Nüfusu, Afrika tarihindeki önemi, devlet geleneği ve kıtlıkları ile dikkat çeken Etiyopya, 2020'de başlayan Tigray Savaşıyla yeniden dünyanın gündemine geldi.
Tarih boyunca Hristiyanlarca yönetilse de 2021 itibariyle yaklaşık 60 milyon Müslüman nüfusa sahip olan Etiyopya aynı zamanda en çok nüfusa sahip bölge ülkelerinden biri.
Etiyopya nüfusu
Nüfus artış hızının oldukça yüksek olduğu Etiyopya, 2021 itibariyle 118 milyon nüfusa sahip. 2050'de ise Etiyopya nüfusunun 190 milyonu da aşması beklenmektedir. Etiyopya 118 milyonluk nüfusuyla Afrikanın 2'nci, dünyanın 12'nci en fazla nüfusa sahip olan ülkesi olup 2050'de dünyanın en çok nüfusa sahip olan 10'uncu ülkesi olması beklenmektedir.
Nüfus artış hızının yüksekliğine ve ortalama yaşam süresinin gelişmiş ülkelere göre az olmasına bağlı olarak nüfusun yüzde 62'si 25 yaş ve altındadır.
Etiyopya eyaletler haritası
Etiyopya iklimi ve coğrafyası
Etiyopya 1 milyon 104 bin 300 kilometrekare toprağıyla oldukça büyük bir ülkedir. Ülkenin geneli, özellikle de batı bölgeleri dağlık olduğundan, Kuzey Afrika ortalamasına göre nispeten serin ve daha yeşildir. Bu da Etiyopya'nın zengin bir tarım potansiyeline sahip olmasını sağlamıştır. Ülkede bitki ve yabani hayvan çeşitliliği oldukça yüksektir.
Etiyopya, Eritre'nin bağımsızlığını kazanmasının ardından denize olan kıyısını kaybetmiştir. Bununla beraber Afrika Boynuzu'nun, Kızıldeniz'in ve Babul Mendep Boğazı'nın hemen gerisinde genişçe yer almasından ötürü stratejik bir öneme sahiptir.
Etiyopya'yı stratejik açıdan önemli kılan bir diğer husus da ülke dağlarının, Mısır ve Sudan'ı besleyen Nil Nehri'nin Mavi Nil kolunun çıkış yeri olmasıdır.
Yeşil Etiyopya yaylaları
Dağlık olması nedeniyle Afrika'da yer almasına rağmen Etiyopya'da az da olsa kar yağışına rastlanılabilmektedir.
Oromo Bölgesi'nde karlı bir gün
Etiyopya'da dini yapı
Etiyopya nüfusunda Hristiyanların Müslümanlardan biraz daha fazla olduğu tahmin edilmekle beraber nüfusa oranları oldukça tartışmalı bir konudur.
Etiyopya'da dini oranların en son resmi olarak açıklandığı 2007 sayımına göre nüfusun yüzde 62'si Hristiyan, yüzde 35'i Müslüman, yüzde 3'ü de ağırlıklı olarak yerel Afrika dinleri olmak üzere diğer dinlere mensuptur. Ancak bu rakam inandırıcı bulunmamakta, yönetimin kasten Hristiyanları yüksek, Müslümanları düşük olarak gösterdiği pekçok kaynak tarafından öne sürülmektedir.
Etiyopya'da Müslümanların nüfus artış hızı Hristiyanlarınkinden fazla olduğundan her geçen yıl nüfus dengesi Müslümanlar lehine gelişmektedir.
Etiyopya Müslümanlarının tamamına yakını Sünni ve ağırlıklı olarak Şafiidir. Ülkede tarihte Kuzey Afrika'daki Harici mezhebinin siyasi etkisinden kalma küçük bir Harici-İbadi azınlık da bulunmaktadır.
Etiyopya Hristiyanları çoğunlukla Etiyopya Tevahedo (Tevhidi) Kilisesi'ndendir. Monofizit olan bu Hristiyanlık mezhebi, diğer monofizit mezhepler gibi Hz. İsa'nın sadece ilahi özellikler taşıyıp insani özelliklerden tamamen çıktığına inanarak Katolik ve Ortodoks Mezhepleri'nden ayrılmaktadır.
Avrupalı Protestanların misyoner faaliyetlerinin neticesinde kurulan ve ülkede 'Pentay' olarak tanınan 'Etiyopya-Eritre Evanjelik Kilisesi'nin etkisiyle pek çok Hristiyan Etiyopyalı yerel ve geleneksel Tevahedo Kilisesi'ni bırakarak Pentay Kilisesi'ne geçip Protestanlaşmıştır.
Bugün Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 18'inin Protestan olduğu tahmin edilmektedir.
Yerli siyahi Yahudilerin de Etiyopya tarihinde büyük yeri olup bu Yahudiler çok büyük oranda İsrail'e taşınmıştır. Etiyopya kökenli siyahi Yahudilerin nüfusu 2021 itibariyle İsrail'de yaklaşık 160 bin iken Etiyopya'da sadece 4 bin Yahudi kalmıştır.
Etiyopya'da Müslüman ve Hristiyanların ülke içindeki coğrafi dağılımını büyük ölçüde ülkenin tarihindeki siyasi değişikliklerin haritalara yansıması belirlemiştir. Tarihte daha sıkı bir şekilde Hristiyan Habeşistan İmparatorluğu'nun denetiminde olan iç bölgeler daha yoğun şekilde Hristiyan iken İslam dünyasıyla daha fazla temasta olan ve Habeşistan İmparatorluğu'nun kontrolünde olmayan veya dönem dönem çıkan ülkenin doğusu çoğunlukla Müslümandır.
Etiyopya'da etnik yapı
Etnik çeşitliliğin yüksek olduğu Etiyopya'da 2007 sayımının açıklanan resmi rakamlarına göre nüfusun yüzde 34,5'i Oromo, yüzde 26,9'u Amhara, yüzde 6,2'si, Somali, yüzde 6,1'i Tigray, yüzde 4'ü Sidama, yüzde 22,3'ü ise diğer etnik gruplardandır.
Amharaların Etiyopya tarihinde yönetici kavim olarak önemli bir yeri vardır. Tarihte ülkeyi yöneten imparatorluk hanedanı da, 1974'te imparatorluğu devirip 1991'e kadar ülkeyi yöneten komünist cunta da Amharadır. 1991'de gerçekleşen rejim değişikliğiyle ülkedeki Amhara idari tekeline doğan tepkiden dolayı, 1991'den itibaren Amharaların siyasi tekeli ortadan kalkmıştır. Bununla beraber tarihi arkaplanın etkisiyle Amharalar halen ülkenin elit kesimi olarak görülmektedir.
Yayla iklimine ve yeşil bitki örtüsüne sahip Amhara toprakları, tarihi Etiyopya'nın merkezi olarak kabul edilmektedir.
Amharaların yaklaşık dörtte üçünün Etiyopya Tevahedo Kilisesi'ne bağlı Monofizit Hristiyan, dörtte birinin Sünni Müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Amharaların sadece yüzde 0.2'si Protestandır. Etiyopya Yahudilerinin de tamamı Amharadır.
Amharaların dili Arapçaya yakın bir Sami dilidir.
Ülkedeki en büyük etkin grup olan ve tarihte Etiyopya'nın yönetiminde Amharaların yardımcıları olarak yer alabilen Oromoların gücü ve etkisi 1991'den sonra artmıştır. Tahminlere göre Oromoların yaklaşık yüzde 55-60'ı Müslüman, yüzde 35-40'ı Hristiyan, yüzde 5-10'u ise Afrika yerli dinlerine mensuptur.
Monofizit Etiyopya Tevahedo Kilisesi'nin Amharalılarla özdeşleşmesi nedeniyle Hristiyan Oromolarda Protestanlık hızla yayılmıştır. Hristiyan Oromoların üçte birinden fazlası Protestandır.
Oromoların yaşadığı bölgeler de oldukça yeşildir. Oromoların dili Berberice ve antik Mısırca ile akraba olan bir Hami dilidir.
Tamamı Müslüman olan Somaliler ülkenin doğusundaki Ogaden'de toplanmışlardır. Tarihi olarak Somali'nin bir parçası olan Ogaden, Batılı sömürgeci güçler tarafından Etiyopya'ya verilmiştir. Somali'nin Ogaden'de bu sebeple hak iddia etmesi ve Ogaden'deki Somalililer ile Etiyopya yönetimleri arasındaki Somalililere baskılar üzerinden yaşanan gerilimler bölgede savaşlara neden olmuştur.
Ogaden ülkenin batısına nispetle kurak bir iklime sahiptir. Somalice Hami dil ailesindedir.
Tigray bölgesi
Ülkenin kuzeyine toplanan Tigraylar tarih boyunca komşuları Amharalar ile gerginlik yaşamışlar ve Amharaların kendilerini ezdiklerinden şikayetçi olmuşlardır.
Tigrayların yüzde 95'i Etiyopya Tevahedo Kilisesi'ne bağlı Monofizit iken yalnızca yüzde 5'i Müslümandır. Tigraylar Tevahedo Kilisesi'nin kurucularının Tigraylar olduğunu ama Amharaların bu tarihi gerçeğin üstünü örtüp bu kiliseyi sahiplendiğini iddia etmektedirler.
Tigrayların dili Tigrinya Sami dil ailesindendir. Tigrayların yaşadığı bölgede Kızıldeniz ikliminin tesiri olup Amharaların yaşadığı bölgeye göre daha sıcak ve kuraktır.
Tigraylıların doğusunda ülke nüfusunun yüzde 2'sini oluşturan ve tamamı Müslüman olan Afarlar yaşamaktadır. Afarca Hami dil ailesine mensuptur. Afarların yaşadığı alan 'Büyük Yarık' isminde ünlü bir çöldür.
Sidamalar yoğu biçimde Sidama bölgesinde yaşayan ve Hami dil ailesinden bir dile sahip olan bir halktır. Sidama bölgesi küçük olmakla beraber verimlidir. Sidamaların yüzde 60'dan fazlasının Protestan olduğu tahmin edilmektedir. Protestan olmayan Sidamalar nüfus çokluğuna göre sırasıyla yerli Afrika dinlerinden, Tevahedo Kilisesi'nden ve Müslümandır.
Ülkenin güneybatısındaki küçük etnik gruplarda Protestanlık ve yerli Afrika dinlerine mensup olma oranları ülkenin diğer bölgelerinden oldukça yüksektir.
Ülkenin doğusunda Oromolarla Somalilerin bölgelerinin kesiştiği noktadaki Harar şehrinde 16. yüzyıldan 19. yüzyıl sonuna kadar süren Osmanlı etkisinin tesiriyle ayrı bir kültürel alanın oluşması dikkat çekmektedir.
Etiyopya'daki Müslüman kültürün merkezi sayılan bu şehrin halkı siyahi dahi olsalar kendilerini Türk olarak görmektedirler. Şehirde siyahi olmayıp esmer olan nüfustan pek çok kişi ise etnik köken olarak da Türk olup Osmanlı döneminde Harar'a yerleşen ailelerden geldiğini iddia etmektedir.
Etiyopya ekonomisi
Geçmişte ismi dünyada büyük kıtlıklarla, açlıkla duyulan Etiyopya'da 1991'den itibaren nispeten bir ekonomik toparlanma görülmekle ve açlık sorunu büyük ölçüde aşılmakla beraber şiddetli fakirlik devam etmektedir.
Ülkede 2021 itibariyle kişi başına düşen yıllık gelir 950 dolar seviyesindedir. Ülkenin tarım başta olmak üzere ekonomik potansiyeli halen yeterince değerlendirilememektedir.
Etiyopya Kahvesi
Etiyopya dünya kahve üretiminde 5. sırada yer almaktadır. Etiyopya'nın ihracatında kahve önemli bir kalemdir. Etiyopya kahvesinin kalitesi çok yüksektir. Etiyopya'nın kahve üretim potansiyeli de iyi değerlendirilememektedir. Kahve üretiminin artırılması hedeflenmektedir.
Etiyopya'nın para birimi
Etiyopya'nın para birimi 1931'den bu yana Etiyopya Birri'dir. 2021 itibariyle 1 Etiyopya Birri, Türk lirasına kıyasla 20 kuruşa tekabül etmektedir.
Etiyopya / Habeşistan tarihi
Etiyopya'da antik dönemler
Etiyopya, Afrika tarihinde coğrafi yapısının getirdiği yağışlı iklimi ve yeşil bitki örtüsü sebebiyle yerleşim açısından cazibeli bir bölge olarak dikkat çekmiştir. Antik çağlardan itibaren özellikle Nil üzerinden antik Mısır'la etkileşimde bulunan Etiyopya'da milattan önce 1'inci yüzyılda Amhara kavminin ileri gelenlerince Aksum Krallığı kurulmuştur.
Etiyopya topraklarına Arap Yarımadası'ndan Sami göçü yaşandığı, Samilerin Etiyopya'da siyahilerle karıştığı ama daha üst sınıf olarak kaldığı tahmin edilmektedir. Amharaca'nın Sami dillerinden olması, tarihte Etiyopya'yı yönetenlerin tam siyahi değil oldukça esmer beyazlar olması bu göçe dair delil sayılmaktadır. Etiyopya'nın tarihteki ismi olan Habeşe / Habeşistan da Sami dil ailesi kökenli bir kelime olup ülkenin 4. yüzyıldan 1931'e değin resmi ismi olmuştur.
320'de tahta çıkan Aksum Kralı Ezana putperest iken Mısır'dan etkilenerek Hristiyanlığa geçti, Hristiyanlığı ülkenin resmi dini yaptı ve halktan Hristiyan olmasını istedi. Böylece Habeşistan yeryüzünde ilk Hristiyanlığı kabul edilen devletlerden biri oldu. Mısır'daki Hristiyanlık anlayışı Monofizitlik üzere olduğundan Habeşistan da Monofizit oldu.
Bugünkü Etiyopya'nın özellikle batı kesimini ve Kızıldeniz kıyılarını ele geçirmeye çalışan Aksum Krallığı deniz yoluyla Yemen üzerinde de nüfuz kurmaya çalıştı.
Hz. Muhammed dönemindeki Habeşistan Hicreti
İslam Peygamberi Hz. Muhammed ve Sahabeleri 610'lu yıllarda Mekke'de baskı görmekteydi. Hz. Muhammed 615-616'da Sahabelerini Aksum Necaşi'si (Kralı) Ashame'nin (560-630) adil bir yönetici olduğunu belirterek Habeşistan'a (Aksum Krallığı) hicret etmeye yönlendirdi.
Kızıldeniz üzerinden gemi yoluyla yapılan bu hicretle Habeşistan Mekke'nin ardından İslam'ın ulaştığı ikinci yer oldu.
Mekke'yi yönetenler, bu hicretin ardından Habeşistan'a heyet göndererek Müslümanların kendilerine verilmesini talep ettiler. Daha sonra Müslüman olacak olan Mekkeli Amr bin As, Habeşistan ile ticareti nedeniyle Necaşi Ashame ile dostluk kurmuştu. Bu sebeple, Necaşi Ashame ile görüştü.
620'li yıllarda Hz. Muhammed ve Sahabelerinin güç kazanması üzerine Habeşistan'daki Sahabeler Hicaz'a geri döndü. Bu arada Necaşi Ashame'nin Müslüman olduğu belirtilmektedir. 630'da Necaşi Ashame'nin ölümü üzerine Hz. Muhammed onun için gıyabi cenaze namazı kıldırdı. Necaşi Ashame'nin ardından Aksum tahtına Hristiyan Necaşiler çıkmaya devam etti.
Aksum Krallığı'nın yıkılışı ve Süleymanlı Hanedanı
640'lı yıllarda Mısır'ı alan Müslümanlar Mısır üzerinden Aksum Krallığı'nın kontrolündeki bugünkü Eritre'yi 646 yılında ele geçirip krallığı denize kapattılar. Aksum Krallığı'nın diğer bölgelerde de çeşitli topluluklarla savaşa girmesi krallığın git gide zayıflamasına yol açtı. 10. yüzyılda Aksum Krallığı yıkıldı. Yerine gelen ve yine Amharalılarca daha dar bir alanda kurulan Zegva Krallığı 1270'e kadar sürdü.
1270 yılında rakip bir hanedan Ansata Savaşı'nda Zegva Hanedanı'nı yenerek yönetimi ele geçirdi. Bu yeni Amhara Hanedanı soyunun Süleyman Peygamber ile Belkıs'ın evliliğinden doğan oğullarına dayandığını iddia etmekteydi. Bu Süleymanlı Hanedanı ülkeyi 1270'den 1974'e değin kesintisiz 704 yıl yönettiler, kendilerini imparator ilan ettiler.
Süleymanlı Hanedanı Mısır'da hakim olan Memluklülerle ilişkilerini geliştirmeye önem verdi. Memluklülerin hükümdarları değiştiğinde resmi Habeş heyetleri Kahire'yi ziyaret edip yeni sultanı tebrik etmekte ve değerli hediyeler sunmaktaydı. Bununla beraber iki ülke arasında sorun yaşandığında Süleymanlılar Memluklüleri Nil'in yatağını değiştirmekle ve Habeşistan'daki Müslümanlara eziyet etmekle tehdit etmekteydi.
Süleymanlı-Adel Savaşı (16. yüzyıl)
Süleymanlılar 14. yüzyıl başında devletlerini oldukça genişletip güçlerini artırdılar. Resmi dinleri olan monofizit Tevahedo Kilisesi'ni önceki krallıklardan daha fazla bayraklaştırıp halkı tümüyle bu kiliseden olmaya zorladılar. Aynı dönemlerde İslam da ülkeyi etkilemeye başladı. İlerleyen dönemde Hristiyan Süleymanlılar ile Somali'deki Müslüman Adel Sultanlığı arasında din eksenli savaşlar oldu.
16. yüzyılda Eritre'yi ele geçiren Osmanlıların desteğiyle Adel Sultanlığı ile Süleymanlılar arasında 1529-1543 döneminde yoğun savaşlar yaşandı. Adel Sultanı Ahmed bin İbrahim el-Ğazi başkentini Etiyopya'daki Harar şehrine taşıdı, ülkenin tamamını fethetme gayesi güttü.
Süleymanlılar Amhara Bölgesi'nin dağlık yapısından istifadeyle Ğazi'yi durdurmayı başardı. 1543'te Süleymanlılarca Ğazi'nin bir savaşta öldürülmesi üzerine Adel Sultanlığı'nın ülkeyi fethi durdu. Bununla birlikte bu savaşla bugünkü Doğu Etiyopya ve Oromo Bölgesi'nde İslam'ın nüfuzu artmış oldu. Adel Sultanlığı'nın ortadan kalkmasının ardından da Harar merkezli olarak Habeş Müslümanları'nın Osmanlı ile ilişkileri ve bölgede siyasi varlıkları sürdü.
16. yüzyılda Süleymanlılar Katolik Kilisesi ile derin itikadi ihtilaflarına rağmen Müslümanlara karşı ittifak için Avrupa ile temasa geçtiler. Bunun üzerine Papalık tarafından ülkeye gönderilen Cizvitlerin ülkede Katolikliği yayma çabaları Süleymanlılar tarafından tehlikeli bulunduğundan iş birliği ilerleyemedi.
Habeşistan'da iç karışıklıklar dönemi
18. yüzyıl başından itibaren Etiyopya'da merkezi yönetim oldukça zayıfladı ve yerel derebeylerinin hakimiyeti başladı. Bu derebeylerin birbirleriyle nüfuz savaşı ülkeyi, özellikle de kaynakları daha zengin olan Amhara Bölgesi'ni çok yıprattı. Süleymanlı Hanedanı ise Amhara Bölgesi'nin merkezinde bulunan başkentleri Gondar (Gonder) ve çevresine sıkıştılar. 19. yüzyıl ortalarına kadar ülkede yeniden merkezi yönetimi sağlama girişimleri sonuçsuz kaldı.
Gondar şehri
Habeşistan İmparatorluğu'nun yeniden dirilmesi (19. yüzyıl)
1855'te Gondar'da tahta çıkan Süleymanlı Hanedanı'ndan İmparator 2. Tevodors (1818-1868) ülkede merkezi otoriteyi yeniden sağlamak üzere harekete geçti. Amhara halkı derebeyliklerin hakimiyetinde çok yıprandıkları için genel olarak bu fikri desteklemekteydi.
Fakat Amhara derebeylerinin güçlü olduğunu düşünen 2. Tevodros imparatorluğu yeniden ülkeye hakim kılmak için nüfusa oranları son dönemde gittikçe artan Oromolarla ittifak yapmaya karar verdi. Buna göre Oromolar 2. Tevodros'a Amhara derebeylerinin yenilmesinde yardım edecek, karşılığında yeni dönemde Oromoların etkinliği artacaktı. Bu ittifakla 2. Tevodros ülkeyi birkaç yılda yeniden hakimiyetinde birleştirdi.
Oromolarla yapılan ittifakın bir uzantısı olarak ilerleyen dönemde Habeşistan'ın başkenti Gondar'dan, Oromo Bölgesi'nde önemini kaybetmiş ve nüfusu çok az bir şehir olan Finfinne'ye taşındı. Finfinne şehri, başkent olmasıyla Habeş dilinde 'Yeni Çiçek' anlamına gelen Addis Ababa ismini aldı.
Fakat Addis Ababa'ya yönelen Amhara göçüyle Amharalar yeni başkentte nüfusça Oromoları geçtiler. 2007 nüfus sayımına göre Oromo Bölgesi'nin ortasında ayrı bir bölge olarak yer alan başkent Addis Ababa'da nüfusun yüzde 48,3'ü Amhara iken yüzde 30,2'si Oromo'dur. Addis Ababa kurulduğundan beri Hristiyan çoğunluklu bir şehir olmakla beraber yakın dönemde Müslüman nüfusun oranının her sene artması dikkat çekmektedir.
Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa
1868'de 2. Tevodros'un ölümü üzerine tahta çıkan imparatorlar genişleme siyaseti gütmeye başladılar. 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyetine giren Eritre, 19. yüzyılda Osmanlı'ya şekli derecede bağlı kalıp büyük ölçüde bağımsızlaşan Mısır Hidivliği'nin yönetimine geçmişti.
1882'de İngilizlerin Mısır'ı işgali üzerine Eritre'deki siyasi boşluktan yararlanmak isteyen Süleymanlılar Eritre'yi işgale başladılar. Fakat Eritre'yi sömürgeleştirmek isteyen İtalya yaptığı çıkarmayla 1880'li yılların sonunda Süleymanlıların Habeş güçlerini Eritre'den çıkarıp bu ülkeyi ele geçirdi.
Eritre'nin kaybının ardından Habeşistan İmparatorluğu Avrupalı güçlere karşı savunmada kalıp yerel güçleri ele geçirmeye karar verdi. İlerleyen dönemde Harar merkezli Müslüman Aussa Sultanlığı, ve Somali'yi işgal eden İngiltere ve İtalya'nın da desteğiyle Somali'nin iç kısmındaki Ogaden ele geçirildi. Habeş güçleri ele geçirdikleri bu topraklarda Müslümanlara yönelik katliamlar yaptı, halkı ve yönetici sınıfları Hristiyan olmaya zorladı. Yine Habeş güçleri bugünkü Güney Etiopya'yı da zayıf yerli kabileleri yenerek ele geçirdi. Aynı dönemde Sudan'daki Mehdi Hareketi'nin kurduğu devlet ile Habeş güçleri arasında da savaşlar yaşandı.
Habeşistan'ı yöneten Süleymanlı Hanedanı'nın ünlü imparatoru 2. Menelik'in (1844-1913) devrinde (1889-1913) başkent Addis Ababa ile sınırlı kalsa da ülkeye modern araçlar ve teknolojiler girmeye başladı. Addis Ababa'da modern mimarinin ilk örnekleri inşa edildi. Ülkenin yurt dışı ile teması arttı.
Habeşistan'ın fotoğrafı olan ilk lideri İmparator 2. Menelik
Habeşistan-İtalya Savaşı (1894-1896)
1894'te İtalya Eritre ve Somali üzerinden büyük birliklerle Habeşistan'ı sömürgeleştirebilmek için saldırıya geçti. Fakat Habeş güçleri İtalyanların beklemediği büyüklükte bir direniş gösterdi, İtalyanlar ağır kayıp verdi. 1 Mart 1896'da Adova Meydan Muharebesi'nde Habeş güçleri İtalyan güçlerini ağır bir bozguna uğrattı.
Binlerce İtalyan askeri komutanlarıyla beraber katledilirken bazı İtalyan komutanlar Habeş askerlerce esir alındı. Yenilgiyi kabullenen İtalya, Addis Ababa Anlaşması'yla Habeşistan'dan tamamen çekilirken Eritre'yi muhafaza etti. Bu savaş ve Adova Muharebesi Afrika sömürgecilik tarihinde yerli bir gücün Avrupalı bir güce karşı en büyük zaferi olarak tarihe geçti.
2. Menelik devrinde Habeşistan'da kölelik yasaklandı.
Habeşistan'ın Müslüman olduğu için devrilen imparatoru: 5. Iyasu
İmparator 2. Menelik son yıllarında halefi olarak torunu Iyasu'yu (1895-1935) seçti. Iyasu 2. Menelik'in küçük kızının oğluydu. Iyasu'nun babası Vollolu Mikael (1850-1918) aslen Muhammed Ali isminde bir Müslüman olup Somali ve Eritre sınırında yer alan, çoğunlukla bugünkü Afar üzerinde bir bölge olan Vollo'nun kralıydı.
1880'li yıllarda Vollo'nun Habeşistan İmparatorluğu tarafından alınmasıyla diğer pek çok kişi gibi ölüm tehdidiyle Hristiyan olmaya zorlanmış, Mikael ismiyle vaftiz edilmişti. Yeni ismiyle Vollolu Mikael'in kiliseler inşa etmekle beraber gizlice Müslümanlığını sürdürdüğüne dair şüpheler devam etmişti. Yine de İmparator 2. Menelik onu kızıyla evlendirmiş, bu evlilikten 2. Menelik'in en sevdiği torunu olan Iyasu doğmuştu.
Aralık 1913'te 2. Menelik ölünce aile içi bazı tepkilere rağmen 2. Menelik'in vasiyeti gereği torunu Iyasu, İmparator 5. Iyasu olarak 18 yaşında tahta çıktı.
Vollolu Mikael (Muhammed Ali)
Vollolu Mikael'in oğlu, İmparator 2. Menelik'in torunu 5. Iyasu tahta çıktığı ilk günlerde (1913)
Tahta çıktığı andan itibaren 5. Iyasu'nun ülkedeki Müslümanlar lehine kararlar almaya başlaması, babasının Müslüman geçmişinden dolayı Iyasu'nun da gizli Müslüman olduğuna dair şüpheleri artırdı. Iyasu'nun annesinin ablası olan teyzesi Zevditu (1876-1930) yeğeni Iyasu'yu devirip tahta çıkmak için ülkedeki asilleri ve Tevahedo Kilisesi rahiplerini Iyasu'ya karşı kışkırtmaya başladı.
1914'te 5. Iyasu, dostu Hararlı Müslüman bir iş adamı olan Abdullah Sadık'ı Ogaden valisi ve merkezi idarede de danışmanı yaptı. Abdullah Sadık'ın da teşvikiyle ilerleyen dönemde 5. Iyasu Müslüman olduğunu saklamamaya, Müslüman kıyafetiyle dolaşmaya başladı. 5. Iyasu 1915'te Harar'a yerleşerek başkentin değiştirilmesine yönelik resmi bir karar açıklamadan fiilen ülkenin başkentini bir Müslüman şehri olan Harar yapmış oldu.
İmparator 5. Iyasu (oturan) ve Abdullah Sadık (sağda ayakta), Harar şehri 1916
1914'te 5. Iyasu Somali'de yerli Müslümanların İngiliz ve İtalyan sömürgecilerine verdiği desteğe direnişe Ogaden üzerinden Abdullah Sadık aracılığıyla yoğun destek vermeye başladı. Yine 1914'te Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler kurdu. 5. Iyasu 1915'te Harar'a yerleştiğinde yönetici konutunu bilerek Osmanlı Devleti'nin Harar'daki konsolosluğunun karşısında seçmişti.
İngiltere 5. Iyasu'dan Somali direnişine destek verdiği için rahatsızdı ve Addis Ababa'da 5. Iyasu aleyhine propagandaları desteklemekteydi. Yine de 1915'te İngiltere 5. Iyasu'dan devame etmekte olan 1. Dünya Savaşı'nda destek istedi. 5. Iyasu İngilizlere ret cevabı verdiği gibi İngiltere ile karşı cephede yer alan Osmanlı Devleti'ni desteklemeye başladı. Bu gelişmenin ardından İngiltere 5. Iyasu'yu devirmeye özel önem verip 5. Iyasu'yu devirmeye çalışan teyzesi Zevditu ile temas kurdu.
Kraliçe Zevditu
Eylül 1916'da papazların öncülüğünde ve Zevditu'nun liderliğinde Addis Ababa'da isyan çıktı. İsyancılar Müslüman olduğu için 5. Iyasu'nun imparatorluktan düştüğünü söylemekte ve yerine Zevditu'nun geçmesini istemekteydi. Nüfusunun o dönem çok büyük kısmı Hristiyan olan Addis Ababa isyancıların eline geçti. İsyancılar Zevditu'yu Habeşistan İmparatoriçesi seçtiklerini ilan ettiler. Harar'da bulunan 5. Iyasu Addis Ababa'ya ordu göndermeye karar verdi.
5. Iyasu'nun babası Vollolu Mikael'in yönettiği yaklaşık 80 bin kişilik orduyla, savaş bakanı Habte Giyorgis'in yönettiği, yaklaşık 120 bin kişilik Zevditu destekçisi ordu Addis Ababa'nın kuzeyindeki Segale'de 27 Ekim 1916'da karşı karşıya geldi.
Zevditu ordusunda İngilizlerin verdiği modern silahlar bulunurken 5. Iyasu güçleri böyle bir dış destekten mahrumdu. Savaş 5. Iyasu'nun ordusunun yenilgisiyle sonuçlandı.
Zevditu'nun ordusu bu zafer üzerine Harar'a yöneldi. Güçleri dağılan Iyasu Harar'ı 1917'de kaybedip babasının memleketi olan Vollo'ya (Afar) sığındı. Burada az sayıda kuvvetiyle, gerilla taktikleriyle tutunmaya çalıştı. Iyasu 1921'de yakalanıp Addis Ababa'ya getirildi. İmparatoriçe olan teyzesi Zevditu onu Hristiyanlığa davet etti. Iyasu bu teklifi reddetmesi üzerine teyzesinin emriyle Addis Ababa'da ev hapsine alındı.
1931'de Iyasu hapiste tutulduğu evden kaçmayı başardıysa da kısa süre sonra yeniden yakalanıp daha sıkı ve kötü şartlarda hapsedildi. 1930'da tahta çıkan yeni imparator Haile Selassie Iyasu'yu öldürmek istemekte fakat imparatorluk geçmişi olduğundan ve 2. Menelik'in en sevdiği torunun Iyasu olduğu bilindiğinden halkın tepkisinden korkarak buna cesaret edememekteydi.
Kasım 1935'te İtalya'nın Etiyopya'ya istilasının başladığı bir dönemde Iyasu'nun hapiste öldüğü duyuruldu. Iyasu'nun ölümünün doğal bir ölüm olmadığı, savaş durumunda Iyasu'nun kaçıp imparatorluk iddiasında bulunmasından korkan Haile Selassie'nin emriyle öldürüldüğü tahmin edilmektedir.
Kraliçe Zevditu dönemi (1916-1930) ve Haile Selassie'nin yükselişi
5. Iyasu'yu Hristiyanlık propagandasıyla deviren Kraliçe Zevditu iktidara geldiği andan itibaren Hristiyanlık vurgusunu ve papazların yönetimdeki yerini, aynı zamanda Müslümanlara baskıyı artırdı.
Kraliçe Zevditu, iktidarının ilk yıllarında başrahibi ile
Zevditu, 5. Iyasu'ya isyan başlattıkları Eylül 1916'da yeğeni, hem anne hem baba tarafından Süleymanlı Hanedanı'ndan olan, daha sonra Haile Selassie olarak meşhur olacak olan Tafari Makonnen'i (1892-1975) veliahtı ilan etti.
Zevditu dönemi boyunca Haile Selassie yönetimde aktif olarak yer aldı. 1920'li yıllar boyunca git gide Zevditu'nun yönetimdeki yeri sembolikleşirken Haile Selassie'ninki arttı. Zevditu 1930'da ölünce tahtta yerini Haile Selassie aldı.
Haile Selassie dönemi (1916-1974)
Süleymanlı Hanedanı'nın son imparatoru olan Haile Selassie'nin yönetimi aslında imparator olduğunda değil, Eylül 1916'da veliaht ilan edildiğinde başladı. 1911'de henüz 2. Menelik sağken ve Haile Selassie Harar valisiyken 5. Iyasu'nun yeğeni Menen Asfav (1891-1962) ile evlenmişti.
Eylül 1916'da Addis Ababa'da 5. Iyasu'ya karşı isyana katılan Haile Selassie Addis Ababa'nın isyancıların eline geçmesi ve Zevditu'nun kraliçe seçilmesiyle veliaht oldu, 5. Iyasu'ya karşı savaş da dahil yönetimde aktif biçimde yer aldı.
Kraliçe Zevditu'nun taç giyme töreni günü Habeşistan veliahtı Haile Selassie, İngiltere'nin Habeşistan elçisi Wilfred Gilbert Thesiger (en sağda) ile Addis Ababa'da (11 Şubat 1917). İngiltere 5. Iyasu'nun devrilmesinde aktif rol oynayıp Zevditu ve Haile Selassie'ye yoğun destek vermişti.
1918 İspanyol Gribi salgınını atlatan Haile Selassie 1923'te Avrupa ziyaretinde Habeşistan'ı yeni kurulan Milletler Cemiyeti'ne kattı. Milletler Cemiyeti Haile Selassie'den Habeşistan'da köleliğin kaldırılmasını talep etti. Haile Selassie Habeşistan'da köleliğin 2. Menelik döneminde kaldırıldığını söylese de Avrupalılar ona bu kararın tam olarak uygulanmadığını, halen Habeşistan'da 2 milyon köle olduğunu söylemesi üzerine Haile Selassie Habeşistan'da kölelikle daha aktif mücadele sözü verdi.
1924'te Haile Selassie resmi bir heyetle Ortadoğu ve Avrupa turu yaptı. Habeşistan'a dönüşünde bir modernleşme hamlesi başlattı. Fakat aynı dönemde İngiltere ve İtalya ile ilişkiler bozuldu. İngiltere ve İtalya basınları Habeşistan yönetimini ülkeyi geri tutmakla suçlarken ABD ve Fransa basınları Habeşistan yönetimini savundular.
1920'li yıllarda Haile Selassie'nin teşvikiyle ülkede modern okullar açılmaya başlandı. Modern okullar açtıkları gerekçesiyle misyoner faaliyetlerine izinden ve teşvikte bulunuldu. Protestan misyonerlerin yerli monofizit Hristiyanları Protestanlaştırmaya başlaması Tevahedo Kilisesi'nin büyük tepkisini çekti.
1928'de Haile Selassie'nin fiilen imparator gibi hareket etmesine ve reformlarına karşı başarısız bir darbe girişimi oldu. Mart 1930'da Kraliçe Zevditu'nun hastalandığı dönemde Zevditu'nun kocası Gugsa Velle, Haile Selassie karşıtı kesimlerden birlik toplayarak kendini Zevditu'nun veliahtı ilan etti, Haile Selassie'yi veliahtlıktan azlettiğini açıkladı. Haile Selassie topladığı birliklerle Gugsa Velle'nin güçlerini yenip Gugsa Velle'yi öldürdü. Kraliçe Zevditu 2 Nisan 1930'da öldüğünde Haile Selassie resmen imparator oldu.
1931'de Haile Selassie meşrutiyet ilan ederek ülkenin ilk parlamentosunu açtı ve ilk anayasasını hazırlattı.
Habeşistan'dan Etiyopya'ya isim değişikliği (1931)
Haile Selassie 1931'de Habeş kelimesinin anlamının tam olarak belli olmadığı, taşıdığı belirtilen "melez" anlamının da aşağılayıcı olduğu iddiasıyla ülkenin ismini değiştirmeye karar verdi. Yunanca'da ateş yüzlü anlamına gelen ve Mısır'da Yunancanın etkin olduğu dönemlerde Habeşistan halkı için kullanılan tabir olan Etiops'tan türetilerek ülkenin ismi Etiyopya olarak belirlendi. 1923'te ülke Milletler Cemiyeti'ne Habeşistan olarak kaydolduğundan Haile Selassie Milletler Cemiyeti'nden üyeliklerinin Etiyopya olarak değiştirilmesini istedi, dünyaya da bundan böyle Habeşistan olarak değil Etiyopya olarak isimlendirilmeyi istediklerini duyurdu.
İtalya'nın Etiyopya'yı işgali (1935-1941)
İtalya'nın diktatörü Mussolini 1890'lı yıllarda başarısızlıkla sonuçlanan Etiyopya'nın işgali ve sömürgeleştirilmesi projesini tekrar hayata geçirmeyi planlamaktaydı. 1934'te İtalyan Somalisi ile Etiyopya arasında çıkan bir sınır çatışmasını bahane eden Mussolini'nin tam kontrolündeki İtalyan basını Etiyopya'nın yönetimini halkına kötü davranmakla eleştirdi ve İtalya'nın Etiyopya'ya "medeniyet götürmesi gerektiğini" yoğun biçimde işledi.
Somali ve Eritre'ye asker yığan İtalya 3 Ekim 1935'te Etiyopya'ya istilasına başladı. Etiyopya'nın İtalyanlarca ele geçirilmesi çıkarlarına uymayan İngiltere ve Fransa iç sorunları nedeniyle bu işgale etkili tepki gösteremedi, Etiyopya'nın başvurusuyla Milletler Cemiyeti İtalya'ya bazı az etkili ekonomik yaptırımlarla yetindi.
İtalyanlar 500 bin asker ve modern araçlarla saldırıya geçtiklerinden Etiyopya güçleri başarılı bir savunma gösteremedi. 1936'da başkent Addis Ababa düştü. 1937'de Etiyopya tamamen İtalyan işgaline girerken yerel çapta silahlı direniş sürdü. Haile Selassie 1936'da ülkeden kaçarak İngiltere'ye sığındı.
İşgal esnasında ciddi kayıplar veren İtalyan ordusu Etiyopya genelinde büyük katliam ve insanlık suçlarına imza attı.
Etiyopya halkına karşı İtalyanlar bu savaşta çok yoğun şekilde hardal gazı gibi kimyasal silahlar da kullandılar. 1936'da Addis Ababa'yı ele geçiren İtalyan ordusu sadece burada 30 bin sivili katletti. 1935-1941 döneminde İtalyanların Etiyopya halkından 400 bin kişiyi katlettiği tahmin edilmektedir.
Etiyopya'da İngiliz denetimi (1941-1948)
2. Dünya Savaşı'nda İngiltere ve İtalya düşman cephelere düştü. 1941'de İngiltere Somali üzerinden Etiyopya'daki İtalyan yönetimini devirmeyi başardı. Bu gelişme üzerine Haile Selassie İngiliz korumasında Etiyopya'ya döndü. Ülkenin geçici süre İngiltere denetiminde kalmasında anlaşılırken bu dönemde Ogaden İngiltere denetimindeki Somali'ye bağlandı.
Haile Selassie İngiliz komutanlarla İtalya'ya karşı savaş esnasında (1941)
Haile Selassie'nin baskıcı yılları
1948'de Etiyopya yeniden tam bağımsızlık kazandı. 1948'de Hararlı Müslümanlar üzerlerindeki dini baskıların kaldırılmasına yönelik barışçıl protestolarda bulundular fakat yönetim bu protestolara çok sert tepki vererek tüm şehirlerde sokağa çıkma yasağı uyguladı ve yüzlerce kişiyi tutukladı. Bu tür baskılar Haile Selassie yönetimince ülkedeki Müslümanlar başta olmak üzere her türden talebe karşı uygulanmaya başladı.
1952'de Eritre Eritrelilerin, 1955'te Ogaden Somalilerin itirazlarına rağmen Etiyopya'ya bağlandı. Bu bölgelerde bağımsızlık yanlısı hareketlerin ortaya çıkması ve yönetimin bunlara karşı sert tutumu, yönetimden yana sertliği ülke genelinde artırdı.
1958'de Tigray'daki kıtlığın 100 bin kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. Haile Selassie kıtlığın varlığını kabul etmediğinden yurt dışından gelen yardım tekliflerini de reddetmiş, Etiyopya devleti de bölgeye yardım göndermemiştir.
1960'lı yılların başında halkının tamamı Müslüman olan Ogaden'de 'Batı Somali Kurtuluş Ordusu', halkının çoğu Müslüman olan Eritre'de ise 'Eritre Kurtuluş Cephesi' bağımsızlık için Etiyopya'ya karşı savaş vermeye başladı.
Yine 1960'lı yılların başında Etiyopya genelinde Müslümanlara zaten daha önce de hep mevcut olan baskı daha fazla artırıldı. Şer'i mahkemeler ve Arapça yasaklandı.
1960'lı yıllarda Haile Selassie'ye olan tepkiden dolayı muhalif fikirler ve Komünizm halk arasında, öğrencilerde, orduda yayılmaya başladı. Halk son derece fakirken Haile Selassie'nin imparator olarak çok lüks şartlarda yaşaması ve bunu sürekli sergilemesi de tepkilere neden olmaktaydı.
Haile Selassie sarayının bahçesinde evcilleştirilmiş aslanlarıyla. Sarayında aslan çiftliği kuran Haile Selassie bu aslanların sütünü içiyor ve diğer devlet başkanlarına bu sütlerden hediye ediyordu.
1972'de Tigray ve Afar bölgeleri başta olmak üzere Etiyopya'da büyük bir kıtlık baş gösterdi. 1973 itibariyle 200 bin kişinin açlıktan ölmesine rağmen kıtlığın varlığının kabul edilmemesi, Haile Selassie'nin emriyle yurt dışına tarım ürünü ihracının sürmesi, dış yardımın kabul edilmemesi, Haile Selassie'nin lüks yaşamını sergilemeyi sürdürmesi hem ülke içinde hem de ülke dışında Haile Selassie'ye tepkinin artmasına neden oldu.
1973 Küresel Krizi'nin zararı kıtlıkla birleşince Şubat 1974'te başkent Addis Ababa'da Haile Selassie karşıtı gösteriler yaşandı. Bu gösterilere Haile Selassie'nin sert müdahele edilmesi emrinin ordu tarafından tam olarak uygulanmaması ordudaki muhalefeti de ortaya koydu.
1974 Darbesi ve 704 yıllık Süleymanlılar Hanedanı'nın sonu
Haziran 1974'de ordudaki Komünist subaylar gizli bir birlik kurarak darbe hazırlıklarına başladılar. 12 Eylül 1974'te gerçekleştirilen askeri darbeyle uygulamaları yüzünden çok yıpranmış olan Haile Selassie devrildi. Ordu bir geçiş dönemi olması açısından Haile Selassie'nin o esnada yurt dışında tedavide olan veliahtı oğlu Amha Selassie'yi (1916-1997) kral ilan ettiyse de Amha Selassie bu görevi kabul etmedi ve bir daha Etiyopya'ya dönmedi. Böylece 1270'den beri Etiyopya'yı yöneten Süleymanlı Hanedanı son bulmuş oldu.
Etiyopya'yı 1974-1991 döneminde yönetecek olan Komünist idare 27 Ağustos 1975'te Addis Ababa'da ev hapsinde tutulan Haile Selassie'nin 83 yaşında sağlık sorunları nedeniyle öldüğünü açıkladı. 1994'te ise Etiyopya mahkemesi Komünist yönetimin Haile Selassie'yi boğarak öldürdüğüne hükmetti.
Rastafaryanizm
1930'lu yıllarda Amerika Kıtası'ndaki Jamaika Adası'nda bir Protestan papaz olan Leonard Howel, Haile Selassie'nin İncil'de bildirilen kutsal bir kişilik olduğunu işlemeye başladı.
Daha sonra siyahiler arasında yayılan bu hareket Haile Selassie'nin Tanrı'nın "yeryüzündeki yansıması" olduğuna dair müstakil bir dine dönüştü ve Rastafaryanizm ismini aldı.
2021 itibariyle dünyada 1 milyondan fazla Haile Selassie'ye ibadet eden Rastafaryanist bulunmaktadır.
Derg rejimi ve iç savaş (1974-1991)
12 Eylül 1974'te yönetime gelen darbeciler Haziran 1974'te darbe hazırlıklarına 'Etiopya Geçici Askeri Yönetimi' ismi altında başladıklarından yeni yönetimin ismini de bu şekilde devam ettirdiler. Amhara dilinde bu ifadenin kısaltılmışı olan 'Derg' ülke içinde ve dışında yeni rejimin kısaltması olarak kullanılmaya başladı. Yeni rejim halka kaynakların eşitlikçi dağılımını, kalkınmayı vadetmekteydi.
Yeni rejimin başında askeri bir konsey olmakla beraber en öne çıkan ismi ailesi yarı Amhara olup kültürel olarak tamamen Amharalaşan Mengistu Haile Mariam'dı (1937-). Konseyin imparatorluk yönetiminden bile ileri derecede Amhara ağırlıklı olması ülkede tepkilere neden oldu.
Mengistu Haile Mariam (1986)
Kasım 1974'te Mariam, rejim içi bir darbeyle yeni yönetimdeki 60 kişiyi ihanet suçlamasıyla idam ettirdi, ülkede katı bir diktatörlük dönemi başladı. Eritre ve Ogaden'de savaş sürdüğü gibi Tigray başta olmak üzere Amhara Bölgesi dışında ülkenin dört bir tarafında örgütlü isyanların çıkmasıyla kanlı bir iç savaş başlamış oldu.
Etiyopya İç Savaşı'nda başlıca isyanlar ve Komünist rejime karşı savaşan örgütler
Yeni yönetim toplumun her kesimi üzerindeki baskıyı Haile Selassie dönemine göre daha da artırırken muhaliflerine önceki yönetimden de daha sert davrandı, büyük katliamlara girişti. Yeni yönetimden en büyük baskıyı Müslümanların tümü, Hristiyanlardan da Eritreliler ve Tigraylar görmekteydi.
Komünist yönetim ilerleyen dönemde Haile Selassie'nin eleştirdiği ekonomik yanlışlara düşerek ülkede kıtlık varken yurt dışına tarım ürünü ihracına ve lüks harcamalara yöneldi. Her sene darbenin yıldönümü olan 12 Eylül'de çok masraflı kutlamalar yapıldı. Etiyopya'nın taşrası bu savaş ve israf ortamında Haile Selassie devrinden bile daha kötü bir ekonomik durum ve kıtlığa düştü.
Derg rejimi döneminde Karl Marx resmi önünde bir 12 Eylül töreninde yürüyen Etiyopyalı askerler, 1980'li yıllar
Ogaden Savaşı (1977-1978)
Siyad Berri döneminde de Somali, Ogaden başta olmak üzere ülkenin Etiyopya ve Kenya'da kalan toprakları üzerinde hak iddia etmeye devam etti.
1964'te Somali ve Etiyopya güçleri arasında Ogaden'de sınır çatışmaları yaşanmıştı. 1960'lı yıllardan itibaren Ogaden'i Somali'ye bağlamak için bu bölgedeki Somalililer arasında ortaya çıkan 'Batı Somali Kurtuluş Ordusu' Somali'nin desteğiyle silahlı faaliyet göstermekteydi.
Ogaden, Somali ve Etiyopya
1973'te Etiyopya'da iç karışıklıkların başlaması üzerine Ogaden'deki Somalililerin Etiyopya boyunduruğundan kurtulma yönündeki çalışmaları arttı.
Yönetim değişikliğinin boşluğu artırmasından faydalanmak isteyen Batı Somali Kurtuluş Ordusu isyanını büyüttü. İkisi de Komünist rejimle yönetilen Etiyopya ve Somali'nin arası, Ogaden'deki isyan nedeniyle iyice açıldı. Batı Somali Kurtuluş Ordusu'nun Ogaden'de hakimiyeti ele geçirmeye başlaması üzerine Somali tarafından Temmuz 1977'de bir taarruz gerçekleştirilerek Ogaden kontrol altına alındı.
Somali'ye yenilen Etiyopya Sovyetler Birliği başta olmak üzere Komünist bloktan yardım istedi. Sovyetler Birliği Etiyopya'yı modern silahlarla desteklediği gibi Somali'ye karşı savaşta destek vermek üzere 1500 askeri uzmanı bölgeye gönderdi.
Etiyopya'ya en büyük asker desteğini ise Somali'ye karşı savaşmak üzere 20 bin asker gönderen Küba verdi. Sovyet liderliğindeki Komünist blok Etiyopya'yı desteklerken Komünist ülkelerden o dönemde Sovyetler Birliği ile arası açık olan sadece Çin, Romanya ve Arnavutluk Somali'yi destekledi. Fakat bu ülkelerin Somali'ye verdiği destek Etiyopya'ya diğerlerinin verdiğinin aksine genelde sözlü bir destekten ibaret kaldı.
Küba ve Sovyetler Birliği güçleriyle beraber karşı saldırıya geçen Etiyopya güçleri Somali ordusunu Ogaden'den çıkardı.
990'larda Ogaden'de direniş ve Türk savaşçılar
1990'lı yıllarda Etiyopya yönetiminin ağır baskıları ve insan hakları ihlalleri nedeniyle Ogaden'deki Somalililer arasında yeniden silahlı direniş faaliyetleri ortaya çıktı.
Ogaden'deki Somalililerin Etiyopya güçlerinin kendilerine karşı ileri derecede baskı ve insan hakları ihlallerine yönelik şikayetleri
1994'de Ogaden'deki direniş faaliyetleri yoğunlaştı. Daha sonra bölgeye Türkiye, Bosna-Hersek, Gambiya, Fransa gibi bölgelerden, bu savaşta Ogadenlilere yardım etmek üzere gönüllüler geldi. Bu gönüllüler arasında Türkiye'den gidenler de vardı. 9 Ağustos 1996’da İsmail Öztürk, Ersoy Tekin, Rasul Aran, Ünal Ekinci, 21 Aralık 1996’da Bayram Ali Düz, Cahit Çatuk, Çetin Geyik, Gökhan Süfürler, İbrahim Kes, Nurettin Cingöz, Ubeydullah Saltan Ogadenlilerle beraber Etiyopya Ordusu'na karşı savaşta hayatlarını kaybettiler.
Ubeydullah (Atilla) Salhan'ın yaşamını yitirmesi sonrası arkadaşları tarafından verilen ilan
Ogadin'de yaşamını yitiren Cahit Çatuk
Aynı dönemde Ağustos 1996'da Usame bin Ladin'in Afganistan'da "Müslümanların saldırı ve işgal altında olduğuna, savunma cihadının Müslümanlara farz olduğuna" dair fetvanın gerekçesinde işgal edilmiş ve zulüm altında İslam toprakları sayılırken Ogaden'i de zikretmesi Ogaden'e olan ilgiyi artırmıştı.
Ogaden'de Etiyopya yönetimine karşı direniş ilerleyen yıllarda da devam etti. Ogadenliler Etiyopya ordusunu bölgeden çıkarmada, Etiyopya Ordusu da Ogaden'deki direnişi bastırmada başarılı olamadı. Etiyopya'da yönetimin nispeten yumuşamasıyla 2018'de yönetim ve direnişçiler arasında Ogaden halkını tatmin etmeyen bir anlaşma imzalandı.
Etiyopya Kıtlığı (1980'li yıllar)
Etiyopya'da Haile Selassie dönemi sonunda 1970'li yılların başında başlayan kıtlık sürerek Komünist yönetime erişmiş, 1974'te başlayan iç savaş ve Komünist yönetimin uygulamaları nedeniyle devam etmişti. 1980'li yıllara girilirken artan kuraklığın da eklenmesiyle Etiyopya'da görülmemiş bir kıtlık yaşandı. Dünya kamuoyunun ilgisi bu büyük kıtlık nedeniyle Etiyopya'ya çevrildi. 1983-1985 döneminde zirveye ulaşan kıtlıktan en çok Tigray ve Afar bölgeleri etkilendi.
Etiyopya'da 400 bini 1983-1985 döneminde olmak üzere 1974-1991 döneminde yaklaşık 1 milyon kişinin kıtlık nedeniyle hayatını kaybettiği belirtilmektedir.
Derg rejiminin yıkılışı
Ekonomik kaynaklarının tükenmesi ve ülkenin çeşitli bölgelerinde artan direniş nedeniyle 1985'ten itibaren Derg rejimi Etiyopya'da gerilemeye, alan hakimiyetini kaybetmeye başladı. Yönetime en ağır darbeler Eritre ve Tigray'da vurulmaktaydı.
1989'da Derg güçlerinin açık meydan savaşlarında da kaybetmeye başlamasıyla ufukta rejimin çöküşü göründü. Derg rejimi daha önce soğuk olduğu Tevahedo Kilisesi'ni kullanmak istediyse de umduğunu bulamadı. 1990'dan itibaren isyana yeni bölgeler de katıldı. 1991 başından itibaren isyancılar başkent Addis Ababa'ya saldırıya geçtiler. Mayıs 1991'de Mengistu Haile Mariam'ın Zimbabve'ye kaçması üzerine aynı ayın sonunda isyancılar başkente girdiler. Böylece 12 Eylül 1974'ten beri ülkeyi yöneten Komünist Derg rejimi sona erdi.
1974-1991 İç Savaşı'nda doğrudan savaş nedeniyle 500 binden fazla Etiyopyalının katledildiği, kıtlık nedeniyle yaklaşık 1 milyon Etiyopyalının öldüğü tahmin edilmektedir. Savaş yıllarında ordu başta olmak üzere silahlı unsurlar Etiyopya halkına karşı her türlü suçu işlemekle suçlanmaktadır. 1991'de Etiyopya'nın taşrası 1974'ten çok daha geri ve fakir bir hale düşmüş bulunmaktaydı.
Mengistu Haile Mariam Zimbabve'deyken Etiyopya halkına karşı işlediği suçlar gerekçesiyle soykırım suçlamasıyla hüküm giymiş ve Zimbabve'den istenmiştir. Fakat Zimbabve bu talebi reddetmiştir. Mariam'ın iktidardayken yolsuzlukla büyük bir servet edindiği, bu serveti büyük ölçüde Zimbabve'ye taşıdığı ve Zimbabve yönetimine rüşvet verdiği tahmin edilmektedir. Mariam 2021 itibariyle halen Zimbabve'de yaşamaktadır.
Yeni rejimin inşası (1991)
Derg rejimini yıkan gruplar görüşmelerinin ardından Temmuz 1991'de bir geçici hükümet kurdular. ABD'nin de müdahil olduğu görüşmelerle yeni yönetimin parlamenter bir demokrasi olmasında anlaşıldı. Eritre'ye bağımsızlık verilecek, Komünist rejimin yıkılmasında büyük rolü olan ve çok ağır zarar gören Tigraylara nüfusa oranlarına göre daha fazla siyasi temsil hakkı verilecekti.
Resmi bir açıklama yapılmasa da bu anlaşmalarda zımnen yeni dönemde başbakanların ya Tigray ya da Oromolardan olmasında anlaşıldı. Oromoların çoğu Müslüman olmasına rağmen, başkan eğer Oromolardan olacaksa da Hristiyan bir Oromo olacaktı. Ülkenin yönetiminde Oromo-Tigray İttifakı kurulurken ülkenin geleneksel yönetici grubu Amharalar hem Derg, hem de Haile Selassie döneminin suçlusu sayılarak yönetimden olabildiğince dışlandı. Amharaların ülkeyi 2 bin yıldır yönettikleri ve artık sıranın diğer gruplarda olduğu vurgulandı. Bununla beraber ilerleyen dönemde eski yönetici sınıf olmanın avantajıyla Amharalar her fırsatta idari kadroları doldurmaya çalıştılar, fakat olabildiğince engellendiler.
1991-1995'te ABD'nin de desteğiyle iktidarda olan geçici hükümete Tevahedo Kilisesi'nden bir Tigray olan Meles Zenavi (1955-2012) liderlik etti.
Meles Zenavi
Önce geçici hükümetin lideri, ardından 1995-2012 Etiyopya başbakanı olan Zenavi ölümüne değin 1991-2012 döneminde ülkeyi kesintisiz 21 yıl yönetti. Zenavi'nin iktidarda kalmasında arkasındaki ABD desteğinin büyük payı vardı. Zenavi de karşılığında ABD'nin çıkarlarına uygun hareket etti. ABD ve Sudan ilişkilerinde kriz yaşanan 1990'lı yıllarda Etiyopya Sudan'ı savaşla tehdit etmekteydi. 11 Eylül sürecinde de Zenavi ABD'ye her türlü işbirliğine hazır oldukları mesajını açıkça verecekti.
Eritre'nin bağımsızlığı (1993)
1991'de anlaşıldığı üzere 23-25 Nisan 1993'te Eritre'de bağımsızlık referandumu düzenlendi ve beklendiği üzere referandumun sonucu ezici çoğunlukla bağımsızlığa evet oldu.
Referandumun ardından Eritre bağımsızlığını kazandı, Etiyopya bu bağımsızlığı tanıdı. Böylece yeniden Etiyopya deniz ile bağlantısını kaybetmiş oldu.
Eritre haritası
Nüfusunun yarıdan çoğu Müslüman olan Eritre'nin Etiyopya'ya bırakılması üzerine 1961'de Müslümanların yönettiği Eritre Kurtuluş Cephesi silahlı bağımsızlık mücadelesine başlamıştı. Fakat Eritreli bir Hristiyan ve Hristiyan milliyetçisi olan Isaias Afverki (1946-) 1970'te Eritreli Hristiyanlardan oluşan 'Eritre Halk Kurtuluş Cephesi'ni kurdu. Afverki Sosyalist olduğu için 1974'te Etiyopya'daki Komünist darbeye kadar Komünist bloktan, ayrıca Hristiyan olduğu için Batılılardan destek alarak ilerleyen dönemde Eritre'de Etiyopya'ya karşı savaşan en büyük güç oldu. Bazı iç anlaşmazlıklara da düşen Eritre Kurtuluş Cephesi ise bu yükseliş karşısında geriledi. 1991'de Derg rejimine karşı zaferde büyük rol oynadığı ifadeleriyle uluslararası çapta övülen Afverki bağımsızlıkla Eritre'nin cumhurbaşkanı oldu.
Böylece Eritre'de bağımsızlık mücadelesini başlatan ve nüfusça çoğunlukta olan Müslümanların dışlanıp baskılandığı, Hristiyanlığı esas alan bir sistem kurulmuş oldu. 2021 itibariyle 28 yıldır Eritre'nin cumhurbaşkanı olan Afverki git gide daha baskıcı bir yönetici oldu, diktatörlükle suçlandı. Daha önce Etiyopya yönetimlerinin soykırımlarına maruz kalan Eritre Müslümanları bu kez de Eritreli Hristiyan Afverki'nin baskı, katliam ve her türden insan hakkı ihlallerine maruz kaldı. Ülkedeki baskıcı ortam nedeniyle muhalefet yürütemeyen Eritreli Müslüman muhalefet yurt dışında çalışmalarını halen yürütmektedir. Afverki, İsrail ile iyi ilişkilere sahip olup halen İsrail tarafından desteklenmektedir.
Isaias Afverki
2021 itibariyle Eritre'nin nüfusu 6,2 milyon olup ekonomik durumu Etiyopya ile benzerdir.
Zenavi'nin ilk yılları (1991-1998)
1991'den itibaren Etiyopya'da öncelikli konu ekonomik toparlanma ve açlıkla mücadele oldu.1994'te yeni anayasa kabul edilirken 1995'te meclis seçimlerine gidildi. Beklenildiği üzere nüfus oranlarıyla dengeli olarak Oromoların partisi birinci, Amharaların partisi ikinci, Tigrayların partisi üçüncü oldu. Bu seçimde Tigray ve Oromolar birlikte hareket etmişlerdi. Tigrayların üçüncü sırada yer almasına rağmen 1991 sonrası dönemde ülkedeki dengeler gereği bir Tigray olan Zenavi başbakanlıkta kaldı. Sembolik bir makam olarak tasarlanan cumhurbaşkanlığı makamına Protestan bir Oromo olan Negasso Gidada getirildi.
Bu dönemde Zenavi'nin ve liderlik ettiği Tigray Halk Kurtuluş Cephesi'nin devamı olan siyasi oluşumun Tigrayları kayırmaktan öte ülkede kadrolaştırıp mafyalaştırdığına, Zenavi ve çevresinin büyük çapta yolsuzluklar yaptığına dair eleştiriler arttı. Müslümanlara yönelik baskı ve ikinci sınıf vatandaş muameleleri sürdü.
Bu dönemde de Derg rejimi dönemindeki şiddette olmasa Etiyopya'da yer yer kıtlıklar yaşandı.
Etiyopya-Eritre Savaşı (1998-2000)
Etiyopya'nın yeni rejimiyle Eritre rejimi başlangıçta oldukça iyi ilişkilere sahipti. Etiyopya başbakanı Zenavi ile Eritre cumhurbaşkanı Afverki, Derg rejimine karşı birlikte savaştıklarından başlangıçta iki ülke yönetimleri birbiriyle uyumlu çalışmıştı.
Fakat 1990'lı yılların ikinci yarısında iki ülke arasında sınır anlaşmazlığı meydana geldi. İki yönetim de Eritre'nin bağımsızlığında fazladan toprak aldığını iddia etmekteydi. Mayıs 1998'de çıkan sınırdaki çatışma üzerine sürpriz bir biçimde iki taraf da birbirine savaş ilan etti. Haziran 2000'e kadar süren bu savaş beklenenden çok daha kanlı geçti. 50-70 bin Eritreli ve 80-130 bin Etiyopyalı hayatını kaybetti. Bazı tahminlerde toplam ölü sayısının yaklaşık 300 bin olduğu iddia edilmektedir.
Haziran 2000'deki ateşkesin ardından Aralık 2000'de Cezayir Anlaşması'nı imzalayan Etiyopya ve Eritre bu geçici anlaşmada BM'nin tahkiminde bir anlaşmaya gidilmesi kararlaştırıldı. Fakat ilerleyen dönemde de sınır çatışmaları sürdü ve bir türlü sınır anlaşması sağlanamadı. Nihayet Temmuz 2018'de Etiyopya ve Eritre sınırlarını yeniden belirleyen bir anlaşma imzalayabildiler.
1998-2000 Savaşı iki ülkede de ağır bir kıtlığa neden oldu. Bu savaşla birlikte Derg rejimine karşı savaşan Eritreliler ve komşuları Tigraylar arasına düşmanlık girdi ve savaşın ardından da bu düşmanlık devam etti.
Zenavi'nin son yılları (2000-2012)
Savaşın ardından Etiyopya ekonomisi toparlanmaya başladı. Yine de Zenavi yönetimi ülkenin potansiyelini yeterince değerlendirememekle ve yolsuzluklarla sıklıkla suçlandı. Zenavi'nin iktidardaki Tigray kadrolaşması, stratejik hamleler ve ABD desteğiyle iktidarının uzaması ülkede hoşnutsuzluğu artırdı. 2007 nüfus sayımına göre nüfusun %6,1'ini oluşturan Tigrayların ülke yönetiminde geniş çapta yer alması ve başbakanlığa sahip olması da hoşnutsuzluğun bir sebebiydi.
Zenavi ABD'nin isteğiyle 2006'da Somali'yi işgal etti, fakat Etiyopya ordusunun başarısız olması ve ağır kayıplar vermesi nedeniyle 2009'da Somali'den çekildi.
Zenavi döneminde Etiyopya'nın Nil Nehri üzerindeki baraj ve su tutma projeleri Nil Nehri'ni en çok kullanan ülke olan Mısır ile Etiyopya'yı karşı karşıya getirdi. Mısır ve Etiyopya arasında Nil Nehri üzerindeki anlaşmazlık halen sürmektedir.
Temmuz 2012'de aniden hastalanan Meles Zenavi 20 Ağustos 2012'de 57 yaşında öldü. Hastalığının ne olduğuna dair bir açıklama yapılmadı.
Hailemariam Desalegn dönemi (2012-2018)
Meles Zenavi'nin ani ölümüyle Güney Halkları'ndan Velayte topluluğundan, Etiyopya Tevahedo Kilisesi'ne bağlı bir Monofizit ve Zenavi'nin liderlik ettiği siyasi ittifaktan olan Hailemariam Desalegn (1965-) başbakan oldu. Desalegn'in küçük bir etnik gruptan olması iktidar kapıları kendilerine 1991'de kapatılan Amharaların ve en büyük etnik grup olan Oromoların tepkisine neden oldu.
Hailemariam Desalegn
Desalegn döneminde ekonomik kalkınma çabaları, yolsuzluk ve mafyalaşma suçlamaları iç içe devam etti. Zenavi'nin ölümüyle Tigrayların gücünün etnik oranlarıyla uyumlu seviyelere indirilmesi tartışmaları yönetimde büyük gerginliklere sebep oldu.
Yine bu dönemde etnik gerginlikler artan oranda çatışmalara döndü. Pek çok etnik grup birbiriyle ve merkezi hükümet güçleriyle çatışmaya başladı.
Yine de bu arada 2015'te yapılan seçimde Desalegn etnik temelli seçim ittifakını koruyarak seçimi kazandı ve başbakan olarak kalabildi.
Fakat iktidar cephesinin, ittifaklarının genişlemesi seçim sonrasında yönetimden güç ve para dağılımı beklentileri artırdığından etnik çatışmaları daha körükledi. Artan sorunlar üzerine Mart 2018'de Desalegn başbakanlıkan istifa ettiğini açıkladı.
Abiy Ahmed Ali dönemi (2018-)
Desalegn'in istifası üzerine 1991'den beri iktidarda olan 'Etiyopya Halkın Devrimci Demokratik Cephesi' ittifakı içinden Abiy Ahmed Ali (1976-) Nisan 2018'de başbakan oldu. Abiy Ahmed Ali'nin babası Oromo bir Müslüman, annesi ise Amhara bir Tevahedo Kilisesi mensubu Hristiyandı fakat kendisi Protestandı. 1991'den beri Amharaların başbakanlığa gelmesine sıcak bakılmadığından annesinin de Amhara değil Oromo olduğu iddia edilse de bu inandırıcı bulunmamaktaydı.
Abiy Ahmed Ali, iktidara gelmesinin ardından Tigrayların etkinliğinin azaltılmasına ve yönetimden olabildiğince dışlanan Amharalara siyasi ayrımcılığa son vermeye özen gösterdi. Babası da Müslüman olan Abiy Ahmed Ali'nin Etiyopya Müslümanlarına yönelik verdiği ayrımcılığa son sözlerine rağmen Müslümanları tatmin edecek düzenleme ve uygulamalara gidilmedi.
Tigray Savaşı'na doğru (2019-2020)
Kasım-Aralık 2019'da Etiyopya politik tarihinde önemli bir gelişme yaşandı. Abiy Ahmed Ali, Derg rejimine karşı savaş veren, 1991'den beri ülkeyi yöneten, lideri olduğu 'Etiyopya Halkın Devrimci Demokratik Cephesi'ni feshettiğini, yerine 'Refah Partisi'ni kurduğunu açıkladı. İttifakın eski bileşenlerini bu partiye davet etti. Fakat yeni partide merkezi yönetim daha ağır basmakta, Tigrayların rolü nispeten azaltılmakta ve Amharalar yeniden önemli oranda yer almaktaydı.
İttifakın diğer etnik bileşenleri yeni şartlarda yeni partiye katılırken Tigraylar durumu protesto edip ittifaktan koptular ve Tigray Bölgesi'nde silahlı savunma hazırlıklarına giriştiler.
2020'de yapılması gereken seçimlerin koronavirüs salgını gerekçesiyle ileri tarihe atılması Tigraylar ile merkezi yönetimin sorunlarını daha da artırdı, savaşın çıkması beklenir oldu.
Tigray Savaşı (2020-)
4 Kasım 2020'de Tigray Bölgesi'nde Tigray milisleriyle Etiyopya merkezi ordusu arasında ilk çatışmaların patlak vermesiyle Tigray Savaşı başladı. Abiy Ahmed Ali ilk günden itibaren bu çatışmaları 1991'den beri "şımaran" Tigraylara bir ders verip Tigray Bölgesi'nde kaybolan devlet otoritesini yeniden sağlama fırsatı gördü. Sert mesajlar verdi ve Etiyopya ordusunu Tigray'a karşı harekete geçirdi.
5 Kasım 2020'de Etiyopya ordusu yaklaşık 7,2 milyon nüfuslu Tigray Bölgesi'ne kapsamlı taarruza geçti ve şiddetli bir savaş başladı. Etiyopya ordusu öncelikle Tigray Bölgesi'ni 1991'den beri ülkenin etnik temeli federatif yapısının bir parçası olarak yöneten Tigray Halk Kurtuluş Cephesi'nin elinde olan bölgenin merkezi Mekelle şehrine yöneldi. Yaklaşık 330 bin nüfusa sahip olan Mekelle şehri 17-28 Kasım 2020'de süren kanlı çarpışmalarla Etiyopya ordusunca ele geçirildi.
Tigray Bölgesi'ne komşu olan Amharalar tarihi düşmanlığın ve 1991-2019 döneminde Amharaların yönetimden dışlanmasında Tigrayların başat rol oynamasının etkisiyle hareket etti. Bu paralelde, bu savaşa merkezi yönetimden ayrı olarak milislerle katılıp Tigray Bölgesi'ne saldırıya geçtiler.
Derg rejimine karşı mücadelede Tigray Halk Kurtuluş Cephesi ile müttefik olan Eritre Halk Kurtuluş Cephesi de 1998-2000 Etiyopya-Eritre Savaşı'yla başlayan Tigray-Eritreli düşmanlığının tesiriyle bu savaşta Etiyopya merkezi yönetimini destekledi, hatta Tigray Bölgesi'ne Eritre Ordusu da saldırdı.
Cibuti ve etkinliği çoğunlukla başkenti Mogadişu ile sınırlı kalan resmi Somali yönetimi de bu savaşta Etiyopya'ya desteklerini açıkladılar.
Tigrayların bu savaşta lojistik desteğinde kilit role sahip olabilecek Eritre'nin bu tavrı savaşın, savaşa teknik açıdan iyi hazırlanan genel bir seferberlik yapan Tigraylar aleyhine gelişmesinde en büyük sebep oldu. Mayıs 2021 itibariyle Tigray ordusu Tigray Bölgesi'nin çoğunda alan hakimiyetini kaybetti, alan hakimiyetini kaybettiği bölgelerde gerilla savaşına döndü.
Nisan 2021 itibariyle Tigray Savaşı: ENDF: Etiyopya Ordusu, Amhara Region: Amhara Bölgesi / Amhara Milisleri, Eritrea: Eritre, Tigray People's Liberation Front, Tigray Regional Government: Tigray Halk Kurtuluş Cephesi, Tigray Yerel Hükümeti
Tigray'da yaşanan bu çok şiddetli savaşta 300 binden fazla asker ve milisin karşı karşıya geldiği tahmin ediliyor. Bu askeri yoğunluk ve halka karşı işlenen katliamlar nedeniyle Kasım 2020-Mayıs 2021 gibi kısa bir dönemde bu savaşta 50 binden fazla kişinin öldüğü, Tigray Savaşı'nın 2021'in en kanlı savaşı haline geldiği tahmin ediliyor.
Tigraylara yönelik savaş suçları
Etiyopya ordusunun Tigraylara yönelik katliam, tecavüz, yağma, yerleşim birimlerini yok etme gibi suçlar işlediği, savaşa Etiyopya ordusunun yanında katılan Eritre ordusunun ve Amhara milislerinin de aynı suçları işlediği belirtiliyor.
Katliam, yağma ve yerleşim birimlerini yok etme videolarının, tecavüzlere yönelik şahitliklerin internete yazılı ve videolu olarak yansıması yetersiz de bulunsa dünyanın ilgisini Tigray'a çeken ana etkenlerden biri olarak görülüyor.
Savaş nedeniyle Tigray'da kıtlık da çıktığı, savaşta ölenlerin önemli bir kısmının düşmanları tarafından katledilen silahsız Tigraylı halk olduğu da naklediliyor.
Tigray Savaşı'nın geleceği
Etiyopya'nın 1991-2019 döneminde Tigraylar, nüfuslarıyla ters orantıda bir güç kazandı. Bu durumda, Derg rejiminin devrilmesinde oynadıkları rol ve Zenavi'nin faaliyetleri başat etken oldu.
Bu doğrultuda Tigraylara karşı oluşan tepki, son savaşta Tigrayların aleyhine oluşan ittifakı da şekillendirdi ve Tigrayları mağlubiyete itti.
118 milyonluk Etiyopya'nın sadece 6,2 milyonunun Tigray Bölgesi'nde yaşaması, Tigrayların nüfusa oranının % 6,1 seviyesinde olması da nüfus dengelerini asimetrikleştiriyor.
Bununla beraber geçmişten bu yana savaş tecrübesi olan ve inatçılığıyla bilinen Tigray halkının böyle bir savaşla tam olarak yenilemeyeceği de hesaplanıyor.
Gelecekte bir noktada anlaşılacağı düşünülebilse de ölü sayısının fazlalığı ve Tigraylara karşı işlenen büyük katliam, tecavüz gibi suçların barışı daha da zorlaştıracağı tahmin ediliyor.
Etiyopya Müslümanlarına yönelik 'Ahbaş' baskısı
Yaklaşık 60 milyon Müslüman nüfusuyla dünyanın en çok Müslüman nüfusuna sahip ülkelerinden biri olan Etiyopya'da Müslümanlar dönem dönem artıp azalmakla beraber baskı ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekten şikayetçiler.
2000'li yıllardan itibaren ise Etiyopyalı Müslümanlar Hristiyan yönetiminden İslam anlayışlarına yönelik bir baskı görmeye başladılar.
Etiyopya kökenli olup Lübnan'da yaşayan Ahbaş (Habeşiler) Cemaati'nin lideri Abdullah Harari'nin (1910-2008) İslami hareket karşıtı dini anlayışı Etiyopya'nın Hristiyan yönetiminin çıkarlarına uygun gördüldüğünden Etiyopyalı Müslümanlara dayatılmaya başlandı. Bu, Etiyopyalı Müslümanlar arasında büyük tepkilere neden oldu.
1910 yılı dolaylarında Etiyopya'nın Harar şehrinde doğan Abdullah Harari el-Abderi dini eğitimini burada aldı ve kendi iddiasına göre Harar'dayken Rıfai tarikatı şeyhi oldu.
1941'de Etiyopya'nın Hristiyan imparatoru Haile Selassie'nin Etiyopya'ya dönmesinin ardından 1940'lı yıllar boyunca Harar'daki pek çok Müslüman alimi ve İslami faaliyetleri imparatora şikayet etmeye başladı.
Pek çok alimin hapsedilmesine neden oldu. Harar ve çevresinde "hain" olarak isimlendirilmesi Abdullah Harari'ye yönelik tepkilerin artmasına yol açtı.
Abdullah Harari
Bunun üzerine 1949'da Abdullah Harari Etiyopya'yı terk etti, bir müddet çeşitli Arap ülkelerinde bulunduktan sonra 1950'de Lübnan'ın başkenti Beyrut'a yerleşti. Tarikat şeyhi olarak Lübnan'da mürit toplamaya çalıştıysa da başlangıçta başarılı olamadı.
Abdullah Harari bu dönemde İslami hareketlere olan düşmanlığı, Seyyid Kutub gibi dönemin etkili İslami yazarlarını tekfir etmesi (kafir sayması), dini pek çok anlaşmazlıkta muhalefet ettiklerini tekfir etmesi, onları tekfir etmeyenleri de tekfir etmesi, Arapça bazı harflerin telaffuz hatalarından bile tekfire başvurması gibi özelliklerle tanındı ve tepki çekti.
1975'te başlayan Lübnan İç Savaşı'nda 1976'da Hafız Esed idaresindeki Suriye rejiminin Hristiyanları desteklemek üzere Lübnan'ı işgal etmesiyle Abdullah Harari'nin durumu değişti. Sünnilerden müttefik arayan Hafız Esed, İslami hareketlere karşı tutumu nedeniyle Harari'nin uygun isim olduğuna karar verdi ve Harari'yi yoğun biçimde desteklemeye başladı.
Harari'nin manevi önder olduğu, Suriyeli ve Hafız Esed rejimince görevlendirildiği bilinen Nizar el-Halebi'nin (1952-1995) yönettiği bir yapılanmaya gidildi. Bu yapılanma Lübnan'ın iç savaşta olup halkın zor şartlarda yaşadığı bir dönemde, Lübnan'da tahakküm kuran Hafız Esed'in desteğiyle taraftarlarına maddi yardım ve memuriyet imkanları tanıdığından büyümeye başladı.
Bu cemaate katılanlar Harari, Etiyopyalı / Habeşi olduğu için Lübnan'da 'Ahbaş' (Habeşiler) olarak isimlendirildiler. Ahbaş grubu kendisine verdiği desteğin karşısında Lübnan'da sürekli olarak Hafız Esed'i ve Suriye'nin Lübnan'ı işgalini övdü, Suriye İstihbaratı'na bilgi sağladı. Suriye rejimi de Ahbaş'ı eleştirenleri Ahbaş militanlarını da kullanarak faili meçhul suikastlerle ortadan kaldırdı.
1991'de Lübnan'da İç Savaş'ın bitmesinin ardından 1990'lı yıllar boyunca Ahbaş, diğer tüm Sünni İslami gruplarla ve Filistinli mültecilerle sürtüşmeye devam etti. Mart 2005'te Lübnan'ın Suriye rejimiyle sorun yaşayan başbakanı Refik Hariri'nin Suriye rejimi tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen suikastinde Ahbaş militanlarının kullanıldığının ifade edilmesi, 2005'te Lübnan'da Suriye'nin nüfuzunun azalması üzerine Ahbaş Grubu çöküşe geçti.
2008 yılında Harari öldü. 2011'de başlayan Suriye İç Savaşı'nda da Ahbaş Grubunun Esed rejimini desteklemeyi sürdürmesi, yapıyı iyice marjinalleştirdi.
2000'li yılların başından beri Ahbaş Grubu'nun Lübnan'da kan kaybediyor olması bu grubu başka ülkelerde çalışmaya yönlendirdi. Grup, bu kapsamda Harari'nin ülkesi olan ve çok sayıda Müslüman nüfusa sahip Etiyopya'ya özel önem verdi.
Abdullah Harari 2003'te 1969'dan beri ilk kez Etiyopya'yı ziyaret etti. Bu ziyaret öncesinde grup adına bazı isimler Etiyopya'da ön bazı çalışma ve hazırlıklar yapmışlar, Etiyopya yönetimiyle görüşerek İslami hareket karşıtı tutumlarının Etiyopya yönetiminin çıkarlarına da uygun olduğunu, desteklenmelerinin iki taraf için de iyi olacağını ifade etmişlerdi. 2003'te Abdullah Harari de Etiyopya ziyaretinde yönetimle aynı doğrultuda konuşmalar yapmış, hatta Etiyopyalı Müslümanların Harari'nin anlayışına zorlanmasını Etiyopya yönetiminden istemişti.
2003'teki bu ziyaretin ardından Etiyopya Hükümeti-Ahbaş iş birliğiyle grubun Etiyopya'daki faaliyetleri arttı.
Hararlılar başta olmak üzere Etiyopya'da İslami çalışmalarda bulunan farklı kesimlerden kimseler ortak kararla Etiyopyalı Müslümanları Ahbaş Grubu ve lideri Abdullah Harari'den sakındıran kararlar yayınladılar. Etiyopyalı Müslümanlardan beklediği ilgiyi göremeyen Ahbaş bunun üzerine Etiyopya'nın en fakir Müslümanlarının çocuklarını besleme ve barındırma vaadiyle alarak Etiyopya yönetiminin maddi desteğiyle devşirme çalışmalarına başladı.
Ahbaş'ın çalışmalarının sonuç vermemesi üzerine 2010'lu yıllara girilirken Etiyopya yönetimi Ahbaş'ın İslam anlayışını ülkedeki Müslümanların resmi İslam anlayışı yapmaya, Müslümanları bu anlayışa ve Ahbaş'a katılmaya zorlamaya başladı, bu karar Etiyopyalı Müslümanların Ahbaş'a tepkisini nefret boyutuna çıkardı.
Etiyopyalı Müslümanlar bu zorlamalara karşı tepki göstererek protestolar ve toplantılar düzenledi.
Etiyopyalı Müslümanların Ahbaş'a katılmaya ve Ahbaş'ın dini anlayışını benimseye zorlanması sonuç getirmeyince son yıllarda büyük ölçüde terk edildi. Bunda Abiy Ahmed Ali döneminde Etiyopya yönetiminin önceliğinin Tigraylara karşı mücadele gibi başka sorunlara kayması da etkili oldu. Lübnan'da gittikçe kan kaybedip oldukça ufalan Ahbaş Grubu da büyük ölçüde Etiyopya'yı terk etti.
Kaynak: Mepa News Akademi