Amerika’nın üzerinde çok konuşulan Afganistan stratejisi değişikliği geçen ay ilan edildi ancak plan cevap bekleyen sorulara sadece yenilerini katmakla kaldı. Plan, bakıldığında daha öncekilerin aynısı gibi görünüyor, yani yeni strateji askeri olarak çözülmesi imkansız bir savaşa daha fazla Amerikan askeri göndermekten ibaret…
Güvenilir kaynaklardan gelen bilgiler yeni gönderilecek askerlerin seçkin 82. Hava İndirme Tugayı ve 25. Piyade Tugayı mensuplarının olacağını rapor ediyor, bu kuvvet uzun zamandır devam eden Afgan savaşını önemli ölçüde kızıştıracaktır.
Amerikan stratejisi önümüzdeki dönemde Taliban’a önemli miktarda zarar vererek, gelecekteki muhtemel barış görüşmelerinde direnişin elini zayıflatmak üzerine kurulmuş durumda, geçtiğimiz 16 yılda yapılan her strateji değişikliği gibi bu yeni değişiklik de başta İran ve Pakistan olmak üzere Afganistan’ın komşularının tepkilerini de hesaba katmak zorundadır. –Beraberinde ciddi manada ateş gücü ile birlikte—Afganistan’a ek asker gönderilmesinin bir diğer amacı da Pakistan üzerinde baskı oluşturarak ülkenin Taliban ve diğer milis gruplarla olan ilişkilerini kesmesini sağlamaktır, işte tam bu noktada İran durumdan istifade edebilir.
Pakistan’ın aksine İran Afganistan’daki direnişçi gruplarla pek içli dışlı değil, bu sebeple Kabil’deki siyasi sürecin yönünü temelli olarak değiştirmek gibi bir kaygısı da bulunmamaktadır. İran her ne kadar Afganistan’da artan bir Amerikan askeri varlığından rahatsız olsa da, Şii devletin önündeki en büyük engel Afganistan’daki Pakistan yanlısı tarafların ülke üzerindeki etkisinin artmasına müsaade etmemek olacaktır.
İran’ın Uzun Vadeli Planı
1979 yılının Aralık ayında başlayan Sovyet işgalinden itibaren İran’ın bölgedeki en fazla emek sarf ettiği konu savaşın yan etkilerinin yönetilmesi olmuştur. İran’ın Afganistan’daki en büyük endişesi her zaman Pakistan devletinin bölge üzerindeki hırslarını kontrol altında tutmak ve Afganistan’daki Şii azınlığı korumak olmuştur.
Pakistan’ın Afganistan’daki doğal müttefikleri Paştu milliyetçileri iken, İran doğal olarak dilleri Farsça olan Tacikler gibi diğer etnik ve kültürel gruplarla ilişkiler kurmuştur. Bu çerçevede İran 1996 yılında Taliban’ın ilerlemesini durduktan sonra kurulan Afganistan’ın Kurtuluşunun Birleşik İslami Cephesi ( daha çok Kuzey İttifakı olarak bilinir ) ve 11 Eylül saldırılarından sadece günler önce suikast ile öldürülen grubun lideri, Ahmed Şah Mesud ile güçlü bir bağ kurdu.
Komşu Afganistan’da yıllardır devam eden savaş kaçınılmaz olarak İran’ın iç siyasetini özellikle ülkenin doğu bölgelerindeki nüfus oranlarının değişimi noktasında etkiledi. İran savaşın hem direkt hem de yan etkilerinden kaçan milyonlarca Afgan mülteciyle uğraşmak zorunda kaldı.
2015 yılında Afgan öğrenciler Tahran’a 130 km uzaklıktaki Taraz Nahid köyünde kurulu Shahid Nasseri mülteci kampında derste (AFP)
Geçtiğimiz yıllarda İran bu nüfus kaynaklı sorunu, Afganları şiileştirerek ve onları Suriye’de savaşmaya göndererek stratejik bir avantaja çevirdi. Aynı esnada İran, hem Afganistan içindeki Şii gruplarla hem de Kuzey İttifakından geriye kalanlarla olan geleneksel müttefikliğini de geliştirdi. Buna ek olarak, 2015’in başından itibaren İran Taliban’la iletişime geçerek, grubun siyasi duruşunu değiştirmek için bir girişimde bulundu.
2001 Ekim ayında Amerika liderliğindeki koalisyonun Afganistan’a müdahale etmesiyle birlikte İran, ülkeye olan yaklaşımını hem kapsam hem de sürdürülebilirlik bakımından stratejik avantaj sağlayacak biçimde yeniledi. İran büyük oranda Pakistan’ın Taliban’a verdiği destek yüzünden 1990’larda Suudi Arabistan ile Pakistan’da giriştiği vekalet savaşlarında aldığı yenilgiden önemli dersler çıkardı.
İran, Pakistan’ın kapsamlı ve sürdürülebilir ( Paştulara destek verme merkezli ) bir Afganistan stratejisi olduğu gerçeğini kabul edip, kendi yaklaşımındaki zayıf noktaları metodik olarak düzeltmek için uğraş verdi. Taliban’la iletişime geçmeye çalışılması ve hatta bu uğraşlar çerçevesinde Rus silahlarının gruba teklif edilmesi İran’ın stratejisini düzeltmek için gösterdiği esnekliğin örneklerinden birisi olarak görülebilir.
Pakistan’ın Marjinalleşmesi
Afganistan’daki Amerikan stratejisi, devam eden savaşta daha önce örneği olmayan bir şekilde dış müdahalelerin ortasında değiştirildi. İran ve Pakistan haricinde, Rusya, Hindistan ve Çin de Afganistan konusunda müdahil olmaya başladı.
İran’ın duruşu bazı noktalarda Hindistan ve Rusya ile paralellik gösterse de ( Çin Pakistan’a İran’dan daha yakın durmaktadır ) Tahran’ın Afganistan üzerinde güç savaşları veren diğer taraflar üzerinde üstünlük sağlama uğraşlarının asıl dayanak noktası Afganistan’daki bazı gruplarla olan kültürel ve dini yakınlığıdır. İran’ın yaklaşık 30 yıldır bölgede dikkatli bir şekilde oluşturduğu etki alanı da denklemin bir diğer parçasıdır.
Bu senenin Nisan ayında eski Afganistan Başbakanı ve Hizbul İslam lideri Gulbuddin Hikmetyat Laghman bölgesinde konuşma yaparken (AFP)
Amerika’nın Pakistan üzerinde baskı kurarak bu ülkenin Taliban’ın bazı gruplarına ve güçlü Hakkani ağına yaptığı yardımları sona erdirmek istemesi, İran tarafından atağa geçmek için bir fırsat olarak okunacaktır. Kritik olarak, İran Taliban üzerinde etki kurmaya çalışarak Pakistan’ın grup üzerindeki etkisinin artmasını engellemek için girişimlerde bulunacaktır.
İran devletinin bir diğer ana endişesi de Afgan başbakan Eşref Ghani’nin gözle görülür şekilde, geçtiğimiz dönemde Hizbul İslam grubunun birçok üyesi ile iletişime geçmesi örneğinde olduğu gibi İran karşıtı gruplara doğru kaymasıdır. Tarihsel olarak Hizbul İslam Pakistan’a yakın bir duruş sergiledi. Bu yüzden grubun Kabil’deki siyasi gücünün artması Tahran tarafından Pakistan’ın bir zaferi olarak algılanacaktır.
Tahran’ın korkuları, eski Afgan başbakan, Hizbul İslam kurucusu ve lideri Gulbiddin Hikmetyar’ın gün geçtikçe artan İran karşıtı duruşu sebebiyle daha da artmış durumdadır. Hikmetyar geçenlerde verdiği bir röportajda İran’dan Afganistan’ın içişlerine karışmayı bırakmasını talep etti.
Hikmetyar’ın dili ağır röportajı, İran ve Afganistan’ın ortak su kaynağı olan ve iki ülke arasında sorunlar oluşturan Helmand nehri tartışmalarının arttığı bir dönemde yayınlandı. Temmuz ayının başlarında İran lideri Hasan Ruhani’nin Afganistan’ın baraj projelerini eleştirmesi Afgan yetkililer tarafından ağır şekilde karşılık gördü. Bu meselenin çözülememesi Kabil’deki İran karşıtı seslerin güçlenmesine sebep olacaktır.
Geleneksel devletlerarası sorunlar ve Kabil’deki İran karşıtı grupların sert duruşu, İran’ın Pakistan’ın elinde bulundurduğu bölgedeki baskın yabancı güç pozisyonunu ele geçirmek için gerekenden çok daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğinin sinyallerini vermektedir.
Middle East Eye'de Mahan Abidin* imzasıyla yayımlanan bu analiz Mepa News okurları için tercüme edildi.
*Mahan Abidin, İran politikaları üzerinde çalışan bir analisttir, kendisi Dysart Danışma isimli bir araştırma grubunun da direktörlüğünü yürütmektedir.