Batının ajandasında Rohingyalar için askeri müdahale yok

Alastair Sloan

Önemli bir BM organı, Myanmar ordusunun soykırım suçu işlediğine hükmetti. Myanmar-Bangladeş sınırı yakınında bulunan ve Müslümanların yaşadığı Rakhine bölgesinde büyük çapta bir vahşet yaşandı. 

İngiltere'de Myanmar ve Bangladeş ile tarihi bağları bulunan iki milyon Müslüman bulunmasına rağmen, katliamın İngiliz Müslüman camiasında oluşturduğu yaygın öfke, Rohingya soykırımı konusunda pasif falan siyasetçileri harekete geçiremedi.
...

Myanmar, soluk tenli Aung SAn Suu Kyi adında bir Budist kadının temel insan hakları talebi (!) ile gündemimize girdi. Yıllarca Batı sponsorluğunda -Nobel Barış Ödülü dahil- ona söz hakkı verilirken, o Başbakanlığı döneminde siyasi platformunu Rohingyalara yapılan zulmü örtbas etmek için kullandı. İlk kamuoyu konuşması sırasında BM raporu yayınlanmıştı ancak o soykırım iddiaları hakkında sessizliğini korudu ve Myanmar toplumunda edebiyatın önemi konulu bir konuşma yapmayı tercih etti.

Bu sırada, talihsiz Müslüman Rohingya halkı Myanmar ordusunun bebekleri yakan, tecavüzcü, katil ve haydut askerleri tarafından kovalanıyordu. Rakhine'deki ve diğer yerlerdeki Budist rahipler, İngiltere'deki İslam karşıtı Tommy Robinson'a destek veren liderler, katilleri bu katliama kışkırttı. Budistler, Avrupa'daki İslam karşıtlarının hikayelerine benzer şeylerle cemaatlerinde Müslümanlara karşı korku yarattılar.

"Onlar şiddet içeren bir kitap, Kuran okuyorlar. Müslümanların sayısı artıyor ve yakında ülkemizde bizden çok olacaklar. Onlar camilerinde terörist saldırı planı yapıyorlar."

Geçen sene bu cemaat liderlerinden yarı okur yazar biri ile buluşmuştum. Son derece nazik bir insandı ama Müslümanlar hakkında sanki hamam böcekleriymiş gibi konuşuyordu. 

Ayrıca bir BM yetkilisi ile Yangon hotelinin lobisinde görüşme imkanı buldum. "Sona erdi" dedi, şu an eski bir BM çalışanıydı. "Rakhine havaya uçmak üzere ve kimse bunun için hiçbir şey yapmıyor." dedi. Yakılan camilerin ve boş marketlerin bulunduğu caddelerden yürüdük. Mülteci kamplarının içinde bulunduk ve bütün bir çaresiz halkın küçük evrenlerine yolculuk ettik. Yorgunluk, şaşkınlık ve dünyadan kopukluk. Onlar neyin geldiğini biliyorlardı. 

Dönüşümde BM'nin bir soykırım girişimine karşı hazırlıkları hakkında bir inceleme yazısı yazdım. Yardım örgütleri içindeki kaynaklarım, BM'nin rahatça atanan ve Arakanlıların hayatı yada öldürülmesi konusunu çok da umursamayan, tek derdi "BM hayatının" zevkini çıkarmak olan üst düzey görevlilerin ihmaller konusunda telaşa kapılmış olduğunu söyledi. Onlar Rwanda ve Srebrenica'daydılar. Görüş alanlarında ciddi suçlar işlenmişti. Bu makale İngiltere'de Temmuz ayında yayınlandı, soykırım Ağustos ayında başladı. 

Yaklaşık 700 bin Rohingya Rakhine bölgesini terketmiş durumda. Müslümanların vilayeti neredeyse tamamen boşaldı. Binlerce erkeğin öldürülmesi, kadınların kitlesel tecavüze uğraması olağan hadiseler oldu, çok sayıda köy yok edildi. Burası Güneydoğu Asya'nın Srebrenica'sı. 

Yaşanan katliam İngiliz medyasında beklenenden daha fazla yer bulmuştu. Rohingya, aniden herkesin bildiği bir kelime oldu. İnsanlar sonunda uyanıyor gibiydi. 

Geçen yaz Myanmar'a etnik temizliği durdurmak yada yavaşlatmak için bile bir askeri müdahale çağrısı yoktu. Yardım çalışanları barışçıl insanlar ancak onlar dahi askeri müdahalenin yada en azından BM Barış Günü müdahalesinin tam da ihtiyaç olan şey olduğunu söylediler.

Theresa May yaşananları tam olarak "etnik temizlik" olarak niteledi. Bu çok ciddi bir suçtur ve çoğu kez bu bahane ile Ortadoğu'ya müdahalede bulunduk. Fakat konu Myanmar'a geldiğinde May askeri müdahale seçeneğine kayıtsız kaldı. Müdahaleci anlayışa sahip düşünce kuruluşları da sessizliğini korudu. Medya köşe yazarları da öyle. Ortada petrol zengini bir ülke olduğunda savaş tamtamları bir anda ortaya çıkar, ancak Myanmar için tabi ki çok gürültü patlamadı!

Arakan meselesi Batı müdahaleciliğinin "insani değerler" ile alakalı olduğu tezini tamamen çürüttü. Dış politikanızı "insancıl müdahale" olarak adlandırmak aslında açıkça fırıldaklık demek oluyor.

Tabi ki, enerji kaynaklarına ulaşmanın İngiltere, Fransa, ABD ve diğer Batı ülkeleri -ve Rusya- için askeri müdahale için tek sebep olduğunu söylemek indirgemeci bir yaklaşım ancak bu kesinlikle asıl nedenlerden biri. Mesela Batılı şirketler 2003 yılı öncesi Irak petrollerinden çıkar sağlayamıyorlardı ve bu müdahalenin gerekçelerinden biri oldu. 

Ortadoğu ve Afrika büyük bir gaz ve petrol rezervinin üzerinde bulunuyor, bu sürpriz olmamalı. Bu rezervlerin meyveleri dünya ekonomisini ve yaşam standartlarını ileri ve daha yukarı çıkarırken, lüzumsuz çatışmalara da neden oluyor. 

BM'nin İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilerin işlediği suçları devam ettirmekle suçladığı Kuzey Kore'nin, Batı ülkeleri için ufak bir kaynak değeri var. Myanmar da olağanüstü enerji kaynaklarına sahip değil. Myanmar, askeri müdahalenin zor olacağı ve dikkatli olunması gereken karmaşık bir ülke. Batı'nın Slobodan Miloseviç ve Muammer Kaddafi'yi devirdiği gibi bir yola başvurması işe yarayabilir ancak bu pek mümkün görünmüyor. 

Keşke Ortadoğu'nun kurbanları bu tür lütufların ve özel çıkarların (petrol yada savunma sanayii gibi) etkisi altında kalmayan analizlerin öznesi olsaydı. Belki o gün gelecek. Bugün için, yine de Rohingyalar Bangladeş'te bulunuyorlar, hayatta kalma mücadelesinde birçoğu ölmüş olsa da. Bu arada Ortadoğu, sıradaki "insani müdahale"nin dehşeti ile bekliyor. Rohingyaları korumak için bir askeri müdahale belli ki Batı'nın ajandasında bulunmuyor. Fakat tüm hayatlar önemli. Asla öğrenemeyecek miyiz?

Middle East Monitor için kaleme alınan makale Mepa News okuları için tercüme edilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.