Bağımsızlıktan bu yana ordunun Cezayir siyasetindeki rolü ve önemi

Cezayir'de haftalar süren protestolar sonucunda Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih, Devlet Başkanı Bıteflika'nın istifa etmesi için çağrıda bulundu.

Cezayir'de haftalar süren protestolar sonucunda Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih, ülkedeki krizin çözümü için cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasını öngören Anayasa'nın 102. maddesinin uygulanması çağrısı yaptı.

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın liderlik yaptığı iktidardaki Ulusal Kurtuluş Cephesi Partisi (FLN) ve koalisyon ortakları ile muhalefet partileri de ordunun çağrısını destekliyor.

Cezayir'in Fransa'dan bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana, ordu ülkenin en önemli siyasi aktörlerinden biri oldu. Asker'in desteğiyle 20 yıldır ülkeyi yöneten Buteflika, yine ordunun kararıyla koltuğunu bırakacak. Ancak halk siyasi sistemin tümüyle değişmesini talep ediyor.

Cezayir'in siyasi tarihinde ordunun rolü bugüne kadar neydi, bundan sonraki süreçte ne olacak?

Bağımsızlık Savaşı

Kasım 1954'te Cezayir Fransa'ya karşı bağımsızlık savaşını başlattığında, hiç kimse sürecin ne zaman ve nasıl sonuçlanacağını tahmin edemiyordu. Zira bir tarafta ülkelerinde bağımsız bir şekilde yaşamak isteyen Cezayirliler, diğer tarafta ise anavatanının deniz ötesi parçasını korumak zorunda olan Fransa vardı. Esasında her iki taraf da ülkesi için çok büyük kayıplar yaşayacağı bir mücadeleye girmişti.

Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) birbirinden farklı siyasal ve toplumsal grupları ülkenin bağımsızlığını kazanma yönünde organize ederek bir halk hareketi başlattı. Bu hareketin içinde sosyalistler, laikler, İslamcılar ve liberaller başta olmak üzere hemen her grup yer almaktaydı. Aslında hareketin başlangıcında ve ruhunda (Batı medeniyetinden ziyade) sömürgeciliğe karşı verilen bir mücadele vardı. Yani bunca farklı grubu bir araya getirmek suretiyle onlara bir ulus olarak hareket etme kabiliyeti veren ruh "bağımsızlık" arzusuydu.

Devrim sürecinde Cezayir elitinin yoğun bir şekilde parçalanmış karakteri, Cezayir’in bağımsızlık sonrası siyasal evriminin açıklanmasında da bize çok büyük ipuçları verecektir. FLN’nin mevcut ideolojik yapıyı, etkili bir siyasal iletişim sistemine dönüştürmedeki başarısızlığı, kadrolar arasındaki birlik ve beraberliği tesis etmekteki yetersizliği, toplumsal mutabakatın oluşmasındaki en büyük engellerdi.

Askeri darbe ile Bumedyen devri başladı

Ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Ahmet Bin Bella, kısa zaman içinde FLN içindeki (muhafazakarlar başta olmak üzere) birçok grubun tasfiyesini gerçekleştirdi. Kendisine rakip olabilecek bütün üst düzey yöneticileri, hatta bağımsızlık savaşında omuz omuza mücadele ettiği Ferhat Abbas, Ait Ahmet, Belkasım Kerim gibi dostlarını bile bir kenara atmaktan çekinmedi.

Bu siyasi karışıklık ve toplumsal huzursuzluk ortamında, Bin Bella’nın, FLN'nin liderlerinden Huari Bumedyen’in yakın arkadaşı Buteflika’yı tasfiye etmek istemesi bardağı taşıran son damla oldu ve Bumedyen 19 Haziran 1965’te 26 kişilik bir Devrim Konseyi’yle gerçekleştirdiği askeri darbeyle yönetimi ele geçirdi.

1971 sonlarında Bumedyen'in "sosyalist devrim" olarak başlattığı lakin 1962 ruhuyla uyuşmayan sosyal reformlar, ülkede İslami söyleme sahip muhalefetin güçlenmesine neden oldu. Meşruiyeti zayıflayan Bumedyen kendini bir anda Bin Bella’nın 1964’teki durumunda buldu.

Siyasal İslamcılığa asker darbesi

Cezayir halkı 1980’li yılların ortasından itibaren yaşadığı derin toplumsal memnuniyetsizliğin ve kötülüklerin nedenini 1954’teki bağımsızlık ruhuna yapılan ihanete bağlıyordu. İslami Selamet Cephesi’ni (FIS) ortaya çıkaran güç, bu ihaneti "başlangıçtaki İslami ideallere yeniden döndürmek" isteyen halk iradesinden kaynaklanıyordu. 1988 yılında Cezayir'de çok partili hayata geçildiğinde parti olarak kurulan FIS'in genel ve yerel seçimlerdeki başarısı ordunun yönetime el koymasına neden oldu.

Esasında FIS’in Cezayir’deki seçmen desteği sadece kendini davaya adamış sağlam bir yandaşlar çekirdeğine sahip oluşundan değil, yönetim karşısındaki tek seçenek olmasından kaynaklanıyordu. O yüzden de gördükleri destek, İslamcı bir gündeme oy verenler olduğu kadar, oyunu hükümete karşı kullanmak isteyenleri de kapsamıştı. Siyasal sistem farklı partilerin kurulmasına katkı sağlamış olsaydı, FIS’in muhalif seçmenlerin oyuna sahip olma tekelini zayıflatabilirdi.

Ordunun desteğiyle Buteflika dönemi

1999 yılında Cumhurbaşkanı Liamin Zerval'in istifasının ardından yapılan seçimlerde ordunun desteğini alarak iktidara gelen Abdülaziz Buteflika, aynı yıl ve akabinde çıkardığı yasalarla silahlarını bırakan ve bir olaya karışmayan İslamcıların affedilmesini sağlayarak önemli bir toplumsal uzlaşıya imza attı. Cumhurbaşkanlığını dört dönemdir yürüten Buteflika 2013 yılında geçirdiği felç nedeniyle ülkesini hasta yatağından yönetmek zorunda kaldı.

Buteflika 20 yıllık iktidarı boyunca ülkesini ordu, istihbarat ve uluslararası güçler arasındaki dengelere dikkat etmek suretiyle yönetti. Hasta yatağında olmasına rağmen görevini bırakmaması, aslında kendi iradesinin dışındaydı ve ülkeyi yöneten ulusal ve uluslararası güçlerin iradesinden kaynaklanıyordu. Şayet hastalığı bir sorun olarak görülse ve yerine geçirilebilecek bir isim üzerinde anlaşılmış olsaydı, şu ana kadar bu görevi bırakmış olurdu.

Protesto eylemleri

Buteflika'nın beşinci dönem aday olacağı yönündeki haberler üzerine muhalif gruplar ülke genelinde protesto eylemlerine başladı. Siyasi ve toplumsal ortamın daha fazla gerilmesini istemeyen cumhurbaşkanı, seçim tarihinin ertelendiği ve bir daha aday olmayacağı yönünde açıklama yaptı.

Geldiğimiz aşamada seçimlerin ertelenmesi olumsuz bir gelişme olarak görülse de, Buteflika’nın bir daha aday olmayacağını açıklaması muhalefeti rahatlattı. Ancak seçimlerde ortaya çıkacak adayların kimliği ve kimi temsil ettiği hususu, Cezayir’in gelecek yıllarını belirleyecek en önemli husus. Cumhurbaşkanı halk tarafından mı seçilecek, yoksa yine ordu tarafından mı seçilecek?

İktidar küçük bir elit grubun elinde

Fransızlar Cezayir’deki 132 yıllık sömürge döneminde kendi kültürlerini halkın zihnine ve hayatına yerleştirmeyi başardı. Cezayirliler bağımsızlıktan sonra bile Fransızca konuştukları ve bu kültür kodlarıyla düşündükleri için bu ülkeyle reelde hiçbir sorun yaşamadılar.

FLN farklı değerlerin bir bileşeni olarak ortaya çıkmasına rağmen, bağımsızlıktan sonra bu farklı değerlere sahip kesimleri kolayca tasfiye edip iktidarı ele geçirdi ve tek parti iktidarı kurdu. Yeni sömürgecilik konsepti içinde, bağımsızlıktan sonra Fransızlar, Cezayir’de FLN elitleri ve ordu üzerinden yeni bir tahakküm oluşturdu. Ülke zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmasına rağmen, Cezayir hükümetleri müstakil bir milli ekonomik yapı ortaya çıkaramadı. Siyasi ve ekonomik iktidar küçük bir elit grubun elinde oldu.

Siyasi İslam veya başka muhalif düşünceler bu iktidar şeklinin değişebileceği umuduyla halk içinden destek buldu. Halkın arzu ettiği tek şey, ülkenin reel ekonomik refahından daha fazla pay alabilme düşüncesiydi. Bu itibarla, muhalif siyasi hareketlerin temeli ideolojik değildi.

Halk yeni bir siyasi sistem arayışında

Cezayir’de halkın 1962 yılından bu yana siyasi iktidarla bir güç mücadelesi içinde olduğu yadsınamaz bir gerçek. Halkın arzu ettiği şey, sömürgecilik sonrasında ortaya çıkan emperyalizm boyunduruğundan kurtulmaktı. Halk bu düşüncesini ortaya koyabilmek adına, bugüne kadar muhalif olarak çıkan bütün gruplara destek vermekten çekinmedi. Burada dikkat edilmesi gereken temel husus, muhalif gruplarda kendini gösteren halk iradesinin ne Fransız kültürüne ne de uluslararası sisteme entegre olma konularına bir düşmanlık duymasıdır. Sadece oligarkların güçlü olduğu bir yönetim şeklinin sonlandırılması arzu edilmektedir.

Bundan sonra iktidara gelecek kişi, bu yapılanmaya son vermediği veya etkinliğini zayıflatmadığı sürece, Cezayir’de sokağa taşan muhalif hareketler varlığını uzun yıllar sürdürecektir. Bu nedenle, bugün kimin iktidara geleceğinden ziyade, kimin ekonomik ve siyasi reformlar uygulayacağının sorgulanması gereklidir. Bu yapılmadığı sürece, iktidara kim gelirse gelsin, sistemde değişen tek şey liderin ismi olacaktır.

"Ordu halkın beklentilerinin farkında"

Cezayir Genelkurmay Başkanı Ahmed Gaid Salah’ın anayasanın 102. maddesinin yürürlüğe konularak Cezayir Millet Konseyi Başkanı’nın ülkeyi seçime götürmek üzere 45 gün boyunca devlet başkanlığı görevini üstlenmesi gerektiğini ifade etmesi muhalefet tarafından memnuniyetle karşılandı.

Buteflika tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na getirilen ve aynı zamanda Savunma Bakan Yardımcılığı’nı da yapan Salah’ın böyle bir açıklama yapması, mevcut seçimlerde sürpriz bir isimle karşılaşılmayacağının bir işaretidir. Zira yönetimin en güçlü simalarından olan Genelkurmay Başkanı’nın yapmak istediği şey, halkın iradesine duyulan saygıyı ifade etmek suretiyle, iktidar elitinin gerekli mesajları aldığını kamuoyuna duyurmaktır.

Yeni cumhurbaşkanı ilk kez FLN'den olmayabilir

Ancak bu açıklama, aynı zamanda yeni cumhurbaşkanının bugüne kadar olduğu gibi eski bir FLN mensubu olmayacağı anlamına da gelebilir. Zira iktidar eliti, değişen dünya şartlarına ayak uydurma zorunluluğu nedeniyle, bir süredir yeni bir nesli yetiştirmeyi de ihmal etmedi. Cezayir’deki halk muhalefetinin ciddiyeti dikkate alındığında, halk taraftarı genç bir ismin de sürpriz yapabileceğini düşünebiliriz. Salah’ın bu açıklamasını, mevcut iktidar yapısının, halk iradesini dikkate alarak devam edeceği şeklinde okuyabiliriz.

Halk Cezayir'de 1954 ruhunu yakaladığında ve milli ekonomik reformların gerçekleştiğini gördüğünde, muhalefetini partiler aracılığıyla yapmaya başlayacaktır. Cezayir bu sürecin içine girmiştir.

Euronews tarafından analizde yer alan görüşler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.

İlgili Haberler

Fransa: Cezayir'i sömürdüğümüz için özür dilemeyeceğiz
Cezayir'de İslamcılar 90'lar dosyasını yeniden açıyor
Cezayir'de Buteflika sonrası yeni isim kim olacak?

Haberler Haberleri