Halep'in düşündürdükleri

Akif Akdoğan

Öncelikle şunu belirterek yazıya başlamak istiyorum. Bu yazı kesinlikle siyasi ya da askeri bir analiz yazısı olmayacak.

Suriye'de ve özellikle Halep'te olaylar sıcağı sıcağına yaşanırken sizleri derin analizler içerisinde boğmak istemem. Zira benim gibi birçok kişinin zihninin bir haftadır adeta "Momentum" filmindeki adamın zihnine döndüğünü biliyorum.

Bu harekat başlamadan önce çoğumuzun Suriye'ye olan ilgisinin neredeyse bitme noktasına geldiğini tahmin edebiliyorum. Halbuki 2015 yılında İdlib fethedilirken böyle mi hissediyorduk? Mücahidler Şam'ın kapılarına dayandığında kalbimiz nasıl da hızlı atıyordu. Sonrasında tabii ki 2016 yılında Halep'in muhasaraya alınması ve ardından düşmesi... Belki de bugün bu kadar coşkulu sevinmemizin en büyük sebebi Halep düşerken hissettiğimiz derin acı ve hüzündü.

Halep'i 2016 yılında kısa bir zaman içerisinde kaybetmemiştik. Önce saldırılar, sonra muhasara altına alınması ve en son yeşil otobüsler… Ama burada bizim için geçmek bilmeyen zaman tüm bu süreç değildi. Göz yaşları ile semaya kaldırdığımız ellerimizi bir güzel haber gelinceye kadar indirmediğimiz gecelerin ardından Rusya konsolosluğu önünde Moskova'dan, Ankara'dan duyulması için seslerimiz kısılırcasına bağırarak sonlandırdığımız zaman dilimi bizlere hayatımızın en uzun gecelerinden birini yaşatmıştı.

Sonra ne olmuştu?

Gün ve gün takip ettiğimiz hesaplar haritalarda Halep'i artık kırmızı göstermeye başlamıştı. Bu sadece haritalarda yaşanan basit bir renk değişikliğinden ibaret değildi. Suriye'de yaşamayan biz Müslümanların da Suriye cihadına olan ilgisini gün geçtikçe düşürmeye başlamıştı. İlgi o kadar düşmüştü ki artık dillerimiz "Suriye cihadı bitti" demeye bile varabiliyordu. Gündemlerimiz Afganistan'a, Kudüs'e çevrilmişti. Zaten bizim coğrafyamızda ilgilenip dertleneceğimiz savaş bulmaktan kolay başka ne vardı ki!

Peki ne oldu da Suriye cihadı bir anda gündemimize geri döndü, hem de adını saatler içerisinde herkesin dilline doladı? Bir sabah uyanıyorsunuz ve Suriye'deki mücahidlerin rejim güçlerine saldırı başlattığını duyuyorsunuz. Ki artık çoğu kişi için bu haber değeri de taşımıyordu.

Sonra işler biraz daha ciddileşiyor ve saldırıların yoğunlaştığını mücahidlerin Halep'e doğru ilerlediğini öğreniyorsunuz. Sonrasında M4, M5, adını defalarca duyduğumuz köy isimleri ve Halep Kalesi… Tüm bunlar yaşanırken insan sevinmekle endişelenmek arasında gidip gelen bir duygu durumu içerisine girebiliyor. Mücahidler sahada kazanımlar elde ederken, bizim telefonlarımıza ellerinde silahlar "Allahu ekber" diye sevinç naraları atan adamların videoları düşüyor. Her bir dakika haber almak için dolaştığımız sosyal mecrelerda bu videoları gördükten sonra bizler de sevince ortak olmak içn sokaklara çıkıp tüm benliğimizle aynı nidayla "Allahu ekber" demek istiyoruz. Ama diğer yanınız geçmişteki tecrübeleri hatırlayarak "ya bu sefer de olmazsa" diyerek erken sevinmenin hata olabileceğini düşünüyor. Hem savaş coğrafyasında terini ve kanını döken biz olmuyoruz hem de dökenlere karşı bir güvensizliğimiz oluyor. Fakat günün sonunda tarih bizlere tekerrürü yaşatmayıp güvensizliğimizle baş başa bırakıyor. Mücahidler Halep'e girerken bizler haddimiz olmasa da onların zaferini tatlılarla kutluyoruz. Haddimiz yok. Zafere ortak olamayız fakat sadece sevinçlerine ortak olmak istiyoruz. Ardından bu adamlar soluklanmadan bizler onlardan yeni zaferler istiyoruz.

Aslında son bir haftadır yaşadığımız sürecin duygu durumu ve en azından bana düşündürttükleri bu kadarla sınırlı değil. Fakat tüm bu duyguları nasıl kağıda dökeceğimi bilemedim. Bu tarz bir yazı yazmak da pek adetim değil. Ancak sokağa çıkıp sevinç çığlıkları atamadığım için yazmayı daha uygun buldum.

Bitirirken son olarak şunları söyleyebilirim:

Bizler dünyadaki kötülükleri dilimizle düzeltmeye, en azından onlara kalbimizle buğz etmeye çalışıyoruz. Mücahidler ise elleriyle bu dünyayı daha Müslümanca yaşanılabilir hale getirmeye çalışıyorlar. Fiiliyatta bu zaferlerde bir payımız yok belki, ama gönlümüzün mücahidlerden yana olduğuna Allah şahit.

Önce Kabil sonra Halep kurtuldu. Rabbim Müslümanların diğer esaretlerden kurtulmasını bizleri vesile kılarak nasip eylesin.

Amin…


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorum Yap
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.