Başkan Trump’ın, birkaç gün önce ABD Özel Kuvvetlerinin icra ettiği operasyonla öldürülen IŞİD lideri Bağdadi’nin mezarı üstünde dans etme isteği gayet anlaşılır bir durumdur. Ancak başkanın, zamanını Bağdadi’nin yükselişine ortam hazırlayan ve bugün yine Orta Doğu'nun her tarafında patlak veren protesto gösterilerinin sebebi olan şartların anlaşılması için harcaması daha hayırlı olurdu.
Bölgedeki diktatörler ve dahi hırsız yöneticiler (kleptokratlar) genç ve içinde bulundukları durumdan dolayı huzursuz toplumları idare etmeye devam etmektedirler. Bu liderlerin çoğu, insanlara temel hizmetler ve olanaklar ulaştırmaktan çok hapishaneleri doldurma hususunda daha mahirdir. Bu nedenle, Lübnan, Irak ve Mısır’da tekrar baş gösteren protestolar başka bölgelere de sıçrayacak gibi görünmektedir. Bu toplumsal hareketlere münasip bir biçimde mukabele edilmesini sağlayacak bir strateji üretilememesi halinde bölge 2011’deki Arap Baharı olayları sonrasında IŞİD’in güçlenmesini sağlayan kaos döngüsüne tekrar girme riski ile karşı karşıyadır.
Lübnan ve Irak örneği
Lübnan’da Başbakan Saad Hariri’nin geçtiğimiz hafta istifa etmesine neden toplumsal nefret aslında yıllardır birikmeye devam etmekteydi. Ülkedeki popüler nefret 2015’teki sokakları adeta çöplüğe çeviren çöp toplama skandalının yaşandığı günlerden itibaren kaynama noktasına doğru hızla hareket etmeye başladı. Birçok şehirde günlük elektrik kesintileri yaşanırken, anlatılanlara göre özel elektrik şirketleri başbakanın ve onun damadı Dışişleri Bakanı'nın cebini doldurmaktan hizmet vermeye fırsat bulamıyor.
Genç nüfusun işsizlik oranı neredeyse %20 seviyesine ulaştı; ülkedeki bir milyondan fazla Suriyeli mülteci de Lübnan’ın ulusal sisteminin adeta sınırlarını test eder oldu. Ancak asıl suçlu, Lübnan’ın kuruluşundan bu yana devam eden mezhebe dayalı siyasi ganimet sistemidir. Siyasi hamilik ve yozlaşma, iş olanaklarından eğitime ve hatta ışığa ve ısınmaya dahi mutlak bir biçimde hükmetmektedir. Lübnan’ın kendi halkına göre ülke, Orta Doğu'daki en yozlaşmış ülkelerinden birisidir.
Irak’taki kırılgan demokrasi, Saddam Hüseyin’in çöküşüyle birlikte gelen ve 15 senedir devam eden çalkantılı süreci yönetmekte büyük ölçüde başarısız olmuştur. Lübnan’daki mezhebe dayalı ganimet sisteminin bir benzeri (başkanlık, mebusluk ve sözcülük gibi resmi makamların etnik veya mezhepsel kimliğe göre dağıtılması) ile yönetilen Iraklılar siyasi hamilik usulünün getirdiği görevi kötüye kullanmalar, elektrik kesintileri ve varlığı dahi söz konusu olmayan belediyecilik hizmetlerine son derece aşina oldu. Irak hükümeti Eylül ayında aldığı bir kararla ülkedeki dini vakıf sistemindeki çarpıklıkları ifşa eden ABD’nin fonladığı Al Hurra televizyonunun lisansını iptal etti. “Hayalet işçiler” hırsızlığın adi bir çeşidini gözler önüne sermekte ve “parayı veren düdüğü çalar” usulü yeni iş olanaklarının yaratılmasını durdurdu. İlaveten, tıpkı Lübnan’da olduğu gibi yozlaşmış hükümeti protesto eden kalabalıklara, İran’ın askeri ve siyasi kurumların hepsini kontrol etme çabalarına öfkelenenler de katıldı.
İran protestoları bastırmak istiyor
Her iki ülkede de protestoları susturmak için sahaya sürülen İran vekilleri sadece az bir başarı elde edebildi. Hizbullah lider Hasan Nasrallah, Beyrut’ta gösterilerin derhal sonlandırılması için çağrılar yaptıktan sonra sokaklara saldığı adamlara hükümet karşıtı göstericileri dövdürttü. Ancak ne Hizbullah’ın silahları ne de birçok insanın sadece göz boyamak için atılmış bir adım olarak gördüğü Hariri’nin istifası yeterli olmadı. İranlı vekil milis kuvvetleri ve güvenlik güçlerinin 250 kişiyi öldürmesine rağmen Irak’taki protestolar hala devam etmektedir.
Mısır
Mısır’da ise sürekli patlak veren gösterileri bastırmak amacıyla, sayıları 2000’den fazla olan gösterici, muhalefet mensubu, avukat ve bazı rastgele seçilmiş insan kısa sürede tutuklanıp, zaten ağzına kadar dolu olan hapishane ve nezarethanelere tıkıldı. Bu yeni protesto dalgasının kıvılcımı ise bölgedeki diğer gösterileri takip edenlere çok tanıdık gelecektir; şu anda sürgünde olan bir iş adamı hükümet içinde yüksek makamlarda oturan şahısların da bulunduğu bir rüşvet ve israf silsilesini ifşa etti. Sisi hükümetinin önceki dönemlerde on binlerce insanı hapsetmekten tereddüt etmeyen bir baskı politikası yürütmesine rağmen, bu haberi duyan Mısırlılar bir kez daha sokakları doldurdu.
2011’de Hüsnü Mübarek’in iktidarını kaybetmesi ve 2013’te gelen askeri darbenin ardından başa gelen Sisi yaptıklarıyla kendinden bir önceki diktatöre halkının nefretini kazandıran koşulları tekrar canlandırmayı başardı. Ülkenin ekonomik hacmi büyüme gösterse de nüfusun %60 kadarını oluşturan fukaraya herhangi olumlu bir yansıma olmazken, yeni iş olanakları meydana getirmesi mümkün olan yabancı yatırımcılar ise ülkenin gidişatı ve uzun vadeli istikrarı hususunda şüphe içinde oldukları için harekete geçememektedir.
Kleptokrat yönetimler
Arap Baharı'nın yaktığı ateşin söndürülmesinin hemen ardından gelen bu yeni dalga Batılı devletleri hazırlıksız yakaladı. Batıdaki birçok devlet, devrimlerle birlikte zuhur edecek çalkantılı dönemleri, Arap Baharı öncesinde olduğu gibi diktatörlerin eliyle empoze edilen göreceli istikrara tercih etmektedir. Suriye, Libya ve Yemen’i incelediğimizde “alışık olduğumuz şeytan -Beşar Esed dahi- diğerlerinden yeğdir” demek makul bir yaklaşım olmaktadır. Ancak bu hikayelerin sonu böyle bitmemektedir.
Bu tür diktatörlük ve kleptokrat yönetimlerinin sonu her zaman çatışma, şiddet, iç savaş ve ölümle biter. Bütün bunlar Bağdadi gibi cihat yanlılarının arayıp ta bulamadığı fırsatlardır.
Gelinen noktada artık tiranların, baskı altındaki toplumların şiddet eğilimlerinin hızlandırılmasını sağladığı kabul edilmek zorundadır. Arap Baharı göstermiştir ki her tiranın bir son kullanma tarihi var ve bir tiranın çöküşünün ardından daha şeffaf ve güvenilir bir hükümete geçiş yapılamaması her seferinde bir felakete yol açmaktadır. Belki de artık, en son yapılacak iş olan askeri müdahalelerin antidotu işlevi görecek “yumuşak güç” kullanımının devreye sokulma, destek ve resmi olarak seçilenleri tanımanın gerçek mali reformlar ve güvenilirliğin sağlanması için alınacak önlemlerle birlikte kullanılma zamanı gelmiştir. Yeni bir mülteci dalgası, IŞİD’in ve Bağdadi’nin halefinin bir sonraki versiyona şahit olmak istemiyorsak Batılı hükümetlerin ortak bir tavırla bölgedeki liderlerin halklarına hesap vermesini talep etmesinin artık zamanı gelmiştir.
Danielle Pletka'nın Washington Post'ta yayınlanan analizi Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.