Yazı dizimizin ilk bölümünde zikrettiğimiz işgallere karşı İslam coğrafyalarında birçok direniş hareketi tertip edildi.
Bu direnişlerden özellikle 19'uncu yüzyılın ardından yaşanan bazıları, bugün de cihadi hareketler tarafından bir referans olarak sıklıkla kullanılıyor. Devlet otoritesi kaybolduğu ve İslami bir devlet ortadan kalktığı için farklı sosyal-siyasi dinamikler üzerinden organize olan bu direnişlere, bilhassa tarikat yapıları öncülük etmişti.
Elbette söz konusu direniş hareketlerinin net bir siyasi-ideolojik kökenini vurgulamak pek mümkün değil. Zaten söz konusu direnişler cereyan ettiği dönemde, modern anlamda ideolojik eğilimler henüz oluşmuş değildi. Bu nedenle bu direnişler genel olarak ideolojik-fikri bir altyapıya sahip olmadı. Bunun yerine, söz konusu direnişleri, işgale karşı direnişin tabii ve İslami bir şey olduğu ana fikri üzerine temellendirmek daha doğru olur. Durum her ne olursa olsun, ilk direnişler bugünkü silahlı mücadele hareketlerine ve İslami kurtuluş ekollerine köken teşkil ediyor.
Bu hareketleri birer kökten ziyade köken olarak algılamak daha isabetli olur. Zira mevcut hareketlerle bu direniş hareketleri arasında silsile olarak organik bir süreçten söz edilemez. Ancak cihadi hareketler bu direniş hareketlerini birer örnek olarak almaya ve göstermeye devam ediyor.
Bu direniş hareketleri üzerine kısa bir tarihi perspektif sunalım.
Libya - Ömer Muhtar
1862 yılında dünyaya gelen Ömer Muhtar, bölgedeki Senusi hareketi içerisinde yer alan, İslami eğitim faaliyetlerine ağırlık veren bir isimdi. Osmanlı'nın Kuzey Afrika'da etkisini günden güne yitirdiği bir dönemde, Osmanlı idaresi ile yerel halkın arasındaki soğuklukları gidermek için çaba gösterdi.
Ömer Muhtar, çalıştığı bölgelerde gerçekleştirdiği sosyal faaliyetlerle öne çıkarken, bir yandan da temas içerisinde olduğu halkı cihadi mücadele için eğitti. Fransa'nın bugün Çad sınırları içerisinde kalan bölgelere karşı saldırılarını önlemek için fiilen çatışmalarda yer aldı.
1911 yılında İtalya'nın Libya'yı işgaline karşı, Osmanlı'nın gönderdiği subaylarla beraber direnişin öncü isimlerinden biri oldu. Bu süreçte Libya'ya giden subaylardan biri de, Batı Türkistan'da da kendisine denk geleceğimiz Enver Paşa'dır.
1917 yılının ardından, Senusi hareketinin lideri İdris es Senusi'nin genel vekili sıfatıyla, Libya direnişinin komutanlığına getirildi. Osmanlı subaylarından aldığı bilgileri de savaşta kullanan Ömer Muhtar, disiplinli bir direniş örgütledi. İtalyanların direnişi bırakmasına dair tekliflerini reddetti.
Osmanlı Devleti yıkılmasına ve hilafetin ilgasına rağmen direnişi sürdüren Muhtar, tüm halkı direnişe desteğe katmayı başarmış, Libya direnişi bir halk hareketine dönmüştü. İlerleyen yaşına rağmen direnişe liderlik eden Muhtar, 1931 yılında İtalyanlarca yakalanarak idam edildi.
Ömer Muhtar, halen tüm İslami kesimlerde olduğu gibi cihadi hareketler tarafından da sembol bir isim olarak görülüyor.
Batı Türkistan - Basmacı Hareketi
Osmanlı'nın dağılma sürecinde Türk dünyasındaki Müslümanların örgütlediği bir direniş de bugün Basmacı hareketi olarak bilinen yapıdır.
Rus işgaline karşı direniş, işgalin başladığı yıllardan beri devam ediyordu.
Rus Çarlığı'nın Batı Türkistan'ı işgali, 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali'nden sonra da sona ermemişti. Bölgede Ruslara karşı gerilla tarzında saldırılar, Rus işgalcileri bölgeden atmayı hedefliyordu. Bu doğrultuda hareket eden gruplar, 1918 yılında Fergana Vadisi'ndeki Hokand şehrinde bir araya geldi ve hareketin temelini attı. Kısa süre içerisinde tüm bölgeye yayılan hareket, Rus Kızıl Ordusu'na karşı şiddetli çatışmalar verdi. Basmacılar, Afganistan'ı da cephe gerisindeki bir merkez olarak kullanıyorlardı.
Bölgede Rus işgalini büyük ölçüde yavaşlatan hareket, 1921 yılında Enver Paşa'nın bölgeye gelmesiyle daha da güç kazandı. Enver Paşa'nın bu dönemde Osmanlı Devleti'nin en üst düzey askeri isimlerinden biri olduğu ve "İslam Halifesinin Damadı" sıfatını taşıdığı unutulmamalıdır. Bu ünvanlar bölgedeki direniş gruplarının motivasyonunu elbette artırmıştı.
Sovyetlerin saldırılarına karşı önemli bir direniş sergileyen Basmacılar, 1922 yılındaki genel taarruza karşı tutunamadı, bu yılın Ağustos ayında Enver Paşa da girdiği bir çatışmada öldürüldü. 1935 yılına dek Basmacı hareketi düşük yoğunluklu saldırılara devam etti.
Basmacı hareketi, çok liderli yapısı ve birlik oluşturamaması sebebiyle, ayrıca Rus güçlerinin geniş kapasitesi dolayısıyla başarıya ulaşamadı. Ancak hareket, bir yandan sürdürdüğü silahlı direniş, öte yandan bölgede ilan ettiği İslam hükümetleriyle ön plana çıktı.
Doğu Türkistan
Tarih boyunca birçok defa Çin işgaline maruz kalan Doğu Türkistan'da son işgal süreci 1755 yılında başlayacaktı.
Bölgede işgalin ardından sayısız isyan çıktı ki Doğu Türkistan tarih boyunca dış işgalcilere karşı çıkan onlarca isyanla bilinen bir bölgedir. Çin Doğu Türkistan'da başta Uygur Türkleri olmak üzere milyonlarca Müslümanı katletmiştir.
İslam dünyasının tamamının işgale uğradığı bir süreçte Doğu Türkistan'da direniş hareketleri alevlenmekteydi. Çin'in iç karışıklıklar ve dış saldırılarla zayıfladığı bir dönemde, 1862'de başlayan Dungan Kıyamı ile Müslümanlar ayaklandı. Uygur ve Hui Müslümanların ayaklanması ile başlayan çatışmalar kısa sürede yayıldı. Batı Türkistan'dan bölgeye yardıma gelen Yakup Bey'in faaliyetleri Çin'in püskürtülmesinde önemli rol oynadı. Yakup Bey bölgede Rusya-İngiltere rekabetinden de faydalanacaktı. 1871 yılında Çin bölgeden tamamen çıkarılarak bir İslam devleti tesis edildi. Kurulan devletin Osmanlı'ya bağlandığı ilan edildi.
1876 yılında Çin bölgeye yeniden saldırı başlattı ve 1878 yılında katliamlarla bölgedeki devlet yıkıldı. Doğu Türkistan'ın bir kısmı Çin eline geçti, kalan kısmı da Ruslara bırakıldı.
Bu sürecin ardından isyanlar yine devam etti. Çinli işgalcileri bölgeden çıkarmayı başaran Müslüman Türkler 1933 yılında bir İslam Cumhuriyeti kurdu. Bu devlet 1934 yılında Sovyet ve Çin ordularında işgal edildi. Ancak çatışmalar sona ermedi, Müslümanlar 1944 yılında ikinci bir devlet daha kurdular ve bölgedeki Çin güçlerini kısmen çıkarmayı başardılar. Bu dönemde Kazak Türklerinden Osman Batur İslambay'ın, Mekke-Medine'de eğitim gören ve devletin başına geçen Özbek Türkü Alihan Töre Sağuni'nin isimleri de öne çıktı.
Ancak 1946 yılında Sovyetler Birliği, 1949 yılında ise Çin'in müdahaleleriyle bu devlet de yıkıldı. Buna rağmen Müslüman Türklerin 1700'lü yıllarda başlayan direnişi, bölgede ciddi bir iz bıraktı.
Bugün birçok cihadi hareket, özellikle Türkistanlı Uygurların yapıları, söz konusu isyan süreçlerinin doğrudan olmasa da dolaylı bir neticesi sayılabilir. Bu isyanlar, bölgedeki cihadi düşüncenin geçmiş perspektifinde önemli bir yer tutmaktadır.
Kafkasya - Şeyh Şamil
Kafkasya'da Rus işgaline karşı yüzlerce yıl boyunca sürdürülen direnişin birçok sembol ismi bulunuyor. Bunlar arasında Şeyh Mansur, Gazi Muhammed, Hamzat Bek, Şeyh Şamil gibi isimler vardı.
Elbette Kafkasya direnişinin ismi en çok bilinen önderi, Dağıstanlı Şeyh Şamil'dir. Avar asıllı Şeyh Şamil, gazavat olarak bilinen direniş sürecinin sembolü olmuştur.
Bölgede dini eğitim alan ve Nakşibendi tarikatına intisap eden Şeyh Şamil, Nakşibendi-Halidi şeyhlerinden hilafet alarak şeyh oldu, yaşadığı Dağıstan bölgesinde halkın İslami şuurunu artırmak için çalışmalarda bulundu.
Rusların bu dönemde tüm Kafkasya üzerindeki faaliyetleri, kendisinin yaşadığı Dağıstan bölgesine de uzanmıştı. Şamil, Gazi Muhammed'in direniş hareketine katıldı ve hareketin önemli isimlerinden oldu. Birçok çatışmaya girdi ve ağır şekilde yaralandı. 1832 yılında Gazi Muhammed, 1834 yılında Hamzat Bek öldürülünce, hareketin başına geçti.
Dağıstan ve Çeçenistan geneline direnişi yayan Şamil, Ruslara ağır kayıplar verdirdi ve bölgedeki Kafkasya İmameti'ni güçlendirdi. 1843 yılına gelindiğinde direniş hareketi Çeçenistan ve Dağıstan'da tek hakim konumuna gelmiş, Rus kalelerini fethetmişti. Rusların saldırıları sürerken Şamil, Kabardey ve Çerkes halklarını da direnişe dahil etmek ve tüm Kafkasya'yı birleştirmek için çaba gösterdi. Osmanlı ile ilişkiler kurdu. Ancak direniş sürecinde Osmanlı'dan gerekli yardımı alamaması, bu bölgedeki direnişin daha da kapsamlı hale gelmesine mani oldu.
1857'de bölgeye başlayan Rus harekatı, ağır kayıplara rağmen Rusların bölgeyi tamamen kontrol altına almasıyla sonuçlandı. 1859 yılında Şeyh Şamil teslim olmak zorunda kaldı. Rusya'da geçen 10 yılın ardından 1869'da İstanbul'a, buradan da hacca gitti. 1871 yılında Medine'de vefat etti.
Kafkasya'daki direniş hareketleri, bunun da ötesinde İslam dünyasındaki birçok hareket, Şeyh Şamil'in ve daha da öncesindeki liderlerden Şeyh Mansur'un direnişini önemli bir örnek olarak kabul etmektedir. Kafkasya direnişi, bugün cihadi hareketlerin söylemini etkileyen en önemli ön direnişlerden biridir.
Fas - Abdulkerim Hattabi
Dünyanın en önde gelen gerilla liderleri arasında gösterilen Abdulkerim Hattabi, 1882 yılında Fas'ın Rif bölgesinde doğdu.
Batı kültürünü ve İslami ilimleri öğrendi, medyacılık ve kadılık yaptı. Fas'ın İspanya'dan bağımsızlığını ve İslam hilafetini savunduğu için hapiste tutuldu.
1920 yılında babası ölünce kabilesinin başına geçti ve kabileleri örgütleyerek bağımsız bir devlet kurmayı hedefledi. İspanyol ve Fransız ordularına karşı cihat ilan etti. 1921 yılındaki Annual Savaşı'nda İspanyol işgal güçlerine vurduğu ağır darbe, Hattabi'nin isminin yayılmasını sağladı. Bu savaşta Hattabi komutasındaki 3 bin kişilik kuvvet, yaklaşık 25 bin kişilik İspanyol ordusunu bozguna uğratmış, 15 bine yakın İspanyol askeri öldürülmüştü.
Hattabi'ye bağlı güçlerin darbeleriyle İspanyol orduları kıyı şeridine kadar çekildi. Bölgedeki Müslümanlar gerilla savaşının büyük bir örneğini sergilediler. Savaşı Fas genelindeki İspanyol ve Fransız güçlerine karşı genişleten Hattabi, düşmanlarına zor bir süreç yaşattı.
Yaklaşık 5 yıl süren savaşta on binlerce Fransız ve İspanyol askeri öldü. Hattabi'nin güçleri, sayısı yarım milyonu aşan düşman askerine karşı sonunda tutunamadı. 1926 yılında teslim oldu ve Hint Okyanusu'nda izole bir bölgede bulunan Reunion Adası'na sürgün edildi. Burada 21 sene tutuldu.
Nihayetinde Fransa'ya nakledilmesi kararı verildi. Nakledildiği sırada gemi Süveyş Kanalı'ndan geçerken kaçtı ve Mısır'a sığındı. Burada Fas'ın kurtuluşu için örgütlenmeler kurdu, Fas Kralı kendisini davet etse de, bölge henüz işgalden tam anlamıyla kurtulmadığı için reddetti. 1963 yılında Kahire'de vefat etti.
Hattabi'nin direnişi özellikle askeri başarısı ve gerilla hareketinin önemi bakımından cihadi yapılar üzerinde büyük bir etki bıraktı. Hattabi bugün halen dünyanın en önde gelen gerilla liderlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Somali - Derviş Hareketi
Somali'deki derviş hareketi, İslam alemindeki ön direniş hareketlerinin en önemlileri arasında yer alıyor.
1899-1920 yılları arasında etkin olan harekete, ıslahçı bir tarikat olan Salihi tarikatı şeyhlerinden Muhammed Abdullah Hasan liderlik ediyordu. Hasan'ın gayesi bölgeyi işgal eden İngiliz, İtalyan ve Etiyopyalı güçlerin çıkarılmasıydı. İslami eğitimi temel alan İslami bir yönetimin kurulmasını amaçlayan yapı, yoluna ilk olarak yerel liderlerden bir şura oluşturarak başladı.
Osmanlı'dan gelen danışmanları da şuraya dahil eden Derviş Hareketi, ilk zaferlerini Etiyopya ordusuna karşı kazandı. İngilizlerin dervişlere karşı yerel aşiretleri kullanmasıyla hareket gerilla savaşına başladı. Derviş Hareketi'nin saldırıları İngilizleri sahil şeridine çekilmeye zorladı.
Bölgede kaleler kurarak direnişi yayan hareket, bölgede devlet benzeri bir yapı kurdu.
1920 yılına kadar devam eden hareket, İngilizlerin hava gücüne karşı etkinlik gösteremedi. Grup Ogadin bölgesine çekilerek etkisini yitirdi ancak geride ciddi bir direniş mirası bıraktı. Bugün başta Somali olmak üzere çeşitli cihadi gruplara Derviş Hareketi'nin direnişini örnek olarak gösteriyor.
Moro - Juramentado
1565 yılında Filipinler'in güneyindeki Moro'yu işgal eden İspanyollar, 300 yıldan uzun süre devam edecek bir direnişle karşı karşıya kalacaktı.
İslam dünyasının geri kalanından izole olmuş bir haldeki Moro'da direnişi yerel dinamikler de ciddi ölçüde destekledi. 1898 yılına kadar süren İspanyol işgali boyunca savaş kimi zaman şiddetlendi, kimi zaman zayıfladı ancak hiçbir zaman sona ermedi.
Bu savaşta öne çıkan bir kavram ise, bölgedeki Müslüman savaşçı kültürünü yansıtan juramentado oldu. Düşmanlarını yok etmek üzere yemin eden fedai savaşçılar, bölgede İspanyollara ağır kayıplar verdirdi. Böylece, tam olarak 333 yıl süren çatışmalara rağmen, İspanyollar bölgeyi kontrol altına alamadı.
İspanyolların ardından işgali ABD devralsa da, Morolu Müslümanların direniş hareketi bir adet halinde devam etti. İkinci Dünya Savaşı döneminde Japonya'nın işgal ettiği bölgede Japonlara karşı da direniş sürdü. Japonlar çekildikten sonra ABD'ye karşı savaş yine devam etti.
Bugüne dek uzanan bu direniş süreci, fiilen halen kesilmeyen bir kültür, yaşanan bir tarih niteliğinde. İslam dünyasındaki ön direnişler arasında hiç kesintiye uğramayan bu direniş, özellikle bölgedeki Müslümanların örnek aldığı, canlı bir süreç sunuyor. Juramentado kültürü de genel bir fedai düşüncesi bakımından süreci yansıtıyor.
Peştunistan
Bugünkü Afganistan-Pakistan sınırındaki kabile bölgeleri, İslam alemine yönelik son işgal sürecindeki en büyük direnişlerden birine sahne olmuştu.
Peştun kabilelerin yaşadığı dağlık bölgeler, İngilizlerin kontrolündeki Hindistan'dan Afganistan'a geçişin ana noktasıydı. Bu bakımdan, binlerce İngiliz askerinin sevk edildiği bu bölge, yüz yılı aşkın bir süre boyunca şiddetli çatışmalara sahne oldu.
İlk olarak Sih işgalcilere karşı başlayan direniş, ilerleyen yıllarda İngiliz-Hint ordularına karşı da sürdü. Yüz yılı aşkın süre içerisinde onlarca savaş yapıldı, binlerce çatışmaya girildi. İngilizlere karşı seferber olan Peştun kabileler, kendi bölgelerini aşarak Afganistan'a girmek isteyen İngiliz güçlerine karşı pusular, baskınlar düzenledi.
İngilizlerle Afganlar arasında 1838, 1878 ve 1919 yıllarında üç büyük savaş yapılırken, Peştun kabilelerin yaşadığı bölgelerde de savaş şiddetli bir biçimde devam etti. Binlerce İngiliz askeri ve subayı bölgede öldürüldü. Meşhur İngiliz casus ve subay Thomas Edward Lawrence da burada savaşa dahil olmasına rağmen, Arabistan'dakine benzer bir başarı elde edemeyecekti.
1800'lü yıllarda başlayan İngiliz işgal hamleleri, bölgenin coğrafi ve insani yapısı sebebiyle başarıya bir türlü ulaşamadı. Müslüman Peştun kabileler ağır kayıplar yaşamalarına rağmen hızla toparlanıyor ve İngiliz güçlerine karşı savaşı sürdürüyordu. İngiliz ve Hint orduları 1800'lerde başlayan harekatlarına Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'na dek devam etti.
1947 yılında Hindistan ve Pakistan bağımsızlığını ilan edip İngiliz orduları bölgeden çekildiğinde, Müslüman Peştunların yaşadığı bölgede savaş halen sürüyordu. İngiliz otoritesinin yerini alan Pakistan ordusu, söz konusu savaşa devam etmeyerek bölgeden askeri güçlerini çekecekti.
Bölgedeki direniş bir yandan İngilizlerin gücünü Afganistan'dan Orta Asya içlerine ulaştırmasını engellerken, diğer yandan da Afganistan'ın geleceğine önemli bir imza bıraktı. İlerleyen yıllarda Afganlar ve Pakistan sınırları içinde kalan diğer Peştunlar, Rusya ve ABD'ye karşı savaşta bu mirastan ciddi şekilde istifade ettiler.
Sokoto Hilafeti
Bugün Batı Afrika'da halen hatırlanan bir diğer ön direniş tecrübesi ise Sokoto Hilafeti idi.
1700'lü yılların ortalarında Batı Afrika'da başlayan ıslah hareketleri zaman içerisinde devletleşmiş ve Fransız işgaline karşı mücadelenin önemli eksenlerinden birini oluşturmuştu. Bunlardan en önemlisi 1804 yılında Osman bin Fudi (Osman dan Fodio) tarafından kurulan Sokoto Hilafeti'ydi.
Bölgedeki halkın dini inançlarını düzeltmeyi, İslami bir sistem inşa etmeyi ve Müslümanları bir araya getirmeyi hedefleyen bu hareket, bir tür "cihat devleti" mantığında hareket ediyordu. Başta Fransızlar olmak üzere bölgeyi işgal eden Batılı güçlere karşı direnişi organize eden bu hareket, özellikle Fulani Müslümanları merkez almıştır. "Fula Cihatları" olarak da bilinen bu süreçte çok sayıda emirlik kuruldu, Senegal'den Nijerya'ya kadar olan bölgede Batılı güçler ve yerel ortakları hedef alındı. İslami ıslahatları, sistem kurma düşüncesini ve işgale karşı direnişi bünyesinde barındıran bu hareket, kısmi de olsa bir başarıya ulaştı. Kadiri tarikatı başta olmak üzere birçok tarikat da hareketlere destek verdi.
Alman, Fransız ve İngiliz işgal güçlerine karşı savaşan hareketler zaman içerisinde düşmanları karşısında tutunamayarak 1900'lü yılların başlarında çözüldü. Yine de Sokoto'daki tecrübe bölge açısından büyük bir önem arz etti ve geleceğe bir miras bıraktı.
Netice
İslam aleminin işgale uğradığı ilk dönemde birçok direniş hareketi ortaya çıkmıştı. Bu direniş hareketlerinin temelinde, o dönemde bölgede hakim olan sosyal yapı neyse onun tezahürüne rastlanmakta. Genel olarak bu yapılar tarikatlar, kabileler ve benzeri diğer hareketler olarak öne çıkıyor. Ayrıca, çökmekte olan Osmanlı'nın subay ve danışmanlarının da hareketlerde oynadığı rol göze çarpıyor.
Tüm hareketler kendi bölgelerinde geleceğe bir çeşit miras bırakmış durumda. Her ne kadar organik ve doğrudan bir silsileden söz edilemeyecek olsa da, bugün faal durumdaki birçok İslami hareket, özellikle bunlar içerisinden cihadi olanlar, söz konusu ön direniş hareketlerini köken olarak alıyor.
Günümüzde silahlı mücadeleyi temel alan yapılar ideolojik, siyasi ve askeri açıdan daha organize durumda olsalar da, esasen bu hareketlerin taleplerinin temelleri ile ön direniş hareketlerinin temelleri arasında ciddi bir paralellik mevcuttur. Yine de ön direniş hareketlerini kök değil, köken olarak kabul etmek daha makul olacaktır.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.