Karadeniz'deki stratejik önemiyle öne çıkan Kırım Yarımadası'nın tarihi, bölgenin bugününü anlamaya ışık tutuyor.
Kırım'ın tarihine dair dosyamızın birinci bölümünde bölgenin coğrafi konumunu ve 1917'ye kadar olan tarihini ilginize sunuyoruz.
Kırım'ın coğrafi konumu
Karadeniz'in kuzeyinde yer alan Kırım Yarımadası doğal güzelliklerinin yanı sıra tüm Karadeniz kıyılarını ilgilendiren stratejik konumuyla tarih boyunca oldukça ilgi çekmiş bir bölge.
Kırım, Türkiye'ye kuş uçuşu sadece 264 km uzaklıkta bulunuyor:
Kırım 13. yüzyıldaki Moğol İstilası'na kadar Hun, Hazar, Bizans, Kiev Rusları ve hatta Anadolu Selçukluları'nın nüfuz mücadelesine sahne oldu. Yarımada, Moğol İstilası'yla beraber 1230'lu yıllarda 1227'de Cengiz Han'ın ölümüyle dört parçaya ayrılan Moğol İmparatorluğu'nun Altın Orda kolunun hakimiyetine girdi. Kısa bir süre sonra Cengiz Han'ın soyundan gelen Moğolların yönettiği bu devlet Müslüman olurken, Kırım'da da yaygın bir şekilde İslamlaşma başladı.
Kırım Hanlığı tarihi
Kırım Hanlığı, 15. yüzyılda Altın Orda Devleti'nin dağılmaya başlamasıyla teşkil edilen, Altın Orda hanedan sülalesinden hanların kurduğu, yani Cengiz Han soyundan bir idareye sahipti. Bu dönemde Kırım Yarımadası nüfusu ezici çoğunlukla hakim sınıf olan Müslüman Kırım Tatarlarından oluşuyordu. 1470'li yıllarda Fatih Sultan Mehmet döneminde Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti'ne tabi oldu. Osmanlı'ya bağlı iken hanedanını sürdüren Kırım Hanlığı iç sisteminde tamamen bağımsızdı ve kendisi dış ilişkiler de kurabilmekteydi. Kırım Hanlığı'nın atlı savaşçı gücü, Osmanlı Devleti'nin seferlerine katılmaktaydı. 17. yüzyıla girilirken Osmanlı Devleti'nde akıncılığın gerilemesiyle Kırım Hanlığı atlı güçlerinin Osmanlı askeri sisteminde önemi artmıştı.
Bu dönemde Kırım Hanlığı sadece Kırım Yarımadası'nı değil, bu yarımadanın kuzeyinde kalan bugünkü Ukrayna topraklarının bir kısmını da yönetiyor, nüfuzunu Rusya ve Lehistan içlerine kadar hissettiriyordu.
Kırım Hanlığı ve köle ticareti
Kırım Tatarlarının Rus, Ukraynalı ve Leh topraklarına sık sık yaptığı akınlarla elde edilen köleler, 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Kırım'da ve İstanbul başta olmak üzere Osmanlı topraklarında satılıyordu. Osmanlı tarihinin önemli kadınlarından Hürrem Sultan da bu yolla köleleştirilip Osmanlı sarayına satılmış bir cariyeydi. 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Kırım Hanlığı'nın Doğu Avrupa'ya yaptığı akınlarla yaklaşık 1.5 milyon kişiyi köleleştirdiği tahmin ediliyor. Kırım Hanlığı'nın en son gerçekleştirdiği akın olan 1769 Akını, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı kapsamında gerçekleşmiş olup Rus topraklarını hedef almış ve Kırımlı akıncılar 20 bin Rus esirle Kırım'a dönmüşlerdi.
1571 Moskova Seferi
Kırım'ın ve Kırım Hanlığı'nın tarihindeki önemli noktalardan biri de 1571 Moskova Seferi'dir.
Rus tahtında meşhur 'Korkunç İvan'ın bulunduğu bir dönemde Kırım Ordusu 1571'de Rusya içlerine düzenlediği seferde Moskova'yı da ele geçirip şehri yakmış, Moskova ve çevresinden tarihçilerin hesabına göre 150 bin esirle geri dönmüştü. Bu sefer Kırımlı akıncıların seferlerinin en büyüğü olarak tarihe geçmiştir.
Lehistan ve Rusya Kırım Hanlığı'na haraç ödüyor
Rusya ve Lehistan, bu yıllarda sefer yapmaması karşılığında Kırım Hanlığı'na yıllık haraç ödemeye başlamıştı. Haraç ödenmediği veya Kırım Hanlığı'nın bağlı bulunduğu Osmanlı Devleti ile bu devletler arasında savaş olduğunda Kırım Ordusu'nun akınları yeniden başlamaktaydı. Haraç, Lehistan ve özellikle de Rusya'yı adeta Kırım Hanlığı'na tabi seviyesine düşürmekteydi.
18. yüzyıla kadar Rusya'yı önemsemeyen Osmanlı Devleti bu devlet ile ilişkileri Kırım Hanlığı'na havale etmişti.
18. yüzyılda değişen dengeler
17. yüzyıl başlarında Rusya'da tahta geçen ve 1917 Devrimi'ne kadar Rus tahtında kalacak olan Romanov Hanedanı döneminde Rusya toparlanıp güçlenmeye başladı. Yine bu aileden olan Çar Petro'nun 1682'de tahta geçmesiyle bu süreç hızlandı.
1721'e kadar sürecek olan Çar Petro döneminde Rus Ordusu modernleşti, Rusya yeniden yapılandı ve Baltık Denizi'ne ulaşıp burada donanma kurdu. Avrupalı devletlerin Papalık önderliğinde Osmanlı'ya karşı kurduğu ittifaka Katolik değil Ortodoks olmasına rağmen katılan Çar Petro, bu sayede stratejik önemde ve Kırım'a yakın Azak Kalesi'ni almayı başardı.
Rusya'nın Kırım'a hakim noktalarda ele geçirdiği kaleler kırmızı ile işaretli. En doğuda Azak (Azov) Kalesi görülebiliyor
1700'de Osmanlı ve Rusya arasında imzalanan İstanbul Antlaşması'yla Osmanlı Azak'ın Rusya'ya ait olduğunu kabul ederek hem Rusya'yı doğrudan muhatap almış, hem de Rusya'ya toprak kaybını resmi olarak tanımış oldu. Her ne kadar 1711'de Azak yeniden Osmanlı Devleti'nce geri alınsa da Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne karşı özgüveni yerine gelmişti.
Kırım Hanlığı'nın atlı güçleri asırlardır aynı teknik ve ekipmanları kullanırken Rus Ordusu gelişmekte, Batı'dan kara ve denizcilikte komutan ithal etmekteydi. 18. yüzyılda Kırımlıların akınları seyreldiği gibi yarımadanın kuzeyindeki Kırım Hanlığı nüfuzu Rusya lehine, hanlık aleyhine geriledi.
1735-1739'da Rusya ve Cermen İmparatorluğu Osmanlı Devleti'ne karşı müttefik halde savaşa girdiler. Osmanlılar bu savaşta Cermenleri mağlup etse de Rusya'yı yenemedi. Rus Orduları bu savaşta ilk kez Kırım Yarımadası'na girmeyi başardılar. Bahçesaray, Akmescit, Karasupazar'ı ele geçirdiler, tahrip edip yağmaladılar, halka katliam yaptılar. Her ne kadar akabinde hanlık ordusunun karşı saldırısında ağır kayıplar vererek yarımadadan çıkmak zorunda kalsalar da, Kırım'a girmeyi başarmak Rusya için önemli bir psikolojik eşik olarak değerlendirildi.
1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı ve Kırım'ın kaybı
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Rusya'nın Osmanlı Devleti'ni kesin bir şekilde yenmesi Osmanlı Devleti'nin çöküşünü ve Rusya'nın yükselişini en net bir şekilde tescillemiş oldu. 1769'da Kırım Ordusu Rusya içlerine başarılı bir akın yaptı fakat daha üstün teknolojik imkanlara sahip Rus Ordusu 1771'de başlattığı Kırım Seferi'nde hanlık ordusunu yenerek Kırım'ı ele geçirdi. Kırım Hanı Selim Giray bu istila nedeniyle İstanbul'a kaçtı.
Kırım Hanlığı içerisinde yaşanan iç anlaşmazlıklar Rusya'nın istilasını kolaylaştırdı. Ruslar Kırım'ı doğrudan ilhak etmek yerine politik davranıp önce Kırım'da Kırım'ın Osmanlı'dan ayırılıp tamamen bağımsız olmasını isteyen mirzaları kuvvetli makamlara getirdiler. Böylece hanlık görünürde devam etmiş oldu, fakat fiilen Rusya'ya bağlanarak yüzyıllardır devam eden niteliğini yitirdi.
1774'te Osmanlı-Rus Savaşı Küçük Kaynarca Antlaşması'yla sona erdi. Bu antlaşmaya göre Kırım Hanlığı bağımsız bir devlet olacaktı. Yine bu antlaşmada hanlığa komşu Kuzey Karadeniz'deki Osmanlı topraklarının doğrudan Rusya'ya bırakılmasıyla hanlığın Osmanlı Devleti ile kara bağlantısı kesilmiş oldu.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı öncesinde 1768 itibariyle Avrupa Haritası
1783'te Rusya'nın Kırım'ı ilhakına kadar süren dokuz yıllık bağımsızlık döneminde Kırım'da Rusya nüfuzu git gide arttı. Kırım Ordusu bu dönem zayıf düşürüldüğü gibi yarımadanın stratejik önemdeki yerlerine Rus askerleri yerleştirilerek bağımsızlık da sözde hale getirildi.
Osmanlı taraftarı halka ve mirzalara Rus Ordusu'nun saldırılara başlamasıyla beraber 1778'de Kırım'dan Osmanlı topraklarına Kırım Tatarı göçü başlamış oldu. Kırım'ın ilhakının altyapısını hazırladığını düşünen Rusya 1783'te Kırım'ı ilhak ettiğini açıkladı, Kırım'daki direnişi bastırdı.
Bu gelişme karşısında savaş ilan etmesi beklenen Osmanlı Devleti, Rusya'ya karşı açacağı bir savaşta yenilmekten korkarak savaş ilan etmedi. İstanbul'da halk Kırım'ın Rusya tarafından ilhakına savaş açılmamasına tepki gösterdi, cami vaizleri yönetimi pasiflikle suçlayan ateşli konuşmalar yaptı. Beklenen Osmanlı-Rus Savaşı 1787'de başlayacak ama Osmanlı Devleti bu savaştan da yenik ayrılacaktı.
Bu dönemde henüz tahta geçmeyen, ancak kısa bir süre sonra, 1789'da tahta çıkan Üçüncü Selim, şehzadeliği sırasında Kırım'ın elden çıkması sonrası şu dizeleri yazmıştır.
"Kalalım mı kılıç altında öyle
Oturmak dinimizde var mı böyle
Esir etmiş nice tatarı bir bir
Kırım Rusya'da kalsın mı söyle
Ol Moskof'tan varıp öcüm alayım
Ya düşman içre helâk olam şöyle."
Bu dizeler Kırım'ın Osmanlı için ifade ettiği anlamı göstermesi bakımından önemli olmakla beraber, içerisinde bulunulan güçsüzlüğü ve çaresizliği de yansıtmaktadır.
Rusya'nın Kırım'ı ilhakının ardından 1783'te Avrupa Haritası
Rus Çarlığı'nın hedefi İstanbul
1783'te Kırım'da askeri bir idare kuran Rus Çarlığı stratejik önemdeki Kırım'ı donanma üssü yapmaya ve Kırım'ı Tatarlardan boşaltıp Ruslarla meskun bir yer haline getirmeye özel önem verdi. Kırım'da Türkçe yer adları değiştirilerek genellikle Yunanca yeni yer adları verildi. Rusça değil Yunanca'nın tercih edilmesinde Çariçe Katerina'nın İstanbul'u da alıp Bizans İmparatorluğu'nu diriltme isteği yatıyordu. Kırım'ın güneyindeki Akyar'a Sivastopol ismi verilerek burada müstahkem bir kale ve deniz üssü kuruldu. Sivastopol Üssü halen Rusya'nın en önemli askeri üslerinden biri olarak faaldir. Çariçe Katerina Sivastopol Üssü'nün hedefinin İstanbul olduğunu saklamıyordu.
Kırım'dan Osmanlı'ya Tatar göçü
Rus idaresinin baskıları nedeniyle ilhaktan önce başlayan Tatar göçü daha da hızlandı. Buna mukabil Rusya Kırım'a Rusya'nın içlerinden Rus nüfus yerleştirmeye başladı. Bu tarihten itibaren nüfus dengesi git gide Rusların lehine Tatarların aleyhine bozuldu.
1778-1922 döneminde sürekli devam eden, bazı dönemler daha yüksek seyreden bu göç sürecinde 1,8-2 milyon Kırım Tatarı'nın Kırım'dan Osmanlı topraklarına göç ettiği tahmin edilmektedir.
1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı'nın da mağlubiyetle sonuçlanması ve Kırım'a yakın Özü'nün de Ruslara geçmesiyle, Kırım Tatarları Osmanlı'nın döneceği umutlarını kaybederken göçler hızlandı. 1853-1856 Kırım Savaşı Osmanlı-İngiltere-Fransa İttifakı'nın zaferiyle bitse de Kırım Rusya'da kalmaya devam etti.
Bu savaşta Tatarları tamamen sürmeyi düşünen Rusya bunu yapmasa da Tatarları büyük ölçüde Kırım'dan Osmanlı topraklarına sürdü. Bir yandan da Kırım'a Rus göçünün sürmesiyle 1768'den önce Kırım nüfusunun %95'inden fazlasını oluşturan Kırım Tatarları 1860'lı yıllarda Kırım'da çoğunluğu kaybettiler.
Rus Çarlığı'nın ilk ve tek nüfus sayımı olan 1897 Nüfus Sayımı'na göre 546.592 kişi yaşayan Kırım'da nüfus dağılımı şöyleydi:
- Kırım Tatarları: %35,55
- Ruslar %33,11
- Ukraynalılar %11,84
- Yahudiler %4,42
- Ermeniler %1,52
- Belaruslular %0,38
- Diğerleri %13,19
İsmail Gaspıralı Bey ve Kırım Tatarları için önemi
İsmail Gaspıralı Bey (1851-1914) isimli bir muallimin eğitime yönelik çabaları Kırım'da sadece eğitim alanında değil Kırım Tatarları'nın Müslüman ve Kırımlı Tatar kimliğinin pekişmesi anlamında da büyük neticelere neden oldu.
Gençliğinde Giritli Rum asilere karşı Osmanlı Ordusu'nda gönüllü savaşmak için memleketi Kırım'dan Osmanlı Devleti'ne geçmeye çalışan Gaspıralı Ruslarca yakalandığı için Kırım'a dönmek zorunda kaldı. İlerleyen yıllarda Bahçesaray'daki Zincirli Medrese'de öğretmen oldu, İstanbul'u da ziyaret etti. Bahçesaray'daki eğitim faaliyetlerini 1880'li yıllardan itibaren basına taşıdı.
Çıkardığı gazeteler sadece Kırım'da değil Rus Çarlığı tahakkümündeki diğer Müslüman Türk bölgelerde de büyük ilgi gördü. Eğitimde yaptığı reform çalışmalarıyla medreselerin müfredatını zenginleştirdiği gibi eğitimde teknik kolaylaştırmalar da sağladı, okul altyapılarına, araç ve gereçlerine ilaveler yaptı, ders ve teneffüsleri tanzim etti.
Gaspıralı Bey'in eğitim metodlarını benimseyenlere 'Usul-i Cedid'ciler (Yeni Usulcüler) dendi. Gaspıralı Bey açtığı okullar ve basın yoluyla eğitimi Kırım Tatarlarının geneline yaygınlaştırarak Rus tahakkümünde Müslüman ve Tatar kimliklerini koruyup geliştirmeyi hedefledi. Vefat ettiği 1914'te üzerindeki Çarlık baskısına rağmen sadece Kırım genelinde değil tüm Rusya Müslümanları bölgelerinde bir ekol oluşturmuş olan Gaspıralı'nın yeni tarz okullarının sayısı 5000'i bulmuştu.
İsmail Gaspıralı (1851-1914)
İsmail Gaspıralı Bey'in uzun soluklu eğitim hamlesi üzerinden Kırım Tatarları'nın Müslüman Tatar kimliği pekişti. Gaspıralı ekolünden gelenler Rusya'daki 1917 Devrimi döneminde de Kırım'da Tatarların bağımsızlık talepleri ve hakları mücadelesinde rol üstleneceklerdi.
1905'te Rusya'da meşrutiyete geçilmesi ülke çapında hürriyetlerde iyileşmeye neden oldu. Bu ortamda İsmail Gaspıralı Bey Kırım'daki faaliyetlerini artırdı ve geliştirdi. Fakat 1907'de Rusya genelinde baskıcı havanın yeniden geri dönmesi üzerine Gaspıralı, faaliyetlerini dışarıda yoğunlaştırdı. Eylül 1907'de Kırım'da yayınladığı Tercüman Gazetesi'nde yazdığı bir makalede, İslam dünyasının sorunlarını tartışmak ve çözüm yolları bulmak üzere Kahire'de konferans tertip edilmesi çağrısı olumlu yankılandı.
1907 ve 1908'de Gaspıralı Bey üç kez Kırım'dan Kahire'ye gitti, Kahire'de kongrede konuşulanlara dair üç sayı 'en-Nahda' (Rönesans/Yeniden Doğuş) isminde Arapça bir gazete de çıkardı. Mısır yolculuklarında İstanbul'da da temaslarda bulundu.
1912'de İttihatçıların "İstanbul'a gelip İttihat ve Terakki Partisi'nden ayan olma" teklifini reddedip Kırım'da kalan Gaspıralı İsmail Bey, 1. Dünya Savaşı'nın başlamasının hemen ardından, Eylül 1914'te Kırım'da vefat etti.
Kırımlı akademisyen Hakan Kırımlı'nın anlatımıyla Kırım Tarihi
Kaynak: Mepa News Akademi