Arda Mevlütoğlu | Anadolu Ajansı
Şubat ayı başında Çin Halk Kurtuluş Ordusu Hava Kuvvetleri, yeni geliştirilen J-20 savaş uçağının hizmete girmiş olduğunu açıkladı. Geliştirme çalışmalarına 1990’ların sonlarında başlanan ve Chengdu Aerospace Corporation (CAC) tarafından üretilen J-20, sahip olduğu yetenekler itibarıyla pek çok gözlemci tarafından beşinci nesil bir savaş uçağı olarak sınıflandırılıyor. Bu bakımdan Çin’in, ABD’den sonra beşinci nesil bir savaş uçağını aktif hizmete alan dünyada ikinci ülke olduğu değerlendirmesini yapmak mümkün.
J-20, Çin’in son 20 yılda büyük bir ivme ile sürdürdüğü askeri modernizasyon hamlesinin en önemli aşamalarından biri. Bu hamle özellikle son yıllarda kuvvet aktarımı (power projection), alan hakimiyeti ve uzun erim odaklarında ilerlemekte. Çin, bilim ve teknolojide kaydettiği ilerlemelerin de katkısıyla tedarik ve modernizasyon projelerini elektronik ve siber harp, füze sistemleri ile deniz ve hava platformlarına yoğunlaştırmış bulunuyor. Yürütülen projelerin kısa süre içinde erişmeleri beklenen olgunluk seviyesi ile de Asya-Pasifik bölgesinde ABD’yi geride bırakmasının yanında Çin’in küresel bir askeri güç haline gelebileceği değerlendirmeleri yapılıyor.
Çin’in askeri havacılık alanında yürütmekte olduğu projeler, bu dönüşümün değerlendirilmesi açısından önemli ipuçları barındırmakta.
Çin'in askeri havacılık endüstrisi
Çin havacılık sanayii, kurulduğu 1951 yılından itibaren ülkenin en yakın müttefiki Sovyetler Birliği’nden yoğun teknik ve teknolojik destek aldı. Bu destek ile çok sayıda Sovyet üretimi uçak ve helikopter tedarik edilirken, bunların Çin yapımı kopyaları da üretildi. 1960’ların ikinci yarısından 1980’lere kadar iki ülkenin bozulan ilişkileri ve Çin’in içinde bulunduğu ekonomik koşullar nedeniyle havacılık sektörü duraklama sürecine girdi. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden hemen sonra başlatılan endüstriyel reform ile yeniden yapılandırılan havacılık sanayii, büyük altyapı yatırımı yaptı; Batı ve Rusya ile ilişkiler hızla gelişti ve bunların sonucu olarak ülkeye kayda değer teknoloji girdisi sağlandı.
Çin Hava Kuvvetleri’nin kuvvet yapısı, geleneksel olarak eski Sovyet/Rus savaş uçaklarının Çin yapımı kopyaları ve bunların türevlerinden müteşekkildi. 1960’lı yıllarda MiG-21 (NATO kodu “Fishbed”) uçağının Çin yapımı türevi J-7 av-bombardıman uçağı ile MiG-19’dan türetilen Q-5 taarruz uçakları ile ilk özgün tasarımlar ortaya çıkmaya başladı. Yerli havacılık sanayiinde artan tecrübe ve teknoloji altyapısı ile 1980’lerin ikinci yarısından itibaren özgün Çin tasarımı hava araçları ve alt sistemleri geliştirilmeye başlandı. Bu süreçte yalnızca uçak tasarımları değil, elektronik ve motor gibi önemli alt sistemlerde de yerli ürünler ortaya çıktı.
1990’ların ikinci yarısında başlayan J-10 projesi, Çin’in askeri havacılık alanındaki en önemli atılımlarından biriydi. İsrail’in, ABD baskısıyla iptal ettiği Lavi projesinde elde ettiği bilgi birikimi ve teknolojiyi aktardığı iddialarına konu olan J-10, ilk uçuşunu 1998 yılında gerçekleştirdi ve resmî hizmete 2006 yılında girdi. Tek motorlu, genel tasarım özellikleri itibariyle ABD üretimi F-16 Savaşan Şahin ile kıyaslanabilecek nitelikte bir uçak olan J-10, menzili ve görev yarıçapı itibariyle Çin hava sahası ve yakın çevresinde görev yapabilecek bir uçak. Halen 350-400 civarında J-10’un hizmette olduğu tahmin ediliyor.
Rusya'dan yapılan alımlar
Kendi özgün tasarım ve geliştirme projeleri üzerinde çalışan Çin, 1990’ların başlarından itibaren Rusya’dan büyük miktarlarda modern muharip uçağı ve bunların üretilmesi için teknoloji de transfer etti. Bu işbirliğinin en önemli kalemini, Su-27 av-bombardıman uçakları teşkil etti. 1992-2002 arasında üç kafile ile toplam 78 Su-27 teslim alındı. 1999-2006 arasında da J-11A adı ile 105 uçak lisans altında Rusya’dan sağlanan kitlerin montajı ile üretildi. 2000’lerin ikinci yarısında J-11B adlı, özgün Çin elektronik sistemlerinin ağırlıklı olarak kullanıldığı bir model ortaya çıktı. Bu uçağın, lisans anlaşmasına ve fikri mülkiyet haklarına aykırı şekilde kopyalanmış bir Su-27 modeli olduğu iddia edildi. Çin ayrıca J-11B’nin çift kişilik ve uzun menzilli taarruz görevlerinde kullanılan yeni nesil versiyonu olan J-16’nın üretimine 2012 yılında başladı. Ancak J-11B’de kullanılan WS-10 turbofan motorlarının J-16 için yetersiz kaldığı yönünde değerlendirmeler mevcut.
Çin, yeniden inşa etmek üzere Ukrayna’dan 1998 yılında Varyag uçak gemisini satın aldıktan sonra, bu gemide kullanmak üzere savaş uçağı arayışını da aynı dönemde başlattı. Bu kapsamda ilk olarak Rusya’dan, Su-27’nin uçak gemisi türevi olan Su-33 alımı için görüşmeler başlatıldıysa da, bu girişim sonuçsuz kaldı. Ukrayna’dan satın alınmış olan bir Su-33 prototipi kullanılarak 2006 yılında yeni bir uçak geliştirme projesi başlatıldı. J-15 adı verilen ve görsel olarak Su-33’ün kopyası olan bu uçak ilk uçuşunu 2009 yılında gerçekleştirdi. Liaoning adı verilen uçak gemisine de ilk inişi 2012 yılında gerçekleştirdi.
Öte yandan Çin, 2015 yılında 2 milyar dolar tutarında bir sözleşme ile Rusya’ya 24 adet yeni nesil Su-35 savaş uçağı siparişi verdi. Bu uçağın ilk ihracat satışı olan sözleşme kapsamında teslimatlar 2016 sonunda başladı.
J-20 projesi
J-10’dan sonra Çin, çok daha büyük ve gelişmiş bir savaş uçağını geliştirmeye başladı. Hakkında ilk bilgiler 2000’lerin başlarında çıkan ve başlangıçta J-XX olarak adlandırılan bu uçağın beşinci nesil savaş uçaklarına özgü gelişmiş elektronik ve silah sistemleri, radar izini azaltıcı tasarım özellikleri ve gelişmiş motorlara sahip olacağı değerlendirilmekteydi. İlk kez Çin internet sitelerinde 2010 sonunda fotoğrafları yayılan bu uçağın adının J-20 olduğu ortaya çıktı.
J-20’nin prototiplerinin internette yayılan fotoğraflarında en dikkat çeken özellikleri, kanat ve kuyruk tasarımları ile dikkat çekici derecede büyük ve uzun gövde yapısıydı. Çift motora sahip J-20’nin tasarımında, hava alığı formu ve gövde içindeki silah bölmesi gibi radar izini azaltmak için bazı tedbirlerin uygulanmış olduğu görülüyordu. Her ne kadar savaş uçaklarının nesil bazında sınıflandırılmasında farklı metodolojiler ve yaklaşımlar olsa da J-20’nin yaygın kabul gören radar ve kızılötesi iz azaltıcı tasarım, farklı sensör sistemlerinden toplanan bilgilerin birleştirilmesi ve dost unsurlarla paylaşılması, sesüstü hızlarda seyir yapabilme gibi kabiliyet ve özelliklere sahip olduğu değerlendirilmekte.
ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2016 yılında yayımlanan bir raporda J-20’nin, Çin’in bölgesel güç aktarım kabiliyetini geliştirmede önemli bir aşamayı temsil ettiği tespitine yer verilmişti. Çok daha küçük gövdeli ve tek motorlu J-10’un aksine J-20, çift motora, oldukça geniş bir kanat alanına ve geniş bir gövdeye sahip bir uçak. Bu özellikleri itibarıyla havada yakıt ikmali yapmaksızın uzun menzile erişebildiği, görev yarıçapının muadillerine oranla oldukça fazla olduğu değerlendirilebilir. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, dünyadaki en modern ve yüksek performanslı savaş uçaklarından olan Amerikan F-22 Raptor’un dahili depolarında taşıyabileceği azami yakıt, üretici Lockheed Martin’in verilerine göre toplam 8.2 ton; J-20’nin dahili yakıt kapasitesi IHS Jane’s verilerine göre 12 ton. Kanat altı yakıt depoları ile birlikte toplam kapasite F-22 için 11.2 ton iken J-20 için bu değer 25 ton.
F-22 ve J-20 için azami kalkış ağırlığı değerleri aşağı yukarı aynı iken (37-38 ton), J-20’nin bu kadar fazla yakıt taşıyor olmasının iki anlamı bulunuyor: Uzun havada kalış süresi ve geniş bir görev yarıçapı, yani uçağın muharebe yükü ile görev icra edebileceği azami mesafe. Birinci faktör düşman hava unsurlarının önlenmesi ve hava devriyesi görevleri için önemli. Yalnızca düşman savaş uçakları değil, AWACS havadan erken ihbar ve komuta kontrol uçakları, elektronik istihbarat ve harp uçakları ile tanker uçakları, Çin Hava Kuvvetleri için öncelikli hedefler. Bu tip kritik hedeflerin uzun mesafelerden vurulması için PL-12 ve PL-21 gibi orta ve uzun menzilli havadan havaya füzeler geliştiriliyor. Özellikle kara ve deniz hedeflerine karşı hassas güdümlü silah sistemleri ile icra edilebilecek taarruz görevleri için ise görev yarıçapının uzun olması bir avantaj. Çin’in bu tip görevler için FT ve LS serisi hassas güdümlü bombalar ile YJ serisi seyir ve gemisavar füze aileleri bulunuyor.
Bu noktada, J-20’nin nasıl bir görev için tasarlandığı sorusu öne çıkıyor. Bu konuda savunma çevrelerinde farklı görüşler hâkim. J-20’de radar ve kızılötesi iz azaltıcı tedbirlerin özellikle uçağın ön kısmında uygulanmış olmasından hareketle, uçağın düşmanla karşı karşıya gelinecek av-önleme görevlerine yönelik tasarlandığı şeklinde değerlendirmeler mevcut. Öte yandan geniş görev yarıçapı ve yüksek silah taşıma kapasitesi ile birlikte, deniz hedeflerine, bilhassa bölgede görev yapacak ABD uçak gemisi görev güçlerine karşı taarruzun öncelikli görev olduğunu savunanlar bulunuyor. Açık kaynak analizlerine göre J-20’nin görev yarıçapı bin 200 ila bin 700km arası olarak geçiyor. Bu da J-20’nin Çin’in taarruzi eriminin anakaradan bir hayli uzağa taşınması anlamına geliyor. Daha açık bir ifadeyle Çin, anakaradan bin 200-bin 700 km arası mesafelerde hava devriyesi, önleme ve taarruz gerçekleştirebilecek; kendi unsurlarına hava koruma şemsiyesi sağlayabilecek bir imkân ve kabiliyete erişiyor.
J-20’nin halen en yumuşak karnı, motorları. Uçağın prototiplerinde ve ilk seri üretim modellerinde Rusya’dan ithal edilen Salyut üretimi AL-31FN turbofan motorlar kullanıldı. Bu motorun Çin yapımı muadili WS-10 da kullanıldıysa da performans ve güvenilirlik sorunları olduğu biliniyor. Yeni nesil, daha fazla güç üreten ve daha düşük yakıt sarfiyatına sahip WS-15 adlı motorun geliştirme ve test çalışmaları devam ediyor.
FC-31 projesi
J-20, Çin’in beşinci nesle mensup tek savaş uçağı projesi değil. Shenyang firması tarafından geliştirilen FC-31 adlı bir savaş uçağının da testleri halen devam ediyor.
İlk kez 2011 Eylül ayında yer testlerinde görüntülenen FC-31 prototipi ilk uçuşunu 2012 Ekim ayında gerçekleştirdi. J-20 gibi çift motora sahip FC-31’in görsel olarak ABD tarafından geliştirilen F-35 Joint Strike Fighter’a (JSF) benzerliği, Çin’in siber casusluk yolu ile JSF projesine ait bilgileri çaldığı iddiaları ile birleşince uluslararası havacılık camiasında büyük tartışma yaratmıştı.
Azami kalkış ağırlığı 28 ton olan FC-31, J-20’den daha küçük bir uçak. Av-önleme ve taarruz görevlerine uygun silahlarla donatılabilen, başka bir ifadeyle J-20 gibi çok rollü bir savaş uçağı olan FC-31’in önemli bir özelliği, Çin tarafından ihraç pazarı için de sunuluyor olması. 2016 yılından bu yana FC-31, Çin’in katıldığı pek çok uluslararası savunma ve havacılık fuarında boy gösteriyor. Shenyang’ın özkaynakları ile yürüttüğü geliştirme süreci tamamlandığında uçağın Çin Hava Kuvvetleri hizmetine girip girmeyeceği konusunda net bir bilgi bulunmamakla birlikte, deniz kuvvetleri hizmetine gireceği yönünde değerlendirmeler mevcut. Öte yandan J-20’nin ihracatının yapılmayacağı Çinli makamlar tarafından beyan edilmişti.
FC-31 de aynı J-20 gibi Rus yapımı motorlara sahip. Uçağın prototiplerinde Rus Klimov üretimi RD-93 turbofan motorları bulunuyor. RD-93, meşhur Rus MiG-29 (NATO kodu “Fulcrum”) av-bombardıman uçağında kullanılan RD-33 motorunun bir türevi. FC-31’in seri üretim modellerinde kullanılmak üzere, Pakistan ile ortak üretilen JF-17 uçağında kullanılan WS-13 motorunun geliştirilmiş bir türevi üzerinde çalışılıyor.
Bölgesel güçten küresel güce dönüşüm
Çin’in özellikle son 20 yılda hızla gelişen ekonomik ve teknolojik kapasitesi, ülkenin bölgesel bir güçten küresel bir güce dönüşme çabalarının itici gücü oldu. Bu dönüşüm sürecinde askeri kapasitenin artırılması için muazzam kaynaklar ayrılmakta. Çin’in yürüttüğü askeri modernizasyon projeleri incelendiğinde, bu çabaların belli alanlarda yoğunlaştığı görülüyor. Bunlar hava ve deniz sistemleri, elektronik ve siber harp ile roket ve füze teknolojileri olarak sayılabilir.
Çin’in ekonomik çıkarları, enerji kaynaklarına erişimi ile deniz ticaret hatlarının güvenliği, bölgesindeki ülkelerle yaşadığı egemenlik ve sınır sorunları ile ABD ile yaşanan rekabet, ülkenin silahlanma stratejisinde belirleyici rol oynamakta. Askeri gücünün etki yarıçapının anakaradan olabildiğince uzağa erişmesi, bu bağlamda Çin için hayati önem taşıyor. Dolayısıyla ABD ile baş edebilecek nicelik ve nitelikte donanma ve hava gücü inşası için Çin büyük yatırımlar yapmakta.
Çin’in hava kuvvetlerine yaptığı yatırımların meyvelerini son 5-10 yıllık süreçte almaya başlandığını iddia etmek mümkün. Özellikle J-20 gibi yeni nesil bir platformun hizmete girmeye başlaması, ABD ve bölgedeki müttefikleri açısından son derece olumsuz bir gelişme. Zira J-20, geleneksel olarak hava ve kara platformlarında sayısal üstünlüğe önem veren bir anlayıştan, niteliksel (performans ve kabiliyet) üstünlüğü öne çıkaran bir anlayışa geçişin temsilcisi. J-20 ile birlikte Y-20 stratejik nakliye uçağı ve KJ-200 havadan erken ihbar ve komuta kontrol uçağı projeleri, Çin Hava Kuvvetleri’nin bu yeni döneminin diğer ana unsurları.
Çin’in elektronik harp ve sensör alanlarında kaydettiği gelişmelerle birlikte ele alınırsa, J-20 başta olmak üzere hava kuvvetleri projelerinin, ülkenin etkisi anakaranın yakın çevresiyle sınırlı bir bölgesel güçten, uzun erime sahip küresel bir güce geçişteki en önemli araçlardan biri olacağı iddia edilebilir.