Zengin kaynakları ve stratejik konumuyla bilinen büyük Türk ülkesi Doğu Türkistan Türk, Moğol ve Çin tarihinde de önemli gelişmelere sahne olmuş bir coğrafya.
Doğu Türkistan'ın tarihine dair dosyamızın altıncı ve son bölümünde, bölgenin 1980'li yıllardan bugüne uzanan tarihini ilginize sunuyoruz.
Mao sonrasında Doğu Türkistan'da baskıların beklenenin aksine gevşemeden devam etmesi Doğu Türkistan halkını üzerindekini baskıları kaldırmaya yönelik daha aktif bir mücadele vermeye yöneltti. Mao sonrasında Çin'in yaptığı ekonomik açılımlar Doğu Türkistan'ın şehirlerinde de fabrikaların kurulmasıyla sonuçlanmış, kırsalda yaşayan pek çok Müslüman Türk iş bulabilmek için şehirlere göçmüştü.
Şehre göç, dini ve kültürel baskılarla daha doğrudan yüzleşilmesini ve Müslüman Türklerin bir arada mücadele edebilme konusunu konuşabilmesini sağlayacaktı. Bu durum Doğu Türkistan'daki Çin baskılarına karşı mücadele, Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı gibi konuları bölge halkının gündemine daha da sokmuştu.
Türkistan İslam Partisi
1988'de Ziyaeddin Yusuf liderliğinde Çin baskılarına karşı mücadele için 'Türkistan İslam Partisi' kuruldu. Bu oluşum Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetleri ve sonrasında tüm baskılara rağmen yürütülen dini medreseler geleneğine dayanmaktayı. Hareket, gerekirse "meşru müdafaayla Çin'in askeri baskılarına karşı silahlı direniş"i de benimsemekteydi.
Nisan 1990'da Çin'in Doğu Türkistan-Barin'de Müslüman Türk halka karşı saldırısına mukavemete katılan Ziyaeddin Yusuf bu çatışmalar esnasında hayatını kaybetti.
Yusuf'un ardından grubun liderliğine Hasan Mahsum geldi.
Türkistan İslam Partisi'nin eski lideri Hasan Mahsum
1996'da Afganistan'ın başkenti Kabil'in Taliban'ın eline geçmesiyle, Doğu Türkistan'da yeraltında faaliyet göstermekte zorlanan Türkistan İslam Partisi, lideri Hasan Mahsum'un kararıyla Afganistan'a yerleşti, Doğu Türkistan'da yer altı faaliyetlerine devam etti.
Afganistan'a yerleşmesine Taliban'ın izin verdiği Türkistan İslam Partisi iddialara göre 1999'da El Kaide lideri Usame bin Ladin'den (1957-2011) maddi destek aldı. Bu dönemde de Türkistan İslam Partisi Çin'deki faaliyetlerine devam etti.
Türkistan İslam Partisi, 2001'de ABD'nin Afganistan'ı işgalinin ardından ABD tarafından terör listesine alındı.
Grup, Afganistan'ın işgalinin ardından Pakistan'ın kuzeybatısındaki Veziristan başta olmak üzere kabile bölgelerine yerleşti. Suriye İç Savaşı'yla (2011-) beraber Türkistan İslam Partisi'ne bağlı unsurlar Suriye'ye de yöneldi. 2020 yılında ABD, Türkistan İslam Partisi'ni terör listesinden çıkardı.
Gulca Katliamı ( Şubat 1997)
Doğu Türkistan'da Çin güvenlik güçleriyle halkın hemen her sene çatışmalar yaşadığı belirtilmektedir. Çoğu dünya medyasına yansımayan olayların büyüklüğüne göre bazı hadiseler dünya basınına yansıyabilmektedir.
Şubat 1997'de, 2. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin başkenti olan ve Doğu Türkistan'ın kuzeyinde yer alan Gulca şehrinde 30 Müslüman Türk'ün Çin'in uygulamalarına karşı olduğundan toplu idamı bu şehirdeki Müslüman Türk halkın protestolarına neden oldu.
İslami taleplerin üzerindeki baskıların kaldırılmasını isteyen protestoculara saldıran Çin Ordusu yüzlerce kişiyi katletti, şehir genelinde ve çevresinde binlerce kişi gözaltına alındı.
Temmuz 2009 Doğu Türkistan Katliamı
Temmuz 2009'da Doğu Türkistan'ın Çinlilerin çoğunlukta olduğu idari merkezi Urumçi'den başlayarak Doğu Türkistan'ı saracak şekilde Çinliler ve Müslüman Türkler arasında çatışmalar başladı.
Çin Ordusu'nun da Çinlilerden yana müdahil olmasıyla, Doğu Türkistan muhalefetinin verilerine göre bin ila 3 bin kişinin öldürüldüğü büyük bir katliam yaşandı.
Yaşananları Çin'in Müslüman Türkleri hedef aldığı kapsamlı tutuklama kampanyaları izledi. Doğu Türkistan'da Çin'in baskıları daha da arttı.
Asimilasyon politikaları ve toplama kampları
Çin, kesintisiz olarak 1949'dan bu yana Doğu Türkistanlıları asimile etmeye çalışmış, dini ve kültürel tüm değerlerine baskı uygulamış, kurduğu çalışma-toplama kamplarıyla hapsettiği halka hem işkence uygulamış hem de çalıştırarak zorla ürettirdiği ürünleri satarak gelir elde etmişti.
Fakat 2010'lu yılların başından itibaren Çin'in Doğu Türkistan'daki bu politikaları kapsam ve ileri gitmede yeni bir evreye girdi. Özellikle bu politikalar, mevcut devlet başkanı Şi Cinping'in göreve geldiği 2013 sonrasında arttı.
Doğu Türkistan'da İslam dini üzere her türlü ibadet yasaklandı. Halkın tümünün toplama-çalıştırma kamplarına gönderilmesine başlandı. Bu kamplarda halkın tüm geleneksel değerleri yasaklandı ve aşağılandı, itiraz edenler katledildi.
Kampta kalanlara işkence uygulandığı, tecavüz edildiği, çocuklarının ellerinden alındığı, kamplardan kurtulup diğer ülkelere kaçabilenlerce anlatıldı. Doğu Türkistanlıların evlerinde dahi değerlerini yaşayabilmelerine mani olunması için Doğu Türkistanlılara Çinlileri evlerinde ağırlama görevleri verildi.
Doğu Türkistan'da artan Müslüman Türk nüfusunu kendisine tehdit gören Çin'in Müslüman Türkleri kısırlaştırma ve zorunlu kürtaja zorladığı da bildiriliyor.
Çin'in nihai hedef olarak Doğu Türkistan'daki Müslüman Türkleri zorla tamamen İslam ve Türklükten kopararak Çinlileştirmeyi hedeflediği belirtiliyor, Çin resmi makamları da bu amaçlarını saklamıyorlar.
Doğu Türkistan'da yaşananlara tepkiler
Doğu Türkistan'da 2010'lu yıllarda baskıların Mao devrinden bile daha ileri, Müslüman Türk varlığını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik seviyeye ulaşması dünyanın çeşitli yerlerinden yoğun tepki çekiyor.
Doğu Türkistanlılar bu sürece en büyük tepkiyi Müslüman ülkelerden beklerlerken, Müslüman ülke yöneticilerinin Çin ile ekonomik ilişkileri nedeniyle sessiz kalması veya açıkça Çin'e destek veren beyanları Doğu Türkistanlıları büyük hayal kırıklığına uğratıyor.
Doğu Türkistan'ın Türkiye'den beklentileri
Doğu Türkistanlılar hem İslam hem de Türklük üzerinden 2000'li yıllardan itibaren dış politik hamlelerini artıran Türkiye'den Çin'in Doğu Türkistan politikalarını durdurmaya yönelik girişimlerde bulunmasını özellikle istiyorlar.
19. yüzyılda Yakup Han zamanında Doğu Türkistan'ın kendisini Osmanlı Devleti'ne bağladığını, Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye zorluklar içerisindeyken Çin işgalinin tüm sıkıntılarına rağmen Doğu Türkistanlıların kalbinin o yıllarda Türkiye ile attığını, fakirlik içerisinde topladıkları yüklü maddi yardımları Türkiye'ye gönderdiklerini hatırlatıyorlar.
Müslüman Uygurların Balkan Savaşları sonrası Osmanlı'ya yolladıkları maddi yardıma ilişkin belge. O dönemde 24 bn 351 Frank olarak toplanan para, günümüzde yaklaşık 10.4 milyon dolara eşdeğer.
Doğu Türkistan'da dini eğitim
1949'dan itibaren kesintisiz şekilde süren Çin işgaline ve İslam'ı özellikle hedef alan baskılarına rağmen dindar bir halka sahip olduğu bilinen Doğu Türkistan'da medrese faaliyetlerinin o günden bugüne kesintisiz sürmesi dikkat çekiyor.
Tüm baskılara rağmen yeraltında yakın tarih boyunca devam eden bu medreselerde öğrenciler Kur'an-ı Kerim'i ezberliyor, Arapça öğreniyor ve çeşitli İslami ilim dallarında yetişiyor.
Fakat 2010'lu yıllardan itibaren Doğu Türkistanlılar üzerindeki baskılar Mao döneminin en zorlu günlerini dahi geride bırakmış durumda. Teknolojik gelişmelerin, polis devletlerin yönettikleri halkların her şeyini takip etmesini kolaylaştırmasıyla bu faaliyetlerin de büyük ölçüde sona erdiği bildiriliyor. Zaten Doğu Türkistan'da sadece dini eğitimin değil namaz kılmanın, Türkiye'de bulunmuş olmanın dahi cezalandırılma sebebi olduğu belirtiliyor.
Doğu Türkistan'da nükleer denemeler
Çin'in atom bombası üretmesinin ardından nükleer denemeler için Doğu Türkistan'ı seçmiş olması Doğu Türkistanlılara ve Doğu Türkistan tabiatına büyük zararlar vermektedir.
İlk denemenin yapıldığı 1964'ten bu yana Doğu Türkistan'da 11'i yer altında olmak üzere en az 46 nükleer denemenin yapıldığı, bu denemeler için Doğu Türkistan'da Türk nüfusun yoğunlaştığı yerlerin seçildiği, denemeler sonucunda Doğu Türkistan'da kanser ve deri hastalıklarının arttığı belirtilmektedir.
Hatta bu denemelerin zararlarının rüzgarların iletmesiyle Doğu Türkistan'a komşu diğer Türki cumhuriyetlere de ulaştığı bildirilmektedir.
Doğu Türkistan Türkleri Uygur mu?
Doğu Türkistan'ın Müslüman Türkleri'ne Uygur denilmesi zannedildiği kadar eski bir geçmişe sahip olmayıp 1921'de Sovyetler Birliği'nin bölge üzerine çalışan müesseselerince teklif edilen bir uygulama.
Doğu Türkistan'ın yerli Türklerini yine aynı bölgede yaşayan ama yerli Türklerden farklılıkları bilinen Kazak Türklerinden ayırmak için tarihteki Uygur devletlerinin bu bölgede kurulmasına binaen bu Türklere Uygur denilmiş, daha sonra Çin de bu isimlendirmeye geçmişti.
'Uygur' kelimesinin eski Türkçe'de yer aldığı biliniyor.
1. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nde Uygur tabirinin bölge halkı için kullanımı konusu ele alınmıştı. Bu cumhuriyetin yöneticilerinden Muhammed Emin Buğra bu tabire karşı çıkarak Doğu Türkistan halkı için 'Müslüman Türk' ifadesinin kullanılmasını önermiş, cumhuriyet idaresi de Muhammed Emin Buğra'nın teklifini kabul etmişti.
Fakat Çin'in işgalin ardından bölgenin ismine Uygur tabirini de yerleştirmesi, Uygur tabirinin kullanılmasının bölgedeki Müslüman Türk halka tarihi bir toprak aidiyeti hissettirmesi gibi sebeplerle bu tartışmalar unutulmuştur. Doğu Türkistan'ın asli unsuru olan yerleşik Müslüman Türk halka Uygur denilmesi genel kabul görmüş bulunmaktadır.
Kaynak: Mepa News Akademi