Avrupa Parlamentosu ve Fransa Ulusal Meclisi için yapılan son seçimler Avrupa'daki siyasi manzarayı sarstı. Avrupa Birliği'nin merkezi korunmuş olsa da güç tabanı değişti. Fransa ve Almanya'da aşırı sağın yükselişi Paris'teki hükümetin içini boşalttı ve Berlin'deki hükümeti güçsüzleştirerek geleneksel olarak AB karar alma mekanizmasının merkezinde duran ikiliyi felce uğrattı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in 18 Temmuz'da Avrupa Parlamentosu tarafından beş yıllık bir dönem için daha onaylanabilmesi için önce sağcı parlamenterler ve İtalya'nın popülist başbakanı Giorgia Meloni ile pazarlık yapması gerekiyordu.
Avrupa 1945'ten bu yana yaşadığı en büyük savaş ve güvenlik kriziyle yüzleşirken bir liderlik boşluğu yaşıyor. Dış politikanın şekillendirilmesinde bayrağı kim devralacak? AB üyeleri hangi stratejik yaklaşım etrafında toplanacak? Şu anda üç aday var.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un çok azalmış statüsüne rağmen Fransa hala Avrupa liderliğine talip. Rusya'nın 2022'de Ukrayna'daki savaşının başlangıcında Macron'un Kremlin'i yatıştırmaya yönelik başarısız girişimleri AB'yi güvenlik politikası konusunda bölme tehdidinde bulundu. O zamandan beri 180 derece değişti. NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmesini istiyor, hatta birkaç ay önce tek tek NATO ülkelerinin Ukrayna'ya asker gönderebilmesini önerdi. Fransız askerlerinin Ukraynalı askerleri eğitmek için oraya konuşlanmaya hazırlandıkları bildiriliyor, ancak diğer NATO müttefikleri kuvvet koruma ihtiyacı ve maruz kalma riski göz önüne alındığında ülke içi eğitimin faydaları konusunda şüpheci. Macron ayrıca Kiev'e belirsiz sayıda Mirage savaş uçağı gönderme sözü verdi.
Gerçek olması halinde bu açıklamalar Fransız dış politikasında bir devrime işaret edecek. Macron sadece birkaç yıl önce, Rusya'yı ABD ve Çin'e karşı ortaklaşa dengeleyecek bir "Avrupa medeniyeti projesine" dahil eden stratejik bir vizyonun ana hatlarını çizmişti.
Ancak bu yeni vaatlerin ne kadar sürdürülebilir olduğu ve Macron'un Paris'te yeni bir hükümetle bunu ne ölçüde gerçekleştirebileceği açık bir soru. Fransa halen 200 binden fazla aktif görevdeki personeliyle Ukrayna'dan sonra Avrupa'nın en büyük ikinci ordusuna sahip. Ancak Paris şu ana kadar NATO'nun doğu kanadını güçlendirmek üzere Romanya'ya sadece 750, Estonya'ya ise 350 asker gönderdi. Fransa'nın Ukrayna'ya yaptığı iki taraflı mali yardım, GSYH'nin yüzde 0,14'üne tekabül eden payıyla 27 AB üyesi ülke arasında sadece 16. sırada yer alıyor. Fransa'nın 2.69 milyar avroluk (2.9 milyar dolar) askeri yardımı ise Almanya'nın (10.2 milyar avro ya da 11.1 milyar dolar) yanında cüce kalıyor ve hatta Danimarka ve Hollanda gibi çok daha küçük ekonomilerin katkısının bile gerisinde. Fransa'nın eylemleri ve kaynakları söylemleriyle örtüşmeye başlayana kadar Macron'un açıklamaları stratejik bir değişimin işaretlerinden ziyade sadece taktiksel bir duruş olarak görülebilir. Eğer Avrupa liderliği buysa, bu ucuz liderliktir.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Macron'un tam tersi bir yaklaşım izledi: Çnemli kaynaklar ayırdı ama retoriğini kırptı. Haziran 2022'de Berlin, askeri yeteneklerini artırmak için 100 milyar avroluk (109 milyar dolar) bütçe dışı bir savunma fonu başlattı. Ukrayna'ya silah sevkiyatı da dahil olmak üzere genel mali yardımda AB'ye liderlik ediyor ve Litvanya'daki varlığını yaklaşık 5 bin askerle kalıcı bir üsse yükseltmeyi planlıyor. Alman topraklarına ABD füzeleri yerleştirmek için önemli bir anlaşma yaptığını duyurdu. Berlin ayrıca Ukraynalılara mülteci yardımı için yaklaşık 24 milyar avro (26,2 milyar dolar) harcarken, Fransa 4 milyar avrodan (4,4 milyar dolar) daha az harcama yaptı.
Ancak Almanya'nın Rusya'ya yönelik stratejik duruşu korunmaya devam ediyor. Scholz, Ukrayna'ya çok ihtiyaç duyulan Taurus seyir füzelerini teslim etmeyi reddetti ve daha önce Leopard tankları ve diğer üst düzey silahların tedarikini durdurdu. Scholz'un "barış şansölyesi" olma hedefi takdire şayan görünmekle birlikte, ya Ukrayna ve Batı'nın galip geleceği ya da Rusya'nın Ukrayna'yı yutarak savaşının bir sonraki aşamasına hazırlandığı devam eden bir savaşa uygun görünmüyor. Eğer bu Avrupa liderliği ise, hedefi ya da stratejisi olmayan bir liderliktir.
Üçüncü bir liderlik modeli, yeni bir hükümetin güçlü retoriği geniş kaynaklarla birleştirdiği Polonya'da ortaya çıkıyor. Beş yıl önce dönemin Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, Ukrayna Rada'sında yaptığı bir konuşmada Ukrayna'nın geleceğini Avrupa'nın geleceği ile ilişkilendirdi. Geçen yıl Polonya başbakanı olduğundan bu yana, Kremlin'in eski imparatorluğunu yeniden kurma girişimlerine karşı hazırlanırken Avrupa'nın savaş öncesi bir duruş benimsemesi gerektiği konusunda çok netti. Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski de Avrupa'nın uzun vadede yeniden silahlanmasını savunurken benzer şekilde netti. Ayrıca Rusya'yı şöyle uyardı: "Putin'le çatışmaktan korkması gereken biz Batı değiliz, tam tersi kendisi korkmalı."
Sikorski ayrıca 5 bin askerden oluşan tamamı gönüllü bir Avrupa Lejyonu oluşturulması gibi yenilikçi politika önerilerini de gündeme getirdi.Bu güç Avrupa Konseyi'nde oy birliği ile görevler için yetkilendirilecek ve operasyonel olarak Avrupalı bir komutan tarafından kontrol edilecek. Ulusal askeri kanalların dışında harekete geçirilecek ve AB bütçesinden finanse edilecek. En önemlisi, Rusya'nın Afrika'daki Wagner Grubu'na karşı koymak, Sahel'deki terörle mücadele misyonları ya da Libya'daki istikrar operasyonları gibi Güney ve Orta Avrupalı AB üyelerinin çıkarlarını birleştiren yüksek riskli görevlerde konuşlandırılabilecek.
Varşova, Polonya'yı Avrupa'nın önde gelen askeri güçlerinden biri haline getirecek büyük bir silahlanma hamlesi başlatarak sözünü yerine getiriyor. Halihazırda GSYİH'sinin yüzde 4 'ünden fazlasını savunmaya harcıyor ve zaten güçlü olan kuvvetlerini genişletiyor. Polonya'nın savunma bütçesi 2023'te bir önceki yıla göre yüzde 75 oranında artarak herhangi bir Avrupa ülkesinin yıllık bazda en büyük artışını gerçekleştirdi. Varşova kara kuvvetlerini ikiye katlayarak 300 bin askere çıkarmayı planlıyor. Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Kore'den aldığı büyük savunma siparişlerinin yanı sıra yerli üretimini de arttıran Polonya, bazı tahminlere göre 2030 yılına kadar İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya'nın toplamından daha fazla tanka sahip olma yolunda ilerliyor. Daha geçen hafta Pentagon Polonya'nın 2 milyar dolar değerinde F-35 hayalet savaş uçağı, Patriot füze sistemleri ve ilave Abrams tankları alacağını doğruladı.
Varşova ayrıca 3 milyar avro (3,3 milyar dolar) askeri yardım da dahil olmak üzere GSYH'sinin yüzde 0,7'sini Ukrayna'ya ayırdı ve ülkenin kabul ettiği yaklaşık 1 milyon Ukraynalı mülteci için 22 milyar avrodan (24 milyar dolar) fazla harcama yaptı.
Polonya, Rusya'nın Ukrayna'yı ele geçirmesini engelleme ve onu daha fazla savaştan caydırma ihtiyacı konusunda net ve eyleme geçirilebilir bir vizyona sahip. Bu gereklilikten kaynaklanan bir liderlik.
Diğer AB ülkeleri kimin etrafında toplanacak? Bazı Avrupalı liderler ve vatandaşlar Rusya tehdidinin farkında ancak kaynaklarını sosyal harcamalardan savunmaya kaydırmak gibi zor bir seçim yapmak istemiyor; toplumlarını ve ekonomilerini savaş öncesi düzeye getirmekten bahsetmiyorum bile. Diğerleri ise yavaş ve kademeli olarak silahlanırken yumuşak konuşma yaklaşımından etkilenebilir. Ancak Avrupa'nın içinde bulunduğu koşulların gerekliliği -sınırları değiştirmeye kararlı saldırgan bir Rus rejimi ve halihazırda belirsiz bir Avrupa savaşı- AB'yi muhtemelen Varşova'nın yaklaşımına yönelmeye zorlayacak.
Macron, Avrupa'daki siyasi ilginin merkezine yerleşmek için Avrupa Siyasi Topluluğu ve Avrupa Müdahale Girişimi de dahil olmak üzere çok sayıda diplomatik girişim başlattı. Ancak Macron'un enerjik faaliyetleri ve fikirlerinin çokluğu sınırlı sonuçlar doğurdu ve kararlardan ziyade deklarasyonlar üretti. Avrupa'nın Ukrayna ve Rusya'ya yönelik politikaları, Fransa'nın geniş çaplı savaşın başlangıcındaki ilk tercihlerinden çok daha iddialı. Fransa'nın kökleşmiş dış politika geleneği olan tek taraflılık ve azami manevra özgürlüğü arayışı da etkili koalisyon inşasını zorlaştırıyor.
Üç partili bir koalisyon hükümetine liderlik eden Scholz, Alman uzlaşı kurma geleneği konusunda tecrübeli ve bu da Berlin'i Avrupa'da bir siyasi ağırlık merkezi oluşturmak için en olası varsayılan seçenek haline getiriyor. Ancak Fransa gibi Almanya da Ukrayna politikasında liderlik etmek yerine takip etti ve bu da AB'deki mevkidaşları arasında önemli hayal kırıklıklarına neden oldu.
Berlin'in sessiz bir şekilde yürüttüğü çek defteri diplomasisi, barış zamanında Avrupa'da iş birliğini teşvik etmek için on yıllar boyunca çok değerliydi ancak bir savaşın kazanılmasına ve caydırıcılığın tesis edilmesine yardımcı olmak için etkili bir yaklaşım değil.
Bunlar bir kaynak çatışması olduğu kadar bir irade testi de.
Bu arada Tusk, Polonya'nın AB ve dünyadaki ilişkilerini ve duruşunu yıpratan Hukuk ve Adalet Partisi yönetimindeki önceki hükümetin bıraktığı diplomatik hasarın altından kalkmaya çalışıyor. Polonya ayrıca Almanya'nın ekonomik ağırlığına ya da Fransa'nın siyasi erişimine sahip değil. Ancak Tusk, beş yıl boyunca Avrupa Konseyi başkanı olarak görev yapmış olmanın benzersiz deneyimine sahip. Bu görevdeyken diğer AB liderlerine liderlik etti ve aralarında uzlaşma sağladı. Ki bu liderlerin sekizi Tusk'un görev süresinin sona erdiği 2019'da da aynı kişilerden oluşuyordu. Tusk ve Sikorski ile Varşova, özellikle Rusya ve Ukrayna ile ilgili dış politika konusunda onlarca yıllık kamu hizmeti ve güvenilirlik getiriyor.
Görevdeki sekizinci ayını dolduran Tusk hükümeti, AB içindeki ittifakları yeniden inşa etmekle meşgul. Paris ve Berlin ile politikaları koordine eden Weimar Üçgeni formatını yeniden canlandırdı. Fransa ile, çalışma düzeyinde bakanlıklar arasında çok daha yakın istişare ve işbirliği kanalları kuracak olan Fransız-Alman Aachen Antlaşması'na benzer bir antlaşmayı müzakere ediyor. Polonya ayrıca ortak çıkarları ele almak ve bölgesel ve daha geniş kapsamlı politikaları koordine etmek üzere Nordik-Baltık formatına katılan sekiz ülkeyle de temas kurdu. AB üyeleri arasında Varşova, Washington'un Avrupa'ya trans-Atlantik köprüsü olarak da ayrıcalıklı bir konuma sahip. Hem mevcut ABD Başkanı Joe Biden 'ın hem de dönemin Başkanı Donald Trump'ın Avrupa politikasına ilişkin başlıca konuşmalarını yapmak üzere Varşova'yı seçmeleri dikkat çekici.
AB ve üye devletleri toplu olarak kıtalarını savunma konusunda adım atıyorlar. Avrupalı NATO üyeleri, bazı ülkeler hala düşük harcama yapıyor olsa da, bu yıl GSYİH'nin yüzde 2'si olan asgari orana ulaştılar. Avrupa Ukrayna'ya 170 milyar avrodan (185,2 milyar dolar) fazla askeri ve mali yardımda bulundu, 47 bin Ukraynalı askeri eğitti (13 bin askerin daha eğitimi bu yaz tamamlanacak) ve yaklaşık 5 milyon Ukraynalı mülteciyi kabul etmek için 80 milyar avrodan (87,2 milyar dolar) fazla harcadı. AB kısa süre önce Rusya'ya yönelik 14. tur ekonomik yaptırımları kabul etti.
Ayrıca Ukrayna'nın ihtiyaç duyduğu ve gelecekteki caydırıcılığının gerektirdiği silah ve mühimmatı üretmek için savunma ve teknolojik sanayi tabanını geliştirmeye odaklandı.
Yine de Avrupa hala kapasitesinin hakkını veremiyor ve sahip olduğu geniş kaynaklar belirleyici bir güce dönüşmüş değil. Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı geniş çaplı işgali öncesindeki büyük istihbarat ve karar alma hataları ile başlayan son üç yılda bir liderlik boşluğu ile karşı karşıya kaldı. Berlin, Paris, Brüksel ve diğer başkentlerin bu başarısızlıklardan yeterince ders çıkarıp çıkarmadıkları ve eksiklikleri giderip gidermedikleri belli değil. Biden yönetimi Avrupa ile bir konsensüs oluşturmayı ve Batı'nın birleşik bir yanıt vermesini sağlamayı başardı ve ABD seçimlerinin sonucuna bağlı olarak bunu ikinci dönemde de yapabilir.
Ancak Paris ve Berlin de dahil olmak üzere bazı Avrupa başkentlerinde Rusya'nın savaşı hala Avrupa güvenliği konusunda gerekli aciliyet duygusunu yaratmış değil. Aktif liderlik olmaksızın AB, stratejik sürüklenmeyi sürdürme riskiyle karşı karşıyadır. Avrupa başkentleri, Polonya örneğini izleyerek, retorik ile kaynakları eşleştirmek, her ikisini de artırmak ve Ukrayna'da kazanmaya çalışmak için Varşova'ya bakmaktan daha kötüsünü yapabilirler.
Foreign Policy'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.