The Guardian
Suriye rejimi tarafından kimyasal silahların kullanılmasının ardından başlayan tartışmalar esnasında, Twitter’da birisi, “konuşmalarımızda bir şeyler eksik ama ne?” diye bir soru sordu. Ünlü bir Suriyeli aktivist bu soruya tek bir kelime ile cevap verdi: “Suriyeliler”. Bu bakış açısı, aralarında kendi ailemin de bulunduğu, Suriye’de yaşayan birçok kişinin duygularını yansıtıyor.
Batılı karar alma mercileri arasındaki son dönemdeki tartışmalar, Suriye’de kimyasal saldırılara karşı caydırıcı önlemler alınması noktasına odaklandı. Hiç şüphesiz bu önemli bir konudur. Ancak, Esed rejimi ve bu rejimin müttefikleri tarafından yaklaşık 7 senedir sürekli saldırılarla hedef alınan sivillerin isteklerinin neler olduğuna veya onları koruma altına alarak, karşılıklı görüşmeler sonucunda güvenli bir şekilde ikamet edebilecekleri bir istikamet belirleme adına tek bir kelam dahi edilmedi.
ABD, Fransa ve İngiltere tarafından gerçekleştirilen müşterek harekât neticesinde üç kimyasal silah tesisinin hedef alındığı iddia ediliyor. Askeri müdahale, muhaliflerin elindeki Duma’da 7 Nisan’da Esed rejimi tarafından gerçekleştirilen bir dizi kimyasal silah saldırısının “cezası” olarak geldi. Erişime açılan bir Fransız istihbarat raporu, rejim yanlısı kuvvetlerin benzer saldırıları geçmişte defalarca yaptıklarını, bu saldırılarda nefes almayı engelleyen maddeler, organofosfor içerikli silahlar veya hidrosiyanik asit içerikli silahlar kullanıldığını ispatlayan delillere yer verdi. Bu saldırılarda en az 40 kişinin kimyasal maddelerden etkilenerek hayatını kaybettiği bilgisine yer verildi. Esed rejiminin müttefiki olan İran ve Rusya ile tansiyonun yükselmesini engelleme amacı güttüğü bariz olan bir şekilde, Batılı hükümetler yaptıkları açıklamalarda sürekli olarak yaptıkları askeri müdahalenin amacının “gelecekte kimyasal silah kullanımına karşı caydırıcı olmak” olduğunun altını ısrarla çizdiler. Peki ya devam eden savaş ve ıstırap?
Tıpkı geçen yıl yapılan müdahale sonrasında olduğu gibi, Batı devletlerinin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirmiş olduğu müdahale, bu barbar ve vahşi savaş aracının kullanılmasını bir süreliğine de olsa durdurmada başarılı olacaktır. Ancak kimyasal silahların gelecekte tekrar kullanılmasının önüne geçilebilmesi sadece bu tür saldırılarla mümkün değildir. ABD yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda, askeri müdahalenin Suriye rejiminin kimyasal silah programını yıllarca geriye götüreceğini iddia edildi. Ancak yine de, müşterek askeri müdahale beklenilenden çok daha kısıtlı olarak icra edildi. Genelkurmay Başkanı General Joseph Dunford tarafından da kabul edildiği üzere, müdahale Esed’in kimyasal silah kapasitesini tamamen ortadan kaldırmadı. Ayrıca, birçok Suriyeliye göre, Duma saldırısı sonrasında kimyasal silah tesislerinin hedef alınacağını bilen Esed rejimi elindeki kimyasal silahları gizli mahallere tahliye etti.
Bu şüphe ister doğru olsun ister yanlış, yapılan müdahale Esed’in kimyasal silah üretiminde kullanılan maddelere hala kolay bir şekilde ulaşmasının önüne geçemez. Özet olarak, ya Esed rejiminin elinde bu kimyasal silahlardan daha fazla var, ya da olmasa bile, bu silahları hızlı bir şekilde üretebilecek kapasite mevcut. Çözüm ise, ne ölçekte olursa olsun, yasaklı kimyasal maddelerin kullanılması halinde bunu yapanların açık bir şekilde sorumlu tutulmaları ve hesap vermeleridir. Esed rejiminin kimyasal saldırılarına karşı hareket geçmek için Batı’nın artık bir zaruret hissettiği eşik değeri hala olması gereken seviyenin çok üstündedir. Bu durumun direkt bir sonucu olarak, Esed rejimi, herhangi bir ceza veya uluslararası kınamaya dahi maruz kalmadan, çeşitli sıklık ve ölçekte, muhaliflerin elinde bulunan bölgelerde kimyasal silah kullandı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir İnsan Hakları Gözetleme raporuna göre, 2013 yılının Ağustos ayından bu yana Suriye’de delilleri ile kanıtlanan 85 ayrı kimyasal silah saldırısı gerçekleştirildi. Raporda ayrı bu saldırıların çoğundan Esed rejiminin sorumlu olduğunun altı çizilmesine rağmen, geçtiğimiz günlerde icra edilen saldırılar da dâhil olmak üzere toplamda yalnızca 2 kez rejime karşı tepki gösterildi. Bu oran karşısında rejim neden kimyasal maddeleri saldırılarında kullanmaya neden devam etmesin ki, zira Batı tarafından verilen mesaj, kimyasal silah kullanımının sınırlı olması halinde, yaşananları göz ardı edecekleridir.
Suriye’deki muhalifler, ABD ve onun Avrupalı müttefiklerinin Suriye’de savaşın sonucunu değiştirmek gibi bir niyetleri olmadığının gayet farkındalar. Bununla birlikte yine de bazıları, Batılı güçlerin, siyasi bir anlaşma zemini oluşturulması noktasında yardımcı olabileceğini ummaktadır. 3 devletin ortaklaşa gerçekleştirdiği saldırılar öncesindeki bir hafta boyunca biriken baskı, Suriye rejimi içerisinde paniğe ayol açtı. Beklenilen saldırılardan zarar görmemeleri için askeri ekipmanların bazıları Rus üslerine, bazıları da sivil halkın yaşadığı alanlara gönderildi. Yerel kaynaklara göre, rejim tarafından icra edilen hava saldırılarının sayısı da önemli derecede azaldı, bu da o hafta içerisinde ölen sivil sayısının azalmasını sağladı. ABD ve anahtar müttefikleri bu atmosferi kendi lehine kullanmadılar. Herkesin rejime karşı direkt olarak askeri güç kullanımı noktasında mutabık olduğu böyle bir ortamda, hem Rusya hem de Beşar Esed’i Suriye’de siyasi bir geçiş dönemi için masaya oturtmaya zorlayabilirlerdi.
Halep kırsalında öğretmenlik yapan bir sivil şunları söyledi; “Müdahale öncesindeki gerilimin, müdahaleden çok daha fazla hayat kurtarması ironik bir durumdur. Batılıların müdahalesi sona erer ermez, rejim sivilleri hemen tekrar havadan vurmaya başladı. Bakıldığında Esed, uluslararası kamuoyunun bizleri her ama her gün öldürmeye devam eden silahların kimyasal olmadığı sürece sorun olmadığını öğrenince bir nevi rahatladı.”
Esed rejimi geçmişte, güç kullanılmasına gerek kalmadan, askeri manada ciddi tehditlere boyun eğdi. Suriye ordusunun 2005 yılında, uluslararası baskı neticesinde Lübnan’dan çekilmeye zorlanması bunun örneklerinden birisidir. Bu, herhangi bir büyük ölçekli müdahaleye başvurulmasına gerek kalmadan başarılmıştı. Ancak, Batı’nın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği müdahalenin, siyasi manevralar ile desteklenmemesi, birçok Suriyelinin ülkelerinin geleceğine dair bir umut parıltısı hissetmelerini sağlayacak son fırsatı da zayi etti.
Humus’ta muhaliflerin elinde bulunan son bölgede ikamet eden vatandaş-gazeteci Rami Hassan diyor ki; “Akla gelen bütün olasılıklar ölüm ya da, gücü elinde tutmak için her türlü suçu işleyebilen bir rejime boyun eğmek olunca iyimser olmak pek de kolay olmuyor. Ben şahsen, naif bir şekilde, ABD’nin aynı hatayı tekrar işlemeyeceğini düşündüm. Bu sefer, savaşın semptomları üzerine yoğunlaşmak yerine, rejimi siyasi bir çözümü kabul etmeye zorlarlar sandım. Bu yapmak için ellerinde gayet net bir fırsat vardı ancak, bunu yapmamaya karar verdiler.”
Esed rejiminin bedel ödemesini sağlayan her girişim, ne kadar küçük olursa olsun, rejimin kurbanları tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Ancak, kaçırılan bu fırsat, Esed rejiminin, her nerede olursa olsun muhaliflere diz çöktürmek adına akla ve vicdana sığmayacak, vahşi taktikler kullanmasının önünü açtı. Sadece bugün değil, gelecekte de zafer kazanması için kendisine adeta yol verildi.
Tercüme: Mepa News