Türkiye ve Yunanistan'ın Ege Denizi'nde karşı karşıya gelmeleri halinde nasıl bir tablo ortaya çıkacağını donanma kapasiteleriyle açıklayan Bloomberg makalesi, Türkiye'nin bu kapasitesini artırarak bölgesel güç olma yolunda askeri adımlar attığını savunuyor:
"Geçen yıl Boğaziçi'nden geçen bir Türk filosu, 16. yüzyılın en büyük korsanlarından ve Osmanlı amirali Barbaros Hayrettin Paşa'nın mezarını selamlıyordu. Bu, Osmanlı Devleti'nin Akdeniz'in büyük bir kısmına hakim olduğu zamanlardan kalma bir gelenek."
"Ülkenin bugüne kadarki en büyük donanma tatbikatından dönen denizcilerin bu hareketi, sembolik bir önem taşıyordu. Türkiye donanma kuvvetini yeniden inşa ederken ve tartışmalı sularda hak iddiası mücadelesine girerken, Batı'daki geleneksel düşmanlarıyla bir kez daha itilaf halinde."
Doğu Akdeniz'deki doğalgaz rezervleri üzerinden yaşanan mücadeleye Türkiye ile birlikte Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve İsrail'in de dahil olduğunu belirten makale, gerilimin, bölgede doğalgazın bulunmasından çok daha eskiye gittiğini savunuyor:
"Donanmasının ne kadar büyüdüğü, Erdoğan'ın, Avrupa, Rusya ve ABD ile kafa kafaya gidebileceği Müslüman bir bölgesel güç olma hedefinde ne kadar istekli olduğunu gösteriyor."
"Yerli üretim gemileri ve denizaltılarının yardımıyla güçlenen donanma, Erdoğan'ın ülke sınırları dışında başarıyla güç kullanmasını sağladı. Bu denizlere kıyısı olan ülkeler hem şaşırdı hem de alarma geçti. Üstelik daha büyük fırkateynler de yolda, 27 bin tonluk bir uçak gemisinin de gelecek yıl hazır olması bekleniyor."
Bloomberg makalesinde Kaliforniya Deniz Çalışmaları Yüksek Lisans Okulu'nda Ulusal Güvenlik İlişkileri profesörü ve Türkiye'nin denizlerde yürüttüğü çalışmalar konusunda uzman Ryan Gingeras'ın görüşlerine de yer veriyor.
Gingeras, "Görünenin çok da altında olmayan bir yerde, onlar için çok daha heyecan verici bazı mevzular var. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki en büyük güç olduğu fikri ve ona göre davranılması arzusu gibi… Kendilerini düşmanlar ve rakiplerle çevrili gibi görüyorlar ve bütün güçlerini, buna karşı gelmek için kullanacaklar. Çünkü bunun için yeterli güçleri var."
Türkiye'nin donanmasındaki gelişimin, gelişen yerel silah endüstrisinin sadece bir parçası olduğu belirtilen yazıda, "Savaş gemilerinden atak helikopterlerine, silahlı insansız hava araçlarına kadar her yeni üretim, Türk yetkililer tarafından Batılı tedarikçilere karşı 'stratejik bağımsızlık kazanma' yolu olarak tanımlanıyor" ifadelerine yer veriliyor:
"Erdoğan 2023'ü, Türkiye'nin tüm askeri teçhizatına sahip olacağı yıl olarak hedefliyor. Ancak bu pek mümkün gözükmüyor. Aynı zamanda sorunlar yaşayan 750 milyar dolarlık bir ekonomide, günümüz şartlarında 'büyük güç' hayallerini gerçekleştirmek için de şüpheler var. Avrupa Birliği de Türkiye'ye yönelik yaptırımları gündemine aldı."
"Türk ordusu bu şartlar altında da Suriye'nin kuzeyine girerek masadaki yerini aldı. Libya'da da Türk savaş gemileri Trablus'ta işgal altındaki hükümete yardım götürerek savaşın seyrini değiştirdi."
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz arama ve sondaj çalışmaları yapan gemilerine de donanmanın eşlik ettiğini hatırlatan makale, bu sularda Yunanistan ve Kıbrıs'ın da hak iddia ettiğini belirtiyor:
"Geçen ay iki NATO üyesi olan Yunanistan ve Türkiye'nin gemileri karşı karşıya geldi. Bu, Ege Denizi'ndeki adacıklar üzerinden gerilimin yaşandığı 1996'dan bu yana iki ülkenin savaşa en yaklaştığı an oldu."
Erdoğan'ın 26 Ağustos'ta, Malazgirt Zaferi'nin yıldönümünde söylediği "Türkiye Akdeniz, Ege ve Karadeniz'de hakkı olan payı alacak. Eğer bir şey yapacağız diyorsak onu yaparız, bedelini de öderiz" sözlerinin hatırlatıldığı makalede, bundan sadece birkaç gün sonra 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı da yeni bir gemiden fırlatılan güdümlü füzeyi ve sıvı yakıtla çalışan bir uzay roketi 'müjdeleyerek' kutladığı anlatılıyor:
"Son olarak cumartesi günü de diplomatik bir çözüme varılmazsa 'sahada' acı çekeceğini söyleyerek Yunanistan'ı doğrudan tehdit etti."
"Erdoğan'ın bu savaşçı tavrını ne kadar ciddiye almak gerektiği henüz belirsiz. Danışmanı ve sözcüsü İbrahim Kalın, kısa süre önce Bloomberg News'e verdiği röportajda 'Türkiye'nin Akdeniz'deki ortaklarını, uzun süredir dikkate alınmayan çıkarlarını ciddiye almaya ve müzakere etmeye zorlamayı amaçladığını' söyledi."
"Yunanistan ise Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku'na dayanarak ülkenin kıta sahanlığı için adaların da dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Ancak Bu BM hukuk metnine Türkiye taraf değil. Ankara'ya göre bir ülkenin kıta sahanlığı, ana kara dikkate alınarak hesaplanmalı. İki taraf da masaya oturmayı teklif ediyor ama bunun yakın zamanda olacağına dair bir işaret yok."
"Türkiye'nin zorlayıcı yaklaşımı Akdeniz'deki diğer güçlerin de dikkatini çekmiş durumda. Ancak bu tutum, 83 milyon nüfuslu ulusu yalnız bırakmış görünüyor."
Rusya'nın bu ay sonunda Akdeniz'de tatbikat yapacağı; Fransa'nın yüksek güçlü Rafale jetlerini Rum yönetiminin idaresindeki bölgeye gönderdiği; ABD'nin de Kıbrıs'a yönelik silah ambargosunu kısmen kaldırdığı hatırlatılan yazıda, Erdoğan'ın 'milliyetçi yaklaşımının kutuplaşmış Türkiye'de geniş kesimlerde dikkat çektiği' vurgulanıyor. Kutuplaşmanın ise "Erdoğan'ın dindar muhafazakar destekçileriyle laik kesim arasında" olduğu belirtiliyor.
Türk donanması eski politika planlama direktörü ve "Mavi Vatan" fikrini ortaya çıkaran emekli amiral Cem Gürdeniz'in şu sözlerine de makalede yer veriliyor:
"Ben bir Kemalistim, İslam'ın siyasete alet edilmesine kesinlikle karşıyım. Ancak ABD ve Batı Avrupa'nın asıl çıkarlarının Türkiye'nin çıkarlarına karşı olduğu düşüncesine katılıyorum. Kafa yapıları çok basit: 1923'te mağlup oldu ve Anadolu'yu terk ettik ancak Ege Denizi'ne sahip çıktık. Türklerin kara insanı olduğuna ve denizde ne isterlerse alabileceklerine inanıyorlar. Hayır, artık işler değişti."
Yeni planlamalara göre Türkiye'nin donanmasının, uzunca bir zamandır Ege Denizi'nde daha güçlü aktör olarak görülen Yunanistan'ınkine göre daha güçlü olacağı belirtilen yazıda, tüm bunlara rağmen savaşın kaçınılmaz hale gelmediği ifade ediliyor.
Ancak Londra merkezli bir düşünce kuruluşu olan Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nde araştırma uzmanı olan Hugo Decis'in sözlerine yer verilerek, "Gerilimin yükselmesi riskinin arttığı" belirtiliyor:
"Gerçekten endişelenmemiz gereken şey, Türkiye'nin tıpkı Çin gibi adımlar atarak emrivaki dinamiğinin gelişmesi olmalı."
Çin, Doğu Çin Denizi'ndeki adacıklarda hak iddia ederek asker çıkarmıştı.
Yazının başında bahsedilen büyük donanma tatbikatının adının da "Mavi Vatan" olduğu belirtilen yazıda, Barbaros Hayrettin Paşa'nın Avrupa kıyılarını tahrip eden bir köle taciri olarak anıldığı yazılıyor ve 1538'deki Preveze Savaşı'nda bir araya gelen Hristiyan birliklerini yenerek 30 yıl içinde Akdeniz'i bir Türk gölü haline getirdiği hatırlatılıyor.
Makale, Gürdeniz'in sözleriyle bitiyor:
"Bu Türkiye'nin iç politikasıyla ilgili bir mesele değil. Bu anlaşmazlıklar, hükümet değişse de ortadan kalkmayacak."