Dağlık Karabağ, Ermeni Krallığı’ndan İran idaresine, Müslümanların İran’ı fethiyle başlayan fiili bağımsızlık ve özerkliğine ilk çağlardan 19. yüzyıl başında Rus idaresine, oldukça çalkantılı bir tarihe sahip oldu. Bölge, verimli tarım arazilerine sahip olmaması, dağlık, sapa ve ormanlık yapısı nedeniyle çok önem verilen bir yer olmamıştı. 13. yüzyıldan itibaren doğrudan Müslüman idarecilerce yönetilmekle birlikte nüfusun çoğunluğu genellikle Ermenilerde kalmış, coğrafi sebeplerle göç veya din değiştirmeyi teşvikle Müslümanlaştırılması için özel bir çabaya girilmemiştir.
Dağlık Karabağ bölgesine yönelik ilk tarihi atıflar milattan önce 9. yüzyılda Asurlular ile milattan önce 8. yüzyılda Urartularca yapıldı. Tarihçiler Dağlık Karabağ’da Ermeni kültürünün ise milattan önce 3. yüzyılda ortaya çıktığını belirtiyorlar.
"Hz. Nuh'un gemisi Dağlık Karabağ’da"
Dağlık Karabağ’ın da yer aldığı, büyük oranla toprakları modern Türkiye sınırları içerisinde kalan tarihi Ermeni krallığının 4. yüzyıl başında Roma İmparatorluğu henüz Hristiyan değilken dünyada Hristiyanlığı kabul eden ilk devlet olmasının ardından daha batıda kalan Ermeniler Hz. Nuh'un gemisinin durduğu noktanın Ağrı Dağı olduğunu iddia ederken, daha doğuda olan Ermenilerce Hz. Nuh'un gemisinin durduğu noktanın Dağlık Karabağ’da olduğunu iddia edilecekti.
Ermenistan Krallığı dönemi
Dağlık Karabağ, Milattan önce 190 yılında kurulduğu kabul edilen Ermenistan Krallığı’nın bir eyaleti oldu.
Ünlü Ermeni Kralı Tigran / Dikran döneminde milattan önce 80 yılında gücünün zirvesindeki Ermenistan Krallığının kendisine bağlı devletlerle birlikte sınırları
301 yılında Ermenistan Krallığı’nın dünya üzerinde Hristiyanlığı kabul eden ilk devlet olmasıyla Dağlık Karabağ halkı da Hristiyan oldu. 5. yüzyılda Ermenilerin Apostolik Kilisesi/Gregoryenizm Mezhebiyle Roma ve İstanbul Kiliseleri ile ters düşüp Hristiyanlığın resmi ana gövdesi sayılan ve ileride Ortodoksluk ve Katoliklik olarak ayrılacak olan “merkez Hristiyanlık” ile ters düşüp onlardan koptular.
Böylece Dağlık Karabağ’da da diğer Ermeni yerleşimlerinde olduğu gibi Ermenice konuşma ve bundan daha önemli olarak Ermeni Apostolik Kilisesine, bir diğer ifadeyle Gregoryen Mezhebine bağlı olmak etrafında bir Ermeni kimliği perçinlendi.
Bizans ve İran hakimiyetinde Ermeniler
Fakat Ermenilerin Hristiyanlığı kabulüyle 5. yüzyılda Bizans/Roma ile yaşadıkları mezhep ihtilaflarının arasında 387 yılında Ermenistan Krallığı Bizans ve İran saldırıları karşısında yıkılarak bu iki imparatorluk arasında bölüşüldü. Dağlık Karabağ İran/Sasani İmparatorluğu sınırları içerisinde kaldı. Sasaniler Dağlık Karabağlı Ermenileri Mecusi olmaya zorlamadı ve Hristiyanlık üzere bıraktı, hatta Nasturilere verdikleri destek türünden Hristiyanlıkla ilgili iddialarında Bizans İmparatorluğunun Ortodoks Mezhebi’ne karşı destekledi.
Uzmanlar, bu siyasi gelişmelerin ardından 5. yüzyılda Ermenilerin Hristiyanlık anlayışı üzerinde Doğu Roma/Bizans ile ters düşmelerini de Ermeni Krallığı’nın bu imparatorlukça istilasıyla yakından alakadar olduğu kanaatindedir. Ermenistan Krallığı’nın İran tarafından istila edilen bölgelerinde ise Doğu Roma tarafından istila edilenler kadar baskının yaşanmaması, Dağlık Karabağ’ın da dahil olduğu bu bölgelerde istilacılara tepkinin daha az olmasına neden olmuştur.
469’da Sasaniler Dağlık Karabağ’ın da yer aldığı geniş bir bölgede özerk bir devlet kurarak bölgeye büyük ölçüde bir serbestiyet tanımış, bunu takip eden dönemde bu bölgede kültürel bir gelişme gözlemlenmişti.
Müslümanlara bağlı olarak Dağlık Karabağ
7. yüzyılda Müslüman Arapların Sasani Devleti’ni yıkmasıyla nispeten sapa bir yerde olan Dağlık Karabağ Ermenileri fiili bir bağımsızlık elde ettiler. Bu imkan, üzerlerinde yıkılan eski devletin otoritesi kalkmakla beraber Müslüman Arapların Dağlık Karabağ’a ulaşmada zorlanmasıyla gerçekleşti.
Dağlık Karabağ, 7. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar civara hakim olan büyük Müslüman devletlere bağlı bir özerk Ermeni çoğunluklu bölge olarak kaldı. Bu uzun dönemde 13. yüzyıldaki Moğol İstilası’na kadar idarecileri de Ermeni iken sonrasında idareciler tabi olunan devletten oldu, bununla beraber Müslüman idareciler Dağlık Karabağ’ın iç işleyişine fazla müdahalede bulunmadı.
Dağlık Karabağ’ın bu dönemde fiili bağımsızlığına 11. yüzyılda bölgeye ulaşan Selçuklu Devleti son verdi. Bölge Selçuklulara bağlandı. Fakat bu bağlılık tabiyet anlaşmasından ibaretti, sapa ve dağlık olduğu için büyük devletlerce o dönem önemsenmeyen bölgede Selçukluya bağlı olarak Ermeni idareciler hüküm sürmeye devam etti.
Moğol İstilası’nın yıkımından da aynı sebeple kurtulan Dağlık Karabağ, istilanın getirdiği yeni devletler ve idareciler döneminde 13. yüzyıldan itibaren iç bağımsızlığını kaybetmeye başladı. 1261’de Hristiyan Ermeni idareciler devri son buldu, çevredeki büyük Müslüman devletlere bağlı, Müslüman olan Ermenilerce yönetilmeye başlandı.
Kültürel olarak Ermeni Kilisesi’ni bırakanlar, Ermeni kimliğinin de dışına çıkıyor olduğundan, bu Ermeni kökenli Müslüman idareciler de Türk veya Fars sayılmaya başlandılar. Böylece Dağlık Karabağ’da ilk kez 13. yüzyılın ikinci yarısında İslam kültürünün tesiri başladı. İlerleyen asırlarda da İslam, (16. yüzyıldan itibaren Şii inancı) Türk olmanın, Ermeni Kilisesinden olmak ise Ermeni olmanın temel ayrımıydı.
Safevi idaresinde Dağlık Karabağ
16. yüzyılda İran’a hakim olan ve ülkenin mezhebini zorla Sünnilikten Şiiliğe çeviren Azeri Türkü Safeviler Hanedanı, Dağlık Karabağ üzerinde öncekinden daha etkili bir hakimiyet kurdular. Osmanlı Devleti’nde şehzadelerin sancaklara vali olarak atanmasına benzer bir şekilde Dağlık Karabağ da Safevi şehzadelerinin atandığı bir sancak oldu.
Yine de değerli tarım arazilerinin olmaması, dağlık ve sapa yapısı nedeniyle Safeviler de Dağlık Karabağ Ermenilerinin iç işlerine fazla müdahale edemediler. Bölge halkının Ermeni Kilisesi’ni bırakıp Şii olması için özel bir teşvik göstermediler, bölgeye dışarıdan göçü de teşvik etmediler. Bununla beraber zaman içerisinde, üst/yönetici sınıfa geçmek isteyen Ermenilerden ferdi olarak Şiiliğe geçip Türkleşenler oldu.
13. yüzyılda bölgede başlayan ama teşviksizlik nedeniyle yavaş ilerleyen İslamlaşma, bu dönemde de sürdü ve üst sınıf sayılan Dağlık Karabağlı Müslüman bir sınıf oluştu. Bununla beraber tüm bu dönemlerde Dağlık Karabağ’da Hristiyan Ermeniler nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktaydı.
Dağlık Karabağ'da Ermeni bağımsızlık hareketleri
17. yüzyıldan itibaren Dağlık Karabağlı Ermeniler arasında Safevi idaresi yerine bağımsız ve Ermenilerce yönetilen bir Dağlık Karabağ fikri ciddi derecede yayılmaya başladı. 1677’de bu konuda destek alabilmek için Avrupa’ya bir heyet gönderildi. Avrupalıların bu konuya ilgi göstermemesi üzerine 1711’de Rusya’ya, ünlü Çar Petro’ya heyet gönderildi, bölgesel yakınlığın ve Rusya’nın Kafkasya’ya inmek istemesinin etkisiyle Rusya bu konuyla ilgilenmeye başladı. İlerleyen yıllarda Safevilerin iç karışıklıklar, Osmanlı ve Rusya'yla girdiği savaşların etkisiyle yıkılması, Dağlık Karabağ’ı tam bağımsız bir Ermeni devleti yapma fikrini daha da güçlendirdi.
1720’li yıllarda İran’a karşı gerçekleştirilen Osmanlı seferlerinde Dağlık Karabağ da savaş alanı oldu.
Safevi Hanedanı’nın yıkımı, İran’ın dağılması, topraklarının Osmanlı Devleti, Rusya tarafından bölüşülmesi, Dağlık Karabağ’ın da aralarında bulunduğu bağımsız beyliklerin egemen olması beklenirken ortaya çıkan Avşar Türkü Şii Nadir Şah kısa sürede İran’ı toparlayıp Osmanlı ordularını ülkeden çıkarmayı başardı, Dağlık Karabağ üzerinde de hakimiyet kurdu.
Yaşanan kargaşada zarar gören Dağlık Karabağ Ermenileri de siyasi taleplerini bir kenara bırakarak Nadir Şah’a itaat ettiler.
Karabağ Hanlığı
1747’de Nadir Şah Avşar’ın ölümü üzerine Dağlık Karabağ’da Avşar Aşireti’nden bir diğer isim Penah Ali Han 1748’de kendisini Karabağ Hanı ilan etti ve fiilen bağımsız bir devlet kurdu.
Bu devlet bölgedeki üst sınıf Müslüman idarecilerin desteğini aldığı gibi çoğunluk olan Ermeni halkın da desteğini gördü. Penah Ali Han 1750-1752’de stratejik bir bölgeye Şuşa şehrini inşa etti ve buraya Penahabad ismini verdi, başkentini buraya taşıdı.
İran’ı yönetmekte olan Avşar Hanedanı bölgeyi yeniden kontrol altına alabilmek için seferler düzenlese de Dağlık Karabağ’ın arazi yapısından ötürü başarısız oldu. Bu seferlerden en önemlisi 1759’da gerçekleştirildi. 30 bin kişilik Avşarlı Ordusu 6 ay boyunca Şuşa’yı kuşattı ama yenilerek ağır kayıplarla geri çekilmek zorunda kaldı.
1763’te Penah Ali Han öldüğünde yerine oğlu İbrahim Halil geçti. Bu dönemde hanlık daha da güçlendi. 1783’te hanlık tebasından bazı Ermenilerin Rus Çariçesi Katerina’ya bölgeyi istila etmesi talebindeki mektubu, diğer bazı Ermenilerce hana şikayet edildi.
1790’lı yıllarda bir diğer Şii Türk hanedanı Kaçarlar, İran’ı savaşarak birleştirip ülkeye egemen oldular. İlk şahları Ağa Muhammed Şah, Dağlık Karabağ’da yarım asırdır süren fiilen bağımsız Karabağ Hanlığı’na son vermeye karar verdi ve bölgeye sefer düzenledi.
1797’de Şuşa’yı kuşatan Kaçar Ordusu, coğrafi konumundan ötürü alınması zor olan bu şehri almayı başardı. İbrahim Halil Han Dağıstan’a kaçtı. Fakat Kaçar Ordusu’nun Dağlık Karabağ’dan çekilmesi üzerine Şuşa’yı yeniden ele geçirdi.
Dağlık Karabağ’ın Rus kontrolüne geçmesi
1804’te başlayan Rusya-İran Savaşı’nın, Rusların zaferi ve ilerlemesiyle başlayıp devam etmesi, İbrahim Halil Han üzerinde Rusların Dağlık Karabağ’ı da işgal edeceği endişesini oluşturdu.
Bir istilayla tamamen hanlığının yok olmasını istemeyen İbrahim Halil Han, sınırlarına yaklaşan Ruslarla 1805’te bir anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre Karabağ Hanlığı Rus Çarlığı’na bağlı olarak devam edecekti.
Fakat Rus idaresindeki özerklik oldukça sınırlıydı. Rus-İran Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken, Dağlık Karabağ’a davetle hakim olan Ruslar Şuşa’ya askeri üs kurdular. 1806’da Ruslar 74 yaşındaki İbrahim Halil Han’ı “güvenilmez” bularak öldürdüler.
Kaynak: Mepa News Akademi