Irak’ı hatırlayan var mı? Resmi rakamlara göre 1 milyon 650 bin kişinin hayatını kaybettiği bir Amerikan işgalini unutabildik mi? Peki reel rakamlar? Organları zorla alınan sağlıklı insanlar? Anne-Babaları öldürüldükten sonra Batıya kaçırılan çocuklar? Bunlar hakkında konuşmaya cesaret edebilecek kaç kişi kaldı bu savaştan geriye?
Irak savaşı dünya katliam tarihinin en büyük trajedilerinden birisi olarak kayda geçti geçmesine ama, ulus devlete geçiş yaparak özgürlüklerini kazanmakla övünen İslam ülkeleri bu yolun neresinde kaldılar dersiniz?
Batı tarafından işgal edilen Irak-Suriye-Afganistan üçlüsünde son savaşın ilk fitilinin ateşlendiği tarihten bu yana 20 milyon insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor. Peki 20 milyon insanını kaybetmiş olan İslam dünyası bu kayba nasıl bir tepki gösterdi?
Hiçbir zaman idrak edemeyeceğim psikolojilerden birisi de, 20 milyon Müslümanın hayatının, hangi dinamikler ve koşullarla 20 tane Batılı katoliğin hayatından önemsiz olduğu konusudur. İnsanımızın idrakine bu iğrenç ve aşağılık algıyı yerleştiren kolları sağlıklı bir beyin hazmedemez. Lakin daha da acı olan, bu koşullara sahip vakıamız içerisinde, Doğu insanının kurtuluşu hala Batının kollarında görüyor olmasıdır. Ben artık bunun itikadi bir çelişki olmaktan öteye geçtiğini düşünüyorum. Yazık ki Batı halkının içindeki "sağ duyulu" vatandaşlar, kendi devletlerinin işlediği suçlara, bizim insanımızdan çok daha fazla tepki gösteriyorlar. Daha yapıcı ve otoriter çözümler üretiyorlar.
Ölülerimizin birer "kelle" olarak sayıldığı bir dönemin iğrenç tünelinden geçiyoruz. İnsanlarımızda bu iğrenç saldırıya karşı bir direnç gösterme iradesi oluşturmanın, bu yüzyılın en önemli sosyolojik pratiği olacağı kanaatindeyim. İslam dünyasını Batının hakim zorbalığına karşı direnişe geçirecek olan ateş, insanoğlunun binlerce yıl önce yaktığı ilk ateş gibi mübarek ve kutlu bir ateş olacaktır.
Ölülerimiz, sakatlarımız ya da yetimlerimizi belirten rakamların batılılar için önemli olduğunu düşünmek de garip bir trajedi. Örneğin Hindistan’ı Çin üzerine kışkırtmak Amerikalılar için rutin bir politik hamledir. ABD Hindistan’a nükleer teknoloji verdikten sonra Çin de aynı teknolojiyi gidip Pakistan’a verdi. Burada kendi politikasını üretmekten aciz olan Pakistanlı ve Hindistanlılar, belki isteyerek belki de istemeyerek kendilerini, neticesinde kendi insanlarının öleceği bir savaşta taraf olarak buldular.
Kendi politikasını üretmenin hayalini dahi kurmaktan aciz olan Pakistan ülkesi, Amerikalıların körükleyeceği bir Hindistan savaşından ne gibi menfaatler elde edebilecek dersiniz? Seçilmiş devlet başkanının özgürce Moskova ile görüşmesine dahi karşı çıkan batılılar, parmaklarını şıklatarak İmran Han’ı azlettiler. Ya da Hindistan’ı Çin’e karşı askeri ve nükleer teknoloji ile donatan Amerika, olası bir Hindistan-Çin sürtüşmesinde ölecek insanların kaydını tutacak mıdır? Yoksa dünyanın en yüksek nüfusuna sahip olan bu iki ülkede ölen her kişiyi, ekolojik dengenin omzundan alınan birer yük olarak mı görecektir?
Peki ya Orta Doğu? Kendilerini Amerikalıların çizdiğine inandıkları bir kader çizgisini izlemek zorunda hisseden Müslüman aydınlar, hangi vesaik ile tebâlarını batının uçurumuna taşımaya devam ediyorlar?
Biz ülkemizde "batı" olmadan da problem çözebileceğine inanan, yetişmiş bir münevver nesil ihtiyacındayız. Irak, Suriye ya da Türkiye ile problemi olanlar, bu ülkelerle olan problemlerini yüz yüze ve baş başa çözmelidir. Mahallenin kabadayısını yanına alarak karşı hasım mahalleye saldırmaya kalkarsan, o kabadayı hem seni, hem de o karşı mahallenin gençlerini kendi ekibine katar da kendi hasımları ile savaştırır. Sen de hem karşı mahalle ile düşmanlığını derinleştirirsin hem de senin olmayan bir savaşın içinde zorba bir kabadayıya hizmet ederken bulursun kendini.
Batı dünyası pençelerini Orta Doğu’dan derhal çekmelidir. Orta Doğu halkları, kendi problemlerini kendileri çözebilecek bir şahsiyeti her bir evin içerisine sokmak zorundadırlar. Geleceğimiz için atacağımız en büyük adım, Batı emperyalizmini topraklarımızdan çıkarmak ve kendi sıkıntılarımıza kendi dinamiklerimiz ile çözümler üretip ortaya koymaktır. Dostluklarımızı da, düşmanlıklarımızı da Batı’nın talepleri ve oyunları doğrultusunda değil, kendi talep ve irademizle belirlemektir.
Yüzyılımızın ilk çeyreğini artık geride bırakıyoruz. Bu 25 yıllık periyot, Müslümanların kanlarının aktığı ve batı mezalimine en derin bir şekilde maruz kaldığı bir çeyrek yıl olarak geride kalıyor. Önümüzdeki çeyrekte ise kimlerin ayakta kalıp kalamayacağı, emperyalistlerin zorbalıklarına ne kadar karşı duracaklarına bağlı olacaktır.
Bu ikinci çeyrekte Orta Doğu Müslüman halkları için verilecek en kutlu mücadele, Batı’dan uzaklaşıp İslam’a dönme mücadelesini bir devlet politikası haline getirme mücadelesidir.
Böylesi bir mücadelenin en ateşli dilimi ise, devlet politikası haline getirilemeyen böylesi bir başkaldırının, devlet olmaksızın nasıl gerçekleşeceğinin öğrenilip öğretilmesidir. İşte burada Orta Doğu halklarının ihtiyacı olan, bağımsız düşünebilen ve kökünü İslam dininin topraklarına salarak büyümüş olan abide münevverler ve alimlerdir.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.