Gazeteci Wassim Nasr, Batı Afrika'daki El Kaide yapılanması olan Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin'in üst düzey isimlerinden Muhammed Koufa ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Röportajda Koufa bölgedeki son durum ve grubun izlediği strateji de dahil olmak üzere birçok konu özelinde değerlendirmelerde bulundu.
Muhammed Koufa kimdir?
1961 yılında Mali'nin kuzeyindeki Niafunké bölgesine bağlı Koufa köyünde, Fulani bir ailede dünyaya gelen Muhammed Koufa, ilk İslami eğitimini bölgede aldı. Ardından gençlik yıllarında Moritanya ve Pakistan'da medrese eğitimlerine devam etti.
Din alimi bir aileden gelen Koufa, Mali'nin orta kesimindeki İslami davet faaliyetlerinde rol oynayarak bölgedeki İslamlaşma sürecine katkı sağlayan isimlerden biri oldu. Koufa açıklamalarında, bölgede dış müdahalelerden bağımsız, güçlü ve müreffeh bir İslami yönetim kurulması çağrıları yaptı.
2012 yılında bölgedeki cihat yanlısı gruplardan Ensaruddin'e katıldı. Bu grup içerisindeki Fulanilerin önde gelen liderlerinden biri oldu. Katiba Macina olarak anılan ve Mali'nin orta kesimindeki Fulani bölgelerinde Ensaruddin içerisinde faaliyet gösteren yapıya liderlik etti.
2017 yılında Ensaruddin ve Katiba Macina ile beraber, bölgedeki cihat yanlısı grupların çatı oluşumu olarak kurulan Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin'e katıldı. Muhammed Koufa halen bu grubun liderlerinden biri olarak faaliyet gösteriyor.
Koufa'nın Wassim Nasr ile gerçekleştirdiği bu özel röportaj Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Bu kamuya açık ilk medya röportajınız olduğu için size Ensaruddin saflarına nasıl katıldığınızı sorarak başlayabiliriz. Bu gerçekten 2009 tarihli sözde Şahsi Hal Yasası'na (Mali'de 2009 yılında onaylanan ve İslami kesimlerin tepkisini çeken bir tür Aile Kanunu) bir tepki miydi? O dönemden günümüze Mali'deki toplumsal gelişmeleri, yeni anayasa ve laiklik kavramı ile İyad Ag Gali'nin "söz ile cihad" olarak tanımladığı şey nedeniyle ortaya çıkan muhalefet bağlamında nasıl tanımlarsınız?
Bismillah.
Ensaruddin grubunun ve daha sonra Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin grubunun saflarında yer almamız sadece Allahu teala'nın aziz kitabında buyurduğu şu emre bir karşılıktır:
"Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını görendir." (Enfal, 39)
Ve yine Ebu Davud ve diğerlerinde Enes'in rivayetiyle zikredilen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şu emri üzerine olmuştur:
"Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad edin."
Bizim katılımımız asla sizin bahsettiğiniz 2009 tarihli Şahsi Hal Yasası'na ya da şahsi durumumuzu etkileyebilecek diğer yasalara bir tepki değildi. Her ne olursa olsun, Mali'deki ve diğer Müslüman ülkelerdeki Müslümanların sorunları ve yaşadıkları problemler bizim şahsi ve ailevi sorunlarımızdan çok daha önemlidir ve uğrunda fedakarlık yapmaya daha layıktır.
Mali'deki sosyal gelişmeye gelince, gözle görülür bir değişim görmedik. Diğer Müslüman ülkeler gibi Mali'nin de uzun süredir İslam hukukunun havasını solumadığı, Kur'an ve Sünnet hükümlerine dayalı adil İslami yönetimin lezzetini tatmadığı bilinmektedir. Bu nedenle Allah'ın hükmetme ve teşri hakkını gasp eden, İslam'a ve Müslümanlara savaş ilan eden bu mücrim çeteyle mücadele ediyoruz.
Ülkemizde İslami yönetimi yeniden tesis etmek için savaşıyoruz. Daha önce Fransızlara karşı savaşıyorduk. Bugün de Allah'ın hükmünü zorla, zulümle ve baskıyla gasp eden bu mürtedlerle savaşıyoruz. Yardım Allah'tandır.
Mali'deki davet faaliyetlerinizin başlangıcından bu yana sesiniz ulus ötesi bir hal aldı. Bu da Mali içinde ve dışında Fulani topluluklarının kendi içlerindeki geleneksel dengelerin bozulmasına yol açtı. Bunu onlar için bir risk ve tehlike olarak görmüyor musunuz?
İslam'a davet, her Müslüman erkek ve kadının yerine getirmesi gereken dini bir farizadır.
Allahu teala şöyle buyurmuştur:
"İçinizden hayra davet eden, marufu emreden ve münkerden nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Al-i İmrân, 104)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Benden bir ayet bile olsa insanlara tebliğ ediniz."
İslam'a davet, Müslümanların sözlerini ve saflarını birleştirmenin yoludur.
Allahu teala şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler, hepiniz birlikte İslam'a girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (Bakara, 208)
İslami davet hiçbir zaman kalabalıkları dağıtmak ve safları bozmak için yapılmaz. Hayır, İslami davetin doğası bu değildir ve Allahu teala'ya davet edenlerin yolu da bu değildir.
Allahu teala şöyle buyurmuştur:
"Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin, kendi yolundan sapanları çok iyi bilendir ve O, doğru yolda olanları da çok iyi bilendir." (Nahl, 125)
Bizim yaklaşımımız, Kur'an ve tertemiz Sünnet'in sofrasında toplanan kalabalıkları dağıtmak değildir.
Bir konuşmanızda grup içindeki Fulanilerin sayısının çok az olduğunu söylemiştiniz. Ancak sizin katılımınızdan sonra bu unsurun genel olarak Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin ve özel olarak Katiba Macina içerisine katılımı arttı. Bunun neden kaynaklandığını düşünüyorsunuz?
Fulanilerin Allah yolunda cihad farizasını yerine getirmek için katılımı ancak Allahu teala'nın emrine icabet etmeleri nedeniyledir. Allahu teala şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resulü'nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız." (Enfal, 24)
Diğer Müslüman topluluklar gibi Fulaniler de hem dinlerinden hem de dünyadan sürgün edilmiştir ve tıpkı bir gurbet halinde yaşamaktadır. Dinlerinden uzaklaştırıldılar, geçim kaynaklarından ve iyi bir yaşamdan mahrum bırakıldılar. Peki nasıl olur da ölümden korkmayan biri olarak bu zalimlere karşı çıkmaz ve onlarla savaşmazlar?
Fulaniler zaman geçtikçe ve birbirini izleyen tecrübeler sonucunda İslam'ın egemenliği altında iyi bir yaşam hakkını yeniden kazanmanın Allah yolunda cihat etmekten başka bir yolu olmadığını anladılar. Bu nedenle Allah'a hamd ve şükürler olsun ki onları, bu dünyadaki saadetleri ve ahiretteki kurtuluşları olan bu doğru yola iletti.
Sizce Rusya'nın Wagner ya da başkaları aracılığıyla Mali'ye yaptığı müdahalenin, Fulanilerin Mali'nin orta kesimlerinde size daha fazla katılım sağlaması üzerinde bir etkisi oldu mu, bunun olasılığı nedir?
Bu doğru. Wagner'in paralı askerlerinin ve Mali ordusundaki rezillerin işlemeye devam ettiği iğrenç suçlar, halkın öfkesini ve bıkkınlığını artırdı. Çünkü kötülükleri ve iğrençlikleri, daha önce Müslümanların dinini ve dünyasını ifsad eden Fransızların cürümlerini ve ihlallerini aştı.
Fransızlar da savunmasız sivillere karşı suç işlediler, ancak Rusların yaptığı kadarını yapmadılar. Bu nedenle şerefli ve gayretli insanların ayağa kalkması, dinlerini savunması, kendilerini, onurlarını ve mallarını saldırganların ihlallerinden koruması kadar doğal bir şey olamaz.
Allahu teala'nın şu emrine icabetleri yönündendir:
"Size ne oluyor da Allah yolunda ve 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı gönder.' diyen mustazaf erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" (Nisa, 75)
Ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in şu emri:
"Kim kendi canını korurken öldürülürse şehittir, kim ailesini korurken öldürülürse şehittir, kim malını korurken öldürülürse şehittir."
İster Batılı ister yerel olsun, insani yardım ve sivil kurumları hedef almaktan kaçınma çağrısında bulunan ilk kişi sizdiniz. Bu görüşünüz halen geçerli mi ve bugünkü düşünceniz nedir? Mali ordusu ve Wagner tarafından gerçekleştirilen saldırıları kınarken, geçtiğimiz Ağustos ayında Kabodio köylerinin yakılmasını ya da Devle cemaatine (IŞİD) karşı gerçekleştirilen çatışmalardan sonra Ansongo bölgesinde yaşananları nasıl açıklıyorsunuz?
Evet, insani yardım kurumları, sivil toplum örgütleri ve yardım kuruluşları... Onlara saldırmak ya da onların konumlarını siyasallaştırmak bizim stratejimiz değildir. Böyle bir şey olmadı ve Allah'ın izniyle de olmayacaktır. Bu kurumlar düşmanlarımızın hedeflerine ulaşmak için kullandıkları bir vahşet aracı olmadıkça, onlara karşı tavır almak şer'i, akli ve hikmetli bir davranış değildir.
Bu köylerin mücahitler tarafından baskıya maruz kalması hakkında söylediklerinize gelince, bunun nedeni malumdur ve açıktır. Onlara davranışımız ancak onlara karşı delil getirdikten, onlara doğru yolu gösterdikten, onları tekrar tekrar uyardıktan ve meseleleri hakkında alimlerle istişare etme konusunda çaba sarf ettikten sonra oldu.
Mücahitler doğru bir yol izledikleri sürece, Müslüman halklara karşı cürümler işleyen şer ittifakındaki suç çetelerinin işlediği bu cürümlere karşı çıkmaları normaldir.
Bu ikincisi (şer ittifakının yaptıkları) el ile, dil ile ve kalp ile kınanması gereken bir kötülüktür. Savaştaki eylemlerin durumu, benzer veya aynı olsalar bile, faillerine göre farklılık gösterebilir. Faillerinin kim olduğuna göre eylemler hak üzere olabilirler, anılmayı ve mükafatlandırılmayı hak ederler. Yine faillilerinin kim olduğuna göre batıl üzere de olabilirler, bu nedenle suçlanmayı ve günah olarak addedilmeyi hak ederler.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı -Allah onlardan razı olsun- bazen düşmanları uzun süre kalelerde kuşatmışlar, bazen de onları yurtlarından çıkarıp şerlerinden emin olacakları yerlere sürmüşlerdir. Bunu yapma kararında isabet etmişlerdir ve ecirlerini alacaklardır. Aynı eylemler düşmanlar tarafından Müslümanlara karşı da gerçekleştirilmiştir. Ancak onlar hatalıdırlar ve bundan dolayı suçlanacaklardır. Bu açıktır, Elhamdulillah.
Devle cemaatiyle çatışmalar şiddetlenmeden önce bile, Irak döneminden bu yana El Kaide ve IŞİD arasındaki yabancılaşmanın ve daha sonra da anlaşmazlığın kökenlerini açıkladığınız konuşmalar ve dersler yaptınız. Bu bir öngörü müydü yoksa savaşın kaçınılmaz olarak geleceğine dair bir kesinlik miydi? El Kaide ve Fulanilerin IŞİD'in güneye doğru genişlemesinin önünde bir engel olarak durduğu gerçekliği nasıl görüyorsunuz? IŞİD'in Fulaniler içinde güç toplamaya devam etmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Sorunuz birkaç noktayı içeriyor ve bunları sırayla yanıtlayacağız. Birincisi: Bu sapmış taifeye karşı çıkma ve onunla mücadele etme inisiyatifini, mensuplarını hakikati takip etmeye ve Müslümanları kâfir ilan eden ve bunun sonucunda canlarını ve mallarını helal sayan aşırı Haricilerin yolundan uzak durmaya çağırmak için elimizden geleni yaptıktan sonra aldık. Ancak ne yazık ki çağrılarımız hiçbir işe yaramadı. Çünkü günahlarında ısrar ettiler ve güçlerine aldandılar, böylece masum insanları ayrım gözetmeksizin öldürmeye ve kendilerini engelleyen olmaksızın yeryüzünde fesat yaymaya başladılar.
O zaman onları engelleyip saldırganlıklarını püskürtmek ve yayılan şerlerini durdurmak üzerimizee bir sorumluluk haline geldi. Allah'a hamdolsun ki güçleri kırıldı ve şerleri azaldı, böylece geri çekildiler ve sınırlı alan içerisinde kaldılar. Eğer ilk başta bizim çağrılarımıza ve hayırlı ve dürüst kimselerin çağrılarına karşılık vermiş olsalardı, durum savaşa ve çatışmaya yol açmazdı. Eğer onlar akıllarını başlarına alıp kötülüklerinden vazgeçselerdi ve Rablerine tövbe etselerdi, biz onlara düşmanlık etmezdik, onlardan uzak dururduk ve belki onlar da böyle yaparlardı.
IŞİD'i sapmış bir grup olarak tanımladıktan sonra bugün Harici ve saldırgan bir grup olarak tanımlıyorsunuz. Bu savaştan başka bir seçenek olmadığı anlamına mı geliyor? Mali'de ya da Burkina Faso'da zaman zaman yapılan yerel ateşkeslerin sırrı ya da nedeni nedir?
Bilakis, anlaşmazlıkları ve çatışmaları çözmek için müzakere kapısı, İslam'ın ve Müslümanların maslahatlarını elde etmek için bunu isteyen ve talep eden herkese açıktır. İfade ettiğiniz yerel ateşkeslere gelince, bunlar bahsettiğiniz şekilde değildir, daha ziyade şartlar bazen bunları gerektirebiliyor.
Cafer Diko'nun sizinle olan ilişkisinin onu Cemaat Nusret el İslam vel Müslimin lideri İyad ag Gali'ye yaklaştırdığı ve onun bu sayede Burkina Faso'daki grubun lideri haline geldiği söyleniyor. Bu doğru mu? Ve yıllar boyunca üst yönetimin dikkatinden kaçmış olabilecek, ancak sizin gözünüzden kaçmamış olması gereken bir dizi ihlalde bulunan Burkina kolu ile ilişkilerin pratikteki mahiyeti nedir?
Bilmek gerekir ki hanif dinimizde, yönetim makamları aile bağları veya kişisel çıkarlar temelinde değil, daha ziyade yeterlilik, ehliyet ve eminlik temelinde verilir. Allahu teala şöyle buyurur:
"Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." (Nisa, 58)
Yönetim makamları hususundaki bu kaide, her seviyedeki her makam için geçerlidir.
Ebu Mahmud (Cafer Diko) kardeşimizin liderliğinde Burkina Faso'daki kardeşlerimizi bu mevkilere ehil olarak görüyoruz. Onlar, Allah'a hamdolsun, Sahel bölgesinde ribat ve cihat hudutlarının büyük bir cephesindeler. İyi iş çıkardılar ve Burkina Faso'daki egemen çetelere acıyı tattırdılar. Her gün tekrarlanan baskın ve pusular bunun açık bir kanıtıdır. Allah onları mükafatlandırsın.
Grubun Mali'deki tecrübesinin Burkina Faso'ya taşınmasındaki başarı Gana, Togo ve Benin'e de taşınmasına yol açabilir mi? Grubun liderleri tarafından bu ülkelerden açıkça bahsedilmese de zaman zaman bu bölgelerde operasyonlar görüyoruz.
Allah'ın yardımıyla ve verdiği başarıyla Mali, Nijer ve Burkina Faso'da Allah'ın düşmanlarına karşı cihadımızda uzun bir yol kat ettik. Ta ki cihat somut bir gerçeklik haline gelene, güçlü, sağlam ve düşmanlar karşısında dirençli oluncaya kadar... Komşu ülkelerin liderleri bundan bir ders çıkarmalıdır. Halklarına zulmetmeyi, onlara karşı ihlallerde bulunmayı, İslam ve Müslümanlarla savaşmayı bırakmalıdır. Aksi takdirde bahsettiğim şeylere ve daha fazlasına maruz kalacaklar.
Bamako'daki yöneticilerle siyasi müzakerelerde önemli bir isim oldunuz. Ülkenin merkezinde ve kuzeyinde işlenen ve işlenmekte olan katliamlara rağmen ordu ile bunun hala mümkün olduğunu düşünüyor musunuz? Özellikle eşlerinizden birinin Bamako'da tutuklanmasından sonra bunlar yoğunlaştığı ve eşinizin siz aranırken bulunarak yakalandığı belirtiliyor.
Bizimle savaş isteyenlerler savaşacağımızı ve bizimle barış isteyenlerle de barışacağımızı defalarca dile getirdik. Bamako'nun yöneticileri, Mali topraklarının tamamında insanlar güven içinde yaşamadıkça ve bize karşı işledikleri zulümlere ve cürümlere son vermedikçe güvende olamayacaklar. En değerli mallarımız yok edilse ve en iyi insanlarımız öldürülse bile Allah'ın izniyle bu böyle olacak.
Beş yılı aşkın bir süredir Kati, Bamako ve Sevare gibi nüfusun yoğun olduğu şehirlerdeki operasyonların askeri hedeflere odaklandığını ve kamuya açık alanlardaki bombalamalardan ya da otelleri hedef alan saldırılardan kaçındığını görüyoruz ki bu gibi saldırıların sonuncusu 2017'de "Aziz İstanbul" restoranına yapılan ve örgütün hiçbir zaman üstlenmediği saldırıydı. Bu konuda şer'i ya da stratejik bir karar mı var? Mali başkentindeki baskıyı artırmak için alınan bir karar var mı?
Masum insanları hedef almak savaştaki yaklaşımımızın bir parçası değildir, savaşımız ancak bizimle savaşanlarla karşıdır. Savaş sırasındaki operasyonlar esnasında bazen meydana gelen hatalar ise kimsenin tamamen muaf olduğu bir husus değildir ve bizler bu hatalardan doğan hakları yerine getirmekte kararlıyız. Gelecekteki askeri harekat planlarına gelince, bunları açıklamak ve medyada konuşmak uygun değildir. Bu yüzden beni mazur görün. Ama Allah'ın düşmanlarına diyoruz ki: Allah'ın izniyle sizi, üzüntüye düşürecek şeylerle müjdeliyoruz. Bu yeterlidir.
Önceki yetkililerle müzakerenin mümkün olduğu ve örneğin rehineler gibi bazı çetrefilli konularda halk üzerinde olumlu yansımaları olduğu göz önüne alındığında, Nijer askeri yetkililerine karşı duruşunuz nedir?
- Öncelikle, Nijer'in sorunları ve ilgili konular hakkında konuşmak benim uzmanlık alanıma değil, genel yönetimin yetki alanına giriyor. Bununla birlikte, üzerinde mutabık kalınan genel kaide aynıdır: Kim bizim üzerimizden ellerini çekerse biz de onun üzerinden ellerimizi çekeriz.
Müzakereler bağlamında Nijer'in önceki yetkilileriyle yaşadıklarımızın, genel olarak da özel olarak da sizin "olumlu" tanımlamanıza uyduğunu söyleyemem. Mevcut yetkililere gelince, önlerinde iki yol var. Hangisini seçerlerse seçsinler, Allah'ın izniyle bizi o yol üzere bulacaklardır. (Savaş isterlerse savaş, barış isterlerse barış.)
Bölge ülkeleri tarafından tartışma ya da müzakere kapılarının açılması yönünde bir çaba olursa böyle bir çabaya açık mısınız? Bu görüşmelerin kapsamı nedir, neler yaşandı ve yaşanabilir? Bunlar güvenlik meseleleri ve mahkum takası ile mi ilgili yoksa örneğin Niono'da ve başka yerlerde gördüğümüz gibi diğer genel veya yerel yaşam meselelerine de uzanabilir mi?
Müzakere kapısı, İslam'ın ve Müslümanların menfaatleri çerçevesinde sorunları ve krizleri çözmek ve ihtilafları gidermek için bize gelip müzakere etmek isteyen herkese açıktır. Tıpkı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in (Hudeybiye'de) buyurduğu gibi:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, benden Allah'ın hürmet gösterilmesini istediği şeyleri tazim edecek ne isterlerse onu (Kureyşlilere) vereceğim."
Genel olarak şartlarımız, bu müzakerelerin İslam şeriatına ve İslam'ın ve Müslümanların çıkarlarına göre olmasıdır. Ayrıntılı şartlara gelince, her olayın kendine has bir müzakeresi olacaktır.
Fransız ordularının Mali, Burkina Faso ve Nijer'den çekilmesini, bunu düşmanlarınız (olan Ruslar) sağlamış olsa bile, sizin için bir zafer olarak görüyor musunuz? Bunun bu ülkelerdeki Fransızlara ve yabancı kişilere ya da genel olarak Fransa'ya bakışınız üzerinde bir etkisi var mı?
Elbette bu, Allah'ın bize ve İslam ümmetine bahşettiği büyük bir zaferdir. Hamd ve minnet Allah'adır. Bu, İslam'la alay eden, onun rükunlerini ve şiarlarıyla dalga geçen, İslam Peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi vesellem'e hakaret edenleri destekleyen Fransa liderlerine karşı ilahi bir intikamdır.
Allahu teala şöyle buyuruyor:
"Seninle alay edenlere karşı biz sana yeteriz." (Hicr, 95)
Böylece Allah, Fransa'nın liderlerine beklemedikleri bir yerden darbe vurmuştur. Fransızlara tabi olanların ve kölelerinin kalplerine Fransızları terk etme, birbiri ardına onlara karşı isyan etme ve onları başkalarıyla değiştirme cüretini vermiştir.
Bu da Fransa'yı zorlamıştır. Aşağılanmış ve kanadı kırık bir şekilde bölgeyi terk etmek zorunda bırakmıştır. Bu onlar için bir ders olmalıdır. Genel olarak Müslümanlara, özel olarak da Kuzey Afrika'daki Müslümanlara karşı zulmü durdurmalı, provokasyonlarını sona erdirmeli ve onlara saygı göstermelidirler.
Kim Müslümanlara böyle davranırsa, Müslümanlar tarafından da aynı şekilde muamele görmeyi hak eder. Kim bunu bozarsa sadece kendi aleyhine bir iş yapmış olur ve eylemlerinin sonuçlarına katlanır.
Allah emrinde galiptir, fakat insanların çoğu bilmezler. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
Kaynak: Mepa News