BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’ye karşı şimdiye kadar ki en ağır yaptırımları oybirliğiyle onayladı. Yaptırımlar arasında Kuzey Kore’nin tecrit edilmesini, ülkeye giren çıkan bütün malların BM üyesi ülkeler tarafından şüpheli madde muamelesiyle incelenmesini öngören maddeler var. Bunlara ek olarak ise yaptırımlarla Kuzey Kore’nin gelişmemiş ülkelere sağladığı silah trafiğini sınırlandırmayı amaçlayan ve çeşitli madenlerin Kuzey Kore’den alınmaması ve satılmamasını öngören maddeler de mevcut. En son 2016’nın ilk günlerinde Hidrojen bombası denemesi iddiasıyla uluslararası kamuoyunun gündemine giren Kuzey Kore’nin bu süre zarfında şüphe çeken faaliyetleri hız kesmeden devam etti. Biz de bu konudaki son gelişmeleri ve yaptırım kararının bölgesel ve küresel bağlamdaki etkilerini USAK Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Çolakoğlu’na sorduk.
Mülakat: Osman H. Takcı
BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’ye karşı neden bu kadar güçlü bir yaptırım uygulama ihtiyacı hissetti?
Selçuk Çolakoğlu: Aslında uzun süredir uluslararası toplumdan Kuzey Kore’ye karşı, tutunduğu kavgacı tavrını sona erdirmesi hususunda ciddi bir baskı vardı. Ancak özellikle Çin’in bazen de Rusya’nın, ABD-Japonya-Güney Kore üçlüsünden gelen daha sert yaptırımlar uygulanmasına dair taleplere engel olması sayesinde bu yaptırımlar hayata geçirilememişti. Ancak bu sefer durumun daha farklı olduğunu görüyoruz. Çünkü hem Çin hem de Rusya bu yaptırımlara onay verdi ve karşımıza oldukça caydırıcı bir yaptırım listesi çıktı. Kuzey Kore, Güney Kore, ABD, Çin, Japonya ve Rusya’nın da dahil olduğu altılı müzakerelerde Pyongyang’ın 2009 yılında masayı terk etmesiyle birlikte gerilim sürekli tırmanmaya başlamıştı. En son Ocak 2016’da Batılı kaynaklara göre Atom bombası olan ama kendi iddiasına göre bir Hidrojen bombası test ettiğini duyuran Kuzey Kore, Şubat 2016’da ise uzun menzilli füze denemesi yapmıştı. Bütün bu olanlardan sonra ABD-Japonya-Güney Kore üçlüsü Kuzey Kore’ye karşı daha sert tedbirler alma noktasına bazı adımlar attı. İlk olarak ABD ve Güney Kore beraber geniş çaplı ortak bir askeri tatbikat yapacaklarını açıkladılar. Ayrıca geçen hafta Güney Kore ve Japonya, ABD’nin hava savunma sistemi olan THAAD bataryalarını kendi ülkelerinde konumlandıracaklarını açıkladı. Bütün bu gelişmelerin bölgede artan bir Amerikan askeri varlığına sebep olabileceği ihtimali Çin’i harekete geçirdi. Çünkü bu ister istemez bir ABD-Çin gerilimini beraberinde getirir. Kuzey Kore’nin gerilim politikasını bu anlamda kendi çıkarlarına ters gören Çin, Kuzey Kore’ye karşı daha kesin bir duruş sergiledi ve bunun sonucunda da BM Güvenlik Kurulu’ndan bu kararlar çıktı diyebiliriz.
Kuzey Kore, ısrarla devam ettirdiği gerilim politikasıyla ne elde etmeyi umuyor
Selçuk Çolakoğlu: Kuzey Kore özellikle 1990’lar ile birlikte Güzey Kore’ye karşı konvansiyonel silahlar noktasında kaybettiği üstünlüğünü nükleer silahlar ile dengeleme yoluna gitti. Ekonomik anlamda oldukça zor günler geçiren Kuzey Kore, 1994 yılından bu yana başta ABD ile olmak üzere elindeki nükleer kartını birçok devletten ekonomik yardımlar koparmak için kullandı. Bu amaçla her fırsatta gerilimi arttırıp taraflardan nükleer faaliyetlerini askıya alması karşılığında yardımlar talep etti ve bu sayede içerideki kırılgan sistemi devam ettirdi. İkinci olarak Kuzey Kore totaliter bir rejime sahip olduğu için içerideki yönetimin meşruiyetini güçlendirmek adına kendi kamuoyunun dikkatini dış düşmanlara yöneltiyor.
BMGK’nın oybirliği ile çıkardığı yaptırım listesi Kuzey Kore’yi durdurabilir mi?
Selçuk Çolakoğlu: Kuzey Kore uzun bir süredir Çin’in engellemesi sayesinde ağır yaptırımlara uğramaktan kurtuluyordu. Dahası izlediği gerginlik politikası sayesinde hem ekonomik yardımlar alıyor hem de uluslararası bir etkiye sahip oluyordu. Güney Kore ile ağır aksak ilerleyen ikili ilişkileri ABD üzerinden yaparak kendi kamuoyunda bir prestij algısı oluşturuyordu. Ancak son alınan yaptırım kararıyla birlikte Kuzey Kore’nin mevcut politikasını sürdürmesi pek mümkün gözükmüyor. Son olarak Güney Kore’nin Kuzey ile bütün ikili ilişkileri dondurması ve daha sonra karşılıklı olarak sınırdaki Kaesong ortak sanayi tesisini kapatması, Washington-Seul ittifakının daha sert bir politika izleyeceğinin işaretlerini verdi. Bundan sonra Kuzey Kore’nin önünde iki ihtimal var ya bu gerginlik politikasından vazgeçecek ve müzakere masasına geri dönecek ya da bu gerilimi tırmandırarak kendisine avantajlı bir uluslararası konum elde etmeye çalışacak. Bu noktada Çin ve Rusya’nın yaptırım kararlarına tam uyması halinde Kuzey Kore’nin direnme şansının pek kalmayacağı söylenebilir. Ayrıca Pyongynag’ın Pekin ve Moskova’ya rağmen gerilim politikasını devam ettirmek istemesi ülkede siyasi ve ekonomik çalkantılar yaşanmasına yol açabilir.
Kaynak: USAK