Fotoğraf: T24/Serhat Büyükbayrak
Ahmet Davutoğlu'nun T24'e yaptığı açıklamalardan öne çıkan ifadeler şu şekilde:
"Genel Başkanlar hukukunun korunması gerekiyordu"
"Seçim bir ekip mücadelesi. Bir açıdan futbola, bir açıdan savaşa benzetebiliriz bu süreci. Nihayetinde kazanmak istediğiniz bir mücadele. Eğer maçın son dakikalarına gelinmişse ve nihai sonucun belirleneceği bir aşamadaysanız elinizdeki bütün oyuncuları sahaya sürersiniz. Şu an Millet İttifakı ve Cumhur İttifakı’nın sert mücadelesi devam ediyor ve iki ay sonra seçime gideceğiz. Etkili olabilecek her aktörün değeri var.
İki konuda dengenin korunması gerekiyordu. Birincisi genel başkanların hukuku. Altı genel başkanın bir yılda oluşturduğu hem şahsi bir hukuk var hem de partiler arası bir hukuk var. Bunun korunması lazım. Diğer taraftan da iki büyükşehir belediye başkanının gerçekten halk nezdindeki popülariteleri ve hitap kabiliyetleri itibarıyla çok önemli katkıları olabilir bu mücadelede. Meral Hanım haklıydı; bu iki önemli gücü bir şekilde sürece katmak lazım. Ama diğer taraftan bazı rezervler tabii masada konuşuldu. Kişilerle ilgili değil, sürecin kendisiyle ilgili. Belediye başkanlarının genel başkanlarla aynı statüde olmaları durumunda bir başka hukuk gelişiyor. Bu ikisini dengeleyecek bir formül gerekiyordu."
"Seçimden önce bakanları konuşmak doğru değil"
"Bakanlıkları parlamento tablosu ve milletvekili dağılımları ortaya çıktıktan sonra konuşabiliriz. Kazanmadan bakanlık konuşmak doğru değil. Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar. Ama o noktada eşitlik ve adalet önemlidir. Eşitlik genel başkanlar düzeyinde sağlandı. Ama adalet açısından bakanlıkların Meclis'teki milletvekili sayısına göre dağıtılması lazım."
"90'lı yılların aktörleri önce AK Parti'yi istila etti sonra da devleti"
"Bir tek Sözcü Ömer Çelik’in ismini bilirsiniz. Başka var mı? Öbür tarafta Beştepe’deki baş danışmanlar AK Parti genel başkan yardımcılarından daha şöhretli ve bunların AK Parti’nin geçmişiyle alakası yok. Tabiri caiz ise 90’lı yılların aktörleri önce AK Parti’yi istila etti sonra da devleti."
"Erdoğan için otoriterleşme iktidarda kalmanın aracı"
"Ben bunu maalesef Erdoğan’ın iktidarda kalma çabasının bir parçası olarak görüyorum. Otoriterleşme iktidarda kalmanın bir aracı. Yanlışlık da burada zaten. Yollarımızın ayrıldığı yer de burası. Benim için İslam insanı özgürleştiren bir şeydir, köleleştiren bir şey değil. Benim gençliğimden beri savunduğum değerler Allah inancının insanı özgürleştirdiğidir. Bu özgürleşme insanın kendi nefsine karşı özgürleşmesinden toplumsal özgürlüğe kadar uzanır. Ama şimdi bunlar öyle bir muhafazakarlık geliştirdiler ki körü körüne itaat sanki imanın bir gereği. O körü körüne itaat ettiği lider de iktidarını korumak için birtakım ilişkiler işine girmişse bir müddet sonra bu mafyatik yapılara dönüşür.
Allah aşkına Sedat Peker’in iddialarına bakın. 2015’i hatırlayın, Türkiye’de böyle bir mafya yapılanması var mıydı? Veya izin verir miydik? Benim bir başbakan olarak, bir bakan olarak Reza Zarrab ile bir resmim var mı? Geçen gün uzak bir ülkenin büyükelçisi ziyaretime geldi, “Bizim mafya liderlerinden biri de burada öldürüldü” dedi. Niye uzak bir ülkenin mafya örgütü lideri bizim ülkemizde bulunuyor. "