Tunus’ta yıllarca iktidarda kalan Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesinin 12. yıldönümünde halk bu sefer halihazırdaki Devlet Başkanı Kays Said’i ve her geçen gün daha da kötüleşen yaşam şartlarını protesto etmek için ocak ayında sokaklara indi.
Tunus’taki son gelişmeler ülkede artan siyasi bölünmeler penceresinden değerlendirildiğinde Tunus Devriminin bir füze gibi atılım yaptıktan sonra yere bir dal parçası gibi düştüğü sonucuna ulaşılır.
Rejimler arası geçişler konusunda uzman olan isimler dahi Tunus’taki siyasi durumun bir demokrasi mi yoksa bir diktatörlük mü olduğu konusunda mutabık değildir. İnsan hakları savunucusu Kamil Cendubi’ye göre ise “Kays Said’in 2019 seçimlerinde elde ettiği zafer bir tiyatrodan ibarettir.”
2019’daki başkanlık adaylığını 14 Ocak 2011 devrimi etrafında inşa eden ve 2021’in temmuz ayında da tüm iktidarı ele geçiren Kays’ın, henüz birkaç yıl öncesine kadar adı siyasi arenada bilinmeyen ve kendi halinde yaşayan bir anayasa profesörü olması son derece ironik bir vaziyettir.
Haklı gösterilmesi imkânsız bir şekilde yönetimi ele geçirmesini yine de haklı göstermek için uğraşan Kays, iktidara gelme kararının arkasında sistemi temizleme ve “çalındığını” ifade ettiği devrimin ilkelerini yeniden tesis etme arzusunun yattığını iddia etmektedir.
Tunus hususunda uzman olan birçok isme göre Kays, selefi bin Ali’nin ayak izlerini takip etmekte ve bu yüzden de Tunus halkının nefretine maruz kalmaktadır. Kays iktidarı ele geçirmesinin ardından halkın büyük destek gösterdiği İslamcı Nahda Partisi'nin nüfuzunu kırdı, meclisi feshederek yeni bir hükümet göreve getirdi ve devleti başkanlık kararnameleri ile idare etmeye başladı. Bunlara ilaveten medya üzerindeki kontrolünü de genişletti.
Şunu zikretmekte fayda var ki 2011’deki Tunus Devriminin amacı statükoyu korumak veya bir diktatörü devirip yine başka bir diktatörü başa getirmek değil memleketi değiştirmek, iktidarı yeniden tanımlamak, yönetimin yaptıklarından mesul tutulmasını sağlamak, idareyi iyileştirmek ve halkın hakkaniyetle temsil edilmesinin sağlamaktı.
Başkan Said’in başlarda aldığı kararlar her ne kadar anayasanın ruhuna ve bazı ilkelerine ters düşse de halkın birçok kesiminden destek görmüştü. Bu keyfi ve diktatörlük kokan kararlar birçok Tunuslu tarafından tolere edildi zira halk istikrara hasretti. Fakat Kays iki yıl sonra devrimle elde edilen demokratik kazanımları kademe kademe tersine çevirdi, yargının bağımsızlığı ilkesini ihlal etti ve gelinen noktada devleti demir yumrukla yönetmeye başladı.
ABD’nin eski Tunus büyükelçisi Gordon Gray, Said’e eski Tunuslu lider bin Ali’nin “kitabından tek sayfa dahi” almaması gerektiği ikazını yapmasına rağmen Darbe Karşıtı Vatandaşlar koalisyonu benzeri STK’lara büyük baskılar uygulanmakta olup Başkan Said yaptığı açıklamalarda sendikaları ve söz konusu STK’ları “vatan haini” olarak nitelendirmektedir.
Seyahat yasakları, siyasi isimlere yönelik soruşturmalar ve tutuklamalar ile Said’in siyasi muhalifleri büyük ölçüde yıldırıldı.
Tunus’un eski başbakanlarından olan Munsif Merzuki hakkında gıyaben yürütülen soruşturma kapsamında kendisine dört yıl hapis cezası verildi. İslamcı Nahda Partisi'nin kurucu eş başkanlarından olan Raşid Gannuşi hala “kara para aklama ve halkı şiddete yönlendirme” suçlamaları nedeniyle yargılanmaktadır. Siyasetçi Türki Hayam da geçtiğimiz günlerde “devleti yıkma amaçlı komplo kurma” suçlamasıyla tutuklandı.
Başkanlık seçimleri sürecinde Said’e muhalefet eden siyasetçilerin neredeyse tamamı şu veya bu şekilde kolluk kuvvetleri tarafından taciz edildi ve edilmeye devam etmektedir.
Said’in acımasız baskı politikasının son kurbanı, Avrupa Ticaret Birliği Konfederasyonu Genel Sekreterliği görevini yürüten Esther Lynch oldu. Bu hanımefendi, Tunus’un en güçlü işçi sendikalarından birisi olan UGTT tarafından tertip edilen bir protesto gösterisi sırasında konuşma yapmasının ardından “Tunus devletinin içişlerine müdahale ettiği” gerekçesiyle Said’in emriyle geçtiğimiz hafta sınır dışı edildi.
Arap Medeniyeti hususundaki meşhur çalışmaları ile tanınan ve Tunus Milli Kütüphanesi Müdürlüğü görevini yürüten Raja bin Slama da Said’in otoriter yönetimini açıktan eleştirmeye devam ettiği için koltuğundan edildi.
Cezayir'den Tunus'a destek
Muhaliflerin susturulması, barışçıl gösterilere katılanlara baskı uygulanması ve temeli olmayan suçlamalarla bağımsız gazetecilerin ve sendika yetkililerinin tutuklanması Başkan Said’in Tunus’unda artık sıradan uygulamalar haline geldi. İlginç olan kısım ise, Tunus’taki bu hezeyanların benzerlerinin komşu ülke Cezayir’de de tecrübe ediliyor olmasıdır.
Tunus’un turizm sektörünün çökmesinin ardından devletin mali açısından büyük bir sıkıntı içine düştüğü dönemde Cezayirliler devreye girerek durumu hafifletti fakat bu yardım tabi ki hayrına değildi.
Cezayir rejimi 2020’nin şubat ayında aldığı bir karar ile Tunus Merkez Bankası’na 150 milyon dolar yatırdı. Bunun ardından 2021’in aralık ayında 300 milyon, 2022’de de 200 milyon dolar olmak üzere de iki kez daha borç verdiler.
Bu mali yardımın resmi gerekçesi olarak Tunus’un içinde bulunduğu olağanüstü zorluklar ile başa çıkabilmesi gösterildi.
Said’in devrim karşıtı projesinin uygulanması, ülkenin öncelikli ihtiyaçlarından birisi olan yargı reformunun rafa kaldırılması, hukukun üstünlüğü ilkesinin ezilmesi ve bin Ali’nin devrilmesinin ardından Tunus halkının binbir zorlukla hayatta tutmaya çalıştığı demokratik kazanımların sistematik olarak silinmesi Cezayir’in gönderdiği bu maddi yardımlar ile mümkün oldu.
Cezayir tarafından Tunus’a yapılan bu düzenli yardımların ne derecede büyük etkilere sahip olduğunun en açık örneği Said’in ağzından düşürmediği “yeni cumhuriyet” projesidir. Bu projede hem Mısır’ın diktatörünün uygulamaları hem de Abdülmecid Tebbun’un “Yeni Cezayir” projesinden esinlenildi.
Başkan Said’in demokrasi karşıtı hamlelerine son vermesi ve çatışma yerine diyalog yolunu tercih etmesi yönündeki uluslararası baskılara rağmen kendisi, başkanlık makamının neredeyse mutlak güce sahip olduğu merkezileştirilmiş bir siyasi sistemin uygulamaya sokulması ve başkanın herkesin üstünde iktidar sahip olması hususunda ısrar etmektedir.
Said’in Tunus’taki iktidarının Cezayir’deki rejim için son derece önemli olduğu aşikardır. Ne doğu sınırında ne de Arap dünyasının başka bir noktasında demokratik bir yapının varlığı Cezayir’deki otoritenin isteyeceği son şeydir.
Abdelkader Cheref tarafından kaleme alınan ve New Arab'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.