*El Kaide’nin Stratejisine Kapsamlı Bir Bakış
*Çatışmanın Dönüşme Aşaması ve Savaş Stratejileri
*Amerika ve Irak Tecrübesinin Kuzey Yemen’e Taşınması
*Güney Yemen’de Amerikan Planın İkinci Aşaması
Faaliyet gösteren bütün cemaatlerle -özellikle bu cemaatler cihatçı cemaatler ise- münasebet kurduğumuz zaman, bir cemaat olarak hayat bulmasına neden olan ve küresel çatışma döngüsünde düşünce ve fikirlerini resmetmesini sağlayan “köklerine” inmemiz gerekmektedir. Birçok kişi muayyen bir olayla olan çatışmasında, bu olayı çıkartan kimseyi doğru bulduğu düşünce ve fikirlerine uygunluk arz edecek bir biçimde yönetiyor, cemaatin uzun yıllardan beri üzerinde durduğu düşünce ve fikirlere muvafakat etme kaygısı taşımıyor. Hatta birçok kişi, yaşanan olayların analiz ve tahlilinde yüzeysel bir üsluptan şikâyetçi; kimileri olayları analiz ederken kendi düşüncesinin doğruluğunu ön plana çıkartmak için tarih konusunda hata yapabiliyor ve çevresine, tarihi sürecini ve dahası tecrübelerini dikkate almaksızın cemaatin bizzat hatalı tarafı temsil ettiğini ispat etmeye çalışıyor.
Bu nedenle El Kaide yapılanmasının liderleri, özellikle Usame bin Ladin ve Atiyetullah Libi gibileri; komutanlıklarına bağlı şubelerle yazışmalarında yeni katılım gösteren üyelerini “stratejik cihat projesi” konusunda bilinçlendirmede pek hırslı davranmıştır. Bu stratejik proje, Batılı ülkeler ve Amerika’ya karşı savaşılmasını, faydadan daha ziyade belki de cihat projesine zarar verecek her türlü kişisel içtihat/kararlardan uzak durulmasını dayatmaktaydı.
El Kaide şubelerinin, medya kampanyalarının üzerlerinde baskısı ve çatışma sahalarının harareti, çok önemli olmasına rağmen bu noktayı kaçırmalarına neden olmuş olabilir. Nitekim bu yapıya katılanlardan birçoğu, askerliğini yaptığı bu örgütün stratejik konseptinden habersiz. Bir olay olduğunda veya özel bir karar alındığında fikir dağınıklığı yaşayabiliyor ve işin içine duygusallık girebiliyor ki; çatışmanın tabiatını ve küresel sistemin hilesini anlamanın önündeki engellerden biridir bu.
Örgütün liderlerinden Atiyetullah Libi, diğer bir lider olan Ebu Basir el-Vuhayişi’ye yazdığı mektubunda “örgütün stratejisini gençlerin hamasi isteklerine kurban etmeme” noktasında el-Vuhayşi’yi uyarması bu nedenledir; “Komutanlığa, gençlerin baskın çıkması gerekmemektedir. Aksine bizler insanları yönetiyor, onları doğru yola iletiyoruz. Doğruya isabet etmeye çalışıyor, gücümüz yettiği oranda bütün kuvvetimizle onu uygulamaya çalışıyoruz.”
‘Yemen’deki siyasi ve çatışma atmosferi’, ‘El Kaide’nin Yemen şubesinin bölgedeki Amerika planlarını hezimete uğratması’, ‘örgüt savaşçılarını yıpratma ve tüketmeyi hedefleyen girdaba düşürmek için bölgedeki vekilleri aracılığıyla kurduğu kapandan El Kaide’nin nasıl sıyrıldığı’ gibi konular hakkında konuşmaya başlamadan önce El Kaide’nin küresel çatışmaya bakışı, örgütün eski lideri Usame bin Ladin’in hatlarını döşediği stratejik hedefler hakkında konuşmaya başlamaya bir nevi mecburuz. Nitekim bugün birçok kişi, çatışmanın tabiatından habersiz olduğu gibi tarihi tecrübelerden de faydalanmaya niyeti yok.
Amerika, El Kaide’nin çatışmaya bakışı ve savaşta kullandığı stratejisinden yakındığı gibi başka bir şeyden şikâyetçi olmamıştır. Bu nedenle Amerika şu noktaya kilitlenmiştir; ya bu stratejiyi savunan liderleri yok edecekti ya da yeni bir strateji geliştirecek ve bunu vakiaya uyarladığı değişikleri pratiğe dökerek örgüt savaşçılarına dayatacaktı.
Vakiayı anlatan gelişmelere rağmen Usame bin Ladin, her zaman bu gelişmeleri örgütün genel stratejisi ile ilişkilendirmede ısrarlı davranmıştır. El Kaide liderlerine gönderdiği mesajında şunların altını çizmektedir;
“El Kaide yapılanması, neredeyse 20 senelik bir süre zarfından sonra geriye dönük yeni ve önemli, ileriye dönük tehlikeli bir aşamaya girmiştir. Bu aşamada örgütün siyaseti, açıklamaları ve refleksleri gelişmelerle orantılı olması gerekmektedir. Bu gelişmeler karşısında gerek askeri strateji olarak gerekse enformasyon çalışmaları olarak El Kaide’nin genel siyasetini sizlere hatırlatmak istiyorum; El Kaide yakın düşmandan önce uzak düşman stratejisi ile ayrıcalık kazanmıştır. İkincisi her ne kadar küfrü daha galiz ise de birincisinin küfrü daha açıktır. Aynı şekilde bu aşamada birincisinin zararı daha büyüktür. Küfrün başı Amerika’dır, şayet Allah onun başını keserse kanatları artık isyan edemeyecektir.”
Amerika ile olan çatışmada asıl olan gelişmelerin unutulmamasında çok fazla hırslıydı; onu yılanın başı kabul ederek ezildiği zaman bedenin etkisiz kalacağına inanıyordu Bin Ladin.
Amerika, örgüt savaşçılarının savaş stratejisini uzak düşmandan, Amerika direktifleri ile hareket eden yakın düşmana, yani görevli hükümetlere çevirmek için çok fazla çaba sarf etti şüphesiz. Amerika’nın güç kaybı yaşamadan, ekonomisine zarar gelmeden sağlam bir şekilde durması, bunun mukabilinde yakın düşman hükümetlerin örgütle savaşa girmesi, herhangi bir hükümet düştüğü zaman Amerika’nın direktiflerine göre hareket eden yeni bir hükümetin Amerika tarafından kurulması, örgüt savaşçıların böyle bir girdapta yıpranıp Amerika’nın güvende kalması Amerika tarafından hedeflenmekteydi. Usame bin Ladin örgütün siyasetine dair şu noktalara dikkat çekmiştir;
“El Kaide’nin Amerika’ya odaklanma konusunda genel siyasetine yönelik daha önce birçok örnekler verildi. İslam ümmetinin düşmanlarının örneği tıpkı habis bir ağaç gibidir. Gövdesini Amerika oluşturmaktadır; çapı 50 cm’dir. Dalları ise farklı farklı boyutlarda olup çok fazladır. NATO koalisyon devletleri ve bölgedeki birçok rejim buna örnek gösterilebilir. Biz, güç ve kuvvetimizin sınırlı olduğu bu dönemde bu ağacı devirmeyi istiyoruz. Doğru bir yol belirlememiz ve bu devirme eylemini gerçekleştirmemiz; kökünü teşkil eden Amerika’ya odaklanmamızdan geçmektedir. Şayet bu gövdeye odaklansak ve yaklaşık 30 cm ilerlesek, vardığımız nokta bize İngiltere dalının koparılabilmesi imkanı tanısa gövdeyi oluşturan Amerika varlığına devam ettiği müddetçe bunu yapmayacağız. Çünkü bu bizim gücümüzü ve kuvvetimizi dağıtacaktır. Gövde devrilinceye kadar devam edersek Allah’ın izniyle diğerleri de onu takip edecektir.”
Buna bir örnek vermemiz gerekirse; Afganistan’daki direnişçilerin Rus ağacının gövdesini kesmesi ve Güney Yemen’den Doğu Avrupa’ya kadar bütün kollarının onu takip ederek hiçbir güç ve kuvvet kullanılmadan tek tek düşmesi örnek olarak gösterilebilir.
Amerika’nın öncelikli düşman olarak itibar görmesi küresel küfrün başı, şerrin merkezi olarak kabul edilmesidir. El Kaide hareketlerinde hedef olarak ilk sırayı işgal eden isim Amerika’dır. Beyaz Saray siyasetçilerini koruma altına almaya kışkırtmıştır bu durum. Bununla beraber El Kaide’yi Amerika’nın ilk düşmanı olarak listeye almaya sevk etmiştir.
Arap yöneticilerin bugün Amerika’nın elinde mücerret edat olduğunu bilmeyen birisinin varlığı söz konusu bile değildir. Bu yöneticiler için hayat damarı görevini görüyor Amerika. Şayet bu damar kesilirse, onların şuanı ve geleceği son bulur.
El Kaide lideri Usame bin Ladin’in açıklamalarında sıkça işaret edilmiştir bu konuya; “İslami Devlet inşa etmek için çalışmaların tertip edilmesi; bölge devletlerinde büyük nüfuz sahibi, onlar için hayat damarı ve ana destekçisi küresel küfrü yok etmekle başlar. Bu küresel küfür ki, sahip olduğu büyük kuvveti Afganistan İslam Emirliği ve Irak devletini düşürme imkanı tanımıştır kendisine, büyük bir kan kaybetmesine rağmen. Ancak bu süreçte bölgede hangi İslam devleti inşa edilirse edilsin hükümeti düşürecek gücü hala kendisindedir. Bu nedenle inşa edeceğimiz İslam devletini yıkmaya güç yettiremeyeceği zayıflığa ulaşıncaya kadar kan kaybetmesini ve yıpratılmasını sürdürmek gerekmektedir.”
Amerika’nın öncelikli düşman kabul edilmesi stratejisine uygun olarak El Kaide, savaşı New York ve Washington sokaklarına taşıdığı zaman Amerika tehlikenin bu düşünce içinde gizlendiğini anladı. Nitekim 1000 Yemenli veya Suudlu yada Iraklı askerin El Kaideli direnişçilerin elleriyle öldürülmesi Amerika’yı zayıf düşüreceği söz konusu bile değildi.
Bu nedenle El Kaideli lider Bin Ladin şöyle demektedir; “Amerika’nın kendi merkezinde vurulması önemli bir konudur ve önceliklidir. Aynı şekilde bizim istediğimiz şeye bizi ulaştıracak ana yoldur. Amerika’nın müttefikleri ve vekillerinin vurulması şöyle dursun Amerika’nın içerden vurulması dışardan vurulmasından daha çok etkileyecektir Amerikalıları.”
Uçak patlamamasına rağmen Ömer Faruk’un düzenlediği operasyon neticesinde sadece bir adamın onlara yaşattığı korku, bu konuyu doğrular niteliktedir. Yaklaşık 40 milyar dolar karşılığında güvenlik önlemleri almaya sevk etmiştir Amerikalıları. Bu rakam, Amerika’nın Afganistan savaşının ilk senelerinin tamamında harcadığı paranın kat kat fazlasıdır.
Bu nedenle Amerika’nın en çok korku duyduğu şey kendi merkezinde hedef alınmasıdır veya herhangi bir devlette çıkarlarının hedef alınmasıdır. Amerika şuanda bütün araçları kullanarak ilk hedefi Amerika ve çıkarlarını hedef almak olan bu stratejinin başarısız olduğu hususunda cihatçıları ikna etme peşinde ve mürtetle savaşın asli kafirle savaştan daha öncelikli mefhumunu kullanarak çatışma stratejisini dahili savaşa çevirme çabasındadır.
Bazıları şöyle demektedir; Nerede Amerika’nın kendi evinde vurulmaları? Boston maraton saldırısı, Ömer Faruk’un uçak saldırısı ve benzeri saldırılardan sonra Bin Ladin stratejisinin başarısız olduğu kabul edilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda ve Arap baharı kaosundan sonra direnişçiler dahili savaşa yönelmiş olsalar da ve Amerika’nın kendi merkezinde vurulacağı saldırılar gecikmiş olsa da bu söz konusu stratejinin başarısız olduğu anlamına gelmez, Amerika’nın çatışmayı dahili çatışmaya dönüştürme isteklerine icabet edildiği anlamına da. Aksine bazı muayyen sebeplerden dolayı direnişçiler Amerika’yı kendi merkezinde vurmaya güç yettiremese de kurtuluş direnişçilerin uygun fırsatı yakalayıncaya kadar kuvvetlerini korumasında ve kan kaybetmemesindedir ki zamanı gelince dış operasyonlarda aktif olabilsinler. İşte bu durum Beyaz Saray siyasilerinin en çok korktuğu stratejidir.