Ulusal savunmamıza karşı iyi organize edilmiş ve hedefli bir saldırı sürüyor ve çok az kişi bunu umursuyor gibi görünüyor.
Askeri tedarik ve teçhizat tam bir kargaşa içindeyken -tam bir beceriksizlikle- meçhul kişiler, yeteneklilerin katılmasını engelleyerek ve içeride etkili olanları ayrılmaya ikna ederek bizi daha da silahsızlandırmak için üç yönlü bir saldırı başlattılar. Son birkaç gün içinde Savunma Bakanı'nın, Birleşik Krallık savunmasının çehresini değiştirmeye kimin, hangi yetki ya da görevle karar verdiğini sorgulamaya başladığını gördük. Ne de olsa bu onun işi. Her hükümetin birincil sorumluluğu ulusu savunmaktır.
Bu saldırının hayati unsurları şunlar:
İlk adım: (Yüzyıllardır ulusu savunan) Nüfusun çoğunluğunun cesaretini kırarak askere alımları engellemektir. Aynı zamanda, çeşitliliğe odaklanılarak, orduya katılmakla hiçbir ilgisi olmayan ulusun bazı kesimlerinin askere alınmasını hedeflemektir. Bu ilgisizlik kültürel veya dini nedenlerden ya da herhangi bir vatanseverlik gösterisinin beyaz üstünlüğünün bir tezahürü olduğuna inandırılmış olmalarından kaynaklanmaktadır.
İkinci adım: "İstenmeyenlerin" (Hava Kuvvetleri Komutanı Wigston'ın bir e-postasında "işe yaramaz beyaz erkek pilotlar" olarak tanımlananların) moralini bozmak, izole etmek ve utandırmak, böylece gruplar halinde ordudan ayrılmalarını sağlamaktır.
Üçüncü adım: Düşmanlarımızın ordumuza sızmasını çok daha kolay hale getirmek için güvenlik izni standartlarını düşürmektir. Son talimatlardan biri açıkça "SC [güvenlik izni] gerekliliklerine meydan okumayı" amaçlıyordu. Buna gerekçe olarak "gizli varlıklara kontrolsüz erişimi olan" istihbarat ve subay kadrolarında çeşitliliğin artırılması gösteriliyordu.
Bu son unsur belki de en tehlikeli olanıdır. Cumartesi gecesi Mogadişu'daki General Gordon Üssü'nde birkaç Birleşik Arap Emirlikleri ve bir Bahreyn subayı, diğerleriyle birlikte, bildirildiğine göre eğitmeye çalıştıkları kişiler tarafından katledildi. Güvenlik izni standartları düşürülmüştü. Olayın sorumluluğunu El Kaide bağlantılı militan grup Eş Şebab üstlendi.
Öte yandan, büyük masraflarla yenilenen gemiler hizmet dışı bırakılıyor. Donanmamız, denizci eksikliği nedeniyle, İran destekli Husi İsyancıların saldırılarına karşı kendi gemilerimizi ve uluslararası gemileri korumak için Kızıldeniz'e etkili varlıklar konuşlandırmak bir yana, NATO tatbikatlarına bile katılamıyor.
Donanmamız bu başarısızlığı pekiştirmek için olsa gerek, gemilere mürettebat bulmakta yaşanan zorluklar devam ederken, gemilere gerçekten mürettebat bulmak yerine ne yapıyor? Personelin "yaşadığı deneyimi" geliştirmek için deniz piyadelerini ve denizcileri çeşitlilik ve kapsayıcılık görevlileri olarak yeniden vazifelendiriyor.
Ordudan geriye kalanlar neredeyse hiç işe yaramıyor. Mevcut 72 bin kişinin yaklaşık yarısı tıbbi olarak zarar görmüş durumda. Kadınların uzun mesafeler boyunca savaş yükü taşıyan cephe birliklerine katılma çabası, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, iskeletlerinde şok edici bir hasara yol açtı. Ordu teçhizatının durumu da vahim. AS 90'lar cephanenin bir kısmıyla birlikte Ukraynalılara verildiğinden ve yeni sistemler hizmete girmediğinden fiilen hiçbir topçu sistemimiz yok. Felaket bir savunma tedarik programı kapsamında sipariş edilen 589 zırhlı savaş aracından sadece 44'ünün Savunma Bakanlığı'na teslim edildiği bildirildi. 5.5 milyar sterlinlik sözleşmenin imzalanmasından on yıl sonra...
Ancak beni asıl endişelendiren tank eksikliği. Geçen yıl Birleşik Krallık'ın 227 araçlık teorik filosundan sadece 157 Challenger-2 ana muharebe tankı bulunduğu (var olanlar ya da 30 günlük bir çalışma süresi içinde operasyona hazır olanlar) açıklandı. Bu rakam 8 Mart'ta Birleşik Krallık Savunma Komitesi'nde yapılan bir oturumda açıklandı. Ancak şimdi durumun çok daha kötü olduğuna inanılıyor. Savunma Bakanlığı'nın 93 çeşitlilik ağına sahip olduğu açıklanmıştı. Bugün, çalışır durumdaki Challenger-2 tanklarımız çeşitlilik ağları kadar fazla değil.
Hava Kuvvetleri'nde bir umut ışığı var. Geçen yılın sonlarında Hava Kuvvetleri Komutanı'nın konferansına katıldım. Kendilerini sarsan "woke" politikalarından sonra toparlanıyorlar. Hava Kuvvetleri'ni, Hava Kuvvetleri Komutanı Sir Rich Knighton'ın yeni liderliği altında kendinden emin ve odaklanmış buldum.
Ulusumuz cevaplar istiyor. Bu yıkıcı ağların dağıtılmasını talep ediyor. Askere alma başarılabilir bir şey. Ben geçmişte, kağıt üzerindeki 700 kişilik güce sahip olan ancak gerçekte 250 kişilik olan bir taburun komutasını almıştım. İrlanda Kraliyet Alayı olarak kendi askere alımımızı kendimiz yaptık ve iki yıl içinde tam güce ulaştık. Bugün dış kaynak uzmanımızla yaptığımız sözleşme nedeniyle bu mümkün olmuyor. Bu yıl da hedeflerine ulaşamayacaklarını itiraf ettiler ve çaresizlik içinde görünür dövmeleri, saman nezlesi ve egzaması olan kişileri askere almayı önerdiler. Umutsuzluğa kapıldım. Ulus olarak savunmasız durumdayız. Söz sizde Grant Shapps.
The Telegraph'ta yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.