Sosyal medya vasıtalarının hızlı bir şekilde yayılması, insanların haber okuma alışkanlıklarını da ciddi şekilde değiştirdi. Şimdilerde toplum büyük ölçüde sosyal medya paylaşımlarından ibaret olan haberleri okumayı yeğliyor. Özellikle Twitter'da (şimdilerde X olarak anılan sosyal medya platformu) faal olan hesaplar takipçilerine gündemi 280 karakterde sunuyor. Bu tarz hesaplara büyük bir rağbet var. Bu rağbeti takipçilerinin milyonlara ulaşmasından kolayca anlayabiliyoruz.
Bu durum insanların genelinin algı süresini ve gelişmelere olan ilgisini de büyük ölçüde etkilemiş durumda. Örneğin sıradan bir sosyal medya kullanıcısı artık bir haberin linkine tıklayarak haberi okuma zahmetine dahi girmiyor. Haber paylaşımındaki tek cümleyi okuyarak bir yargıya varmaya çalışıyor. Buradan bir yargıya varamazsa linke tıklayarak iki cümle okuyor ancak algısı o noktada tükeniyor. İçeriğin geri kalanını okumuyor, okusa da maalesef anlamıyor.
Bu durum akademik makaleleri bile etkilemiş durumda. Akademik makalelerin hacmi artık geçmişteki kelime sayılarının neredeyse beşte birine kadar düşmüş vaziyette. Buna rağmen okuyucular makalelerin bu kısacık hallerini dahi okumuyor.
Hal böyleyken medya piyasasının büyük bir bölümünün "sosyal medya haberciliği" de denilen çalışmalara meylettiğini görüyoruz. Bence bu tarz bir haberciliğe "fast-food haberciliği" demek daha doğru. Okuyucular hızlıca kaydırıp görebildikleri kadar çok haberi görüyorlar, hatta bu 280 karakterlik paylaşımları bile okumuyorlar. Bir fast-food büfesinde alabildiğince sağlıksız pişirilmiş bir hamburgeri alelacele mideye indirir gibi bu içerikleri okuyup geçiyorlar. Videolar da böyle. Artık 10 dakikalık videolar uzun bulunarak izlenmiyor. Hatta 60 saniyelik kısa videolar bile takip edilmiyor. Bu videoların altına bir oyundan bir görüntü, mesela hareket eden, taklalar atan bir araba konuluyor ki izleyicinin canı sıkılmasın ve videoyu terk etmesin. Tıpkı yemek yedirilmeye çalışılan ve bu sırada çeşitli oyuncaklarla oyalanan bir çocuk gibi.
"Hakikat birkaç saniyeyle öğrenilemez"
Halbuki bilgi edinmek oldukça ciddi bir iştir. Zira zihniyeti inşa eden şey bilgidir. Temelleri sağlam olan bilgileri edinmeden, sosyal medyada dönüp dolaşan kısacık içerikleri okuyarak bir insanın zihniyeti inşa edilebilir mi? Bu maalesef imkansız. Kitlenin talebi bu olsa bile, insani ve İslami bir yönü bulunmayan böyle bir durumun değirmenine su taşımak isabetsiz bir tavırdır. Bu gibi fast-food haberciliğiyle ortaya çıkabilecek olan şey olsa olsa bir tür "malumat obezitesi" olabilir. Oysa bizlerin aradığı şey zihni sağlam, temelleri sağlam, bilgi edinme yol ve yöntemleri sağlam kimseleri elde etmektir.
Bilgi edinmeye vakit ayrılması gerekir. Uzun diye okumaktan kaçınılan eserler insanın dünyasını imar eder. Hele ki biz Müslümanlar için ortada bu açıdan iki yönlü bir mesele var. Medyanın üreticisi de olsak tüketicisi de olsak bu hususlara dikkat etmemiz gerekiyor. Bizler dünyayı içerisinde bulunduğu halden kurtarmak, Müslümanların yaşadığı derin krizleri çözmek isteyen kimseleriz. Bu açıdan bizlerin sığ bilgileri edinmekle de yaymakla da hiçbir ilgimizin olmaması gerekir. Hakikat dediğimiz şey hülasa edilebilir bir şey değildir. Hakikat dediğimiz şey birkaç saniye bakılan ekranlardan elde edilebilecek bir şey de değildir. Bilakis hakikat insanın zamanını, belki yıllarını uğruna harcayacağı bir maceradır. Bu nedenle bizim "yenilir yutulur" bilgilere mahkum olmamamız gerekir. Sosyal medyada dönüp duran şeyler ise maalesef yenilip yutulmak üzere paylaşılmaktadır.
Bilgi insana kanca atmalı, aklını kurcalamalı, onu arayış içerisine sokmalı, zihnini yeni bilgilere gebe bırakmalıdır. İnsanı öfkelendirmeye, ani duygusal veya siyasi tepkiler vermeye iten şeylerden "bilgi" diye bahsetmenin ne kadar doğru bir yaklaşım olduğu tartışılır.
İsmet Özel'in başından geçtiği belirtilen bir anekdot var ki bu durumu güzel özetleyeceği kanaatindeyim. Bir gün otobüste seyahat ettiği sırada bir genç kendisine yaklaşır ve elinde tuttuğu İsmet Özel kitabını göstererek şöyle söyler:
- Efendim, sizi okurken anlamıyoruz!
İsmet Özel ise şöyle yanıtlar:
- Biz bunları otobüste yazmıyoruz!
Evet, bilginin yeri, zamanı, şartları, zorlukları vardır. Bilgiyi üretmek de tüketmek de ciddi bir iştir. Bilginin telefon ekranlarında başı, sonu, kaynağı, bağlamı belli olmayan kısacık cümlelere hapsedilmesi, bilgiyi bilgi olmaktan çıkarmaktadır.
Bu vasatta özellikle Müslüman gençlerin, etkileşim almayı gerçekten insanlarla etkileşmek zannetmemesi ve bu etkileşim illüzyonuna kapılarak "fast-food haberciliğinin" dünyasına kapılmaması elzemdir. Müslümanların ciddi bir bilgi üretimi ve zihniyet inşası süreci içerisine girmesi gereken dönemlerden geçiyoruz. Böylesi dönemlerde bilhassa Müslüman gençler hem teorik hem de pratik açıdan daha üretken olmalı, daha uzun soluklu ve verimli işler ortaya koymalıdır.
Kendi rızası için çabalayan tüm kullarına muvaffakiyet vermesini Rabbimden niyaz ederim.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.