Islah ayrıca Aden'de 200'den fazla üyesinin öldürüldüğünü iddia ediyor. Bu tasfiye operasyonu açıkça karşı devrimci bir yaklaşımın parçasıydı ve Husi karşıtı kamp içindeki kartları yeniden karıyordu.
Islah'a yönelik saldırının karşı devrimci boyutunun yanı sıra, güney sorunuyla bağlantılı gerilimler de Islah'ın 2015'ten bu yana zayıflamasının bir başka kaynağı. Eski Güney Yemen bölgelerinde, otuz yılı aşkın birlikteliğe rağmen, güneyde işgalci güçler olarak görülen kuzey vilayetlerinden gelen insanlara karşı düşmanlık gelişti. Bu düşmanlığın ve Güney Geçiş Konseyi'nin boğucu baskısının bir sonucu olarak Islah liderleri Yemen'in geçici başkenti Aden'e yerleşemedi ve Riyad, İstanbul ve Doha da dahil olmak üzere çeşitli bölgesel başkentlere dağıldı. Bu durum parti içindeki koordinasyon ve iletişimi karmaşık hale getiriyor. Sonuç, artık iç demokrasisini koruyamayan, genel konferanslar ya da olağan oturumlar düzenleyemeyen bir parti.
Savaşın parti üzerinde olumsuz bir etkisi olsa da partiye önceliklerini değiştirmeyi de öğretti. Islah, toplumun İslamlaştırılmasını savunmak yerine devlet kurumlarının korunmasını, cumhuriyet rejiminin sürdürülmesini ve ülkenin bütünlüğünü vurgulamaya başladı. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Islah'ın söylemindeki bu değişim, Yemen'deki savaşı günlük olarak yaşayan parti tabanı, Husileri Zeydi-Şii kimliklerine atıfta bulunan mezhepçi bir retoriğe gömüldüğü için, öncelikle elitlerin söylemi olarak kalıyor.
Soru: Hükümetin parçalanması, hatta yokluğu ile birlikte Islah Partisi bugün yeniden Yemen siyaset sahnesinde kilit bir oyuncu olarak görülüyor mu?
M. N. A.: Halen Aden ve Riyad arasında bulunan sözde meşru hükümet, her ne kadar zayıflamış ve bölgesel güçlerin, yani Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin etkisi altında olsa da, şu anda Yemenliler için hayati önem taşımaya devam ediyor. El-Islah'ın hala önemli bakanlıkları elinde tuttuğu bu hükümet olmadan uluslararası yardımı organize etmek zor. Dahası, önde gelen isimlerinden biri olan Abdullah el-Alimi, mevcut cumhurbaşkanlığı komuta konseyinin bir üyesi ve Abdurrabbu Mansur Hadi'nin cumhurbaşkanlığı döneminde eski genelkurmay başkanıydı.
El-Islah, partizan düzeyde Yemen'de hala önemli bir yere sahip. Genel Halk Kongresi'nden (el-Mutamar) sonra Islah, Sokotra, Kamran ve Haniş gibi uzak adalar da dahil olmak üzere ülke genelinde en köklü ikinci parti konumunda. Partinin gücü, sahip olduğu çok sayıda iletişim aracı vasıtasıyla tabanıyla temasını sürdürme kabiliyetinde yatıyor.
Islah'ın savaşa halk direnişi ya da özellikle Marib, Şebva ve Taiz'de ordu ve güvenlik kurumlarına katılan asker ve subaylar aracılığıyla iştirak ettiği de unutulmamalı. Bu nokta, partinin yerel düzeyde sahip olduğu meşruiyeti açıklamak açısından önemlidir. Bir yıl önce Cumhurbaşkanı Hadi, başka bir halk tabanı olmadığı için Islah'a bel bağlamış ve hiçbir zaman üyesi olmamasına rağmen bir bakıma onlara borçlu hale gelmişti. Hatta Yemen'de bazı kesimler Cumhurbaşkanı Hadi'nin Islah'ın hizmetine girdiğini düşünüyordu. Bunun başlıca nedeni, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Muhsin el-Ahmer ve Genelkurmay Başkanı Abdullah el-Alimi'nin etrafının sarılmış olmasıydı ve her ikisinin de Islah partisine yakın ya da üye olduğu düşünülüyordu. Hadi'nin bölgesel güçler tarafından teşvik edilen bir istifaya zorlanması, Islah'ı marjinalleştirme girişimine işaret ediyordu.
Partinin uluslararası hale gelmesine doğru
Islah partisinin Yemen'deki gelişimi ulusal bağlamla sınırlı değildir. Savaşın patlak vermesi ve parti üyelerinin bölge ülkelerine dağılmasıyla birlikte Islah, ilişkilerinin ulus ötesi bir hal aldığını gördü. Partinin bu uluslararası hale gelmesi, Islah'ın savaş nedeniyle ciddi şekilde zayıfladığı bir dönemde yeni fırsatların da önünü açtı.
Soru: Islah'ın ulus ötesi yönünü, özellikle de bölgedeki İslamcı partilerle olan ilişkilerini nasıl tanımlarsınız?
M. N. A.: Islah Partisi ve üyeleri Batı'da sıklıkla Müslüman Kardeşler ile ilişkilendirilse de, Islah'ın bu ilişkiyi resmi olarak reddettiğini belirtmek gerekir. Bununla birlikte, Yemen İslamcı hareketinin mirasçısı olan Islah'ın, özellikle 1940'lardaki kuruluş dönemlerinde, referans, hedef veya köken açısından bölgedeki diğer İslamcı gruplarla birçok ortak noktayı paylaştığı doğrudur. Ancak El-Islah, partinin gidişatını büyük ölçüde etkileyen bir ortamda doğdu. Aşiretçi ve Selefi-Vahhabi bileşenler bu açıdan önemli bir mirastır. Ancak parti kendi ideolojisini geliştirmediği ve Yemen'e özgü İhvan'ın ideolojik literatüründen ilham almaya devam ettiği için Islah'ın kendisini bölgedeki siyasal İslam'dan tamamen ayıramayacağı da bir gerçektir.
Yine de Islah'ın Arap dünyasındaki İslamcı oluşumlar arasında Arap Baharı'ndan önce sol ve pan-Arabistlerle kurumsallaşmış bir siyasi çerçevede yakınlaşan tek siyasi oluşum olduğunu belirtmek gerekir. Bu da partinin kendine has karakterini ortaya koymaktadır. Ancak Arap Baharı'nın, Arap İslamcı partilerin, Müslüman Kardeşler'in bölgesel nüfuz bakımından oynadığı rolü gören bölgesel aktörlerin etkisi ve desteği altında geliştiği genel bir akım olduğu kesindir. Yemen'deki savaş partinin birçok liderini sürgüne zorlamıştır. Bu anlamda parti artık "ulus ötesi" hale gelmiştir ve siyasi faaliyetlerini yurt dışından yürütmektedir.
Soru: El-Islah'ın bölgedeki jeopolitik konumu nedir? Körfez ülkeleri arasında 2017'de yaşanan krizden ve Suudi Arabistan'ın Yemen'e müdahalesinden bu yana konumu değişti mi?
M. N. A.: 2017'deki Körfez krizinden bu yana Islah, "hayatta kalma pragmatizmi" olarak tanımlanabilecek bir duruş benimsedi, zira parti birbirine düşman bölgesel aktörlerle bağlantılarını ustaca bir denge içinde sürdürüyor. Dahası, bu pragmatizm "vakıanın fıkhı" olarak dini açıdan gerekçelendiriliyor.
Partinin farklı bileşenlerden oluştuğu göz önüne alındığında, her biri kendi "bölgesel sponsoru" ile irtibat halindedir. Basitleştirilmiş bir ifadeyle, İhvan Katar'da, aşiretçiler ve Vahhabiler Suudi Arabistan'da, reformcular ve iş adamları ise İstanbul'da yerleşiktir. Başka bir deyişle Suudi Arabistan, aşiret bağlantıları aracılığıyla sahada bir güç oluşturan Islahilerin desteği olmadan Husilere karşı Kararlılık Fırtınası saldırısını gerçekleştiremezdi. Bugün Suudi monarşisinin pozisyonu biraz değişmiş durumda.
Körfez ülkeleri arasındaki kriz sırasında parti resmi olarak temkinli bir duruş sergiledi, ancak tabandan sık sık Katar'a destek geldi. Katar çok bölücü bir tutum benimsemedi ve Yemen meselesinden bir miktar çekildi. Ancak partinin pragmatik bir tutum benimsediği ve Husilere karşı mücadelede Suudi desteği olmadan yapamayacağını anladığı söylenebilir.
Soru: El-Islah ile Türk hükümeti arasındaki ilişkiyi anlatabilir misiniz?
M. N. A.: Yemen'de savaşın başlamasından sonra Islahçılar, özellikle de orta düzey yöneticiler, sığınacak bir yer aramaya başladılar. Reformist eğilimli ve iş çevrelerinde aktif olan bazıları, ideolojik yakınlaşma ve Türkiye'nin Arap Baharı'ndan bu yana siyasal İslam'ı destekleme politikası nedeniyle Türkiye'ye yerleşti.
Türkiye'yi diğer ülkelere göre nispeten daha özgür bir alan olarak gördüler, bunun en önemli nedeni de hükümet diplomasisindeki gelişmelerle doğrudan bağlantılı olmamasıydı. Yine de Türkiye'nin yabancılara, özellikle de Erdoğan'a yakın olduğu düşünülen partinin kurucusunun oğlu Hamid el-Ahmar gibi Yemenli iş adamlarına sağladığı kolaylıklardan yararlandılar.
Islahilerin çoğunluğunun halen yaşadığı İstanbul'da, kendilerini yeniden yapılandırmalarına ve kendi yöntemleriyle gençlere ve ailelere rehberlik etmelerine olanak tanıyan bir Yemen cemaati olarak örgütlendiler. Aktivizmlerinin Türk makamları tarafından kendilerine dayatılan sınırlar dahilinde gerçekleştiği, ancak belirli bir özerkliğe sahip olduğu anlaşılmakta. Türkiye'deki Islahiler AK Parti yönetimine duydukları hayranlığı gizlemiyor ve Erdoğan'ın başarılarını ve Türkiye'deki kamusal hayatı İslamileştirme becerisini övüyorlar. Bence Türkiye, muhtemelen Suudi Arabistan'ı kızdırmamak için Yemen'de bir Türk politikası uygulamak istemedi. Bu nedenle Islahilerle ilişkilerini, onları Yemen'deki Türk nüfuzunun taşıyıcıları haline getirmeyecek bir düzeyde tuttu.
İstanbul'daki Islahiler ev sahibi ülkenin dalgalı dış politikasının farkındalar. Oradaki durumlarının istikrarsız olduğunun ve bu nedenle seçim sonuçlarına bağlı olduğunun farkındalar. Bu nedenle Erdoğan'ın yenilgisi ihtimali bir endişe kaynağı oldu, her ne kadar Yemenlilerin varlığı son seçim kampanyasında, özellikle de Suriyelilerle karşılaştırıldığında bir sorun teşkil etmemiş olsa da. Zira Yemenlilerin sayısı önemsiz denecek kadar azdı.