Fransız gazeteci Thomas Misrachi’nin Libération gazetesinde 17 Kasım’da yayımlanan “Pourquoi j’ai quitté Twitter” başlıklı yazısını Medyascope'tan Barış Can Kaştaş çevirdi:
Bütün bu tantana nafile olabilir mi? Sosyal medya gücünü hem terapi hem de bağımlılık etkisi göstermesinden alıyor. Her iki durumda da normal yaşantımıza, onlara son verdiğimizde dönebiliyoruz.
Tam olarak ne işe yarar bu meret, yani sosyal medya? Düzenli haber almaya mı? Tartışmalara katılmaya mı? Bir topluluğun parçası olmaya mı? Düşünmeye mi? Rahatlamaya mı? Ucuza psikanaliz yaptırmaya mı? Ya da kendimizi olduğumuz gibi değil ama olmak istediğimiz gibi göstermeye mi yarıyor? Kendimizi gördüğümüz gibi göstermeye. Diğerlerinin bizi görmelerini istediğimiz gibi göstermeye. Sonuçta bir şeyin görüntüsü aslına uygun bir kopyası değildir. Bir nevi bir ikilileşme. Sosyal medyanın gücü, bu görüntünün ikileşmesinde düzenleme yapma imkanı vermesinde yatıyor. Görüntüye (neredeyse) istediğimiz filtreyi koyabiliyoruz, ancak temel aynı kalıyor. Hatta çelişkili bir biçimde bu filtre, temeldeki çukuru ortaya çıkarıyor. Sosyal medyayı kullananların sandığından daha sık oluyor bu. Olmak istediğimizi (ya da olmak istiyormuş gibi yaptığımızı) her gösterdiğimizde, ne olmadığımızı daha çok ortaya çıkarıyoruz. Gücümüzden ziyade güçsüzlüklerimiz, içeriğimiz yerine boşluklarımız belli oluyor.
Bana göre Twitter artık anlamsız bir arka plan gürültüsü haline geldi. Bu gürültü bir azınlığa ait. Algoritmalar dünyayı büyütmek yerine küçültüyorlar. Bu teknolojik ve matematik olarak görebildiğimiz bir şey. Algoritma sadece bize en çok uyan şeyleri gösteriyor. Bunu yaparak da görme ihtimalimiz olan şeyleri küçültüyor. İlgimizi çekebilecek, ancak bilmediğimiz şeyler bu alanın dışında kalıyor. Algoritma bunları nereden bilebilir ki sonuçta? Böylece yavaş yavaş kendimizi kapana kıstırıyoruz. Sosyal medya, yapması gerekenin tersini yapıyor. Bizi açılmaya, ufkumuzu genişletmeye teşvik etmiyor. Bu alanda gemi azıya almış bir narsisizmi desteklemekten başka bir şey yaptığı yok. Duyulmaya ihtiyacı olanlara var olmak için bir yöntem veriyor sadece. Bu grup yorum yapıyor, başkalarını sorguya çekiyor, tartışma hakkını kullanıyor. Bunu özgürce yaptıklarını düşünüyorlar, ancak içinde bağrıştıkları arena kendi ifadelerinden ibaret. Takip ettikleriyle ve ilgilendikleri konularla kısıtlılar.
Sosyal medya sosyal değil, hatta antisosyal. Çoğunluğun gerçekliğinden kopuk bir azınlığın sözcüsü olarak sosyal medya, siyasi hareketleri, mücadeleleri, meseleleri aşırılığa çekip, detay konuları yankıyla büyütüyor. Sosyal medya, kolektif düşüncenin yoldan çıktığı tehlikeli bir sadeleştirme makinesi. Dünyanın karmaşıklığını 140 karakterle açıklayamazsınız. Her şeyi yapısal olarak basitleştirmesi nedeniyle sosyal medya bir tür aşırılığa yol açıyor. Gerek sözlerde, gerek görüntüde, gerek düşüncede. Sosyal medya en iyi ihtimalle bulmacanın tek bir parçası. En kötü haldeyse dünyadaki gerçekliğin deforme edildiği bir yer. Tehlike de tam olarak burada: Sosyal medya kendi sanal gerçekliğini yaratıyor. Bu sanal gerçeklik bir düşünce, zihinsel bir efor, entelektüel ya da felsefi bir yapının sonucu değil, bunun yerine –sadece– espri ve anlık tepkiden gelen dağınık ve bireysel düşüncelerin toplamında ibaret.
Sosyal medya düşünceyi yıkan bir şey. Yapısal olarak söküp analiz etmek ve anlamak için değil, bunun yerine yok etmek için yıkan bir şey. En yüksek bağıranın, en uçta olanın haklıyı yarattığı bir güruh. Bir çağa cevap, bir özgürleşme, özgür ve demokratik bir ifade sunma sözü olan bu araç, bir hapishane haline geldi. Bizler de onun esirleri olduk. Çözüm, bizzat sorun oldu. Biz de ona bağımlıyız. Uyuşmuş durumdayız. Sanallıkta var olmamız, yok olmamızla aynı şey.
Bir noktadan sonra telefonuma günde üç saat bakmaya başlamıştım. Bu zamanın yarısından çoğu sosyal medyaya ayrılmıştı. Bir işe yaramayan resimlere. Aptal, tutarsız, kinci, nefret dolu veya en iyi ihtimalle sıkıcı laflara. Fırtınalı, gitgide daha çok şiddetlenen tartışmalara. Sosyal medya öfke ve iyi niyetlerin aktığı bir savak. Aşırı duygusallığın ve aşırı uçluluğun aktığı bir savak. Ve her şeyden çok zamanın kaybedildiği. Başka yere bakmak, bir şeyler okumak, dinlemek, inşa etmek yerine bütün zamanın kaybedildiği. Sosyal medyanın gücü hem terapi hem de bağımlılık etkisi göstermesinde. Her iki durumda da yaşamaya ancak söz konusu şeye son verdiğimizde dönüyoruz. Ben de en sonunda buna karar verdim. Epey de iyi geldi bana. Çağımıza yazık, diğerlerine yazık. İşte bu yüzden Twitter’ı bıraktım.