İsrail'in Filistinlileri Hamas provokasyonunun kurbanından başka bir şey olarak tanımayı reddetmesi, birçok açıdan Gazze halkına aşağılayıcı ve saldırgan bir tavır oluşturuyor. Ayrıca Tel Aviv'in, bizi Siyonist propaganda makineleri tarafından çarpıtılmış hikayeleri kabul edecek aptallar olarak gördüğünü gösteriyor.
On binlerce Filistinli -genç, yaşlı, kadın ve çocuk- baş düşmanlarına ve psikopat komşularına karşı barışçıl protestolara katılarak nihai bedeli ödeyebileceklerini bilerek evlerini terk ettiler. İsrail'in saldırgan bir öz geçmişi bulunuyor, bu bebekleri ve annelerini öldürmek anlamına gelse de onlar için önemli değildir.
Pazartesi günü en genç şehit, Layla el-Ghandour adlı melek görünümlü sekiz aylık bir bebekti. Ölümcül silahları ile çocukları hedef almakta hiç çekinmeyen İsrail askerlerinin fırlattığı bir göz yaşartıcı bombayı soluması sonucu hayatını kaybetti.
Hepimiz biliyoruz ki Filistinlilerin sopaları, taşları ve sapanları, ileri teknolojiye ve dünyanın dördüncü büyük ordusunun silahlarına karşı sembolik bir tepkiden çok daha fazlası. Bugün dünyada çok az sayıda silahlı kuvvet İsrail'in hava, kara ve denizdeki üstün ateş gücüne sahip. Her ne kadar müttefiklerinin bile ölümcül cephaneliğini denetlemesine izin vermeyi reddediyor olsa da İsrail'in nükleer silahları bile var.
Her şey düşünüldüğünde, 100 metre öteden bile olsa bir İsrail silahının namlusuna bakmak saf cesaret ve kararlılık ister. Kuşatılmış Gazze insanları bunu Hamas'ın yönlendirmesinden, İslami Cihattan ya da Gazze'deki diğer bir etkenden dolayı yapmadı. Bunu yapıyorlar çünkü adalete olan susuzlukları onları ateşledi.
Bu, İngiliz Dışişleri Bakanı Boris Johnson'ın anlamakta güçlük çektiği bir şey. Avam Kamarasında yaptığı konuşmasında şöyle dedi: "Aşırıcılar tarafından istismar edilen barışçıl protestolardaki kayıplardan dolayı derinden üzüntü duyuyorum. İsrail'i ateş kullanımında kısıtlama göstermeye çağırıyorum"
Ne aşırıcıları? Hiç kimse "kullanılmıyor"; 70 yıl önce haksız yere ve vahşice toprakları çalınan insanlar bu topraklara geri dönmek istiyor. Bu, mültecilerin on yıllardır uluslararası yasa ve sözleşmelerde güvence altına alınmış meşru hakkıdır. Filistinlilerin haklarını talep etmesi için aşırıcıları harekete geçirmesine ve İsrail sınırına göndermesine gerek yok; acımasız İsrail işgali bunu kendi başına yapıyor.
Bugün, 60 Filistinli inançları uğruna nihai bedeli ödedi ve evlerine geri dönemeyecekler. Aileleri ve arkadaşları tarafından, halkına verdiği hizmetin onuru ile gömülecekler. 1948'den beri Filistin'deki etnik temizliğe karşı Nakba Gününde cenaze törenleri düzenleniyor.
İsrail, 70 yıl önce Filistinlileri ve İngiliz mandasını hedef alan Siyonist terör eylemleriyle doğmuştu. Bugün masum Filistinlilerin kanı hala dökülüyor ve adalet sağlanana kadar akmaya devam edecek. Boris, eğer Filistinlilerin neden surda bir gedik daha açmaya bu kadar istekli olduklarını anlamak istiyorsan akıllara durgunluk veren istatistiklere bak.
Yetmiş yıl önce, ailelerinin yüzlerce yıl boyunca sahip olduğu ve çiftçilik yaptığı topraklara yerleşmiş olan 750 bin Filistinli, memleketlerinden çıkartıldı veya kaçmak zorunda bırakıldı. Filistinliler, tarihi Filistin'in %90'ından fazlasına sahipken BM 1947'de bölünme kararı aldı ve Yahudi devletine %56'lık bir kısmını verdi. İsrail okullarında öğretilen mitlere rağmen "Filistin" yüzyıllardır var olmaya devam etti ve edecek.
İsrail'in kurucuları, 750 bin Filistinlinin yakında dağılacağını, yaşlı neslin öleceğini ve genç kuşakların anavatanlarını unutacaklarını zannetti. Ancak bir gecede mülteci haline geldikten sonra, ardıl kuşaklar topraklarına dönme kararlılığında sabit kalmıştır. Şu anda diasporada yaklaşık 7 milyon Filistinli mülteci var ve en az 2 milyonu Gazze şeridinde yaşıyor.
Ne yazık ki, bir zamanlar sahip oldukları evler neredeyse tamamen gitti; 4 milyon dönümden fazla arazi ele geçirilmiş, zorla boşaltılmış ve İsrailli yerleşimciler tarafından işgal edilmiştir. Filistin halkının "yavaş soykırım" olarak adlandırdığı planının bir parçası olarak beş yüzden fazla kasaba ve köy haritadan tamamen silindi.
Dahası Filistinlilerin manevi başkentleri Kudüs'ün de ellerinden alındığını kabul etmesi gerekiyor. Yaralarına tuz döker gibi, ABD Başkanı Donald Trump kutsal şehir Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı ve Tel Aviv'deki büyükelçiliği Kudüs'e taşıdı.
Bu artık bardağı taşıran son damla oldu. Uluslararası toplumun, hatta ABD tarafından alınan her kararın arkasında yatan İngiltere'nin bile protestolarına rağmen bu hareket ABD Başkanının Tel Aviv'deki arkadaşlarını ve müttefiklerini sevince boğdu.
Bu -Büyük Dönüş Yürüyüşü- İsrail keskin nişancılarının kendilerine doğrulttuğu silahların namlularına kahramanca bakan Filistinli göstericilerin durumudur. 70 yıldır haksızlığa, İsrail tarafından sivillere karşı başlatılan korkunç hava, deniz, kara kuşatmalarına yeterince maruz kaldılar.
Hamas'ın kimseyi gösterilere katılmaya davet etmesine ihtiyacı yoktu; aslında bu organizasyon Filistinlilerin reddedilemez geri dönüş hakkı için İsrail'e meydan okuyan bir halk hareketi oldu. Hamas bile onları durdurmak istese durduramazdı. Filistinliler, dünyanın en büyük açık cezaevinde yaşayabilirler, yiyecek, tatlı su ve tıbbi yardımlardan mahrum kalmış olabilirler ancak Gazze halkının iradesi ve kararlılığı her zamankinden daha güçlü.
Gandi tarzındaki barışçıl protestolar 30 Mart'ta başladığında hayranlıkla izledim ve daha sonra vahşi İsrail askeri müdahalesinde gerilim ve korku ile nefesim kesildi. İlk gün on üç Filistinli şehit oldu, çoğu arkadan vurulmuştu.
Kudüs'teki elçilik açılışında ABD ve İsrail VIP'lerinin mesihvari toplantılarında karşılıklı yağ çekmeleri devam ederken Filistinlilerin kanı ile Gazze sınırı kırmızı oldu.
İsrail'e yönelik kınama açıklamaları yalnızca Filistin yanlılarından gelmedi. İlginç şekilde Jewish Chronicle muhabiri Daniel Sugarman'ın da aralarında bulunduğu tutucu siyonistler, şiddeti üstlenemeyecek kadar fazla buldu. Yazısında ise, "İsrail'in attığı her kurşun, aldığı her can durumu daha da kötüleştirecektir. Gerçek mermi kullanmadan kalabalıkları dağıtmanın çeşitli yolları vardır. Ancak İsrail gerçek mermi kullanmayı ve çok sayıda insanı öldürmeyi tercih etti." ifadelerini kullandı.
İsrail'in eylemlerini kınayan muhabir şunları da ekledi: "Tüm dünyanın önünde İsrail ateş etmeye devam ediyor ve 2002 doğumlu olan arkadaşım Gal'den daha genç göstericiler ölmeye devam ediyor. Hamas'ın ölümler istediğini, şehitler oluşturmak istediğini çünkü Gazze halkının kalplerini Hamas yerine İsrail'e karşı öfkeyle doldurmak istediğini söyleyebilirsiniz. Fakat bana bunu söylerseniz, İsrail'in neden Hamas'ın istediği şeyi tam olarak yerine getirmeye bu kadar istekli olduğu sorusunu kendinize sormalısınız derim."
Twitter'da dolaşan bazı fotoğraflarda İsrail ordusunun ölüm saçan eylemlerini protesto etmek için Tel Aviv'de toplanan bazı vatandaşlar görünüyor.
Filistin'de gün geçtikçe daha da güçlenen geri dönüş taleplerinin aksine Trump'ın evanjel destekçileri tarafından heyecanla okunan boş retorik yakında unutulacak. Bir milyon Filistinlinin dörtte üçü 1948'de birkaç hafta sonra geri dönebilecekleri inancıyla evlerini terk etmişti. Bu dönüş kararlılıkları hala değişmedi ve bugün de devam ediyor. Kanıtlar, İsrail'in etnik temizlik politikaları ve son teknoloji silahlarla bile Filistin direnişine son vermeyi ümit edemeyeceğini gösteriyor. Bir gün İsrail ve destekçileri bu gerçeği fark edecek ve barış ve adalet süregelecek. O zamana kadar kahraman Filistinliler benim gözlerimde birer kurbandan daha fazlası olacak.
Çeviri: Mepa News
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.