Arakanlı Mülteciler: Yas tutmaya zamanı olmayanlar
Dar Yasin tarafından fotoğraflanan kareler ve onun yazdıkları bugün Arakan'daki Müslümanların yaşadıkları olaylar hakkında fikir edinmeye olanak veriyor.
111
Hanida Begüm Shah Porir Dwip sahili yakınında teknelerinin alabora olması sonucu hayatını kaybeden oğlu Abdul Mesud’u öperken, Bangladeş, 14 Eylül.
"Afganistan kamplarında ülke içinde yerlerinden edilmiş insanlar gördüm. Kendi memleketim Keşmir’de neredeyse her gün ölüme ve yıkıma şahit oldum. Ama 13 Eylül’de geldiğim ve sadece birkaç saat için Cox’s Bazar’da, Bangladeş’te bulunduğum yer için söyleyebilirim ki bu farklı bir şeydi. Söylediğim şey bu krizin sadece şeffaf bir ölçüsü. Burada bakacağınız her yerde yemek için, su için, sığınak için veya Myanmar’dan bir tanıdık görmek için çaresiz bir arayış vardı.
Fotoğrafladığım insanlarla konuşmak gibi bir alışkanlığım var. Yerel halka iletişime geçmeme yardım eden kişi Cox Bazar’lıydı ve onun söylediğine göre Rohingya dili ve kendisinin yerel dili birbiriyle benziyormuş. Mülteciler konuşmaya istekli, ancak çoğu zaman neyin içinde olduklarını açıklayamayacak kadar yorgun ve bitkin durumdaydılar."
"Bir Fotoğrafçının Arakan Sürgününden Çektiği Trajik Kareler" başlıklı çalışma Mepa News tarafından Türkçeleştirildi. Çalışmanın fotoğraf ve metinleri Dar Yasin tarafından oluşturulurken, çalışmayı Andrew Katz yayına hazırladı.
211
Hanida Begüm, sağda, elinde sahile ulaşmadan önce teknelerinin alabora olması sonucu ölen Abdul Mesud, 14 Eylül. Yanında sağ kalmayı başaran ikiz kardeşini tutan bir yakını.
311
Arakanlı yaşlı bir Müslüman Myanmar’dan Bangladeş’e vardıklarında bir çocuğun tekneden inmesine yardım ederken, 14 Eylül.
Sonraki gün Shah Porir Dwip sahilinde uzaklarda bir kargaşa olduğunu gördüm. Bir tekne alabora olmuştu. Birkaç kadın bilincini kaybetmiş. Ailesinden biri boğulan ve diğer üçünün sağlık durum ciddi olan -ki iyileşecekleri konusunda pek emin değildim- bir kadın ağlıyordu. Başka bir kadın ise onu teselli ediyordu.
Sonra birden, ağlayan kadını teselli eden kadın kendisi feryat etmeye başladı. Kocası, ikiz çocuklarından biri olan Abdul Mesud’un cansız bedeniyle geldi. Kadın nefes alan ve almayan iki çocuğunu da koynuna aldı. Bu yürek parçalayıcı bir görüntüydü. Buraya geldikleri tekne sahile gelmeden birkaç metre önce alabora olmuştu. Bu kişiler aynı sülaleden 45 kişiyle gelmişlerdi, aralarından biri yas tutuyordu. İşte o zaman 40 günlük bir çocuğun kardeşi hayattayken kendisinin öldüğünü keşfetmek, yıkıcıydı.
411
Arakanlılar Shah Porir Dwip’teki mülteci kampına yürürken, 14 Eylül.
Ne yapacağım veya ne söyleyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sadece fotoğraf çekip etrafta gezindim. Bir baba ve yakınları, yakınlardaki bir tıp merkezine nakledilmiş olan ölü akrabalarını gömmek için yerel yetkililerle görüşmeye gitmişlerdi. Birkaç saat sonra ise bu kişilerin hepsi yiyecek, su ve barınak arayışındaydılar. O zaman anladım ki bu insanların yas tutmak için zamanları yoktu. Hayatta kalmak için yollarına devam etmeleri gerekiyordu.
Tekneye doluşmuş insan yığını aklımdan hiçbir zaman çıkmayacak. Hanida’nın o görüntüsü ve mültecilerle geçirdiğim o saat hala tüylerimi diken diken ediyor. Sebepsiz yere yapılan şiddetten kaçmak, bir teknede güvende olmaya çalışmak, o teknenin alabora oluşundan sonra bir çocuğun öldüğü için yas tutmak ve aynı zamanda diğer çocuğun hayatta olduğu için sevinmek. Bu görüntü, benim için, her zaman var olmuş bu insanlık durumuna şahitlik etmem için vermem gereken bedeldi: zulüm, kaçmak ve hiçbir yere ait olmamak.
511
Abdul Kerim Myanmar’dan Bangladeş’e geçtikten sonra annesi Alima Hatun’u bir mülteci kampına taşırken, 16 Eylül.
611
Muhammed Zekeriya, Myanmar keşişleri ve polisleri köyüne saldırdığı zaman bacağına aldığı kurşun yaralarıyla Balukhali mülteci kampında gıda yardımı için beklerken, 17 Eylül.
İki gün sonra sahil yakınlarında yürürken Abdul Kerim’i ve Alima Hatun’u gördüm. Fotoğraflarını çekmek için durdum ve sonrasında Abdul’la bir süre konuştum. Bana nasıl diğerleriyle beraber köyünden kaçtıklarını, gecenin karanlığında nasıl tekneyle yolculuk yaptıklarını ve bu kaçışın nasıl onların hayatta kalmak için son umutları olduğunu anlattı. Birkaç dakika sonra yeniden annesini kucağına aldı ve yollarımızı ayırdık. O, diğerlerinin izlediği uzun yolu takip ederek mülteci kamplarına doğru yürümeye başladı. Onu o zamandan beri görmedim.
Aşırı fazla sayıda gelen mülteciler belirli bir insan veya bir ailenin yaşantısını takip etmeyi zorlaştırıyor. Onlara daha sonra ne olacağını görmek için kamplara kadar çaresizce takip etmek istediğiniz insanlar buluyordunuz, ama kampa geri dönerken bile izlerini kaybediyordunuz.
711
Balukhali mülteci kampı yakınlarında şüpheli bir çocuk kaçakçısı sorgulanırken, 15 Eylül.
811
Rohingyalı çocuklar Tombru mülteci kampı yakınlarında bir çeltik tarlasında yıkanırken, 15 Eylül.
Mültecilerin hareket alanları son derece kısıtlıydı. Barınak, gıda ve tıbbi yardım imkanları sınırlıydı. Daha iyi sağlık imkanları veya hayat koşullarının olduğu bölgelere taşınmak çok pahalıydı ve onların parası yoktu. Sahip oldukları hayattan başka bir şeyleri yoktu. Çoğu durumda sahip oldukları tek şey aileleriydi.
Onlar için aldığım şeyler -gıda, barınak ve güvenlik- kaçırıldı ve yerini korku aldı. Fotoğraflarımda görmediğiniz şeyler hayatta kalmalarının verdiği rahatlamayla gelen umudun işaretidir. Bu ezici bir kasvet duygusudur.
911
Arakanlılar Balukhali mülteci kampında yardım organizasyonları tarafından dağıtılan bir paket pirinci beklerken, 17 Eylül.
1011
Arakanlılar Balukhali mülteci kampı yakınında yardım organizasyonları tarafından dağıtılan gıda paketlerini almaya çalışırlarken, 18 Eylül.
Tüm bunların arasına kendi durumum ve evdeki ailemle alakalı düşünceler karıştı. Keşmir’de çokça kızımın okulundaki yetkililer ile çocuğumun yanında ne kadar kitap taşıması gerektiği ve çantasının ne kadar ağır olduğu hakkında tartışırdım.
Burada, çocukların anne ve babalarını tehlikeli sulardan, kaygan yamaçlardan aç ve yorgun bir şekilde taşıdığını gördüm.
1111
Kutupalong kampında Myanmar’dan kaçarken yaralanmış Muhammed Kelimullah, arkasında annesi ve kardeşi, dinlenirken, 18 Eylül.