Bir topluluğun soykırıma uğratılması genellikle şeytanlaştırmayı, isim değiştirmeleri ve tarihin silinmesini içerir. Hindistan'da Müslüman soykırımına yönelik açık çağrılar cezasız kalmaktadır. Epistemik cinayet, bir bilgi sisteminin yok edilmesi, silinmesi veya değersizleştirilmesidir. Kalıcı, sistematik ve kolektif olarak belirli bilme biçimlerine yönelik örgütlü bir baskı işlevi gören epistemik adaletsizliklere epistemisid (epistemik cinayet) denir. Epistemisid, hegemonik gücün eğitim ve bilgi sistemini kontrol etmesi durumunda, aklın ve bilginin susturulması ya da silinmesiyle sonuçlanan çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Hindistan'da bu süreç bir süredir devam ediyordu ancak son zamanlarda hızlı bir ivme kazandı.
Hindutva ideologları modern dönem öncesi Hindistan hakkında yanlış iddialarda bulunuyor. Bu tür uydurmalar, Müslümanları öteki olarak şeytanlaştırma ve çağdaş Hindutva ideolojisini Hint medeniyetinin tarihi bir ayağı olarak gösterme gibi siyasi amaçlara hizmet ediyor. Bu çatışmacı atmosferin ortasında, Müslüman tarih yazımı zararlara uğratıldı, boğuldu, anlatısının ve öneminin erozyona uğramasına neden olundu.
Hindu milliyetçileri okul kitaplarına ve akademik alanlara tarihsel iddiaları sokarak Hindistan'da bilimi ilerletme misyonlarını baltaladı. 1615 yılına gelindiğinde Hindistan'ın gelişen bir ekonomisi ve Hint-İslam karışımı bir kültürel dokusu vardı. Ancak ders kitaplarından silinenler, çocukları genellikle yanlış bilgilendiriyor ve geçmiş kavramıyla güdük bir ilişki kurmalarına neden oluyor.
Babür ve Sultanlık dönemlerinin silinmesi Hindistan'ın tarihinin anlaşılmasına zarar veriyor. Bu dönemde Hindistan dünyanın gayrisafi yurtiçi hasılasının dörtte birini üretiyordu ve en büyük tekstil ihracatçısıydı. İkbal, Mevlana Ebu'l Kalem Azad, Godhra ayaklanmaları ve diğer önemli tarihi ve bilimsel gerçekler ders kitaplarından çıkarılarak Hindu çoğunluğu ve liderlerini yücelten bir anlatı yaratılmaya çalışılıyor.
Mevlana Mevdudi tarafından yazılan 100'den fazla kitap ve Seyyid Kutub tarafından yazılan kırk kitap Aligarh Müslüman Üniversitesi (AMU) kütüphanesinden çıkarıldı. Mevdudi, 1947 yılında Pakistan'ın bölünmesi üzerine bu ülkeye kaçan bir Hint vatandaşı iken, Seyyid Kutub Mısırlı-Müslüman bir alim. Her ikisi de aynı dönemde yaşadı. İki önemli İslami düşünür ve yazar olan Ebu'l Ala Mevdudi ve şehid Seyyid Kutub tarafından üretilen eserler, Hindutva geçmişleri olduğu iddia edilen 25 akademisyenden oluşan bir grubun Başbakan Narendra Modi'ye bu konuda bir mektup göndermesinin ardından AMU ve Jamia Millia Islamia (JMI) İslam Araştırmaları müfredatından aniden çıkarıldı.
Delhi Üniversitesi, lisans derecesinin altıncı döneminden itibaren Muhammed İkbal'i Siyaset Bilimi ders müfredatından çıkarmaya karar verdi. Mevlana Azad'ın ismi kısa bir süre önce Ulusal Eğitim ve Araştırma Konseyi (NCERT) tarafından 11. sınıf siyaset bilimi ders kitabının "Anayasa - Neden ve Nasıl?" başlıklı açılış bölümünden çıkarılmıştı. İkbal ve Azad'ın müfredattan çıkarılması münferit bir olay olarak görülmemelidir. Bundan ziyade, uzun süredir devam eden silme ve görünmez kılma çabasının bir parçası olarak görülmelidir. Bu, sol-liberal akademisyenler tarafından başlatılmış ve Hindutva ideolojisi tarafından kontrol edilen çağdaş akademik ortamda yeni silmeler için bir model olarak geliştirilmiştir.
Buna ek olarak BJP'li politikacılar, İslam ve Müslümanlarla ilgili her şeyi (hem geçmişte hem de günümüzde) ülkeden silmek amacıyla tarihi yeniden yazmanın yanı sıra kasaba ve şehirlerin isimlerini de değiştirmiştir. Bölünmeleri derinleştirmek için İslam ve/veya Müslüman kimliği ile ilişkili görünür işaretler veya uygulamalar Hint kimliğine karşıt ve hatta tehlikeli olarak işaretlenmiştir. Hindu egemenliğini vurgulamanın ve Hindistan'ın coğrafyasını ve kültürünü şekillendiren diğer etkilerin izlerini ortadan kaldırmanın bir başka yolu da Müslüman ya da sömürge dönemi izleri taşıyan yerlerin isimlerini daha Hindu olan isimlerle değiştirmektir.
31 Mart'ta aşırılık yanlısı bir güruh, Hindistan'ın doğusundaki Bihar Şerif'te bulunan Aziziye Medresesi'ni bir Hindu dini festivali sırasında ateşe verdi. Yangında, yakındaki bir camiye atılan molotof kokteylleri ve medresenin dersliklerinin dışına yerleştirilen patlayıcılarla 4.500'den fazla basılı kitap ve İslami el yazması eser tahrip edildi ya da zarar gördü. Şiddet olaylarında bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi de yaralandı.
Yaklaşık bir asır önce kurulan Aziziye Medresesi, Müslüman toplulukların çekirdeğini oluşturmakta, çocuk gelişimi ve eğitimini teşvik etmektedir. Kütüphanenin tahrip edilmesi, yerlerde yanmış kitapların küllerini bıraktı ve bu kitapların tarihleri sonsuza dek yok oldu. Hindistan'da hem federal hem de eyalet düzeyinde Müslümanlara karşı bir dizi yeni yasanın kabul edilmesinin ardından şiddet olayları patlak verdi.
Babür tarihine ilişkin bazı bölümler ve kısımlar Ulusal Eğitim ve Araştırma Konseyi (NCERT) tarafından Hindistan'daki okul kitaplarından çıkarıldı, böylece Hindistan tarihinin üç yüzyılı müfredattan çıkarılmış oldu ve gelecek nesillerin bakış açıları çarpıtıldı. Bu durum dünyanın dört bir yanından seçkin tarihçiler tarafından kınanmış olsa da, bunun herhangi bir etkisi olup olmayacağı belirsiz. Hindistan'daki yönetimler ve kuruluşlar Müslüman tarihini koruma konusunda hiçbir kanıt göstermezken, bir medrese kütüphanesinin yerle bir edilmesi ışığında geleceğin ne getireceği merak ediliyor. Kütüphaneler sadece eski kitap yığınları değil, tarihleri anlatılmayı bekleyen hayatları da barındırıyordu.
Epistemik cinayet, belirli gruplara karşı ayrımcılık için verimli bir zemin oluşturmaktadır. Müslümanlar gibi belirli toplulukların katkılarını silerek veya marjinalleştirerek, klişeleri ve olumsuz ön yargıları güçlendiren algıların çoğalmasını sağlar. Ayrımcılık daha sonra eğitim, istihdam, barınma ve kamu hizmetlerine erişim de dahil olmak üzere günlük yaşamın çeşitli yönlerine nüfuz edebilir. Bu cinayet, akademinin sınırlarını aşar ve marjinal gruplara karşı şiddet ve ayrımcılık potansiyeli de dahil olmak üzere derin toplumsal sonuçlar doğurur.
Farklı bilgi sistemlerini korumanın ve tüm toplulukların katkılarını onurlandırmanın öneminin kabul edilmesi; kapsayıcılık, çeşitlilik ve çoğulculuk ilkelerini gerçekten benimseyen bir toplum inşa etmek için vazgeçilmezdir.
Nabeel Ahmed tarafından kaleme alınan ve Maktoob Media'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.