İçerisinde bulunduğumuz çağda İslam aleminin her bir köşesinin gözle görülür bir kriz safhasından geçtiği açıktır.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu kriz sadece İslam coğrafyalarına has da değildir. Zira Batı merkezli küresel iktisadi ve siyasi düzenin telkin ettiği haliyle modernitenin tesiri altında kalan her bir coğrafya, benzer bir kriz döneminden geçmektedir.
İktisat, siyaset, ahlak, eğitim gibi tüm kurumlarıyla modern dünya sistemi, insanlığın tümünü kategorilere ayırmış, piramidin en tepesine de kendisi yerleşmiştir. Bu sömürü ve zulüm düzeni kendisini sürekli olarak hayatta tutmak için insanlara egemen olan zihniyeti yeniden kurgulamış, ortaya yeni bir insan zihniyeti, yeni bir insan modeli çıkmıştır.
Tüm bu sebeplerden ötürü, dünyadaki bu çarpık sömürü düzeninin, bu garabet modern anlayışın değişimi anlamına gelecek olan bir inkılap, yalnızca siyasi bir değişim olarak algılanamaz. Bilakis söz konusu inkılap, tümüyle bir zihniyetin, bir yaşam ve algılama biçiminin değişmesini gerektirmektedir. Bu haliyle inkılabın basit bir mesele olmadığı, onlarca, belki de yüzlerce yıllık satha yayılacak çabaların bir neticesi olarak mümkün kılınabileceği açıktır. Zira insanların zihniyetini değiştirmek, kendi içerisinde kompleks bir yapıya sahip olan onlarca farklı dinamiğin değiştirilmesini gerektirir. Bu da farklı alanlarda ciddi bir mücadeleye atılma gereğini ortaya çıkarır.
Dünyaya hakim olan sistemi ayakta tutan askeri güçlerin bertaraf edilmesi, küresel sömürüye dayalı iktisadi sistemin ve faiz düzeninin çökertilmesi, hukuki reformların yapılması, insanın yeni yaşayış biçimini ıslah edecek ahlaki prensiplerin ihyası, eğitimin gerçekçi ve verimli bir şekilde yeniden dizayn edilmesi, insanların yaşayış biçiminin modern kölelik çağının "normal"lerinden arındırılması, var olan yüzlerce vazifeden bazılarıdır. Her gün 9-5 mesai yapan, hayatın aslına yabancılaşan, doğumu ve ölümü unutan, mekanik kalıplara hapsolan bir insana Allah'ı, kainatı, düzeni, adaleti, şeriatı, ahireti tam anlamıyla kavratabilmek elbette güçtür. Bu kavrayışı mümkün kılmak için insanın zihniyetinin ıslahı lazım gelir.
"Nasıl"ın idraki
Bu büyük hedefin mümkün kılınabilmesi ancak İslam ümmetinin uzun vadeli, ihlaslı ve kolektif çabalarının bir sonucu olarak mümkün olabilecektir.
Söz konusu inkılabı bir hizbin, bir taifenin, bir cemaatin tek başına gerçekleştirebileceğini zannetmek, yahut Müslümanların ferdi çabalarının böylesi büyük bir gayeyi elde edebilecek seviyeye erişebileceğini düşünmek, maalesef gerçeklikten oldukça uzaktır.
İslam dünyası bugün Mağrip'ten Türkistan'a, Sahraaltı Afrika'dan Tataristan'a dek uzanan devasa bir bütündür. İçerisinde her milletten, her etnik gruptan, her zihniyetten insan barındırmaktadır. Her coğrafyada yapılması gereken ayrı çalışmalar olduğu gibi, bugün dünyanın küresel bir köy halini aldığı gerçeğini de fark ederek küresel satıhta ortaya konulması gereken çabaları da görmek gerekir.
Beklenen inkılabın ise ancak tüm bu çabaların kolektif bir neticesi olarak gerçekleşebileceği bir hakikattir. İslam'ın düşen sancağı, yıkılan duvarları ancak her ucundan tutularak, topluca kaldırılabilir. Eksikleri düşünmek, boşlukları doldurmak ve yapılması gereken ne varsa onu yapmak, yolun ilk adımıdır. Bu açıdan, tefrikaya değil birliğe çalışmak, üzerine düşen vazifeyi yerine getirerek diğer Müslümanların da kendi yüklendikleri sorumluluğu samimi şekilde yerine getirmesini beklemek, onları baltalayacak, rakip ve hatta düşman gibi görecek yaklaşımlardan uzak durmak da şarttır.
Bugün, İslam'ın yeniden yükselmeye ve beldelerimizin özgürlüğünü kazanmaya çalıştığı mevcut şartlarda, her kısım Müslüman farklı bir vazife ifa etmektedir. Kimi işgal altındaki beldelerde askeri çabalara odaklanmakta, kimi küresel sistemin iktisadi gücünü baltalamaya çalışmakta, kimi yeni bir iktisat sistemi için araştırmalar yapmakta, kimi mazlumlara insani yardım ulaştırmakta, kimi gençlere eğitim vermekte, kimi medya çalışmalarıyla meşgul olmakta, kimi İslami ilimler tahsil etmekte, kimi tüm bu çalışmaları finanse etmektedir.
İşte tüm bu çabaların ortaklaşması, Müslümanların aralarında bir iletişim ve uyum ortaya çıkarılması, bu emeklerin tek bir gayeye kanalize edilebilmesi, dünyada beklenen değişime yaklaştığımız anlamına gelecektir.
İslam ümmetinin kolektif çabalar ortaya koyabilmesi ve dayanışma sergilemesi, beklenen inkılaba gebedir. Mübarek doğumun ne zaman, nerede, nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceğini ise Allah bilir. Müslümanlara düşen, ihlaslı ve gerçekçi çabalar ortaya koymaktır.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.