"Zira insanların var olmasının sırrı yalnızca yaşamakta değil, yaşamalarının nedenindedir. Ne için yaşadığını kesin olarak bilmeden insan yaşamayı kabul etmez. Hatta dünya nimetlerine boğulsa bile kendini yok etme yoluna gider." Fyodor Dostoyevski
Malumun ilamına ne hacet? Yine de itiraf etmeli, Gazze için hem sayıca, hem de etki açısından en düşük profilli başkaldırının yapıldığı ülkede oluğumuzu birkaç acı tecrübe ile anlamış olduk. Bu tecrübelere kenardan köşeden de olsa sonda değineceğim.
Muhafazakar STK'ların cirit attığı, 1000 yıllık medrese geleneklerinin korunduğunun söylendiği ülkemizde, modernize edilmiş milliyetçiliğin İslam dünya görüşünün önüne adım adım geçişini müşahede etmiyor muyuz hep beraber? Faizin yüzde 45 olduğu ülkemizde, 1000 yıllık medrese geleneğinin yetiştirdiği hocaların suskunluğunun gölgesi altında Gazze için ne yazabilirim diye çok düşündüm. Sonra da sesli düşüncelerimi yazıya deşifre edeyim dedim.
Dedim ki, acaba Kassam'a ithafen, "füzelerinizi İsrail'in içine değil de, Gazze açıklarına demirlemiş ABD-İngiliz savaş gemilerine atın" deseydim ne olurdu? İngilizler uçak gemilerinden kalkan insansız araçları ile Gazze üzerinde uçup İsrail'e istihbarat sağlama sözü verdiğinde, "o insansız hava araçlarının kalktığı gemiye atılmayan füze, füze değildir" deseydim baş terörist ilan edilir miydim? İşi ABD-İngiliz ve diğer tüm müttefiklerin tarafına sıçratmadan Gazze sınırları içerisinde tutmak kendilerinin kararı. Lakin bu karar Husi denen topluluğun cilalanıp parlatılmasına doğru gitti. İslam dünyası Hamas'ın Tel Aviv'e gönderdiği füzelerden çok, Husilerin ABD gemilerine gönderdiği iddia edilen füzeleri konuşuyor. Diğer yandan ise ABD daha dün, işgalin ilk günlerinde Gazze açıklarına yolladığı uçak gemisini geri çekeceğini beyan etti. Buradan bin türlü yalanla karışık bir İran-Husi güzellemesi yapmak isteyen zevat, ABD uçak gemisinin Husi saldırıları neticesinde geri çekilmek zorunda kaldığı yalanını pompalayıp duruyor. İşin gerçeğini söylemekten kaçan ABD'li yetkililer de bu haberi şişirip duruyor. Bunlar ışıklar sönene, perde de kapanana kadar tiyatroda yaşananlardır.
Husi topluluğu gibi bir riskin, Suudi Arabistan'ın tam dibinde güçlenmesine izin verilmesinin en büyük sebebi Yemen'de faaliyet gösteren El Kaide unsurlarının stabil tutulmaya çalışılmasıdır. Bir başka yönden ise alternatif bir direniş sistemi oluşturarak "ılımlı" grupların kontrol altında kalmasının sağlanması, El Kaide'ye geçişlerin önünün kesilmesidir.
Uçak gemisinin geri çekilmesi ise kızışan savaş sebebiyle değil, İslam ülkelerinin hükümetlerinin Gazze konusunda bir girişimde bulunmayacaklarının artık kesinleşmiş olması sebebiyledir. Mesele, A'dan Z'ye tüm hükümet ve rejimlerin sadece kendi çıkar gruplarını kollamak adına varlıklarını sürdüren salyangozlar olduklarının ortaya çıkmasıdır. İşin gerçeği de odur ki, ABD, karşısında böyle hükümetler varken, koca bir uçak gemisini savaşa hazır bir halde her an tetikte tutmayı gereksiz görmüş, boşuna masraf yapmaktan kaçınmıştır. Hadise bundan ibarettir.
Gündeme dair
Cemaat ve dernek liderleri ya da başkanları...
Oluşturduğunuz topluluklar uzayıp kısalabilir, büyüyüp küçülebilir. Neticede bir zaman sonra stabil kalacağı seviye, sizin boyunuzun seviyesi olacaktır. Bu sebeple, topluluklarınızı büyütmeyi, genişletmeyi bir kenara bırakıp kendinizi geliştirmeye odaklanın. Sizler bu sığ hal üzere kalmayı sürdürdükçe topluluklarınızda bir gelişim gözlemlemeyi beklemeyin.
Buna mukabil, dünyadaki tüm Müslümanların, Türkiye'de faaliyet gösteren bazı dernek ve cemaatlerin maslahatları üzerine hareket etmek zorunda oldukları kanaatini de terk etmeniz gerekiyor. Ya Müslümanların bindiği gemiye binip o geminin gittiği yere gideceksiniz ya da "basiretsiz" dediğiniz dünya Müslümanlarına, sırf rahatınızı bozdukları için atıp tutacak, bir 30 yılı daha böyle devireceksiniz. Ben olsam gemiye binerdim.
İncirlik protestoları…
Olayı anlatmama gerek yok. Samimi olduğuna inandığım duygularla gittiler, karşılığında ise gördükleri muamele ortada. Belki bir Paris tipi protestoyu tasdik edebilir olsam da, genel olarak Türkiye'de yapılan sivil protesto gösterilerini hiç tasvip etmedim. Bundan sonra edeceğimi de sanmam. Ancak belki Müslümanların bu şekilde mağdur edilmesine sebep olan STK'ların protesto edilmesi için bir istisna bırakabilirim.
Hadi bir şiirle kapatalım.
"kıyam ettiğiniz kadar var çocuklar.
öldüğünüz kadar var yemen'den afganistan'a.
değil mi ki unutmuş şehirlerde yaşayan
zelil bir lokma ekmeğin kaygısıyla uyanıp
şehvet saçan ekranlar karşısında uyuyan
yılgın, yorgun, savruk müslümanlar sizi…
değil mi ki terk edilmiş sokaklarınız
ölüm saçan soğuk makinaların insafına…
size iğrenerek ve acıyarak bakıyor artık
müreffeh şehirlerin sarhoş ahalisi.
kiminiz bir komplo kiminiz bir tuzak,
saraylara iştihayla kurulmuş efendilerinin istikbaline.
siz bir yalansınız hatta belki
dipçikler parçalasa da kafatasınızı
türkistan'dan arakan'a dek.
yağlı bir kumandanın bilmemne düğmesine basınca
kayboluyorsunuz hayatlarımızdan,
diniyor acılarınız.
kıyam ettiğiniz kadar var çocuklar.
yoksa kim tutardı çıplak ellerinin parçalanması pahasına
göğsümüze saplanmaya hazır kıta bekleyen
düşmanın süngülerini?
bilirsiniz bizim
gömleğimizin ütüsü bozuluyor yumruğumuzu kaldırdığımızda.
kimbilir belki maaşımız kesiliyor dostların yüzüne bakamaz oluyoruz.
çünkü utanılacak bir şey bizim için kıyam,
parçalanan cesetlerden konuşmak ayıp.
eğer bahsedecek olursak sizlerin
beynini parçalayan metal dipçiklerden
bizi belki almazlar bir dahaki dernek toplantısına.
belki pek mühim ekranlarda arz-ı endam edenler
bir daha yüzümüze bakmazlar.
çığlıklarınız artık ulaşmıyor şehrin bulvarlarına
konferanslardan duyulmuyor çin işkencelerinin gürültüsü.
kıyam ettiğiniz kadar var çocuklar
öldüğünüz kadar var isimsiz bir şehrin
isimsiz sokaklarında."
(Muhammed Mikdad)
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.