Al Jazeera İngilizce servisi için Maziar Motamedi tarafından kaleme alınan yazı, Mepa News okurları için Türkçeleştirildi.
Joe Biden’ın bir sonraki ABD başkanı olarak seçilmesinin etkileri tüm dünyada elbette yankılanmaktadır ancak bu etkilerin belki de en fazla hissedileceği yer İran’dır.
İran ile küresel güç arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın ardından birçok İranlının daha iyi bir geleceğe dair yeşeren umutları, imzadan yaklaşık üç yıl sonra Donald Trump’ın tarihi anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesiyle bir anda yok oldu.
Trump’ın sert politika taraftarı yönetimi aldığı bu kararın ardından, “maksimum baskı” girişimi çerçevesinde, İran’ın tüm finans sektörünü kara listeye alacak şekilde son derece ağır ekonomik yaptırımları yürürlüğe koydu. Bu yaptırımlar, yüksek enflasyon ve tıbbi malzeme kıtlığı gibi birçok sorunu beraberinde getirdi.
Biden bugüne kadar yaptığı konuşmalarda sürekli “rotayı değiştirmekten” bahsettiyse de bunun içeriğinin tam olarak ne olduğu bilinmemektedir.
Resmi adıyla “Müşterek Kapsamlı Hareket Planı (JCPOA)” imzalandığında ABD başkan yardımcılığı koltuğunda oturan Biden daha önceki açıklamalarında, İran’ın anlaşmanın şartlarına uymayı taahhüt etmesi halinde ABD’nin de “pazarlıkların devam etmesi için bir başlangıç noktası mahiyetinde” anlaşmaya tekrar döneceğini söyledi.
İran tarafı ise, herhangi bir adım atılmadan önce ABD’nin “hukuka ve uluslararası vaatlere” geri dönmesi gerektiğini, ABD’nin bu adımı atmasının ve anlaşmaya sadık kalacağını ilan etmesinden sonra kendilerinin anlaşmaya tekrar riayet edeceklerini söylemektedir.
Mali hususlarda İran’a Avrupalı devletler tarafından verilen vaatlerin yerine getirilmemesi üzerine İran yönetimi, ABD’nin anlaşmadan tek taraflı olarak çekildiğini açıkladığı 2018’in mayıs ayından tam bir yıl sonra, JCPOA kapsamında verdiği sözlerden kademeli olarak çekilmeye başladı.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif geçtiğimiz hafta CBS News’e verdiği röportajda İran’ın hiçbir şekilde JCPOA’nın maddelerini yeniden pazarlığa açmayacağını söyledi;
“Eğer bunu yapmak isteseydik, dört yıl önce Trump ile masaya otururduk.”
“Biraz bekleyelim” anlaşması
ABD merkezli siyasi risk danışmanlığı firması Eurasia Group bünyesinde İran üzerine çalışmalar yürüten Henry Rome, hem İran hem de ABD’nin Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasının ardından ilk birkaç ay göreceli olarak dikkatli davranacağını düşünmektedir.
“Biden göreve başladığında ilgilenmesi gereken çok daha önemli meselelerle meşgul olacak ve Tahran da haziran ayındaki başkanlık seçimlerinden önce pazarlık masasına oturmak için fazla istekli görünerek elindeki güçlü pozisyonu kaybetmek istemeyecektir.”
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ikinci dört yıllık görev süresinin dolmasıyla birlikte ağustos ayında makamından kalkacak. Yerine geçecek isim ise 18 Haziran 2021 tarihinde yapılacak seçimle belirlenecek.
Devrim sonrası İran tarihinin en düşük katılım oranı (%42) ile gerçekleştirilen seçimlerden sonra şubat ayında muhafazakar cenahın çoğunlukta olduğu bir meclis oluştu.
Rome, iki ülkenin büyük ihtimal 2021’in ikinci yarısında “biraz bekleyelim” temalı bir geçiş anlaşmasına varmalarının ve geniş kapsamlı pazarlıkların 2022’ye kalmasının en olası senaryo olduğunu düşünmektedir.
Rome ayrıca, bu geçiş anlaşmasının, Tahran yönetiminin nükleer programı kapsamındaki ileri teknolojili santrifüj tasarımı ve testi gibi bazı hususlarda girişimlerini durdurması ve hatta geliştirdiklerini teslim etmesi gibi maddeler içereceğini tahmin etmektedir.
“İran bu şekilde faaliyetlerini kısıtlamasına karşılık olarak Tahran yönetiminin uluslararası kredilerden faydalanmasına izin verilmesi ve yasal yollar üzerinden günlük yaklaşık 500.000 varil ham petrol alımı yapılması gündeme gelebilir.”
İran’ın petrol ihracatını olabildiğince boğmak Trump yönetiminin ana manevrasıydı. ABD’nin kurduğu baskı nedeniyle Tahran’ın ihracatının günlük 2,5 milyon varil azaldığı tahmin edilmektedir. Ancak İran’ın uygulanan yaptırımlara rağmen hala bilinmeyen miktarda petrol ihraç ettiği bilinmektedir.
Reuters’ın tanker hareketlerini takip eden üç ayrı firmadan derlediği bilgilere dayandırdığı haberine göre, İran’ın petrol ihracatı eylül ayında hızlı bir yükseliş gösterirken, kesin rakamın 400.000 ila 1,5 milyon varil olduğu iddia edildi.
Avrupalıların artan çabaları
Washington yönetiminin tek taraflı olarak anlaşmadan çıkmasının ardından, anlaşmaya imza atan Avrupalı devletler Trump yönetimine defalarca anlaşmaya geri dönmesi için çağrıda bulundu.
E3 olarak bilinen Fransa, Almanya ve İngiltere, İran’ın artan nükleer faaliyetlerinden endişe duyduklarını farklı ortamlarda dile getirdi.
Dış İlişkilerden Sorumlu Avrupa Konseyi (ECFR) bünyesinde kıdemli politika üretici olarak görev yapan Ellie Geranmayeh’e göre, Avrupa en kısa zamanda Biden’ın JCPOA’ya tekrar katılmasını sağlamak amacıyla çoktan çalışmalarına başladı.
“E3 ülkeleri ve AB’nin Tahran’a yönelik diplomatik faaliyetlere hız vererek, ABD’nin anlaşmaya geri dönme süreci ve şartlarının İran tarafından kabul edilebilir olanlarını belirlemek ve ilaveten İran’ın da JCPOA nükleer anlaşmasının tüm şartlarına riayet etmesini sağlamak için mesai harcaması beklenmektedir.”
Geranmayeh, Biden yönetiminin bir an önce harekete geçerek İran’daki başkanlık seçimlerine dair anketlerin sonuçları gelmeye başlamadan önce resmi bir süreç başlatmasının gerektiğini aksi takdirde geniş ölçekli diplomatik manevraların seçim tarihi yaklaştıkça daha da zorlaşacağını düşünmektedir.
“Tüm tarafların yeterli miktarda siyasi irade ortaya koyması halinde, teknik olarak İran’ın nükleer faaliyetlerini önümüzdeki haziran ayına kadar JCPOA kapsamında kısıtlaması gayet mümkündür.”
“Yürürlükteki kapsamlı yaptırımlar yapısı”
ABD tarafında ise işler biraz daha karmaşık vaziyettedir.
Trump yönetimi son bir yıldır attığı bir dizi adımla kendinden sonra gelecek hükümetin nükleer anlaşmaya geri dönmesini ve yürürlükteki yaptırımların geri alınmasını zorlaştırdı.
Bu süreç, aralarında insan hakları ve terörizm gibi hususların da bulunduğu bazı nükleer dışı meseleler nedeniyle halihazırda zaten yaptırım listesinde bulunan İranlı şahıs ve kurumların bir kez daha yaptırımlarla hedef alınması şeklinde yürütüldü.
Bunun en son örneği, İran Devrim Muhafızlarının sınır dışı faaliyetlerinden sorumlu Kudüs Gücü teşkilatına “finansal destek sağladıkları gerekçesiyle” İran Petrol Bakanlığı, Milli İran Petrol Şirketi ve Milli İran Tanker Şirketi’nin ABD Hazinesi aracılığı ile 26 Ekim tarihinde yaptırım listesine alınmasıydı. Bu hamle çerçevesinde İran Petrol Bakanı Bijan Zanganeh de şahsi olarak kara listeye alındı.
ABD’nin İran Özel Temsilcisi Elliott Abrams, yaptırımların açıklandığı aynı gün The National’a verdiği demeçte, olası bir Biden hükümetinin istese dahi tüm ABD yaptırımlarını kaldıramayacağını belirtti.
“ABD, kapsamlı yaptırımlar yapısını yürürlüğe almış olup bunlar öyle hemen iptal edilebilecek türden adımlar değildir.”
Geranmayeh, nükleer husus ile alakalı yaptırımların, JCPOA’nın tekrar diriltilebilmesi adına kaldırılabileceğini ve açıkçası kaldırılması gerektiğini ancak Biden hükümetinin bu adımları geri çekmesi için ikna etmesi gereken Senatonun, Cumhuriyetçilerin kontrolünde olması nedeniyle “siyasi olarak kısıtlandığı” için bazı sorunlarla karşı karşıya kalacağını söylemektedir.
Geranmayeh ayrıca, nükleer anlaşmaya taraf olan Avrupalı devletlerin de İran’ın uğradığı zararın tazmin edilmesine dair talepleri doğrultusunda, nükleer anlaşma etrafında bir güven ortamı oluşturulmasına yardımcı olacak şekilde Tahran yönetiminin kullanımına verilecek bir ekonomik paket hazırlanması seçeneğini iyi değerlendirmesi gerektiğini belirtti.
“Dikkatli pragmatist”
Şehit Beheşti Üniversitesi bünyesinde uluslararası ilişkiler alanında yardımcı profesörlük yapan Muhsin Shariatinia da ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönüşünün ne hızlı ne de kolay olacağı kanaatindedir.
Kendisi, son dört yıl boyunca iki ülke arasında yaşananlar (bu yılın başında İranlı General Kasım Süleymani’nin ABD’nin SİHA saldırısı ile öldürülmesi ile tavan yapan gerginliklerle dolu bir süreç) ve İran’ın yaklaşan başkanlık seçimlerinin meseleyi daha da karmaşık hale getireceğini söylemektedir.
“Gelinen noktada, Ruhani hükümetinin elindeki tek seçenek ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönüş sürecini hızlandırmaktır. Bu sayede ülke üzerindeki yaptırım yükü hafifletilebilir ve hükümet JCPOA’yı en büyük icraatı olarak pazarlamaya devam edebilir.”
Shariatinia, nükleer anlaşma ve ABD’nin bu anlaşmaya karşı tutumunun İranlı siyasilere uluslararası siyasetin ne denli öngörülemez ve istikrarsız olduğu hususunda çok şey öğrettiğini söyledi.
“Ben şahsen, hangi siyasi görüşlere sahip olursa olsun bir sonraki İran’ın bir sonraki başkanının, kötümser olmayan ancak yine de uluslararası siyaset hakkında romantik bir bakış açısına da sahip olmayan dikkatli bir pragmatist olacağını düşünüyorum.”
Biden, eylül ortalarında CNN’e verdiği bir röportajda kuracağı hükümetin İran’ın bölgesel faaliyetleri ve füze programı üzerine odaklanacağını belirtmişti.
Geranmayeh, İran’ın özellikle de Ruhani’nin bu meselelerin masaya yatırılmasına dahi müsaade etmeyeceği kanaatindedir.
Kendisi ilaveten, İran ile ABD’nin “her iki taraf da sakin olsun” temalı bir dinamik çerçevesinde Irak ve Afganistan gibi anahtar noktalarda birbirlerinin çıkarlarına ayak uydurduğu bir sistem tesis edilmesinin mümkün olduğunu söyledi.
“Ancak yine de bölgesel meseleler üzerine büyük çaplı pazarlıkların yapıldığı direkt ABD-İran görüşmeleri olacağını hayal etmek bile zordur. Bu tür görüşmeler çok sayıda devletin iştirak ettiği ortamlarda ve her vaka ayrı ayrı ele alınarak yapılmak zorundadır.”