Cinsel istismar ve dayak: İsrail askerlerinin alıkoyduğu Filistinli anne yaşadığı dehşeti anlattı

İsrail askerli tarafından Gazze'deki bir okuldan kaçırılan Filistinli kadın, gözaltında yaşadığı üzücü deneyimi anlatıyor.

Ahmed Aziz | Middle East Eye | Tercüme: Mepa News

Cinsel istismar, dayak, bağırmalar, aç bırakma, tıbbi bakımdan yoksun bırakma ve psikolojik işkence.

Amena Hüseyin (Güvenliği için ismi değiştirildi) için İsrail gözaltısında hayat böyleydi.

Üç çocuk annesi Filistinli kadın, Aralık ayı sonlarında İsrail güçleri tarafından savaştan zarar gören Gazze Şeridi'nde sığındığı yerden kaçırıldı.

40 günü aşkın bir süre boyunca akıl almaz koşullarda tutuldu.

O, devam eden saldırı boyunca işgalci İsrail askerleri tarafından keyfi olarak alıkonulan yüzlerce Filistinli kadın, kız, erkek ve yaşlıdan sadece biri.

İsrail askerleri onları bilinmeyen yerlere götürüyor ve nerede oldukları hakkında hiçbir bilgi vermiyor.

Amena Hüseyin kurtulmayı başaran nadir kişilerden biriydi. Aşağıdaki anlatım, Amena’nın İsrail gözaltısında yaşadığı korkunç olayları anlattığı bir röportaja dayanmaktadır.

Gece baskını

Amena Hüseyin, 13 ve 12 yaşlarındaki iki kızı ve 6 yaşındaki oğluyla birlikte Gazze'de yaşıyordu.

Savaşın 7 Ekim'de başlamasından dört gün sonra, evi bombalanan kız kardeşi de onlara katıldı.

Yaklaşık bir ay boyunca, yakınlarındaki acımasız hava saldırılarının dehşet verici sesleri altında yaşadılar.

Savaştan önce yaklaşık bir milyon insana ev sahipliği yapan şehir, yakın tarihin en yıkıcı bombardımanlarından biri olarak görülen ve oransal olarak İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefiklerin Almanya'yı bombalamasından daha fazla hasara yol açan bir bombardımana maruz kalmıştı.

Güvende hissetmek için çaresiz kalan Amena, Gazze'deki bir okula sığınmak üzere üç çocuğuyla birlikte oradan ayrıldı.

Ama bu yeterli olmadı.

Amena şunları anlatıyor: "Ordu sürekli olarak cep telefonumu arıyor ve herkesin okulu terk etmesini istiyordu.

"Çocuklarımı topladım ve Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat bölgesinde bir okula sığınmaya gittim, ancak o kadar inanılmaz derecede kalabalıktı ki, bırakın oturmayı ya da uyumayı, ayakta duracak bir yer bile bulamadık. El Bureyc mülteci kampında kalacak bir okul bulana kadar çocuklarım için güvenli bir yer aramak üzere okulları dolaştım."

"Sonraki sekiz gün boyunca orada kaldım. Dokuzuncu gün, okul İsrail ordusu tarafından bombalandı, oysa okulun yerinden edilmiş kadınlara, çocuklara ve tüm ailelere ev sahipliği yaptığını biliyorlardı. Allah'a şükür çocuklarım ve ben bombardımandan sağ kurtulduk. Daha sonra başka bir okula sığındım."

İki aydan kısa bir süre içinde birçok kez yerinden edilen Amena, sonunda Gazze Şeridi'nin merkezinde uygun bir barınak bulduğu için rahatlamıştı.

Ancak en kötü kabusu henüz başlamamıştı. Amena’nın kimliğini korumak için isminin verilmediği son okula geldikten bir aydan kısa bir süre sonra İsrail askerleri okula baskın düzenledi.

"Gece yarısından sonra saat 2.30'da vahşice içeri girdiler ve herkesin okulu terk etmesini emrettiler. Herkese saldırdılar. Askerler çocukları dışarı çıkardı ve çırılçıplak soydu. Bütün erkekleri yalnızca iç çamaşırları kalacak şekilde soyduktan sonra sürükleyerek dışarı çıkardılar. Sabah saat 10.00'a kadar bu şekilde kaldık.

Öğleden sonra saat 3 sularında askerler kadınlara çocuklarını alıp gitmelerini ve güneye gitmelerini emretti. Mikrofonla konuşarak her kadının sadece bir çanta ve çocuklarını alabileceğini söylediler. Toplayabildiğim tüm yiyecek kutularını toplamaya ve hayatta kalmamız için en gerekli şeyleri alıp gitmeye çalıştım."

Kadınlar okuldan çıkmaya başladıklarında bazıları durduruldu. Amena da onların arasındaydı.

"Askerler kimliğimi sordu ve beni diğer dokuz kadınla birlikte götürdüler. Hiçbirini tanımıyordum, çünkü ben Gazze'den gelirken onlar El Bureyc'den geliyordu. Maskeli bir adam beni işaret etti ve asker adımı söyleyerek bir çadıra girmemi istedi, orada bir doktor olduğunu ve kısaca konuşmak istediğini söyledi."

Amena çocuklarını rahatlatmak için onlara çadırdan yiyecek ve su getireceğini söyledi.

Ancak içeri girdiğinde İsrailli bir kadın subay onu içeride bekliyordu. İçeride hiç doktor yoktu.

Subay Arapça konuşarak "Her şeyi çıkarın" dedi.

Amena donuna kadar soyularak tepeden tırnağa arandı.

"Hiçbir şey bulamayınca giyinmemi istedi ve serbest bırakılacağımı düşünürken birden arkamdaki askerin sırtıma silah dayadığını ve yürümem için bağırdığını hissettim. "Nereye gidiyorum ben? Askere sordum, o da bana susmamı ve beni içinde başka kadınların da bulunduğu büyük bir minibüse bindirene kadar yürümeye devam etmemi söyleyerek cevap verdi."

"Beni kelepçeledi, silahıyla bana vurdu ve kimliğimi vermeye çalıştı. Karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum ve kimliğimi tutamadım. Bu yüzden silahıyla bana tekrar vurdu ve kimliğimi bana verdi."

Minibüs daha sonra uzun bir yolculuk için yola çıktı.

"İsrail'e hoş geldiniz"

Dört ya da beş saat sonra minibüs varış noktasına ulaştı.

Amena, "Panikledim, çocuklarımdan uzakta olduğumu hissettim" dedi.

Orada, kendisine açıklanmayan bir yerde, bir grup İsrailli adam görmüş. İçlerinden biri kadınlara şöyle demiş: "İsrail'e hoş geldiniz."

"İsrail'in içinde olduğum fikriyle şok oldum ve dehşete kapıldım, bağırıp çağırmaya başladım: 'Çocuklarım ne olacak, onlara ne olacak, onları yalnız bırakamam, kimseleri yok'. Delirdiğimi hissediyordum. Çocuklarımın iyi olduğunu söylediler ama onlara inanmadım."

Kadınlardan biri o noktada serbest bırakılırken, aralarında Amena’nın da bulunduğu geri kalan dokuz kişi gözaltı tesisi gibi görünen bir yere götürüldü.

Orada, soğukta oturan ve üzerlerinde hafif bir önlükten başka bir şey olmayan, yaklaşık 30-40 yaşlarında bir grup genç Filistinli erkek görmüşler.

"Kadınlara battaniyeleri erkeklerle paylaşmamız gerektiğini söyledim. Şiddetli soğukta donuyorlardı. Onları o halde görmeye dayanamıyordum. Çocuklarımı düşündüm ve onlar için endişelendim."

İki grup daha sonra aileleri hakkında bilgi almak umuduyla birbirlerine kendilerini tanıtmaya başladı.

Ancak kısa bir süre sonra kadınlar ellerinde kelepçeler ve numaralı bilekliklerle tekrar dışarı çıkarıldı.

"Bizi bir otobüse bindirdiler ve vücutlarımız eğik bir şekilde oturmaya zorladılar. Başımı oynattığımda ya da vücudumu düzelttiğimde bir kadın asker çığlık atıyor ve silahıyla bana vuruyordu. Bana küfrediyor ve tekmeliyordu." diyor Amena.

"Sonra bizi başka bir otobüse aktardılar ve sonunda bana bir yudum su verdiler. Sadece bir yudum su. Bizi okuldan aldıklarından bu yana 24 saat içinde yediğimiz ya da içtiğimiz ilk şeydi. Şeker hastasıyım ve kronik tansiyonum var. Bu süre boyunca askerlere bunu söyledim ama umursamadılar.

Ama sonunda o bir yudum suyu içtiğimde susuzluğumu giderdim ve uykuya daldım. Bir de baktım ki gün doğmuş."

Çıplak aramalar

Uzun ve yorucu bir günün ardından kadın grubu, sonraki 11 günü geçirecekleri başka bir gözaltı tesisi gibi görünen bir yere vardı.

Amena nerede olduğunu ya da tesisin neye benzediğini kesin olarak bilmiyordu çünkü çoğunlukla gözleri bağlıydı ve çevrede sadece anlamadığı İbranice sesler duyuyordu.

Oraya vardıklarında bir odaya alınmış ve göz bağları çıkarılmış.

"Parlak ışıklar ve gözetleme kameraları olduğundan şüphelendiğim bir cam pencere gördüm" dedi.

"İsrailli kadın askerler beni dövmeye ve kıyafetlerimi çıkarmam için bağırmaya başladılar. Tekrar kıyafetlerimi çıkarmamın istenmesine şaşırdım. Beni iç çamaşırlarıma kadar soydu. Bu sırada üzerime tükürmeye devam ettiler" diye ekledi Amena.

"Gözaltında tutulduğum her noktada, ne zaman bir yerden bir yere nakledilsek, çıplak arandık. Memurlar ellerini göğsüme ve pantolonumun içine sokuyorlardı. Bize vurup tekmeliyorlardı ve herhangi bir hareket ya da ses çıkardığımızda susmamız için bağırıyorlardı."

Askerler o odada aramayı bitirdiklerinde, Amena’ya kıyafetlerini geri vermemişler.

"Kadın askere sütyenimi geri vermesi için yalvardım. Onsuz hareket edemeyeceğimi söyledim ama onu giyemeyeceğimi bağırmaya devam etti. Bana bir pantolon ve tişört fırlattı ve sadece bunları giyebileceğini söyledi. Giyinirken beni tekmelemeye ve copuyla vurmaya devam etti."

"Tam bir işkenceydi. Hepsi gibi o da çok kindar, son derece şiddet yanlısı ve hınç doluydu. Beni her şekilde istismar ediyorlardı. Kadınların başka kadınları, kendi yaşıtları hatta daha büyük kadınları taciz ettiğini görmek şok ediciydi. Bunu bize nasıl yapabildiler?"

Amena daha sonra üzerinde ne kadar para ve mücevher olduğu hakkında bilgi vermesi için başka bir odaya götürüldü. Yanında bulunan 1.000 dolar civarındaki para ve altın küpeleri orada kendisinden alındı. Daha sonra dışarı çıkarıldı, bu sırada askerler tarafından tekmelenmeye ve tartaklanmaya devam ediyordu.

Sonra kızının sesine benzeyen bir ses duymuş.

"Kızlarımın bana seslendiğini sandım, bu yüzden 'bebeğim, bebeğim' diye bağırmaya başladım, ancak bunun kızım olmadığını anladım."

Amena'nın maruz kaldığı tacize ilişkin tanıklığı, BM uzmanlarının daha geçen hafta Filistinli kadın ve kızların İsrail askerleri tarafından cinsel saldırıya maruz bırakıldığına ilişkin raporlardan duydukları endişeyi dile getirdikleri bir döneme denk geldi.

Uzmanlar, "En az iki Filistinli kadın tutuklunun tecavüze uğradığı, diğerlerinin ise tecavüz ve cinsel şiddetle tehdit edildiği bildirildi" dedi.

Kadın tutuklular ayrıca "insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz bırakılıyor, hijyen malzemeleri yiyecek ve ilaç verilmiyor ve ciddi şekilde dövülüyordu".

Kafesler ve sorgulamalar

Sonunda Amena, kendisiyle birlikte gözaltına alınan diğer sekiz kadın ve dört kadınla birlikte küçük bir odaya alındı.

Amena'ya göre 13 kişi de hayvanların tutulduğu bir kafese benzeyen karanlık ve küçük bir odaya konuldu. "Kafeslerde ince şilteler ve birkaç battaniye vardı ama yastık yoktu. Soğuk zeminde uyumak gibiydi. Sürekli ellerimiz kelepçeli tutuluyorduk" dedi.

"Banyoların hepsi pisti ve sadece tuvaleti kullanırken bile hasta olmaktan korkuyorduk. Hiç su yoktu. İçmek ve yıkanmak için bir şişe suyla dolaşıyordunuz.

Kızlar birbirlerine yardım etmeye ve destek olmaya çalıştı. Namaz kılmak istedik ama namaz öncesi abdest almak için su yoktu, onun yerine toprak kullandık.

Yemek için her gün bir kişiye ancak yetecek kadar az bir miktar getiriyorlardı. Neredeyse hiç yiyeceğimiz yoktu. Yiyecek ve su olmadan, kıyafet ve battaniye olmadan idare etmek son derece zordu."

"Bedenim hasta ve bitkin düşmüştü. Dövülmüş ve şiddete uğramıştı. Çökeceğimi hissediyordum. Çocuklarım için endişeleniyordum, güvende olup olmadıklarını, yiyecek ve sularının olup olmadığını, sıcak olup olmadıklarını ve onlara bakacak birilerinin olup olmadığını merak ediyordum."

Kadın grubu bu tesiste 11 gün geçirdi ve bu süre zarfında Amena iki kez sorguya çekildi.

"Bana ailem, kocam ve kardeşlerim hakkında pek çok soru sordular" diye hatırlıyor Amena.

"Askerler çocuklarıma zarar vermekle tehdit edip durdular, bana doğruyu söylemezsem çocuklarıma işkence edip öldüreceklerini söylediler."

"Sürekli kardeşlerimi soruyorlardı. Kardeşlerimden biri avukat, diğer ikisi profesör, biri doktor ve biri de berber. Onlar çalışan insanlar, başka hiçbir şeyle bağlantıları yok. Israrla 'aktivist' olduklarını söylediler ve ne demek istediklerini sorduğumda cevabı bildiğimi söylediler. "

"Sorgulamalar sırasında beni bir sandalyeye bağladılar ve bir kadın asker yanımda durarak düzgün cevap vermem için beni tekmeledi ve silahıyla itti."

"Ayrıca sosyal medya hesaplarımı sordular ve ben de onlara sadece Facebook hesabım olduğunu söyledim. Beni bu hesaptan izlemeye devam edecekleri tehdidinde bulundular."

Adı açıklanmayan bu gözaltı tesisinde 11 gün boyunca acı çeken Amena daha sonra tekrar, bu kez bir cezaevine nakledildi.

Yolun sonu

Oraya vardığında Amena bitkin, acı içinde ve açlıktan ölmek üzereydi. Günlerdir şeker hastalığı için ilaç almamıştı ve sağlığı kötüye gidiyordu. Hücre arkadaşları bağırarak doktor çağırmaya devam etti ve sonunda doktor gelip onlara biraz daha yiyecek ve ilaç verdi.

Nihayet haftalar sonra ilk kez duş alabilmişler.

"Orada geçirdiğim tüm zamanın en güzel anıydı. Kısa bir an için kendimi özgür hissettim."

Amena 32 gün boyunca bu hapishanede tutulmuş. Günde üç kez yemek veriliyordu ama her öğün bir kişiye yetecek kadar değildi. Pilav verildiğinde ise pişmemişti.

42. günde nihayet eve gitme vakti geldi.

Ayrılmaya hazırlanan bir grup kadına bir asker "Sahip olduğunuz her şeyi, evrakları ya da başka bir şeyi yanınıza alamazsınız, her şeyi burada bırakın" dedi.

"Askerler benden her şeyimi çaldı. Paramı ya da herhangi bir eşyamı geri alamadım. Bana sadece küpelerimi bir zarf içinde geri verdiler ve tüm paramı çaldılar." diyor Amena.

Ancak bu noktada, Amena en kötü kısmın geride kaldığını düşündü, ancak dönüş yolunun da geliş yolu kadar travmatik olduğunu görünce şok oldu.

"Üç saatlik bir yolculuktan sonra başka bir büyük odaya götürüldük. Orada göz kapağımı çıkardılar ve bir grup Filistinli kadını çıplak gördüm. Kadın askerler beni tekmeliyor ve soyunmamı istiyordu. Ben reddettim ama o bana tekme atmaya ve vurmaya devam etti. Biz soyunurken askerler odaya girip çıkmaya devam etti."

Bir grup kadın nihayet serbest bırakılmadan önce yeniden giyinebildiler.

Ancak otobüse binmelerinden hemen önce, elinde kamerasıyla İsrailli bir gazeteci sahneyi çekmeye geldi ve Amena’nın yüzünü filme aldı.

"Bir asker bana kameraya 'her şey yolunda' dememi söyledi ve ben de öyle yaptım. Gazeteci çekimi bitirir bitirmez beni otobüse ittiler. Kerem Ebu Salim (Kerem Şalom) sınır kapısında indirildik. Askere döndüm ve eşyalarımı ve paramı sordum. Bana şöyle dedi: 'Kaç. Sadece koş'."

"Sonra ben de diğer kadınlarla birlikte kaçtım."

Kaynak: Mepa News

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Haberler Haberleri