Düşünür Jacques Mallet du Pan'in sevdiğim bir sözü var. Şöyle söylüyor:
"Özü bakımından ihtilal iktidarın el değiştirmesidir. İktidar devleti koruma gücünü veya kendini koruma cesaretini kaybetmişse ihtilal kopar."
İslam coğrafyalarında, onlarca yıldır kendilerini küresel küfür güçlerinin de desteğiyle tahkim eden rejimler bulunuyor. Bu rejimler özellikle son 15 senedir geniş kapsamlı halk hareketlerinin tepkileriyle karşı karşıya. Halk hareketleri bu rejimleri zaman zaman çıkmazda bırakabiliyor.
Bangladeş'te son günlerde yaşanan da tam olarak böyle bir gelişmeydi. Devrilen Başbakan Hasina, yalnızca 15 yıldır ülkeyi baskıyla yöneten bir diktatör değildi. Aynı zamanda Bangladeş'teki müesses nizamın temsilcisi olan kurucu zihniyetin de siyasi varisiydi. Eylemlerde Bangladeş'in kurucu lideri Muciburrahman'ın heykellerinin yıkılması da bunun bir göstergesi.
Nihayetinde Hasina'nın iktidarının artık süremeyeceği anlaşıldı ve Bangladeş ordusunun kararıyla sürgüne gönderildi, hükümeti de yıkıldı. Şimdi ordunun aracılığında yeni hükümet kurma sürecine girildi. Bu süreçte İslami ve gayri İslami güçler şüphesiz yer alacak.
Bu noktada şunu vurgulamak gerekiyor: İslam alemindeki müesses rejimlerin yıkılması çok büyük bir iş, daha doğrusu vazifedir. Bu vazife için büyük çaplı organizasyonlar ve uzun yıllar gerekir. Örneğin Afganistan'da bu vazifenin 1970'lerden 2021'e kadar, yani 50 yıldan uzun sürdüğü akılda tutulmalıdır.
Mevzubahis rejimler, kendilerine yönelik tehditleri bertaraf etme ve karşı devrimci hamleler üretme konusunda da uzmandır. Bilhassa bu rejimlerin kendilerini kuran ve hayatta tutan küresel sistemle bağlantısı göz önüne alındığında, devrim hareketleri zor durumda kalacaktır.
Bu rejimler, kendilerini ayakta tutan belirli sütunlar üzerine kuruludur ki bunların en büyüğü şüphesiz silahlı kuvvetlerdir. Ardından sermaye ve üretim odakları, medya ve kültür teşkilatlanmaları, kolluk güçleri ve devletin diğer organları gelir. Bangladeş'te de mevcut rejim bu güçlerle ayakta duruyor ve Hasina'nın devrilmesi rejimin devrilmesi anlamına gelmiyor. Bilakis rejim, kendisini değiştirmek yahut ıslah etmek isteyen güçlerin karşısında durmaya devam ediyor.
Olayların ardından, Bangladeş'teki İslami kesimlere mensup halk kitlelerinin sosyal medyadaki müzakerelerine göz gezdirme fırsatı buldum. Müslümanların, İslami kesimlerin yönetimi ele alması, hükümeti oluşturması gibi taleplerde bulunduklarını gördüm. Aklıma 2011 sonrasında Mısır'da yaşananlar geldi. Mısır'da da Hüsnü Mübarek'in devrilmesinin ardından Müslüman Kardeşler'in başını çektiği İslami hareketler iktidara gelmişti. Ancak bu süreçte gözden kaçan bir şey yaşandı: Mısır'daki rejimin neredeyse 100 yıllık sorunlarının tamamı İslami kesimlerin iktidarının omuzlarına bırakıldı. Mısır'daki enkazın sorumluluğu sadece İslami hareketlerin üzerine yüklendi. Bu enkazda hiçbir dahli olmasa da İslami kesimler günah keçisi ilan edildi. Bilhassa ekonomik ve sosyal problemlerin tamamı İslami kesimin üzerine kaldı.
Şüphesiz bu, Mısır'daki rejimin koruyucu gücü olan Mısır ordusunun bilgisi dahilinde oluyordu. Nihayetinde rejim ve ordu, Müslüman Kardeşler iktidarına karşı yeni sokak olayları başlattı ve sonunda bir darbe gerçekleştirerek karşı devrimi tamamlamış oldu. 10 yıldır Mısır her açıdan daha da kötüye gidiyor.
"Siyasi iktidarı ele geçirmekle ülkede hakim güç olunamaz"
Elbette burada yazdıklarımdan, halk hareketlerinin ve devrimlerin olumsuz, istenmeyen şeyler olduğu anlamı çıkarılmamalı. Kast etmeye çalıştığım şey, İslami hareketlerin, rejimlerin yol açtığı enkazları devralma hususunda bu kadar istekli olmaması. Maalesef İslami hareketlerde bugün var olan bir yanılgı, siyasi iktidarı elde etmenin kendilerini hakim güç yapacağı yönünde. Oysa siyasi iktidar, iktidarın çok küçük bir parçası. Bu nedenle İslami hareketlerin, rejimlerin kendilerine yönelik hamlelerini bertaraf edecek düzeyde güç ve imkana sahip olmadan bu tarz yüklerin altına girmemesi gerekiyor. İslami hareketlerin rejimlerle uzlaşmaması, onların kendilerine sunduğu boşlukları doldurma konusunda bu kadar heyecanlı olmaması icap ediyor.
Bugün Bangladeş'te de bu risk mevcut. Ülkenin tüm sorunlarının İslami hareketlerin içerisinde yer alacağı geçiş hükümetine yüklenmesi, ardından ordunun bu hükümeti de Hasina gibi bertaraf etmesi gibi bir ihtimal bulunuyor. Bu ihtimal de İslami hareketlerin kazanımlarını ellerinden alacak, büyük bir tehlike barındırıyor.
İslami hareketler kendilerine gerçek gücü ve gerçek iktidarı kazandıracak süreçler içerisinde yer almalı. Sokakları, sosyal hayatı, medyayı, sermayeyi ve diğer iktidar erklerini elde etmeli. İslami daire içerisinde kalmalı ve laik rejimlerin bir parçası olmamalı. Sahip olduğu güç ve imkanlarla stratejik davranarak devrimleri uzun süreçlere yaymalı. Bu Mısır'da da böyleydi, Bangladeş'te de böyle.
İslami hareketlere enkaz bırakmak, İslam alemindeki rejimlerin en büyük karşı devrimci stratejilerinden biri. İslami hareketler gerçek güç kaynaklarını elde etmeli ve rejimlerin kendilerine kurduğu tuzaklara düşmemeli. Aksi takdirde yalnızca iki ihtimal söz konusu olabiliyor:
- Geçici bir süre iktidar olarak rejim tarafından devrilmek ve tüm kazanımlarını kaybetmek.
- Uzun bir süre iktidar olarak rejim tarafından dejenere edilmek ve tüm değerlerini kaybetmek.
Allah azze ve celle'nin Bangladeş'teki kardeşlerimize zalimler aleyhinde bir yol açması niyazıyla...
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.