Hindistan her ne kadar 1947 yılında bağımsızlığını kazansa da Hint bağımsızlık hareketlerinin tarihi çok daha öncelere dayanır. Bağımsızlık hareketleri için özellikle bir dönüm noktası olan, Müslümanlar öncülüğündeki 1857 Sipahi Ayaklanması, ülkedeki çeşitli grupların İngilizlere karşı bakışını değiştirmiş ve yeni yapılanmalar içerisine girmelerine sebep olmuştur. Bu yeni yapılanmalardan da en ön plana çıkanı ve günümüze kadar da varlığını sürdüreni Hindistan Ulusal Kongresi’dir (Indian National Congress). Bu hareket ilk başlarda birçok farklı görüşü barındırmış olsa da ilerleyen dönemlerde farklı fraksiyonlara bölündüğü görülmüştür. Özellikle hareketten ilk ciddi kopuş 1906 yılında kurulan ve 1913 yılında da Pakistan’ın kurucu lideri Muhammed Ali Cinnah’ın katıldığı Tüm Hindistan Müslüman Birliği’dir (All Indian Muslim League).
Hint milliyetçiliği-Hindu milliyetçiliği ayrımı
Hindistan Ulusal Kongresi, içinde milliyetçi ideolojiye mensup kişileri de barındırıyordu. Fakat bu milliyetçi fikirler kendi içerisinde de farklı formlara bürünmüş durumdaydı. Özellikle Hint milliyetçiği ile Hindu milliyetçiliği arasında önemli farklar bulunuyordu. Hint milliyetçiliği denilen fikri yapı daha çok Hindistan’ın kurucu liderleri Mahatma Gandi ve Javaharlal Nehru etrafında şekilleniyordu. Hint milliyetçilerine göre Hindistan’da birçok etnisite ve dini grup vardı. Bu insanlar geçmişten günümüze birlikte yaşayabilme başarısını göstermiş ve kendi içerisinde bir farklılıkta zenginlik oluşturabilmişlerdi. Şimdi toplum içerisindeki gruplar arasında herhangi bir ötekileştirme yahut ayrım yapmak yerine İngiliz sömürgesine karşı birlikte mücadele edilmesi gerekliliğini savunuyorlardı. Bu fikri, bağımsızlıktan sonra Hindistan’ın ilk Eğitim Bakanı olacak olan Ebu’l Kelam Azad da benimsemişti.
Bağımsızlık hareketleri içerisinde Hint milliyetçiliğinin yanı sıra bir de Hindu milliyetçiliği söz konusuydu. Hindu milliyetçileri, Gandi ve Nehru’nun aksine Hindistan topraklarında bir tek Hinduların ve ortak kültürden beslenen diğer yerel dinlerin (Budizm, Caynizm, Sihizm gibi) haklarının olduğunu savunuyordu. Gandi’nin farklılık ve zenginlik olarak bahsettiği diğer dini gruplar, Hindu milliyetçilerine göre Hindistan topraklarında herhangi bir hakka sahip olmayan işgalci topluluklardı. Bu sebeple onların bu topraklardan çıkarılmaları gerekiyordu.
Hindutva'nın tarihi kökeni
Bu ve buna benzer milliyetçi görüşler 1920’li yıllarda Vinayak Damodar Savarkar tarafından kurumsallaştırılarak "Hindutva" ideolojisi oluşturuldu. Aslına bakıldığında Savarkar, ateist düşünceye sahip bir kişiydi. Fakat Hindistan’da saf bir kimlik oluşturmak ve ulusal bir devlet kurabilmek için Hindutva fikrini ortaya atmıştı. Savarkar, daha önceki yıllarda kurulan ve Tüm Hindistan Müslüman Birliği yapısına benzeyen Hindu Mahasabha’ya da katılmıştı. Ortaya attığı Hindutva fikriyle Hindu Mahasabha’da da ön plana çıkan Savarkar, Kongre’nin seküler politikalarını ve Müslümanlarla iş birliği yapma stratejilerini sert dille eleştirdi.
Savarkar, cezaevindeyken yazdığı “Hindutva: Kim Hindu’dur?” kitabında tüm faşist ve ırkçı görüşlerini ideolojileştirmiştir. Savarkar’ın açtığı bu yol, uzun ve zahmetli bir süreçten sonra 2014 yılında Narendra Modi’nin öncülüğünde Bharatiya Janata Party (BJP-Hindistan Halk Partisi) adıyla iktidara gelecekti.
Hindutva ideolojisinin pratiğe döküldüğü ve milyonlara ulaştığı yapı ise 1925 yılında Hindistan’ın Nagpur kentinde Hedgewar adında bir tıp doktoru tarafından RSS adıyla (Rashtriya Swayamsevak Sangh – Ulusal Gönüllü Örgütü) kuruldu. Kurulmasının ardından hızlı bir şekilde destek bulan RSS, Hindutva ideolojisinin pratiğe dökülmesinde en önemli yapı halini aldı. Resmi rakamlar açıklanmasa da tahmini üye sayısı 2-6 milyon kişiyi bulmaktadır. Üye sayısının 2 milyon olduğunu kabul etsek bile bu örgütün dünyada Çin Komünist Partisinden sonra en büyük siyasi hareket olduğu anlamına gelir.
RSS ülke içerisinde “Shakha” adında mahalli örgütlenme yapılanmasına sahiptir. Neredeyse ülkenin her yerinde bulunan bu Shakha'larda RSS gönüllüleri ateşli silah kullanma, savunma sporları, ideolojik dersler gibi bir örgüt üyesinin sahip olması gereken eğitimleri alıyordu. Bu Shakhalarla ilgili en dikkat çeken detay küçük çocuklara dahi silah eğitimi verilmesidir. Bu eğitimler de Hindistan medyasında çokça gündem olmuş fakat buna karşı hükümet bazında yapılan herhangi bir çalışma söz konu olmamıştır.
RSS kendini kültürel bir yapı olarak tanımlasa da geçmişteki faaliyetlerine bakıldığında dini çatışmalar çıkardığı ve ülkedeki diğer dini ve etnik grupları dışlayıcı bir tavır takındığı görülmektedir.
Hindutva ve RSS’in Hindistan’da gerçekleştirdiği 3 önemli saldırı
Gandi suikastı
Hindistan’ın geleceği için çoğulcu ve seküler bir devlet fikrini savunan Gandi, 1948 yılında Hindutva ideolojisine mensup ve bir RSS üyesi olan Nathuram Vinayak Godse tarafından Delhi’de suikaste uğradı.
Gandi’ye yapılan bu suikast Hindutva’nın uluslararası çapta adını duyurduğu ilk eylem oldu. Eylemi gerçekleştiren Godse, Gandi’yi fikir ve eylemleriyle vatanına ihanet ettiği için öldürdüğünü belirtmiştir. Godse, Gandi suikasti nedeniyle 1949 yılında idam edilmiştir.
Babri Camii olayı
Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinde bulunan ve Zahîrüddîn Muhammed Bâbür'ün emriyle inşa edilmiş olan tarihi cami, 1992 yılında 15 bine yakın Hindu tarafından balta ve kazmalarla harabeye çevrildi.
Camiyi yıkan Hinduların temel motivasyonu Babür’ün bu camiyi inşa ettirmeden önce caminin inşa edilen arsasında Hindu tanrılarından Ram’ın tapınağının bulunduğu iddiasıydı. İddiaya göre Ram’ın tapınağını yıktıran Babür, onun yerine bu camiyi inşa ettirmişti. Bu iddia üzerine hareket eden 15 bin RSS gönüllüsü Ram tapınağını tekrardan inşa ettirmek için Babri Camisini bir günde yerle bir ettiler. Bu olayın ardından yıkılan yere tapınak inşa ettirilmesi meselesine Hindistan devleti el koydu. Uzun yıllar tartışılan mevzu Hindutva ideolojisinin siyasi parti ayağını oluşturan BJP döneminde Ram tapınağının tekrardan inşa ettirilmesi kararına bağlandı.
Gucerat Katliamı
2002 yılının Şubat ayında Gucerat’ta, Hindu hacıları taşıyan bir trende yangın çıkmasıyla 58 Hindu yanarak can vermişti.
Yaşanan bu olay sonrasında dünyadaki Müslüman karşıtlığı rüzgarıyla beraber milliyetçi Hindular yangından Müslümanları sorumlu tutarak, onları “terörist” olarak nitelediler. Ardından yangında can veren Hindular için toplu cenaze töreni düzenlemek isteyen Hindu milliyetçi ekibe tüm uyarılara rağmen Gucerat Eyalet Başbakanı Narendra Modi izin verdi.
Binlerce insanın katıldığı cenaze töreni sonrasında galeyana gelen milliyetçi Hindular, yangından sorumlu tutulan Müslümanların mahallelerine saldırmaya başladı. Bu saldırılarda savunmasız kalan Müslüman halk içerisinden 2 binden fazla kişinin Hindu milliyetçiler tarafından katledildiği tarihi kayıtlara geçti. Bu süreçte öne çıkan diğer bir olay da BJP’li yöneticilerin “her etkinin kendine eşit ve zıt bir tepkisi olur” minvalindeki açıklamaları oldu.
Hindutva ideolojisi halen Hindistan'da Müslüman nüfusa yönelik saldırılarda başı çekmeyi sürdürüyor.
Bu yazıda yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.