Amerika’da polislerin, savcıların, özel güvenlikçilerin, emlakçıların, karşılarına aynı koşullarda çıkan beyazlara, siyahlardan daha olumlu baktıklarını belirleyen çok sayıda araştırma var. Ancak son yapılan bir sosyal araştırma ABD’de ırkçılık mağduru olduğuna inananların sadece siyahlar veya azınlıklar olmadığını ortaya koydu.
Ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan beyazların çoğunluğu da ‘ırkçı ayrımcılık mağduru olduğuna’ inanıyor.
Robert Wood Johnson Foundation ve Harvard Üniversitesi T.H. Chan Kamu Sağlığı Fakültesinin ortak araştırması, Amerikalı beyazların yüzde 55’inin ‘beyazların bugünkü Amerika’da ırksal ayrımcılık ve zorluklara maruz kaldığına’ inandığını ortaya çıkardı.
Aslında bu sonuca ulaşan ilk araştırma bu değil.
Kamusal Din Araştırmaları Enstitüsü adlı özel düşünce kuruluşunun bu yılın başında yaptığı benzeri bir araştırmada da beyaz işçi Amerikalıların yüzde 52’si, beyaz Amerikalıların maruz kaldığı ırkçı ayrımcılığın, siyahlar ve diğer azınlık gruplarının yaşadığı ayrımcılık kadar büyük olduğunu savunmuştu. Ancak eğitim düzeyi yüksek beyazlar arasında bu düşünceye sahip olanların oranı çok daha düşük çıkmıştı.
Gallup anket şirketinin geçen yılki bir kamuoyu yoklamasına katılan beyaz Amerikalıların yüzde 43’ü de ‘beyazlara karşı ırkçı ayrımcılığın Amerika’da çok yaygın olduğunu’’ savunmuştu.
Beyazlar nasıl ayrımcılığa maruz kalıyor?
Polis onları gördükleri yerde araçlarını kenara çekmelerini mi istiyor? Veya, rastgele üst aramasına mı maruz kalıyorlar? Alışverişe gittiklerinde sırf deri renklerinden dolayı mağaza güvenliği onları özel takibe mi alıyor? Deri renklerinden dolayı istedikleri mahallede veya binada ev kiralayamıyorlar mı? Hayır, ABD’de siyahların, Hispaniklerin veya diğer azınlıkların günlük hayatlarında sıklıkla yaşadıkları bu tür zorluklara beyaz Amerikalılar hiçbir şekilde maruz kalmıyor.
Beyaz Amerikalılardan ‘ırkçı ayrımclık mağduru olduklarını’ savunanların çoğunun, ‘neden böyle düşünüyorsunuz?’ sorusuna verdiği yanıt aynı: ‘’Affirmative action’’. Yani ABD’de ilk kez 1961 yılında John F. Kennedy’nin imzası ile yürürlüğe giren ve siyahların iş ve okul başvurularında deri renklerinden dolayı elenmelerini önleme amaçlı ‘pozitif ayrımcılık’ yasaları.
Siyahlarla başlayan pozitif ayrımcılık yasaları daha sonra kadınları ve eşcinselleri de kapsayacak şekilde genişletilmişti.
'Beyaz eller'
Aslında ‘pozitif ayrımclık’tan yararlanan siyah sayısı ve bundan etkilenebilecek beyaz oranı oldukça düşük. Ancak, beyaz olmayanlara pozitif ayrımcılık mevzuatının varlığı, özellikle eğitim düzeyi düşük beyazlar arasında bir mağduriyet duygusu oluşmasına neden oluyor.
1990’ların başından itibaren bazı ırkçı ve muahafazakar beyaz çevrelerin bu yöndeki propagandası doğmaya başladı. Bunun ilk örneklerinden biri Cumhuriyetçi Partili ırkçı senatör Jesse Helms’in, kendisine senato seçiminde rakip olan Charlotte’un Demokrat Partili siyahi belediye başkanı Harvey Gantt’a karşı yaptığı ünlü ‘beyaz eller’ propaganda videosu oldu.
Helms, iş başvurusu reddedilen bir beyazın ellerinin olduğu ekranda, ‘’O işe ihtiyacın vardı. Sen daha ehildin o işe. Ancak işyerinin en az belli oranda siyah çalıştırması zorunluluğundan dolayı senin işini bir siyaha vermek zorunda kaldılar. Bu adil mi?’’ diye soruyor ve kendisinin bu soruya hayır ve rakibinin ise evet yanıtı verdiğini kaydediyordu.
Doğrudan ırkçı bir söylem içermeyen bu video, yıllar içinde beyazlar arasında büyüyecek bir duygunun da ilk örneklerindendi. Bu konuyu en popüler tartışma konularından biri yapacak Fox News’in kurulmasından sonra ise ‘pozitif ayrımcılık’ beyaz muhafazakar kesimlerin en fazla şikayet ettiği konulardan birine dönüştü.
Beyazların 'mağduriyet duygusu'
ABD tarihinin ilk siyah başkanı Barack Obama’nın başkan seçilmesiyle ‘beyaz mağduriyeti’ söylemi zirveye ulaştı.
Fox News kanalında bu konuyu en fazla işleyen ve sık sık ırkçı söylemleri ile tepkileri çeken Bill O’Reilly, bir keresinde ‘’ABD’de sadece Hristiyanların ve beyaz erkeklerin mağdur olduğunu’’ ileri sürecekti.
Rush Limbaugh da, Obama’nın ekonomi politikalarının, ‘’saygın beyazlara ait mal varlıklarını sömürüp, hak etmeyen siyahlara dağıtma üzerine kurulu olduğunu’’ savunacaktı. Bir başka ırkçı muhafazakar Glenn Beck de, Obama’nın yüreğinde derin bir beyaz nefreti taşıdığını iddia edecekti.
Obama, ABD Yüksek Mahkemesi üyeliğine Hispanik kökenli hukukçu Sonia Sotomayor’u aday gösterdiğinde, bir çok muhafazakar yorumcu Sonia Sotomayor’u ‘anti-beyaz’ olduğu suçlamasında bulunacak ve muhafazakar politikacı Newt Gingrich bunu, ‘’Irkçı beyaz erkek aday gösterilse adaylıktan çekilmesi istenecekti. Latin kadın ırkçı da adaylıktan çekilmeli’’ şeklinde dillendirecekti.
Obama’nın sekiz yılı boyunca muhafazakar kesimde işlenen bu mağduriyet duygusu rüzgarı, Donald Trump’ın önce Cumhuriyetçi Partiyi sonra da ABD başkanlığını ele geçirmesinde en önemli faktör oldu. Bazı siyasi analistlere göre Trump 3 yıl sonra ikinci dönemi için aday olduğunda başkanlık seçim kampanyası bugünkünden de daha yüksek oranda beyaz ırkçılığı tonu taşıyacak. Onlara göre, ‘ırkçı ayrımclık mağduru olduğu’ duygusunun beyaz Amerikalılar arasındaki yaygınlığı, Trump’ın bu yöndeki cüretini daha da artıracak.
Kaynak: Amerika Bülteni