20. yüzyılın ortalarından itibaren yaklaşık yarım asır süren iki kutuplu dünya düzeninde küresel sistemde hakim olan taraflardan birini temsil eden Sovyetler Birliği’nin dağılışı, uluslararası arenada kaotik bir durumun ortaya çıkmasını beraberinde getirdi. Bu dönemde özellikle İslâm dünyasında yüzyıllardır sömürgecilerin işgali altında bulunan pek çok ülkede bağımsızlık taraftarı toplumsal ve siyasî oluşumlar ortaya çıktı.
Asırlardır işgal ettikleri coğrafyalarda kendileri tarafından kurulan düzenin ve yine buralarda sömürdükleri maddî kaynakların ellerinden çıkmasını göze alamayan süper güçlerin ortaya çıkan bu yeni duruma müdahale etmeleri sonucu başlayan savaş ve çatışmalar, farklı bölgelerde çeşitli şekillerde günümüze kadar devam etmektedir. Bu durumun tabi bir neticesi olarak müstevlilere karşı mücadeleyi sürdüren hareketlerin de kendi içlerinde ideolojik, fikrî ve dinî yapılarında bu süreçte önemli değişim ve dönüşümler meydana geldi. Post-modern dünyada iletişim olanaklarının artmasıyla birlikte birbirlerinden farklı coğrafyalarda mücadelelerini sürdüren hareketler arasında bu meyanda benzerliklerin gitgide arttığı görülmektedir.
Kafkasya halkları
Ortaçağ’da İslâm dünyasına yönelik düzenlenen Haçlı ve Moğol istilalarının ilkinin faillerinin varisi olan Batılılar ve ikincisinin varisi konumundaki Ruslar başta olmak üzere işbu emperyalist güçlerin İslâm ülkelerine yönelik başlattıkları işgal ve istila hareketlerine en yoğun şekilde maruz kalan yerlerden birisi; kendine has etnik, kültürel ve coğrafî yapısıyla yeryüzünde mümtaz bir yere sahip olan Kafkasya coğrafyası olmuştu. Özellikle 18. yüzyılın sonlarından itibaren müstevlilere karşı şiddetli bir mücadeleye girişen Kafkasya halkları, bu süreç içerisinde dahili ve harici nedenlerin neticesinde kendi geleneksel karmaşık içtimai yapılarının dışında tamamen dinî referanslara dayanan İmamet hareketi gibi bir yapıyı ihdas etmeyi başarmıştı.
Sovyet sonrası post-modern dönemde kadim müstevlilerine karşı bağımsızlık amacıyla savaşların yaşandığı yerlerden biri de yine Kafkasya oldu. İlk olarak bölgenin kalbi durumundaki Çeçenistan’da uluslararası sistemin kural ve teamüllerine uygun modern bir ulus-devlet kurma amacıyla ortaya çıkan bağımsızlık mücadelesi, ilerleyen süreçte gerek kendi içindeki fikrî ve ideolojik dönüşümü gerekse dünyanın farklı yerlerinde benzer süreçleri geçiren diğer hareketlerle olan etkileşimi sonucu giderek dinî yönü ağır basan bir şekil aldı.
Özellikle 1999'da patlak veren İkinci Çeçen-Rus Savaşıyla birlikte “Küresel Cihat” olarak nitelendirilen yeni nesil İslâmî akıma yaklaşan Kafkasya İslâmî hareketi, mücadelesini farklı yoğunluklarda da olsa uzunca bir süre devam ettirmeyi başardı. Pek çok İslâmî hareket gibi 2012 yılında patlak veren Suriye Savaşı’yla birlikte ortaya çıkan birtakım gelişmelerin etkilerini kendi bünyesinde yoğun bir şekilde hisseden Kafkasya İslâmî direnişi, bugün itibariyle ana vatanında sona ermiş gözükse bile önümüzdeki yıllarda dünyada meydana gelmesi muhtemel gelişmelere bağlı olarak yeniden Rusya’nın en önemli meselesi haline gelecek potansiyele sahiptir.
İşgalin başından bugüne
“Geçmişten Günümüze Kafkasya Mukavemet Hareketleri” isimli eser, İslâm coğrafyasının kuzeydeki kalesi konumundaki Kafkas ülkesinde Rus işgalinin ilk başlangıcından günümüze kadar yaşanan gelişmeleri kronolojik sırasına göre aktarmasının yanı sıra, başlığından da anlaşılacağı üzere müstevli güçlere karşı bu coğrafyada ortaya çıkan özgürlük hareketlerini detaylı şekilde inceliyor. Eserde bu bağlamda, Kafkasya’da geleneksel yapıların dışında ortaya çıkan ve kendine has dinî referanslara dayanan İmamet hareketinden başlayarak günümüze kadarki tarihî süreçte varlık gösteren çeşitli hareketlerin verdikleri mücadelelerle bunların fikrî-ideolojik altyapıları ve birbirleriyle olan benzerlikleriyle farklılıkları hakkında görüşler ortaya konuluyor.
Kitabın ana konusu olan mukavemet/direniş hareketlerinden evvel ilk bölümlerinde; Kafkasya’nın coğrafî, etnik ve sosyo-kültürel yapısıyla günümüzdeki siyasî-idarî yapısı hakkında çeşitli bilgiler veriliyor. Bunun özellikle bu coğrafya hakkında fazla bilgisi olmayan okuyucu kitlesi için bilgilendirici olması bakımından oldukça faydalı olduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra Kafkas-Rus çatışmasının teorik altyapısı ve tarihî arka planına dair bazı görüşlere yer veriliyor.
Eserde ayrıca, Kafkasya halklarının bu savaşlar süresince maruz kaldıkları ve bu halkların toplumsal hafızasında önemli bir etkileri olan sürgünlere de özet olarak yer verilmiş. Öte yandan eserin telifinde, konuya ilişkin Türkçede yazılan oldukça geniş bir kaynakçadan yararlanıldığı göze çarpıyor. 19. yüzyılda yaşanan savaşların sonucunda vuku bulan sürgünler sonucu günümüzde en büyük Kafkas nüfusunun yaşadığı Türkiye’de, özellikle bölgede yakın tarihte yaşanan gelişmelere dair yazılmış eserlerin birçoğu hatırat niteliği taşısa bile bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olduğu düşünüldüğüne Seyit Ural tarafından kaleme alınan “Geçmişten Günümüze Kafkasya Mukavemet Hareketleri”nin literatüre önemli bir katkısı olacağı söylenebilir.